UZAKLIK

1683 Words
Beraber uyuduğumuz gecenin üzerinden yaklaşık 1 hafta geçmişti ve Bora haddinden fazla katı davranıyordu. O sabah o uyurken yataktan kalkmış ve geldiğim gibi hızla evden çıkmıştım. Yatakta bana öyle güzel sarılmış ve öyle huzurlu uyuyordu ki o kollardan her ne kadar çıkmak istemesemde çıkmış ve oradan uzaklaşmıştım. Eğer o benden önce uyanmış olsaydı bu durum bitmezdi. Çünkü beni göndermez ve sözünde durmazdı. Benim ondan ve onun bu hayatından uzak durmam gerekiyordu. Onun hayatında yerim yoktu. Bir mazimiz olabilirdi ama şu anda gıcık, kendini beğenmiş, ukala patronumdu daha fazlası olmayacaktı. Yanında gitme durumu ile oluşan mesafe gayet iyiydi. En  azından nereden fırlayacağı belli olmayan tehditleri, hareketleri yoktu. Düşüncelerime ara vererek Hızla işime odaklanmışken çalan telefonum ile dikkatim dağıldı. Arayan amcamdı. Gülümseyerek  telefonu cevapladığımda hayatımda alabileceğim 2. Kötü haberi aldım. Amcam zehirlenmiş ve hastaneye kaldırılmıştı. Durumu biraz riskli olduğu içinde beni çağırıyorlardı. Elim ayağım titremeye başlamış, gözlerim çoktan yaşlarla dolmuştu. Ona bir şey olmasına gerçekten dayanamaz ve kaldıramazdım. O benim hayatta olan tek ailemdi. Onu her zaman göremesemde orada olması, beni her zaman rahatlatmıştı. Ben bu esnada şok olmuş geçmişte dolanırken Bora’nın sesi ile kendime geldim. “Azra Hanım  iyi misiniz?” diye soran Bora’ya şaşkınlıkla baktım ve fısıldayarak “Amcam” diyebildim ve gözlerimdeki yaşlar daha da atağa kalktı. Bora panikle elindeki çantayı masama bırakıp, yanıma geldi ve “Amcan ne? Ne oldu?” diye sorular sormaya başladığında ise daha da çok fısıldayarak, “Hastanedeymiş, durumu ciddiymiş, zehirlenmiş” dedim. Bora, “İzmir’de değil mi amcan?” diye sorduğunda, gözyaşları içinde sadece başımı sallayabildim. Bora, “Tamam, kalk bakalım “ dedi ve hızla masama bıraktığı çantasını aldığında ona anlamsız gözler ile baktım. Bora kolumdan tutarak hızla beni aya kaldırdı ve ayağa kaldırırken ne yaptığını bilen bir ses tonunda “Hadi Azra, İzmir’e giden ilk uçaktan biletini alıyorum” dediğinde şaşırmış bir şekilde “ İşler?” diye sordum. Bora, “Amcan işlerden daha önemlidir sanırım. Ben 1 kaç hafta idare ederim. Senin ile Antalya’da buluşuruz.” Dediğinde daha çok şok oldum. Ama buna vaktim yoktu. Hemen kendimi toparlayarak, masamdan kalktım ve hızla şirketten çıktık. Yaklaşık 3 saat içinde evime gelmiş, Bora’nın yardımı ile kendime küçük bir valiz hazırlamış, şoklara uğramış bir vaziyette İstanbul Atatürk hava limanında uçağa binmek için güvenlikten geçmeyi bekliyordum. Bora, yine yanımdaydı ve inince haber vermemi, amcamın durumu hakkında da bilgilendirmemi söylemiş beni uğurlamıştı. Bu durum benim için şok ediciydi ve algılamakta zorlanıyordum. Şu anki olanları Amcamın iyi olduğunu gördüğümde düşünmek üzere beynimin gerilerine iterken, üzüntünün gözyaşlarımı ele geçirmesine izin verdim.   İzmir’e indiğimde hızla hastaneye gitmiş, amcamı görmüş ve ben buraya gelene kadar amcanım durumunda düzelme olmuştu. Amcamın yanında kaldığım gecenin sabahında gözlerini açmış ve beni tüm korkularımda arındırmıştı. Fakat hayatımdaki şoklar sadece bu kadar ile sınırlı değildi. En büyük şok Emir’in bir anda buraya gelmesiydi… Emir'in bir anda buraya gelmesi ve sanki sevgilisiymişim gibi canımı sıkması bir yana, onun sürekli yanımda gölgem gibi dolaşması beni öldürüyordu. Lanet olsun! Ne dediysem, ne ettiysem, yardıma ihtiyacım olmadığını kabul etmiyor ve yanımdan gitmiyordu. Bu iş güzarlığı yüzünden İstanbul'a gittiğimde Merve'yi gebertebilirdim. Adresimi ondan almış ve çat kapı gelmesi beni yeterince sinir etmişti. Burada her ne kadar benim ile kalmak istesede izin vermemiş olmaktan gurur duysam da sabahın köründe evime gelmesini engelleyememekten nefret ediyordum. Artık şu durumun geçmesini ve bir an önce İstanbul'a işimin başına dönmeyi istiyor olsam da birde Antalya durumu vardı. İçimdeki mahalle kızı "Bora!" diye haykırıyordu. Bu korkulacak bir şeydi. Hemde çok ama çok korkulacak bir şey. Onu özlemiş olmam işin cabasıydı. Tarifsiz bir durumdayız. Aslında, onun yanında ona gıcık oluyorum, ondan nefret ediyorum, benden uzak durması için dua ediyorum. Ama o geldiğinden beridir ilk defa işten bu kadar uzak kalıyorum ve neredeyse onu 1 haftadır görmeyişim garip  bir şekilde özlememi sağlamıştı. İtiraf etmem gerekirse, beni kırmış olsa da hatta yıkmış olsa da kalbimin halen daha onda olması acınılası bir durumdu. Onu sevmekten, ona âşık olmaktan ve yaşadıklarımdan hiçbir zaman utanmamıştım. Evet, kırılmıştım ama nefrette edememiştim. Eğer bir gün biri bana gelecek ise bunun Bora olmasını her defasında kalbim dilese de kendimi olmayacağına her zaman inandırdım. Fakat şu son zamanlardan dolayı yaşananlar aklımı allak bullak olmuştu. Ne istediğine anlam veremiyordum. Yani ne istediğini anlayamıyordum. Gerçekten beni kalbinde mi istiyordu? Onu reddettiğim için mi Emir'e bu kadar gıcık oluyor ve uzak durmamı istiyordu? Yoksa gerçekten beni kıskanıyor muydu? Lanet olsun şimdiden kalbimi, aklımı allak bullak ediyordu. Anlam veremediğim bu çelişkiler ile Antalya'ya gitmenin iyi bir durum olmadığını biliyordum. Ama mecburiyet durumu can sıkıyordu. Bu gün çocukluk arkadaşım Elif ile buluşacaktım. Belki onun ile konuşmak bana iyi gelirdi. Öğlenden sonra Elif ile buluştum. Onunla ne kadar uzun zamandır görüşmediğimi fark ettim. Bir birimizin hayatında ne kadar çok bilmediğimiz olayların geliştiğini öğrendik. Elif’inin nişanlanmak üzere olduğunu, işe başladığını, ailevi sorunları konuştuktan sonra bir anda  "Sen ne âlemdesin yok mu kalpte biri ?” Diye sorduğunda ona Emir'i, Bora'yı ve olup biten ne varsa hepsini anlattım. Bunları anlattıktan sonra Elif’in söyledikleri ile karar vermem daha da kolaylaştı. Elif, " Kalbini dinle canım. İnan  sevdiğin insanın yerini sevebileceğin biri tutmaz. Tamam, zamanında böyle bir öküzlük yapmış olabilir. Ama her insan bir şansı hak eder. Pişman olmasa bu kadar neden uğraşsın. Yani o zaman ki duyarsız insan olsaydı, çoktan vazgeçmiş, senin işten ayrılmanı dört gözle bekler ve yoluna bakardı. Ya da bu kadar fedakârlık etmezdi. Bence ne olursa olsun, her insan bir şansı hak eder. Bahsettiğin gibi o zamanlar gerçekten çok gençmişsiniz. Tam serseri olduğu zamanlarda yapılan bir durum. Tabi ki bunu takdir etmiyorum. Bildiğin öküzlük anlayabiliyorum ama belki gerçekten değişmiştir. Belki gerçekten aşktır sana duyduğu. Gerçekten kıskanıyordur. Şimdi sen, inat nefret, gurur diyerek ona bir şans vermezsen ileri de bunu denemediğin için pişman olacaksın. Bence şans vermeyi dene tabi bu şansı gardını alarak ver. Herhangi  bir darbeye karşıda hazırlıklı ol " dedi. Geriye kalan 2 gün bu cümleleri düşünmüş ve bir karar vermiştim. Antalya’da ona küçük bir şans verecektim ama tedbiride elden bırakmayacaktım… Antalya... İzmir'den Antalya havalimanına hareket ettiğimizde içim gerçekten tuhaftı. 2 hafta üstüne Bora'yı görecektim ve halen Elif’in söyledikleri aklımdaydı. Tamam, haklı yanları vardı ki haklı olduğu yanlar gerçekten bayadır benim aklımı da kurcalıyordu. Tam 4 gün boyunca burada beraber kalacaktık. Farklı odalarda ve onunla akşam 6 ya kadar mesaim vardı. Ama burada onu farklı değerlendirebilir, belki de hiç yapamadığımız konuşmaları yapabilir, bazı şeyleri açıklığa kavuşturabilirdik. Antalya hava limanına inmiştim ve tam tahmin ettiğim gibi İstanbul'dan gelecek olan uçak 2 saat rötarlı iniş yapacaktı. Bekleme salonunda onu beklemeye başladım. 2 saatlik beklemenin ardından, Antalya uçağının indiği anonsu geldi. Bir an elimde titreyen telefonun ekranına baktığımda Bora'dan bir mesaj vardı. Arama zahmetinde bile bulunmamıştı. Pislik "Şimdi indik. Birazdan çıkıyorum. Sadece El valizim var. Araba ayarlandı sanırım" demişti. Mesajda duygusal herhangi bir ifade yoktu ama içimin kıpırdamasına neden oldu. Sadece dakikalar sonra onu görecek olmam midemdeki kelebekleri daha da hızlandırmıştı. Midem düğümlenmiş halde ileri geri adım atarken, zihnimin vites değiştirmesini ve kalp atışlarımın sakinleşmesini istiyordum. Durdum ve yaklaşmakta olan kalabalığa doğru döndüm. Bilinmeyen yüzler denizine bakınıyordum. Onca insanın arasında tanıdık bir yüz gördüğümde nefesim kesildi. İçimden ‘topla kendini Azra’ diye geçirerek kendime geldim ve birkez daha duygularımı kontrol altına almaya çalıştım. Kafamı kaldırıp, ona yeniden baktım. ‘siktir’  her zamankinden daha hoş görünüyordu. 10 günde kim bu kadar iyi gözükebilirdi. Hem de uçaktan indiği halde? Etrafındaki herkesten neredeyse bir kafa boyu kadar uzundu. Bunun için Tanrıya teşekkür ettim. Kumral saçları, her zaman ki gibi kâbustu. Koyu renk kot pantolon, kömür karası bir ceket ve yakası açık beyaz bir gömlek giymişti. Çok dinç görünüyordu. Kahretsin ki mükemmel denecek kadar da hoş görünüyordu. Elindeki telefona bakarak yürüyordu. Yüzünde gerçek olması imkânsız bir ciddiyet vardı. Kafasını kaldırdığında göz göze geldik ve o ciddiyet halen devam etti. Yanıma gelip, önümde durdu. Yüz ifadesi daha da gerildi. Göz göze bakışmamız devam ederken ikimizde bir diğerinin bir şey söylemesini bekliyorduk. Aramızdaki anlamadığım gerginliği biraz hafifletmeyi umarak "Merhaba" dedim. Bora Kaşlarını hafif bir şekilde çattı ve "Merhaba " dedi. İkimizde önümüze döndük ve valizlere yöneldik. Valizlerden kendine ait olanı eline alırken, "Amcanız nasıl oldu Azra Hanım. Daha iyi mi?" diye sorduğunda resmiyetine azım açık kalmıştı. "Daha iyi ucuz atlattı. Sorduğun için teşekkür ederim " dediğimde bir an duraksasa da yürümeye devam etti. Bora, "Rica ederim Azra Hanım. İyi olmasına sevindim" dediğinde ‘Allah aşkına bu resmiyette neyin nesi’ diye içimden geçirdim. Yoğun gecen 2 hafta ve yorucu bir uçak yolculuğunu göz önünde bulundurarak, daha fazla konuşmamaya özen gösterdim. Antalya'da kaldığımız süre boyunca yapacağımız işlerin bir listesini çıkarıp, tek tek üzerinden geçtim. Bu esnada birkez bile bana bakmamış, yaklaşmamış, dokunmaya çalışmamış ve lanet olsun ki bir kez bile tebessüm etmemişti. Sözünde duruyordu. Kesinlikle sadece patronum gibi davranıyordu. Bu durum gerçekten sıkıcı bir durumdu. Arabaya binip, kalacak olduğumuz Piramit Otele doğru yol aldığımızda arabada keskin olan iki şey vardı. Biri sessizlik diğeri ise her nefes aldığımda içime dolan ve başımın dönmesine neden olan o muhteşem kokusudu. Oteli gördüğümde içimden bir ses çok yorucu olacağını şimdiden fısıldarken, direksiyonda alışık olmadığım Bora, hayretler içinde kalmama neden oluyordu. Arabanın durması ile valenin kapımı açması ve inmem için beklemesi bir oldu. Bir diğer valenin de valizler için bagaja yönelmesi ile otele giriş yaptık. Odalarımız için resepsiyona uğradığımızda aynı projelerde çalışmış olduğum bir kaç asistan arkadaşım ile karşılaştım. Ayaküstü yapılan muhabbetimizden sonra oda anahtarlarımızı aldım. Gözlerim Bora'yı aradığı sırada resepsiyonda olmadığını fark ettim. Bora'yı aramak için bekleme salonuna yöneldiğim sırada resepsiyon en yoğun günlerinden birini yaşıyor olmalı çünkü felaket bir kalabalık vardı. Geniş salonu taradığım ve onu uzun boylu bir esmerin yanında dururken buldum. Birbirlerine yakın duruyorlardı. Kadını dinlerken başını hafif ona doğru eğmişti. Bora'nın kafası bulunduğum yerden bakılınca kadının yüzünü kapatıyordu ve kadının kolunu uzatıp, Bora'nın kolundan tuttuğunu fark ettim. Kadın anlamsız bir iğrençlikte gülüyordu. Bora biraz geriye çekilince kadının omuz hizasında olduğunu, koyu renk saçlı, güzel bir kadın olduğunu gördüm. Kadın resmen Bora’nın içine düşecekmiş gibi sırnaşıyor ve Bora’da bu duruma gülümseyerek karşılık veriyordu. Bu durum için onu suçlayamazdım. Ama içimde kırılan şeylere engel olamıyordum. Sevdiğini söylemişti, beni istediğini. Ama ilk fırsatta kendini başka kollara atmıştı. O geceden sonra ne bekleyebilirdim ki ama bunun benim gözümün önünde olacağını hiç ama hiç tahmin etmemiştim. Bora piçi hiç değişmemişti. Pislik herif yine beni kandırmak için numara yapıyordu. Onun için olumlu düşünmeyi aklımdan geçirdiğim için kendimden bu sefer gerçekten utanmıştım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD