HALA BENİMSİN

2957 Words
O lanet olasıca pazartesi gününün üzerinden 4 gün geçmiş ve haftanın son iş günüdeydik. O günden, bu güne çok fazla görüşme olmamıştı. Zaten kendisinin Salı ve Perşembe günü dışarıda randevuları vardı. Çarşamba günü ise benim ile çok fazla uğraşmamış, karşı karşıya gelmekten uzak durmuş, konuşmaktan kaçmıştı. Bu durumun bitmesine sadece 10 ay kalmıştı. Evet, tabi ki beni buraya bağlayan bir neden değildi ama hasan Bey’i hayal kırıklığına uğratmam çok kötü olurdu. Pes edemezdim. Üstelik bu pislik yüzünden asla pes etmemeliydim. Hem o başlatmıştı. Benden de tepkimi almıştı. Geçmişteki gibi kapılmamış ve bu sefer ortada kalan o olmuştu. Evet, tehdidi oldukça sertti ve etkili olsa da artık canımı acıtamazdı. Ofisten içeri girdiğimde odasında olduğunu, kapısının açık olduğunu ve üstelik panjurların da açık olduğunu gördüm. Pislik herif! Bilerek yapıyordu. Üzerimdeki ceketten, çantadan kurtularak masama geçtim. Bulunduğum yere gelebilmek için inanılmaz çalışmıştım. Bora pisliğinin oyunlarına kapılamazdım. Sadece onun ne kadar pislik olduğunu hatırlamam gerekiyordu. Etrafındaki herkesin birer sürtük olduğunu düşünen, çapkın, küstah, pislik herifin tekiydi işte. Bu düşünceleri beynimde tekrarlarken yerimden kalktım ve kahve makinesinden iki kahve aldım. Birini masam bırakırken, diğerini kapısını nedense açık bıraktığı odasına götürerek, sakin bir şekilde masasına bıraktım. Göz göze geldik ve içimden bir küfür savurdum. Pislik herif, bu kadar yakışıklı olmak zorunda değildi. Bu kadar seksilik bir insan evladında çok fazlaydı. Teşekkür etmesini beklemeden çıkıyordum ki arkamdan "Teşekkür ederim Azra Hanım " dediğini duydum. Hiçbir şey söylemeden odadan çıktım ve masama oturdum. Metni yazmaya başlamamdan sadece 10 dakika sonra beni izleyen bir beden dikkatimi çekti. Bora bey, kollarını göğsünde birleştirmiş ve tek omuzun da kapıya yaslanarak beni izliyordu. Göz göze geldiğimizde anlayamadığım bir ifade ile gözlerime bakıyordu ve sırıtıyordu. Neden? Komik olan ne ki? Diye düşünürken Bora Bey "Sinirin bana, neden parmakların ile klavyeye eziyet ediyorsun. Söyleyeceğin bir şey varsa bana söyle " dediğinde suratına baka kaldım. Gülümsüyor mu o? sırıtmıyor, alay etmiyor, bildiğiniz gülümsüyor ve kahrolası pislik şu anda o kadar yakışıklı ve tatlı görünüyordu ki her an içimdeki cadaloza engel olup, dudaklarına yapışabilirdim. Bu bakışmadan hemen kurtularak “Üzgünüm dalmışım ve size söyleyeceğim bir şey yok! Bora Bey” dediğimde Bora “Var ama şimdi değil” karşılığını verdi. Hala ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Sert çıkan sesim ile “Size iş haricinde söyleyeceğim hiçbir şey olacağını sanmıyorum” dediğimde, gülümseyen yüzü yerini gergin bir yüze bıraktı. Sinirden dişlerini sıktığını oturduğum yerden bile hissedebiliyordum. Bir anda suratıma kapanan kapı ile irkilirken, içimde zafer çığlıkları atıyordum. Evet, bu kadar. Yapılacak işlere baktığımda Bora beyin yarın birçok toplantısı olduğunu gördüm ve sevinçle bir o çektim. Tam 5 toplantısı vardı. Buda demek oluyordu ki bu seksi, baş döndürücü ve bir o kadar da pislik olan herifi mesai bitimine kadar görmeyecektim. Ben bu düşünceler ile neşeli çalışmama devam ederken Bora Bey’in odasının kapısı tekrar açıldı ve Bora Bey, benimle göz göze gelmeden dışarı yöneldi. Tam o sırada elinde telefon hafif yan dönerek ve gizemli bir sakinlikle "Randevularımı iptal et ve hepsini pazartesi günü için ayarla " diyerek arkasını döndü ve aynı hızla, yarın yapılacak toplantılar için  "Bora Bey! " diye seslendim. Oda arkasını dönmeden durdu. Arkadan vücudunu izlediğimde Sabır diler gibi bir hali vardı " Pazartesi saat 9.00’da başlayan bir toplantı turunuz var. Belgeleri ve slâytları hazırladım, toplantı salonuna bırakırım. Gerekli bir şey varsa mail olarak bildirirseniz hazırlarım" dediğimde bana dönerek, birkaç saniye suratıma alayla baktı ve "Pazartesi günü saat 9.00’da tüm toplantıların belgeleri ve slâytları ile birlikte sizde orada olun. Tüm toplantılara benim ile birlikte katılacaksınız." dedi ve daha çok pis pis sırıtarak odadan çıktı. Kahretsin. Akşama kadar yanı başında oturacak, tüm bu sinsiliğine katlanmak zorunda kalacağım, bunu gerçekten fazlasıyla zorluyordu. Arkasından baka kaldım ve içimden ‘hayır!’ diye bağırıyordum. Hatta tepiniyordum geri zekâlı pislik bilerek yapıyordu. Hafta sonu birkaç alış veriş yapmıştım. Arkadaşlarım ile vakit geçirmiş, birkaç kitap almış, hatta birine başlamış baya da okumuştum. Kitap sürükleyiciydi. Sıkı bir aşk hikâyesini anlatıyordu. Kız şanslıydı onu gerçekten seven bir adama âşıktı. Okuduğum kitaba ara verip, yemek yemiş, televizyon izlemiş ve gece geç saatlere kadar aklımı oyalamıştım. O akşam ki olanları hatırlamamaya çalışsam da uyumak için yatağa uzandığımda, hepsi aklıma hücum etmişti. Bora’yı ilk tanıdığım gün, iddia günü, sonrası ve toplantı odası, pislik herif ne yapmaya çalışıyordu ki diye isyan edip, uykuya daldım. Sabah uyandıktan sonra, duş alıp, kahvaltı yaptıktan sonra soluğu şirketin önünde aldım. Binaya doğru yönelirken sinir küpüydüm. Bu durumun son bulması gerekiyordu ve öyle de olacaktı. Kararımı vermiş ve bunun arkasında duracaktım. ‘Sadece 10 ay, uzun bir süre değil Azra’ diye içimden tekrarlayarak yürüdüm. Şirkete girdiğimde lobi boştu ve hızlı ofise geçip, gerekli tüm evrakları aldım ve hızlı adımlarla toplantı salona yürüyüp, salon kapısından içeriye girdim. İçeriye girmem ile duraksamam bir oldu. Saat daha 8.30 pislik herif senin şu anda hala trafikte olman gerekmiyor mu? Diye söylendim. Çünkü karşımda duran kişi Bora’ydı. Tüm işkence gülüşünü takınarak “Günaydın” dediğinde aynı onun gibi rahat görünmeye çabalayarak, “Günaydın, Bora Bey” dedim. Onun orada olmadığını düşünmeye çalışarak elimdeki evrakları masaya yerleştirdim ve 10dk içinde tüm işim bitmişti. Toplantıya gelecek olanları beklemeye koyulduk ayakta yorulacağımdan sandalyeye oturmaya karar verdim. Tam o esnada Bora’nın elinde gördüğüm küçük, top küpe ile duraksadım. Hayır, O küpe bana babamın hediyesiydi. Ve onda ne işi vardı. Yıllar önce kaybetmiştim. Okulda düştüğüne inanmış ve hatta haftalarca ağladığımı hatırlıyorum. Bu düşüncelerde kaybolduğum esnada bir anda kendime geldim ve tam ona küpe için soru soracaktım. toplantı odasının kapısında, toplantı için gelen Çağlar, Selim ve avukat Yiğit göründü. Ben ağzıma gelen soru cümlesini, şimdilik yutarken, Bora gelenleri selamladı, şakalaştı ve sonunda toplantının başlamasına karar verdiğinde karşı taraf müşterisi içeriye alındı. Küpe hala elindeydi ve benim tüm dikkatimi dağıtıyordu. Yaklaşık bir saat süren toplantıda hiçbir şeye odaklanamamış gerekli notları alamamıştım. Proje için konuşmayı finansman departmanı Çağlar ve Av. Yiğit devraldığında sadece kısa kısa aldığım notlara bakıp, çözmeye çalışıyorum. Bora halen elindeki küpenin top kısmı ile oynuyordu. Bu çok sinir bozucuydu. Elimdeki evraklara dalmış, o elindeki küpeyi yok saymaya çabalarken bir anda kulağımın dibinde hissettiğim fısıltı ile tüm vücudum alev aldı. Bora tüm kısık ve bir o kadar da seksi çıkan sesi ile      " Tanıdık geldi mi? " diye sorduğunda hızlıca odayı süzdüm. Herkes proje için tartışmaya ve evraklara yoğunlaşmışlardı. Şu durumun farkında değillerdi ve hızla gözlerimi Bora'ya dikip " Hayır! " dedim. Evet, benimdi onu nereden bulduğuna dair herhangi bir fikrim yoktu. Şu anda bu durumu kullanmasına izin veremezdim. Pislik herif beni sinir etmek adına pes edeceği yoktu ve alaycı bir ses tonunda,  "Emin misin? "diye sordu. Tüm sinir bedenimi sararken toplantının da sonuna gelmiş, herkes ikinci bir görüşme için tarihte anlaşmış ve vedalaşarak odadan çıkmışlardı. Öğlen arasındaydık. Buradan çıkabilir, biraz hava alabilir, şu durumu atlatabilirdim. Hızla önümdeki evrakları toparlayıp, toplantı odasından çıkıp, asansöre yöneldim. Tabi ki aynı asansöre binmemiz gerekiyordu. Çağlar ve Yiğit’te bizim yanımızda asansör beklediği için konuşmuyordu. Bu güzeldi. Asansör geldi ve hep birlikte içine geçtiğimizde asansörün içinde de personellerin olduğunu fark ettik. Asansör hareket ettiğinde sadece bir kat sonra çağlar ve Yiğit inmiş ve Bora’ya gün doğmuştu. Gergin bekleyiş içerisinde yine aynı fısıltı yankılandı kulağımda “Gerçekten emin misin?” diye sorduğunda sinirim son raddelerindeydim. Patlamamak için resmen kendim ile savaşıyordum ve yine sabırla dişlerimin arasından "Eminim!." diyerek konuyu kapatmaya çalışsam da öne doru eğildi ve nefesi omzumu yalayarak, “Bende “ diye kulağıma tekrar fısıldadı. Ve Pis pis sırıtarak geri çekilirken, göz göze geldik. Anında gözlerimi kaçırdım ve nefes almaya çalıştım. Bu Pislik nasıl bir oyun çeviriyordu bilmiyorum ama biraz daha devam ederse, hayalini kurduğum şeyi yapacaktım. Tam azının ortasına bir yumruk hiçte fena bir fikir değildi. Gerçi onu geçen akşam yapmıştım. İçimden Bu iğrenç durumu devam ettirmemesini diledim. Kata gelmeden asansöre 2 kişi daha bindi ve iyice kalabalıklaşınca Bora’dan iki adım uzaklaşmak istediğimde elini koluma yapıştırıp, beni çekti ve aradaki mesafeyi kapatarak "Nereye bakalım, o taraf daha tehlikeli" diye alçak ve sıcak bir sesle kulağıma mırıldandı. Sağ tarafıma doğru gözümün ucuyla baktığımda şirketin bir numaralı sapığı Tahsin beyin, o tarafta olduğunu gördüm ve olduğum yerde durup, hiç sesimi çıkarmadan kolumda duran elinden kurtuldum. Bu hareketim ile bana, daha da yaklaşarak eğildi ve kulağıma daha seksi bir ses tonunda fısıldayarak "Neden bu kadar aksi olduğunu öğrenebilir miyim? Hatırladığım kadarıyla uysal biriydin" diye sorduğunda kafamı çevirip çok kısık bir sesle "Bana dair ne hatırladığın umurumda değil kes artık şunu!” dediğimde elini çekti ve şaşkınlıktan ağzı açık kaldı. Her ne kadar o dudaklara yapışmayı istesem de gözlerimi kaçırdım. Şaşılacak derecede seksiydi Pislik. "Sadece eğleniyorum" diye fısıldadığında sinirlerim kontrol edilemez bir halde idi ve kontrolden çıkmamak için 13. Katta duran asansörden hızla inip,  merdivenlere yöneldim. Biraz sakinleşmeye ihtiyacım vardı. Merdivenleri hiç kimse kullanmadığı için buna yeterince yardımcı olacağını düşünüyordum. Merdiven kapısını açıp, hızla içeri girdiğimde derin bir nefes aldım. Bu nefesin ardından merdiven boşluğunda gözümde biriken yaşların akmasına engel olamadım. Olmadım da zaten akabilirlerdi. Özgürdüler. Onlar gözümden aktıkça sakinleşecektim. Öyle de oluyordu ki bir anda açılan merdiven kapısında bana bakan bir çift göz ile karşı karşıya kaldım. Lanet olsun bu adam her yerde olmak zorunda mıydı? Diye içimden geçirirken Bora, yavaşça içeriye girdi ve yine aynı yavaşlıkta yanıma yaklaşırken, gözlerini gözlerimden bir an bile ayırmıyordu. Tam dibime geldiğinde sıkıntılı bir nefes verdi ve “Yanlış bir şey ima etmek istemedim. Eğleniyordum o kadar. Sadece ikimiz duyduk, üzgünüm seni üzmek için yapmadım” dediğinde gözlerim kocaman oldu. Nasıl bir oyun peşindesin sen ya pislik herif. O beyninden neler geçiyor acaba. Hepsini bilmek isterdim diye içimden geçirdim. Bakışmamızı Bora’nın fısıldayarak çıkan sesi ile gözlerine baktım. Elindeki küpeyi bana göstererek gülümsedi ve “O gün, sen gittiğinde yatakta bulmuştum” dedi. Ben, ise koca bir siktir çektim. O kadar zaman saklamış olamaz değil mi? Nasıl bir psikopatsın sen ya diye içimden geçirirken Bora, elindeki küpenin arkasındaki kopçasını çıkardı ve eli ile açık olan saçlarımı geriye doğru ittirip kulağımı açığa çıkardı. Küpe takmamıştım bu gün ve Bora saniyelik bir zamanda küpeyi kulağıma takıp geri çekildiğinde yine göz göze geldik. Bora “Senin için önemli olmalı ki diğer tekini arada kulağında görüyorum” dediğinde beni bu kadar detaylı incelediğini belli etmesi karşılığında şok olmuş gözler ile ona baka kaldım. Bu şaşırmama gülümseyerek,   “Sanırım artık konuşmamız gerekiyor” demesi ile sakin çıkarmaya çalıştığım sesim ile   “Gerçekten konuşabileceğimiz bir konu olduğuna inanıyor musunuz? Yani ne konuşacağız ne diyeceksiniz “ dedim ve duraksadıktan sonra gözlerine daha da sert bakarak ve resmiyeti tamamen kaldırarak “Ne söyleyeceğin umurumda değil, sadece 10 ay sonra defolup gideceğim. O güne kadar benden uzak dur. Sadece patronumsun çizgiyi aşma” Dediğimde bu sefer onun gözleri kocaman açıldı. Belli ki bu tepkiyi beklemiyordu. Onu bu şaşkınlığı ile baş başa bırakıp, tam çıkacaktım ki kolumdan tutulup tekrar sert bir şekilde duvara yaslandığımda, Bora ile duvar arasında kalmıştım. Bora o ateş saçan gözlerini gözlerime dikti ve “Sadece dinlemeni istiyorum “ dedi. Ben titrek çıkan sesim ile “Be-ben istemiyorum lütfen” dediğimde hala ondan kurtulmaya çalışıyordum ve birden nefesini kulağımda hissettim. " Unutmadın." diye fısıldadı. Nefesi kesik kesik geliyordu ve yakıcı etki bırakan sesi ile devam etti. " Ve benden başkası da olmadı değil mi? " diye. Hareket etmiyordu, elleri durmuştu. Donup kalmıştım yine tepki veremiyordum ve boynumu öperek devam etti "Hatta hiç kimse, sadece ben. Söyle Azra” diye kaybolan sesi ile fısıldıyordu. Dudakları boynuma yöneldiğinde tekrar fısıldadı “Söyle “ diye Evet dememi bekliyordu, sesi artık acı çeker gibi çıkıyordu. Ama benim kadar değil diye düşünerek, derin bir nefes aldım. Hıçkırarak ağlamama çok az kalmıştı. Evet, unutmamıştım ve yine evet, ondan başkası olmamıştı. Ama bunu bilmesine gerek yoktu. Hem de hiç. Ağzımdan kaçan bir hıçkırık onu bir anda durdurdu. Boynuma gömülmüş olan kafasını kaldırdı ve göz göze geldiğimizde, ellerini omuzlarımda çekerek yüzüme yerleştirdi. "Özür dilerim" dedi ve eli ile yüzümden süzülen akan yaşlarımı silmeye başladı. Dudakları dudaklarıma doğru yaklaştığında bir anda kendimi çektim. Bora sitemle çıkan sesi ile   "Azra, inat etme konuşmamız gerekiyor artık " dedi ve tam gözlerimin içine bakarak “Herşeyi hem de” dediğinde, tamamen toparlanmıştım. Ne konuşacaktık, ne anlatacaktı? Lanet olsun anlatılacak ne vardı ki? kollarından çıkmış ve kendime de gelmiştim bunun için sert çıkan bir ses tonunda "Konuşacak bir şey yok! Anla artık" dedim. Tam bir şey söyleyecekken hızla arkamı döndüm ve hızla kapıdan çıkmıştım… Bora   Merdiven boşluğunda durmuş, yıllar önce kırdığım kızın ardından bakıyordum. Onu öyle kırmış, öyle parçalamışım ki attığı her tokadı, söylediği her kötü sözü hak ediyordum. Bu 5 yıl onu o kadar çok değiştirmiş ki değişmeyen tek şey gözleriydi. O gözler hala o geceki gibi masum ve berrak bakıyordu. Benden başkası olmamıştı. Bunu her halinden anlayabiliyordum. Bu 5 yıl boyunca bana ait kalmıştı ve aksinin olmasına asla izin vermeyecektim. Neden bilmiyorum ama o kırık kalp benimdi, o gözler bana aitti. Bedeni hisleri her şeyi ile o benimdi. Ofise geldiğimde Azra masasında yoktu ve saatin öğlen arasını gösterdiğini hatırlayarak odama geçtim. Gün boyu Azra’yı rahat bıraktım ve toplantıların sonuna kadar sadece işler ile ilgilendim. Mesai bitimi geldiğinde ise tüm günün yorgunluğunu atmak için her zaman gittiğim spor salonuna gittim. Sert bir spor ile kendime geldiğimde ailemin evine gitmiştim. Hafta sonu şirket yemeği vardı ve babam, tüm işleri geçen seneki gibi Azra’nın organize edeceğini söylediğinde gülümsedim. Şu kızın elinden her şey geliyordu. O zamanlar ne kadar saf ve sessiz görünse de şimdilerde gerçekten tuttuğunu koparan bir iş kadını olma yolunda ilerliyordu. Çok akıllı ve zekiydi. Hazır cevap ve ukalalığını saymıyorum bile ben bunları düşünürken annemin “Azra ile gecede birini tanıştırmak istiyorum “ diye babama sorduğunu duyduğumda düşüncelerimden hızla çıkıp duraksadım. Babam olumlu anlamda kafasını salladığın da Selim “Tahmin ettiğim kişi sanırım “ dediğinde Selim’e dönerek “Kim?” diye sordum. Selim, Kadir amcanın İtalya’dan dönen oğlu Emir. Geçen seneki yemekte görmüştü Azra’yı ve sürekli tanışmak için ataklarda bulunmuştu” diye söylediğinde annem “Ben doğru zamanı bekliyordum ve sanırım bu sene ki yemek uygun” dediğinde içimden neye göre uygun diye hırladım ama yine de sessiz kaldım. İçime dolan öfkeye anla veremiyordum. Tamam, onu hala hatırlıyor olabilirim, üstelik onu isteyebilirim de ama hayatına biri girilecek diye neden bu kadar öfkeleniyorum ki diye içimden kendime sorarken içimdeki mağara adam bağırdı ‘Onun ilk erkeği olduğun geri zekâlı’ diye bağırdı ve hızla bu düşünceyi aklımdan çıkarmaya çalıştım. Emir’i hayal edebiliyordum. Yaklaşık 8 yıldır kendisini görmüyordum ve en son bıraktığımda çelimsizin önde gideniydi. Salaktı üstelik keyif ile gülümsedim ve içimden Azra onu çiğ çiğ yer diye geçirdim. Gece bitince kendi evime geldim ve hızlı bir duş alıp uykuya daldım. Sabah uyandığımda isteksiz olsam da işe gitmek için hazırlandım. Her zaman ki gibi şoförüm kapıda bekliyordu. Arabaya binmeden önce şoförüme "Arabayı ben kullanacağım" dedim ve onun geride kalmasına izin verdim. Arabaya binip, işe doğru yol aldım. Kahretsin sıkıcı bir hava vardı, bunaltıcı bir hava ve İstanbul trafiği berbat denecek kadar kötüydü. Tam şirkete dönen kavşağa gelmiştim ki Azra'nın arabasının hemen yanımdan düz olarak karşı yola geçtiğini fark ettim. Şirket bir kaç blok ötede olmasına rağmen, onun neden restoranların bulunduğu sokağa doğru hızla gittiğini anlamadım ve direksiyonu sala kırıp, peşine takıldım. Azra’nın arabasını yol kenarına park ederek, hızla yürüdüğünü görmem ile onun arabasının arkasına arabamı park ettim ve hızlı adımlar ile ona yetişip, takip ettim. Tamam, dışarıdan bakan sapık olduğumu düşünebilir ama ben, bu kadını artık çözmek istiyordum. Bir an duraksadıktan sonra restoranlardan birine girdi ve ben duraksayıp, restorana baktım. Şık bir yerdi, genelde bu saatte kahvaltı verilirdi. Ama bu kızın bu acele ile burada ne işi vardı. Elinde bir poşet ile hızla lavaboların olduğu yere doğru gidiyordu. Poşete dikkatle baktığımda, gözlerim kırmızı görmüş boğa misali açıldı. Kahretsin! İç çamaşırı poşeti mi? Hem de Victoria Secret yuh! Azra sen bunları kıyafetlerinin altına mı giyiyorsun? Siktir! Diye içimden geçirdim. ‘Sanırım kıyafetlerini çıkarma vakti geldi Azra Çakmak ‘ diye aklımın bir köşesine yazdım. Aklıma gelen bir şeytanlıkla hızlı adımlarla peşine takıldım. Bir an göz ucu ile Azra'ya baktığımda, lavabonun önünde duruyordu. Hızla girdiği kapıdan bende girdim. İçerisi boştu ve beni henüz fark etmemişti. Azra kabine doğru giderken, gözlerim Poposuna kaydı. Artık Madrid'deki boğalardan bir farkım kalmamıştı. Hemen peşinden kabinin önünde buldum kendimi. O girerken, arkasından bende onu itekleyerek içeriye girdim. Daha ne olduğunu anlamadan dudaklarına yapıştım. Allah'ım bu dudaklar bende bağımlılık yapmış gibiydi. Beni benden alıyordu. Kollarımda çırpınmaya başladığında, ellerini bir hışımla tuttum. Ben olduğumu anladığında biraz gevşemişti, ama halen kollarımdan çıkmaya çalışıyordu. Daha ateşli öpmeye başladığımda kollarını bıraktım ve sırtı artık duvardaydı ellerimi kalçasına indirim, hızla yukarıya kaldırdım. Dudaklarından boynuna indim. Bir an Kendimi kaybettim. Onunda bana ayak uydurması bu durumu daha da ateşli hale getiriyordu. Eteğini yukarıya doğru kaldırıp kalçalarını sıkıca kavradım. Tanrım hiç bir kadını bu kadar istememiştim. Ve hırladım resmen “Hala benimsin “ diye gözleri arzudan kapanarak fısıldadı “Evet, seninim “ diye ve gülümsedim. Resmen kollarımda kıvranıyordu resmen diğer elimle göğsünün birini sıkıca kavrayıp, başımı şahane olan boynuna gömdüğüm de artık nefesinin ona yetmediğini fark ettim. Dayanamıyordu, oda benim gibi dayanamıyordu ve beni istiyordu, o gece olduğu gibi beni istiyordu. Göz göze geldik. Bana arzu ile bakıyordu. Tıpkı onu arzuladığım gibi "Bunu istiyorum? "diye fısıldadım kulağını emerek "Ben de " diye inledi. Bu itirafına dayanamayarak bir anda elim alt iç çamaşırına gitti ve şeffaf tüldü parmağımı takıp bir anda iki parçaya ayırdım. Ağzından küçük bir inleme daha kopunca artık dayanamayacağımın farkındaydım ve bir hızla içine girdim. Boğazımdan boğuk bir inilti çıkarken, karşılaştığım sıkılık aklımı başımdan alıyordu. Tanrım çok sıkıydı. ilk geceki gibi tahminlerimde yanılmamıştım. Benden başkası olmamıştı. Sertçe bir kez daha girdim, bir kez daha ve giderek hızlandığımda vücudunun titremeye başladığını fark ettim. Benimde ondan farkım yoktu ve bir anda ikimizde tükenip yere yığıldık hemen dudaklarına yapışıp küçük öpücükler bırakarak fısıldadım "Hala benimsin, hala bana aitsin" dedim gözlerim gözlerine kilitlendiğin de dudaklarından bir tebessümün geçtiğini fark ettim. Toparlanıp, kalktığımızda yerde duran poşeti elime alıp içine baktığımda, Victoria Secret'te ait kırmızı bir iç çamaşırı olduğunu gördüm ve içinden çıkarıp ona uzattım " Yeterince kalbe zarar bir fiziğin var. Bu biraz fazla olmuyor mu? " dedim. Ve bana o inanılması zor güzellikteki gülüşünü gönderdiğinde, eğilip dudağına bir öpücük kondurdum ve "Bu dudaklar, hala benim " dedim sonrasında ise  “Dışarıda bekliyorum” diyerek kabinden çıktım...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD