8.Asuman

2009 Words
ASUMAN İnsan ne oldum değil, ne olacağım demeliydi bence. Ben bu zamana kadar hep ne oldum diyenlerden olmuştum. Büyük hata! Geçmişi geçmişte bırakıp geleceğe bakmalıydım aslında fakat bu her zaman kolay ve mümkün olmuyordu. Geçmişteki adım izlerinizi yoklamak zorunda hissediyorsunuz bazen kendinizi. Ben de öyleydim. Ne zaman büyük bir karar vermek istesem ya da yeni bir adım atmaya çalışsam gözlerim hep geçmişteki ayak izlerimde olurdu. Aynı hataları yapmaktan, aynı çelişkilere düşmekten korkardım. Belki de bu yüzdendi kendimi saklayışım. Çünkü oyun oynamak, gerçek beni yansıtmaktan daha kolaydı. Geçmişi deşmekten, yaşananları dillendirmekten çok daha kolay… Ve bazen insanları tanımak için de iyi bir maskeydi. Hoppa kızı oynamak erkeklerin size yaklaşımı, konuşma tarzlarını hatta tavırlarını bile etkiliyordu. Ofisin tuvaletinde makyajımı düzeltirken yaşadığım bir ayı düşünüyor ve suratımdaki gerçek gülümsemeye şaşıp kalıyordum. Berkan beni değiştiriyordu. Hayatımı öyle bir yerinden sarsıyordu ki kendimi ona kapılıp giderken buluyordum. Katil öleli bir ay olmuştu. Kadınları neden öldürdüğü henüz tam olarak keşfedilmiş değildi. Yalnızca iki tahmin vardı. Ya annesiyle ilgili bir şey vardı ya da aşık olduğu kadınla ilgili. Henüz yaşadığı ev keşfedilmiş değildi. Ölüp gittiği için sormak da mümkün değildi. Takip edebildikleri yerlerdeki evlerde bir soruşturma yapılmıştı ama öyle birine ait bir ev çıkmamıştı. Aslında öldüğü için sonuç bence önemli de değildi. Çünkü artık bir kişiyi daha öldürme şansı yoktu. Ben de ifademi vermiş ve emniyetle işim bitmişti. Mümkünse hayatıma bi daha bir katil sokmak istemiyordum. Ofisten çıkıp Berkan ile sözleştiğimiz yere gitmek için arabama bindim. Bugünlerde ayaklarım yere basmıyor gibiydi. Bundan bir ay önce insan bu kadar kısa sürede aşık olur mu diye düşünüp Berkan’ın aşkını sorgulamıştım. Oluyormuş. Hele karşınızda size dünyanın en mucizevi eseriymiş gibi bakan bir adam varken aşık olmamak zordu. Varlığı, sevgisi, gülümsemesi, bir bakışı bile beni mutlu etmeye, yüzümü güldürmeye yetiyordu. Yine de bir türlü kendimi ona açmasını başaramıyordum. Ne zaman konuşmak istesem Berkan beni geçiştirmiş, geçmişin aramızda olmasını istemediğini söylemişti. Hiçbir şey sandığın gibi değil demek istiyordum ama diyemiyordum. Biraz Berkan’ın tavrı biraz da içimdeki güvensizlik tutuyordu beni. Ben de şimdilik boş vermeye karar vermiştim. Buluşacağımız restorana geldiğimde arabayı park edip araçtan indim. Berkan dışarıda yiyip eve öyle geçelim demişti. Haftada en az iki akşam ben de kalıyordu. Bazı haftalar daha fazla kaldığı da oluyordu. Bir hafta önce beni ailesiyle tanıştırmak istediğini söylemiş ve ben şiddetle karşı çıkmıştım. Kalbinin kırıldığının farkındaydım ama çok erkendi. Daha Berkan’ın hayatımda olmasını sindirememişken bir de ailesini dahil edemezdim. Arkadaşlarımla tanışmak istemiş, bunu da kibarca reddetmiştim. Şimdilik ilişkimi kimseyle paylaşmak istemiyordum. Hiçbir arkadaşımın erkek arkadaşıma göz koyacağını düşünmüyordum ama zamanında aynı duyguları ablam için de düşünmüştüm ve o göz koymakla kalmamış, yatağına da almıştı. En azından ilişkimizin temelinden ve sağlamlığından emin olmam gerekiyordu. Tavırlarım birçok kişiye tuhaf gelebilirdi belki ama ben buydum. En yakınlarından darbe almış biri olarak insanlara bir anda güvenemezdim. Şimdilik iki kişilik dünyamızda mutluydum. Kapıdan içeriye girerken restorandan çıkan patronumun oğluyla çarpışmayı beklemiyordum. Yakında şirketin başına o geçecekti. Şimdilik babasına yardım ediyor ve işi öğreniyordu. Özür dilerim deyip geçip gidecekken beni fark etmesiyle durdu. “Asuman,” dedi gülümseyerek. “Senin ne işin var burada?” “Bir arkadaşımla buluşacağım,” dedim. Bu adamın bana olan bakışlarını sevmiyordum aslında. “Öyle mi? Umarım bir gün benimle de yemek yersin.” “İyi akşamlar,” diyerek yanından geçmeye çalıştım ama kolumu tutarak gitmemi engelledi. “Cevap vermedin!” “Erkek arkadaşım başkalarıyla yemek yememi hoş karşılamaz, o yüzden izninle,” diyerek elinden kurtuldum ve içeriye girdim. Etrafı tarayıp Berkan’ı buldum ve gülümseyerek yanına doğru ilerledim. “Selam yakışıklı,” diyerek yanağına bir öpücük kondurup geçip karşısına oturdum. “Çok beklettim mi?” “Yok, ben de yeni geldim. Kapıdaki dingil kimdi?” “Patronun oğlu,” dedim hitap şeklini önemsemeden. “Birlikte çalışıyoruz. Sipariş verdin mi?” “Hayır, vermek için seni bekledim. Ne konuşuyordu o lavuk? Kolunu tutmalar falan?” Ben konuyu kapatmaya çalışırken Berkan’ın ısrarla sorması canımı sıktı. Garsona işaret etmemle masamıza geldi ve siparişlerimizi verdik. Garson gittikten sonra Berkan yeniden gözlerini cevap bekler gibi üstüme dikti. “Böyle mi olacak?” dedim dişlerimi sıkarak. “Ne böyle mi olacak?” “Beni salak yerine koyma! Bakışlarının farkındayım. Her selam veren adamı muhtemel yattığı adam diye mi değerlendireceksin?” Bakışlarından kor alevler geçti sanki. Sinirlendiğini gerilen yüz hatlarından anlamak kolaydı. Fakat ben sinirleneceği bir şey söylememiştim. Belki şu an gerçekleri açıklayıp onu rahatlatabilirdim. Fakat yapmak istemedim. Çünkü beni en başında bildikleriyle kabul eden ve geçmişi geçmişte bırakmak isteyen oyken geçmişi ilk gördüğü adamla gözüme sokan da oydu. Bir insan bir söz ediyorsa arkasında durmalıydı. Kabul ediyorum deyip hayatıma girmeyi göze alıyorsa, yaşadığı küçücük bir olayda böyle tepki vermemesi gerekiyordu. Sonuçta bilerek kabul etmişti. Öyle biri olduğumu düşünerek... Şimdi neyin davasını gütmeye çalışıyordu? “Öyle bir şey söylemek istemediğimi biliyorsun.” “Bakışların gayet de öyle olduğunu gösteriyor. Hayır onunla yatmadım. Rahatladın mı?” “Sana yiyecek gibi bakıyordu.” “İnsanların bakışlarına hükmedemem değil mi?” O sırada siparişlerimiz geldi. İkimizde bir süre sessizliğe gömüldük. Bu akşamı hiç bu şekilde hayal etmediğimi düşündüm kırgınlıkla. Masanın kıyısında duran çiçeklere çevirdim bakışlarımı. Adamın bana olan tavrına o kadar adapte olmuştu ki çiçekleri bana vermeyi bile unutmuştu. “Özür dilerim,” dedi yemeklerimiz bitmeye yakın. Uzanıp elimi tuttu ve sıcacık dudaklarıyla bir öpücük kondurdu. “Elimde değil seni çok kıskanıyorum. Seni nefesimden bile kıskanıyorum.” Kıskançlık sinsi bir zehir gibidir, bilirdim. Çünkü ablam da beni kıskanırdı. Ve kıskançlığını zehrini içime akıtarak göstermişti. Elbette ikisinin kıskançlığı bir değildi ama ikisi de zehirdi. Ve Berkan’ın bu sahiplenici kıskançlığının onu zehirlendiğini ilk o akşam fark etmiştim. *** İki haftanın sonunda hala adet olmayınca bir endişe dalgası sarmıştı beni. Hamile olmam imkansız gibi geliyordu. İnanmak istemiyordum fakat arada korunmayı unutup yaşadığımız ilişkileri düşününce imkansız da değildi. Eve ulaştığım gibi test alıp yapmıştım ve gözüme sokulan çift çizgi bana hayatımın en büyük şokunu yaşatmıştı. Oturup dakikalarca ağlamıştım. Çok yeniydi. Seviyordum, Berkan’ın da beni sevdiğini biliyordum ama bir çocuğa hazır mıydık emin değildim. İlişkimizi kimse bilmezken herkesin karşısına hamile olarak çıkmak bana zor geliyordu. Kafam çorba gibiydi. Berkan’a söylemeli miydim? Tepkisi ne olacaktı? İsteyecek miydi? Zil çaldığında neye uğradığımı şaşırdım. Telaşla testi banyodaki çöpe attım ve kızları karşılamak üzere kapıya ulaştım. Bugün Berkan gelmeyecekti çünkü kızlar yarının tatil olmasını değerlendirip ben de kalacaklardı. “Hoş geldiniz. Ben de eve gireli on dakika oldu. Henüz hiçbir şey yapamadım ve evi bok götürüyor şimdiden haberiniz olsun.” Firuze sırıtıp içeriye girdi. “Evini genelde bok götürüyor zaten. Yeni bir şey değil.” “İki kişi etrafı toplar iki kişi yemeği halleder. Oldu bitti. Canını sıkma,” diyen Sinem’e elimle öpücük gönderdim. Aklım karnımdaki sürprizdeydi. Sinem ile Helin mutfağa girecek, Firuze ile ben etrafı toplayacaktık. Firuze’ye oturma odasını verip ben yatak odasına yöneldim. Berkan’ın iki parça kıyafeti her zaman burada olurdu. Onları görünmeyecek şekilde dolaba istifleyip etrafı topladım. Dağınık yatağa bakarken aklıma dün gece gelince karnımdaki bebeği bile unutup sırıttım. Berkan bana gerçekten kadınlığı öğretmişti. Bu zamana kadar çok bir şey bilmememe rağmen bilmiş bilmiş konuşurdum oysa şimdi biliyordum. Berkan ile sevişmeyi seviyordum. Hatta öyle ki ufacık bir dokunuşu bile alev almamı sağlıyordu. Kimi zaman yavaşça tadını çıkara çıkara sevişirdi, kimi zaman en sert haliyle yakar geçerdi. Her halini seviyordum. Hoyratça dudaklarıma saldırmasını da, diliyle usul usul gezinmesini de. Benimdi. Bana aitti. Ona aittim. Onunla bir bütün olmaktan keyif alıyordum. Kontrolü bana bıraktığında onu baştan çıkarmayı seviyordum. Aramızdaki bu güçlü çekim yalnızca cinsellikle alakalı da değildi. Kucağına uzanıp film izlemeyi seviyordum mesela. Başımı göğsüne yaslayıp kalp atışlarıyla gözlerimi kapatmak hoşuma gidiyordu. Onunla uyumayı, onunla uyanmayı, bana gülümseyişlerini... “Kızım aloo? Ne sırıtıyorsun kendi kendine?” Firuze’nin sesiyle kendime geldim. Sanırım ben Berkan’ı gerçekten seviyordum. Hayatımdaki her anı benim için böylesine anlamlıysa sevgi değil midir bu? “Dalmışım ya. Aklıma bir şey geldi de.” “Söyle de ben de güleyim.” “Hadi hadi işimize bakalım.” Firuze beni iyi tanıdığı için uzatmadı. Biliyorum bir gün gelecek tepeme çökecekti. Şimdilik susuyordu çünkü aklı hala onu aldatan nişanlısındaydı. Bu duruma da çözüm bulmak istiyordum ama şimdilik ben de onun kendi kendini iyileştirmesini bekliyordum. İşimiz bittiğinde kızlara yardım ettik ve hep birlikte soframızı kurduk. Hayatım boyunca ilk kez bir sırrımı paylaşmak istemiştim ama içimden bir ses yine beni durdurmuştu. Hem Berkan’ın düşüncesini öğrenmeden bir başkasıyla paylaşmam ona haksızlık olurdu. Firuze evdeki yeğeninden dert yandı, Helin işinden. Ben de patronun oğlundan. Sinem ise “ben aşık oldum,” diye bombayı patlattı. “Kime?” “Ne zaman?” soruları havada uçuştu. “Geçenlerde tek gece geçirdiğim adamla karşılaştım. Masama oturdu falan. Neden o uyanmadan çekip gittiğimi falan sordu. Niye numara bırakmadın falan dedi. Öyle böyle derken epeyce sohbet ettik. Tekrar vakit geçirmek istedi. Ben de ya bir kere olmuş, keyfini çıkar kızım dedim. Bu kez numaramı falan önden aldı tabi. İşte iki üç haftadır konuşuyorduk. Ya bilmiyorum acayip etkiliyor beni. Zaten o akşam görüp sohbet edince kibarlığı, tavrı beni etkilemişti. O geceden sonra da sürekli aradı. Vakit geçirmek istedi. Sinemaya gittik, yemeğe gittik. Gezdik, eğlendik. Yani sadece cinsellik için yaklaşmadı bana. Aklım sürekli onda. Şu an ne yapıyor, iyi mi, beni düşünüyor mu soruları hep kafamda dönüyor. Geçen yemek yerken kızın biri selam verdi acayip kıskandım. Ya ben cidden aşık oldum galiba.” Ben de Sinem’in bu hissettiklerinin hepsini yaşıyordum. Hele şu an görevde olduğunu bilirken aklım hep ondaydı. Galiba ben de aşık olmuştum. Aklımdaki soru işaretleri de teker teker silinip gidiyordu. Berkan tüm hücrelerime yayılmış bir panzehir gibiydi. Yaralarımı iyileştiriyordu. Sevgisi içimde buz tutmuş yerleri ısırıyordu. Varlığı karanlıklarımı aydınlatıyordu. Ona yarın bebeği söylemeye karar verdim. Bilmek hakkıydı, arkasından iş çevirmeyecektim. Henüz doğurmaya karar vermemiştim ama bir karar verilecekse de ikimiz birlikte vermeliydik. “Tebrikler,” dedim Sinem’e. “Umarım seni yanıltmaz ve mutlu bir ilişkiniz olur.” Kızlarda tebrik etti. Yemekten sonra epey vakit oturmuştuk. Neyse ki bu akşam kimse içmek istememişti de yalan söylemek zorunda kalmamıştım. Yatağa uzandığımda ellerimi karnıma sardım. Varlığını hissetmeye çalıştım. Kendimi minik bir bebekle hayal ettim. Berkan’ın kucağında minik bir kız düşledim. Hayallerim o kadar güzeldi ki yüzümde bir gülümsemeyle uykuya yenik düştüm. Sabah gördüğüm rüyanın etkisiyle tebessüm ederek uyanmıştım. Berkan ile evlenmiştik ve bir kızımız vardı. Öyle güzel bir bebekti ki için gitmişti. O sahneyi istiyordum. O hayatı istiyordum. İçim kıpır kıpır oldu. Hayatım boyunca ilk kez şu son haftalarda yüzüm gerçekten gülmüştü. Ve bunu sağlayan kişi Berkan’dı. Berkan da bebeği isterse ben istiyordum. O güzel rüyadan sonra ona nasıl kıyabilirdim? Kızlarla kahvaltı edip onları yolcu ettikten sonra Berkan’ın yanına gitmek için evden çıktım. Arayıp nerede olduğunu sordum. Görevden henüz döndüğünü ve eve geçtiğini söyleyince suratım düştü. “Yanına gelecektim ama madem eve geçtin. Akşam görüşürüz o zaman.” “Akşama kalmam güzelim. Bir iki saat dinleneyim buluşuruz.” “Olur,” dedim hevesle. Telefonu kapattıktan sonra yeniden eve yöneldim. Evde yapacak bir şey olmayınca uzanıp ben de uyumayı denedim. Zaten erken kalkmıştık ve biraz uykusuzdum. Uykudan Berkan’ın telefonuyla uyanmıştım. “Hazırlan güzelim, pikniğe gidelim. Hava güzel görünüyor. Bir iki saat doğayla baş başa kalalım.” “Olur. Yanıma bir şey alayım mı?” “Yok kendin pişir yerleri var. Biraz dolaşıp acıkınca öyle bir yere geçer, yapar yeriz güzelim.” Canıma minnetti. Hazırlık işinden kurtulmuştum. Telefonu kapatıp hazırlandım. Yarım saatin sonunda Berkan gelmişti ve çıkmıştık. “Kızlarla akşam nasıl geçti.” “Güzeldi valla. Dertleştik, sohbet ettik. Sinem aşık olmuş onu anlattı.” “Demek hepsi senin gibi ketum değil,” dedi laf çarparak. “Aslında akşam söyleyecektim ama kendimi zor tuttum. Seninle konuşmadan bir şey söylemek istemedim.” Berkan’ın yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. Benden böyle bir haber beklemiyordu sanırım. “Ben zaten tanışmak istiyordum biliyorsun. Söylemen beni mutlu eder. Hayatındaki insanları tanımak isterim. Böyle kendimi dış kapının mandalı gibi hissediyorum.” “İzin veriyorsun madem. Bir dahaki buluşmada söyleyeceğim.” Berkan’ın keyifli ifadesi aynaya bakıp durmasıyla yok olmuştu. Yüzünde endişe vardı. Telefonu çıkarıp bir yeri aradı ve plaka söyledi. “Şu an takip ediliyorum. Polenezköye girmiş durumdayım. Ormana doğru devam etmek zorundayım. En yakın ekipleri buraya yönlendir.” “Neler oluyor?” diye sordum endişeli bir sesle. Ne diye takip ediliyorduk. Polisler suçluları kovalardı. Suçlular polisleri değil. “Senden sakin olmanı istiyorum. Araç dursa dahi ben aksini söylemedikçe çıkma.” “Tamam,” dedim endişeyle. Korkudan karnım ağrımaya başladı. Bu kadar aksiyon pek benlik değildi galiba.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD