Gözleri ruhumu delip geçerken sesimi bulamıyordum. Lanet olsun her an biri gelebilir ve şu anda açıklanabilir bir pozisyonda değildik. Durumu kurtarmak adına sessizce ama tehdit eder bir şekilde,
"Ne yaptığını sanıyorsun?" diyebildim. Elinde duran kartı resmen gözüme sokarcasına gösterdi. Halen daha önümden çekilmemiş, üzerime atlayacakmış gibi bana bakıyordu. Ve acilen açıklama bekler gibi duruyordu. Tekrar şansımı deneyerek,
"Her an biri gelebilir çekilir misin? " diyerek yerimde doğruldum. Koltuktan kalkmadan gözlerine bakmaya çalıştım. Bora, derin bir nefes aldı, eli masanın üzerindeki elimi kavradı ve beni çektiğinde, koltuktan fırlarcasına kalktım. Sıkıca kavradığı bileğimi elinden kurtarmam imkânsızdı ve hızla çekiştirerek beni kendi ofisine fırlattı. Ofisin içinde düşmemek için zorda olsa dengemi sağladığıma bin şükür ederek ona baktım ve gözlerim kocaman oldu. Çünkü arkamda odaya giren Bora, kapıyı kilitledi. Şu anda durumun git gide kötü olmaya başladığının farkındaydım. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde adım adım bana yaklaşırken, delici bakışları bir an bile gözlerimden ayrılmamış ve her an beni öldürebilecekmiş gibi bakıyordu. Tam dibime kadar gelip, bana tepeden baktığında nefesim artık bana yetmiyormuş gibi hissettim.
"Evet! " dedi sert ve açıklamam gerektiğini belirten bir sesle. Elindeki kartı bana uzattı ve o delici bakışlarını atmaya devam etti. Ama yılmaya hiç niyetim yoktu ve hemen kendimi toparlayarak,
"Etkilemek adına gül göndermiş o kadar. Bende şaşırdım. “ dedim. Gözlerimin içine bakarak,
"Ve" diye kartı göz hizama çıkardı ve devam etmemi ister gibi sorunca, bir adım geri çekilerek
"Sadece o kadar. Hafta sonu davetini kabul etmem için etkileme çabası işte ve yine etkilemek içine öyle bir yorum eklemiş " dedim ve ofisten çıkmak için kapıya yöneldiğimde
"Etkilendin mi? " diye sorduğunda resmen olduğum yere çivilendim. Ayaklarımın titrediğini hissettim. Bir süre cevap veremedim. Ne diyecektim ki evet mi? hayır mı? Olduğum yerde döndüm. Gözleri gözlerime bu sefer yalvarırcasına bakıyor, ‘hayır etkilenmedim’ demem için adeta yalvarıyordu. ‘Sevmek yok Azra! Pes etmek yok Azra!’ diyerek içimden kendime verdiğim cesaret ile
"Sanırım hoş bir hareket" diyebildim. Gözlerini kısarak adım adım bana yaklaştı. Aramızda milimlik bir boşluk bırakacak şekilde durdu.
"Neden yapıyorsun Azra? Lanet olsun etkilenmedin! Sırf kudurayım diye yapıyorsun ve başarıyorsun da " dediğinde içimdeki şeytan zafer işaretleri yapıyordu. Yerinde zıplıyordu resmen ve avazı çıktığı kadar bağırıyordu. ‘Acımak yok Azra!’ diye bununda bana verdiği cesaret ile derin bir nefes aldım. Ve
"Sen neden yapıyorsun Bora? " diye sordum. Anlamayan gözlerle bana bakınca ve anında kendini toparlayarak
"Seni geri istiyorum " dedi. Söylediğine inanmıyordum ve hızla
"Neden? " diye sordum. Bora iyice sersemleyerek,
"Bir nedeni yok. Engelleyemiyorum sadece istiyorum " dediğinde alayla sırıtarak
"Kalbine mi? yatağına mı?" diye sordum. Şoka uğramış gibi suratıma bakıyordu. Tam bir şey söyleyecekken,
"Çok fazla işim var ve Antalya konferansı için ayarlamalara devam etmem lazım. Çocukça şovunuz bitti ise işime döneyim.” dedim ve ofisten çıktım... Benden sadece 2 dk. Sonra oda yüzüme hiç bakmadan odadan çıktı. Sinirli olduğunu çok fazla belli eden bir hızla gözden kayboldu…
Yoğun, yorgun, stresli bir gündü ve haftanın son günü olmasının verdiği rahatlıklarda işten çıkıp evime gelmiştim. Film izlemiş, kitap okumuş, Merve ile telefonda günün dedikodularını yapmış ve aklımdakileri kovmada her ne kadar başarılı olamamamda uyumayı başarabilmiştim.
Sabah uyandığımda güneş günü güzel aydınlatıyordu. Ve telefonum ise çok sinir bozucu çalıyordu. Yataktan kalkıp salonda masanın üzerinde çalan telefonumu elime aldım ve ekranda yazan Emir sançar ismine gözlerimi devirdim. Saat daha 10.00 ‘dı ve bu gün cumartesi uyumam ve vücudumun beni uyandırmasına izin vermem gerekiyordu. Bu düşünceler içinde telefonu
“Efendim” diyecek cevapladım. Emir,
“Günaydın” dediğinde gülümsedim ama hala uyandırıldığım için sinirliydim ve
“Daha uyanmamıştım” dedim sitemle karşı taraftan bir kahkaha sesi gelince sinirle
“Hiç komik değil” diye azarlamaya çalıştım işe yaradı mı? Hayır! Çünkü hala gülüyor…
Emir ile sabah şekeri tadında konuşmamızın ardından akşam saat 19.00’da beni evden alacağına dair sözleştik ve telefonu kapadım. Akşama kadar temizlik yaptım, kurabiye yaptım, kıyafetlerimi ayarladım ve sonunda askılı siyah bir elbise, sıkı topuz yaptığım saçlarım ve hafif tonda yaptığım makyajım ile geceye hazırdım. Saat 19.00 ve birazdan Emir burada olacaktı. Bu düşünceler içerisinde çalan telefonum o anın geldiğini sinyal verdiğinde derin bir nefes aldım ve telefonu cevapladım. Emir gelmişti ve aşağıda beni beklediğini söylediğide, çantamı aldım ve beni aşağıda bekleyen Emir’in yanına gitmek için evden çıktım. Merdivenlerden indikten sonra apartman kapısının tam karşısında arabasının önünde durmuş beni bekleyen Emir’e gülümsedim ve ondanda aynı gülümseme ile karşılık aldım. Restorana gelene kadar sayısız kahkaha atmış ve çok farklı konularda konuşmuştuk. 1.30 saatlik yolculuğun ardından boğazda şık bir restoranda geldik ve rezerve edilmiş masamıza geçtik.
Siparişlerimizi vermiş ve güzel bir sohbete dalmıştık. Önden içecek servisi yapılmaya başlamıştı. Kadehime kırmızı şarap doldurulmuş ve tam içiyordum ki telefonuma gelen mesaj titremesi ile gözlerim çantama gitti. Kadehi elimden bırakıp, çantamdan telefonumu çıkardım. Mesaja baktığımda resmen kendi tükürüğümde boğuldum. Çünkü mesaj Bora’dandı ve gayet tehdit doluydu.
“Sadece yarım saat içinde o masadan kalkmazsan ben kaldırırım “ yazmıştı. Buda ne demek oluyordu. Bu bay pislik artık benim hayatıma karışamazdı ve fal taşı gibi açılmış olan gözlerimi her ne kadar umursamamaya çalışsamda, kalbime bir nal takılmış gibiydi. Gele bilir miydi? ‘evet’ beni bu masadan Emir’e rağmen kaldırabilir miydi? ‘Evet’ peki boyun eğecek miyim, ‘hayır’ derin bir nefes aldım ve mesaj bölümünden çıkarak telefonu masaya bıraktım. Hiçbir şey yokmuş gibi Emir’e gülümsedim. O esnada da siparişlerimiz geldi. Kadehim tekrar dolduruldu, çatal bıçağı elime aldım ve enfes görünen eti tam kesiyordum ki telefonuma ikinci mesaj geldi. Gözümün ucu ile masaja baktım yine Bora’dan gelmişti. Derin bir nefes alarak parmağımın ucu ile mesajı açtım ve okuduğumda çoktan kızarmaya başladığımdan emindim. Bora,
“Kapıdayım ve gayet ciddiyim” diye yazmıştı. İçimden Lanet olsun! Diye haykırırken Emir’e baktım. Oda bir şeylerin ters gittiğini fark etmiş ve tedirgin bir şekilde bana bakıyordu. Durumu kurtarmak adına yapmacık bir şekilde gülümsedim. Emir,
“Bir sorun mu var?” diye sorduğunda hızla “Hayır” dedim ve içimdeki ses ‘Dışarıya çıkıp onun ağzının payını vermezsem ciddi bir rezillik çıkacağını söylüyordu ve haklıydı. Onun için Emir’e gülümseyerek
“Lavaboya gitmem gerek hemen dönerim” dedikten sonra hızla masadan kalkıp girişe doğru yöneldim. Lokantaya inen merdivenlerden hızla indiğimde çıkış kapısına gelmiştim ve dışarı çıkarak etrafa bakındım. Hemen aşağıda arabasının içinde olan Bora’yı görmem çokta uzun sürmedi. Derin bir nefes aldım ve hızla arabaya doğru gittim. Arabanın kapısını açarak hızla koltuğa oturdum ve
“Ne yaptığını sanıyorsun sen?” diye sordum. Ve aldığım karşılık tamamen sinirlerim gerilmişti. Bora’nın
“Benim olana sahip çıkıyorum” demesi ile sadece gözlerine baktım. Sinirliydi, öfkeli ve aynı zamanda canı yanıyormuş gibi. Bir an okuldaki halleri geldi aklıma. Benim ile dalga geçenleri dövmesi ve acı, pişmanlık ile bana bakması. O zamanlar yaptıklarını vicdanına acıma duygusuna bağlıyordum. Ama şimdi neye bağlamam gerekiyordu? Aşk, sevgi tabiki bunların hiçbiri değil karşımdaki kişi Bora Ylımaz. Bir insanı sevebilme olasılığı %0 bu aklıma gelen düşünceler ile kendime geldiğimde sinirli çıkan sesimle,
“Tam 3 ay Bora, tam üç ay boyunca gözümün önünde sürtüklerin ile takılmanı, o sürtüklerin aşağılayıcı bakışlarını, laflarını çektim. Herbirin de canım yandı, herbirin de kahroldum. Buna rağmen yine de senin karşına çıkmadım. Ve sen yıllar sonra gelip, ‘sen benimsin’ diyorsun. Bu saçma, senin bu hareketlerin saçma ve beni küçük düşürmekten başka bir işe yaramıyor. Git buradan! ” dediğimde Bora acı dolu bakışları ile yüzüme baktı. Onun o bakışlarına aldırmayarak,
“Senin ile bir aptallık daha yapmayacağım Bora. Hayatıma müdahale etmekten vazgeç. Her yerde karşıma çıkmaktan da vazgeç. Onunla flört etmiyorum. Sadece arkadaşça bir yemek daveti ve içeriye gelip, beni rezil etmeye kalkma! ” dedim ve hızla arabadan çıkıp, restorana doğru yürüdüm. Elim ayağım titriyordu. Sanırım yüzümde bembeyaz olmuştu. Masaya geldiğimde Emir,
“Herşeyin yolunda olduğuna emin misin?” diye sordu ve tabağıma baktığımda enfes görünen etimden tek bir lokma bile almadığıma hayıflandım. Derin bir nefes aldım ve Emir’e bakarak,
“Sanırım iyi değilim. Ayıp olmazsa kalkabilir miyiz?” diye sordum. Bu isteğime onun da yüzü gerildi ve Emir,
“Doktora gitmemizi ister misin?” diye sordu. Sonrasında ise anlayış göstererek, beni evime bıraktı. Ona beni gereksiz sorularla bunaltmadığı içinde ayrı bir minnet duydum…
Eve geldiğimde sinirden elime ne gelirse fırlatmak istiyordum. Hatta şu anda Bora’nın burada olmasını ve bu elimdekileri onun kafasına kafasına fırlatmak istiyordum. Hayatıma bu şekilde müdahale edemezdi. Bunun hesabını vermek zorundaydı. Sakinleşmem olanaksızmış gibi görünüyordu. Saat henüz 23.00’ı gösteriyordu ve şeytanın tüm benliğime işlemesine izin verdim.Eve girdiğimde koltuğa fırlattığım çantamı ve masanın üzerindeki duran anahtarımı kaptığım gibi hızla kapıya yöneldim. Kapıyı hızla açıp ardımdan kırılaçakmış gibi çarptıktan sonra merdivenlerden koşarcasına indim.Apartmanın hemen önünde duran arabama bindim.motoru çalıştırdım ve gaza bastım. Tekerlekler asfaltı yakarak hareket ettiğinde sinirden ellerim titriyordu. Aklım tek bir şeyi tekraralıyor, bedenimin tekrar tekrar öfkeye teslim olmamı sağlıyordu. Yaklaşık 2 saatlik sürenin ardından evet buradaydım. Bora Yılmaz’ın evinde hatta binanın önüdeydim. Saat çoktan 01.00 olmuştu. içimdeki deli cesaretim zangır zangır titrememi sağlıyordu. Ama pes edemezdim. Bu gece, bu saçmalık bitmeliydi. Benden ne istiyorsa almalı ve bu saplantılı müdahalelerine bir son vermeli.
Kontağı kapattım. Anahtarı çıkardım, çantamı aldım, arabadan indim ve binadan içerişye girdim. Asansör binip 8. Kat düğmesine bastım ve titreyen bacaklarımla ayakta kalmaya çalıştım. Asansörün kata geldiğini belirten sesi yankılanıp kapı açıldığında içim korku ile kaplandı. Ona istediğini verecektim tamam ama , sonra ne yapacaktım. Hatırlamadığım bir geceyi yıllarca unutamadım. Peki her bir anını hatırlayacağım bir geceyi unutmak için kaç yılımı heba edecektim. İçimdeki şeytan ‘en azından bitmiş olacak. Seni özgür bırakacak, bu şekilde her geçen gün daha da kötü müdahaleleri olacak. Herşeye karışacak’ diye bağırırken, içimdeki mahalle kızı ‘nereden biliyorsun bunu kabul edeceğini belki, seni gerçekten seviyordur ve seni yatağında değil, kalbinde istiyordur.’ Diye fısıldadığında o bile bunu sadece ümit ediyordu.
Kapı bana, ben kapıya bakıp durmanın bir sonu olmadığını fark et5tiğimde artık zilide çalmam gerektiğini anlamış oldum. Derin bir nefes aldım. Titreyen ellerim ile zili çaldım. Titreyen tüm bedenimle kapının açılmasını bekledim..
Sadece 2 dk. Sonra kapı açıldı. Üzerinde siyah bir tşört ve siyah eşortman vardı. Saçları dağınıktı ama uykudan kalkmadığı belli oluyordu.içki kokusu fazlasıyla geliyordu. Bora ile göz göze geldiğimizde, gözlerinin karardığını fark ettim ama o gri gözlerde daha çok şaşkınlık vardı. Gecenin bu saatinde beni beklemediği kesindi. Onun için bu bakışlara tiksintiyi andıran bir gülüş ile karşılık vererek, kapıdan içeriye bir adım attım. Bora bu hareketime karşılık birkaç adım geri giderken, bu geceki mesajları aklıma hücum etti. Emirleri, tehtidleri, arabanın içindeki hali, asansör,merdiven ve toplantı odası. Bedenim kontrol edemeyeceğim bir titreme dalgasına girdi. Bora endişe dolu gözlerle beni izlerken derin bir nefes aldım ve gözlerimi gözlerine dikerek,
“Geldim işte” diye en sert sesim ile hırladım. Bora suratıma anlamaz bakışlar ile bakarken, bedenime geri dönen cesaretimin verdiği hırsla,
“Benden ne istiyorsan bu gece al ve beni azad et artık!” dediğimde ise Bora’nın gözleri dahada açıldı. Hayret ile açılan gözlerine rağmen fısıltı gibi çıkan sesi ile
“Ne demek istediğini anlamadım Azra” diye söylendiğinde sırttım ve
“İstediğin beni yatağa atmak değil mi? Geldim işte. Bana bu gece sabaha kadar ne istersen yap ve hayatımdan çık.” Dediğimde Bora karşımda buz kesmişti. Karşımda sadece donuk bir surat ve gözler vardı. Ne gözlerinden, nede yüzünden hiçbir şey anlamıyordum ve bu bakışmaya son vererek, elimdeki çantayı yere attım. Sağ tarafımda, kolumun hemen alt kısmında başlayan fermuarı aşağıya doğru çektim. Açılan fermuar ile üzerimde bollaşan elbisenin askılarn elim gitti. Bora’nın gözlerinden gözlerimi salise ayırmadanaskıları indirdim. Elbise üzerimden kayarken, Bora bir saniye bile bedenime bakmadı. Karşısında sadece iç çamaşırlarım ile kalmama rağmen gözleri gözlerimden ayrılmıyordu. Kararmış grilikteki gözleri, gözlerimi delerken elleri kıprdadı. Tişörtünü ensesinden kavradı ve tek bir hamlade üzerinden sıyırırken, kasları tüm ihtişamı ilebedenimi titretti. Bora tişörtü çıkardıktan sonra tekrar o gri gözlerini gözlerime sabitledi. Adım adım bana yaklaşırken, nefesin daraldığını, hatta artık nefes bile almadığımı fark ettim. Sadece üç adımdadibimde biten Bora hala gözlerini gözlerimden bir an bile ayırmamıştı. Bu bakışmayı bozan Bora’nın hareketlenen elleri oldu. Bora elindeki tişörtü hızla başımdan geçirdi ve üzerime giymem için hızla kollarımdan da geçirdi. Uç kısımlarından tutarak hızla aşağıya doğru çekip,tüm bedenimi örttüğünde şaşkınlıktan gözlerim fal taşı gibi açıldı. Aylardır bu beden için yapmadığı kalmayan adam şimdi ne istersen yapabilirsin dediğim bedenime bakmıyor. Üstelik istemiyor öyle mi? Aklımdan geçen bu düşünce ile tüm bedenim ani bir sinir ile doldu. Ben bu sinirle sık sık nefes almaya başladığımda Bora arkasını döndü ve yatak odası olarak algıladığım odaya doğru yürümeye başladı. Arkasından sinirle bir kahkaha attım ve anında durmasını sağladığımda Bora yavaşça bana döndü ve onun o öfke saçan gözleri ile karşı karşıya kaldım.bu durum içimi titretsede kendimi kaybetmeyerek,
“Ne o vücudum ilgini çekmedi galiba. Fantezi dünyan kıyafetli olmamdan yanaysa böylede olur” dediğimde Bora sert ama ölçülü çıkan sesi ile
“Saçmalama artık! Seni hiçbir zaman bu şekilde görmedim.”dediğinde sinirim artık kontrol edilemez boyuta gelmişti. Bu duruma engel olamadım ve bağırarak,
“Ne olarak görüyorsunuz Bora Bey?” diye sordum ve ona yaklaşarak,
“Ortada bir iddia konusu olmadığı için mi ilginizi çekmedi? Halbuki Amerika’dan geldiğinizden beridir, azgın bir ergen gibi her fırsatta dudaklarıma yapışıyordunuz.” Dedim ve sert bir ses ile konuşmama devam ederek.
“Bu gece benden aylardır istediğini alman için geldim. Sonrasında gideceğim ve sende beni rahat bırakacaksıni. Hayatıma girenlere, hayatına girmek istediklerime karışmayacak, beni rahat bırakacaksın. Anladın mı?”diye sorduğumda Bora öfke saçan gözleri ile bana bakmaya devam etti. Ve benimde sinirim kat ve kat artmaya… Bora dişlerinin arasından hırlayarak,
“İstediğim bedenin değil” dediğinde sinirle gülümsedim ve Bora buna karşılık hızla ve aynı sakin ses tonunda
“İstediğim kalbin Azra” dediğinde kahkaham resmen kontrolden çıktı. Birkaç saniye attığım kahkahanın dinmesini bekledim ve öfke ile dolan bedenim ellerime emir verdi. Boranın suratına tüm gücüm ile o gür sesi çıkaran tokatı attım. Attığım bu tokatın ardındanmilim kıpırdamayan Bora gözlerime baktığında, öfkeli sesim ile
“Kalbimi istiyorsun öyle mi?” diye sorduğumda bu çıldırmış halimesadece bakması sessiz kalması beni daha da çıldırtıyordu. Ve daha da çok bağırarak,
“Bende kalp mi bıraktın sen?” diye sordum. Sonrasında ise ardı arkası kesilmeyen haykırışlarıma başladım.
“Sen, Benim kalbimi daha 22 yaşındayken öldürdün” diye bağırdım ve bir tokat daha attım o pürüzsüz, mükemmel suratına. Sonra suratına bakarak hemen arkada duran yatağı işaret ederek
“Böyle kocaman bir yatakta öldürdün” dedim ve o kaslı göğsüne olanca gücüm ile vurdum. Sonrasında daha çok bağırarak
“Daha ne yaşadığımı bile hatırlamaz iken, yaşadığımın gecenin tüm okulun bildiği iğrenç bir iddia olduğunu öğrendiğim sabah öldürdün.” Diye haykırdım ve göğsüne daha sert vurdum. Darbelerim ile sadece bir adım gerilemişti. Hiçbir karşılık vermiyor, acı ile gözlerime bakıyor,tek kelime etmiyordu. Bu durum beni daha da çok ateşliyor, öfkelendiriyordu. Bir anda göğsüne hızla vurmaya başladım. Defalarca, ve haykırdım ciğerlerimi tüketen son nefesim ile,
“Hangi kalbi istiyorsun Bora, öldürdüğün bu kalbi mi?” diye. Sonra tekrar vurdum. Tekrar, tekrar, ve tekrar. Her vuruşumda da bağırdım
“Nefret ediyorum senden!” Diye taki gücüm tükenip, yere yığılacağım sıra Bora’nın kolları tarafından sarılana kadar. Bedenim kolları arasında titrerken, hıçkırıklarıma evgel olamıyordum. Bora hıçkırıklarımı yatıştırmak istercesine bana daha çok sarıldı ve hiçbir şey söylemeden öylece durdu.
O şekilde kaç dakika kaldığımıza dair bir fikrim yoktu ama hıçkırıklarım durulduğunda benimde Bora’ya sarılmış olduğumu fark ettim. Bu saniyede Bora’nın sesi fısıldandı kulağıma
“Bu kadar mıydı öfken?” diye Ben, hiçbir şey söylemedim. Fakat, bu sefer Bora konuşacağa benziyordu ve öyle de oldu. Fısıldayarak,
“Döktüysen tüm öfkeni, nefretini ağlama yalvarırım”dediğinde gözlerimin tekrar dolduğunu hissettim. Pislik herif, senin şu anda bu durumdan faydalanıp beni yatağa atman ve sabaha kadar sevişmen gerekiyordu. Böyle laflar söylemen beni sakinleştirmen değil.diye içimden haykırırken, Bora beni kollarından çok az uzaklaştırarak, o gri gözlerini gözlerime dikti ve fısıldayarak,
“Bu gece senin ile sadece uyumak istiyorum. Sana sarılıp o büyüleyici kokunda uyumak” dedi ve süzülen yaşı parmağı ile sildikten sonra
“Söz veriyorum yarın sabahtan itibaren sadece patronun Bora Yılmaz olacağım. Rahatsız olduğun veya olacağın hiçbir şey olmayacak” dediğinde şok olmuş gözler ile ona baktım. Bora elimden tuttu beni bulunduğumuz odanın tersine başka bir yatak odasına doğru yürüttü. Kapısından girdiğimiz oda kocamandı ve kocaman bir yatak vardı. Simsiyah örtüsü ile karanlık bir çukuru anımsatıyordu. Bora beni o karanlık çukura doğru çekti. İkimizde yatağın içine girdiğimzide Bora’ya sırtımı döndüm. Ona sarılmamı beklemiyordu sanırım diye aklımdan geçirdiğim anda belimden dolanan eller ile geriye çekildim.sırtım kaslı bir göğse çarptığında kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. Bora başını boynuma yerleştirdiğinde ise alıp verdiği nefes tüm bedenimi yaktı. Ama o sadece nefes alıp vermeye devam etti. Sonrasında ise
“Özür dilerim” diye fısıldadı. Sesi acı çekiyor gibi geliyordu. Fısultıdan öte değildi. Resmen sesi nefesine karıyordu. Gözlerimi kapadım ve birkaç damlaya daha izin verdim. Bora ise benden bir cevap çıkmayınca ise devam etti
“Seni bu denli üzdüğüm için, o kadar yıktığım için, böyle büyük bir acı yaşattığım için özür dilerim” dedi ve tam boynumun orayı öperek daha sıkı sarıldı. Sesi kendine kızarcasına sitemli ve sinirli bir tona bürünerek
“Böylesine boktan, gereksiz bir adam olduüum için özür dilerim Azra” dediğinde ise gözümden sessizce akan yaşlara yenileri eklendi. Ona güvenmiyor, inanmıyor hatta ondan nefret ediyordum. Ama bu kallarında yattığım, bana sımsıkı sarılan adama deli gibi açıktım. Belkide bu aşk yüzünden onu affetmiyor, inanmıyorudum…