İZİN VER

4020 Words
Azra Bu gün iş yerinde oldukça gergin dakikaların beni beklediğini düşündüm ve her ne kadar gelmek istemesem de masamda bekleyen işlere gömüldüm. Bazı maillere cevap verdim, haftaya sunumu yapılacak olan sözleşme maddelerini düzelttim, Bir kaç bekleyen işlerimi hallettim, bazı projelerin araştırması yaparak, zihnimi bu gergin durumdan uzaklaştırdım. Bir saat sonra ofis kapısı açıldı. Kafamı kaldırdığımda Bora beyi, her zamankinden daha fazla iş adamı havasında gördüm. Son derece sakin ve rahat görünüyordu. Dün ki adamdan eser yoktu ve bu durum rahatlamamı sağlamıştı. Yüzüme bakarak "Randevu ve iş listesi hazır mı? " diye sorduğunda, içimde tuttuğum nefesi bıraktım ve "Evet, Bora Bey " diyerek Sözü tamamladım. Odaya geçtiğinde hızla listeyi kapıp peşinden gittim. Bora'yı ofisine kadar takip ettim ve bir koltuğa oturdum. Dikkatini vermesi gereken görev ve randevu listelerine göz gezdirmeye ve teker teker okumaya başladım. Yorum yapmadan beni dinleyerek not aldı ve gerektiğinde bilgisayara girdi. "Bu öğlenden sonraki toplantılarınız bu kadar. Saat 14.45 den sonrası boş gelen randevulara bakabilir misiniz? Uygun gördüklerinizi arayıp davet edeyim " dediğimde "Hayır, dışarıda olacağım” dediğinde anladığımı ifade eder şekilde başımı salladım. Artık çıkmam gerekiyordu ve arkamı dönüp hızla çıkarken Bora, "Antalya için gerekli bütün ayarlamaları yaptın mı? beraber gidiyoruz" dedi. Hızla “Evet” dediğimde işine geri döndü. Geri zekâlı, egoist piç, diye içimden geçirdim. Arkamı dönüp kapıya yöneldiğimde, Tabi ki bu cehennem şansını kaçırır mısın hiç? Diye içimden tekrar söylendim. Tam çıkacaktım ki Bora,  "Azra Hanım !" diye seslendi. Bir anda içine düştüğüm düşünce çukurundan çıktım. Ona bakmak için geri döndüm ve göz göze gelmesek de neredeyse gergin göründüğünü fark ettim. Aslında bu defa farklıydı. "Hafta sonu şirket yemeği var biliyorsunuz “ dediğinde başımı salladım ve devam etti. “Geçen sene siz düzenlemişsiniz, iş bu senede sizde. Geçen  sene iyi iş çıkarmışsınız” dediğinde ilk defa övgüsü ile karşılaşıyordum buna karşılık istemsiz olarak ağzımdan bir "Hah "sesi çıkınca yanaklarımın yanmaya başladığını hissettim. Fakat kendimi toparlayarak "Şey özür dilerim, tamam gereken ayarlamaları yaparım. Ama ben katılamayacağım” dediğimde gözleri, bana tedirgin bir bakış attı ve "Senin de katılman gerekiyor sonuçta iş yemeği” dediğinde gözlerine baktım. Tedirgin, gergin hatta stresli bakıyordu ve ben "Tamam, katılmam gerekiyorsa sorun değil “ dedim ve hızla odadan çıkıyordum ki Bora,  “Bence geceye hazırlıklı gel “ dediğinde ise aynı hızla ona dönerek “Neden?” diye sordum. Bora gayet alaycı bir tavır ile “Sanırım annem, senin çöpçatanlığını yapacak” dediğinde ise gözlerim şaşkınlık ile kocaman açıldı. Bir anda “Nasıl? Neden?” diye peş peşe iki soru çıktı ağzımdan ve Bora gerilen çenesi ile "Bilmem beklide evde kalacağından endişeleniyordur" dediğinde sadece suratına baktım ve aklıma gelen şeytanlıkla "Bence play boy oğluna evlenecek bir kız bulsa ve masum kızları pençesinden kurtarmak için biraz endişelense hiç fena olmaz" Dediğimde gözleri alev almıştı. Sözü geri almak çok zordu ok yayadan çoktan fırlamıştı ve şimdi ise oktan kurtulmak için saldıracaktı. Öyle de oldu. Bora "Kimseye zorla bir şey yapmıyorum. Beni hata olarak düşünen herkes o hatayı kendi isteği ile yapıyor, ben sadece eğleniyorum" dediğinde fırlattığım ok ona hiç değmeden geri dönmüş ve tamda kalbimden vurmuştu. Acıyordu, çok acıyordu sadece bu acı ile gözlerine baktım, baktım anladı sanırım ki hızla "Kusura bakma sinirl..." cümlesini bitirmeden araya girdim "Gerekli tüm ayarlamaları yaparım Bora Bey, özel olarak istenen her hangi bir şey var ise mail atın onları da ekleyeyim geçen seneki davetli listesini göndereyim bir inceleyin onaylarsanız davet için mail göndereyim" dediğimde öfke ile gözlerine bakıyordum. Kullandığı cümleden tamamen pişman görünüyordu. Fakat geri adım atmaya hiç niyetim yoktu "Azra üzgünüm." Dediğinde hızla “Yaptıklarınızdan üzülmek yerine bence artık yapmamayı deneyin Bora Bey” dediğimde Bora yutkunarak sadece başını sallamak ile yetindi ve bende hızla odadan çıktım… Kendi masama geri geldiğimde içimden sayısız küfür savuruyordum. Aslında bunları içimden değil de suratına söylemeyi o kadar çok isterdim ki ve sadece 10 ay sonra tamamıyla bu küfürleri suratına söyleyip yoluma bakacaktım "Piç kurusu sadece eğleniyormuş, kimseye zorla bir şey yapmıyormuş ben seni öptüm çünkü değil mi? pislik herif "diye söylendim. Zamanın nasıl geçtiğinin bile farkında değildim. Kısa bir anlıkta olsa aklımdan çıkması ve işime odaklanmam mucizeydi. Saate baktığımda artık çıkma zamanının geldiğini fark ettim. E-postalarımı kontrol ettim, hafta sonuna hiçbir şey bırakmadan işten çıkmak istiyordum çünkü yarın çok yoğun ve berbat bir gün olacaktı. Bütün işlerimi bitirdikten sonra son cesaretimi de toparlayıp, odasının kapısını çaldım. İçeriden, "Gel! "diye bir öküzün sesi yükseldikten sonra kapıyı açtım. "Benden istediğiniz herhangi bir şey yoksa çıkıyorum iyi akşamlar" dedim de "Azra annem, senin bizim masada olmanı istiyor ona göre oturma planı çıkar " dediğinde tam bir şey söyleyecektim ki Bora “Sadece bir tanışma için olanak sağlamaya çalışıyor. Bu kadar büyütmeye gerek yok. Kabul etmezsen gecede bunu elinde sonunda gerçekleştireceğini biliyorsun” dediğinde sadece suratına bakıyordum ve o saçma konuşmasına devam etti. "Benden çekinmene gerek yok, zaten çok uzun süre kalmayacağım, en fazla 1 Saat bilemedin 2 saat kalırım sıkıntı yapma "dedi umursamaz ama bir o kadar ısrarcı bir şekilde söylediğinde "Sizden çekinilecek bir durum yok. Bora bey " diye devam ederken söze girdi "Eğer benden çekinmiyorsan sıkıntı ne?" diye sordu. Ve benim cinlerimi tepemde resmen samba yaptırdı. "Annenizin beni tanıştırmak istediği şahıs her kim ise tanışmak istemiyorum, karşımdaki kişinin bana kur yapmasını ve buna istemeyerek de olsa sessiz kalmayı da istemiyorum. Bu gibi durumlar hiç hoşuma gitmiyor " dedim ve Bora,  "Benim karşımda bir başkası ile flört edemeyeceğini mi söylemeye çalışıyorsun? " dedi ve piç tarzında sırıtarak devam etti  "Eğer öyle bir durum ise ben çok fazla kalmayacağım endişelenme " dediğinde  "Tamam, sırf sizin üzerimde hiç bir etkiniz olmadığını ispatlamak için ayarlamayı ona göre yapacağım. Üstelik hayata bir yerden başlamak gerekiyor değil mi? Belki de benim için güzel bir şanstır." dedim öfke ile ve her ne kadar daha sonrasında kendime bir dizi küfür edecek olsam da kabul ettim. Söylediklerim ile çenesi kasıldı resmen ve o sert sesi ile  "O zaman yeni başlangıcınızı izlemek zevkli olacak. Azra hanım" dediğinde resmen meydan okuyordu ve ben bu meydan okumayı kabul ediyordum. Bu bir oyundu farkındayım ama cumartesi gecesi, Bora'nın canına okumak için büyük bir fırsattı. Bunu da sonuna kadar kullanacaktım. Her şey tamamdı. Masalar ikramlar ve sonrasında yapılacak konuşma, geçen seneden bir farkı yoktu ve gerçekten şıklık ön plandaydı. Kapıda karşılamada duran kişiler tarafından davetlilerin geldiği bildirildiğinde derin bir nefes aldım ve içimden ‘gece başlasın Azra’ dedim. Davetliler tek tek gelirken görüş alanıma Bora girdi. Lanet olsun yine her zaman ki gibi haddinden fazla seksiydi. Siyah bir takım elbise giymiş ve muhteşem görünüyordu. Gözlerimiz buluştuğunda beni süzdüğünü gördüm ve bu içimin erimesine neden oldu. Yüzüne yerleştirdiği çarpık gülüşü ile yavaşça bana yaklaşırken, gözleri gözlerimden bir an bile ayrılmamıştı. Dibime kadar geldiğinde “Yeni bir başlangıç için fazlasıyla güzel olmuşsunuz Azra Hanım. Bol şanslar” dedi ve beni olduğum yere çiviledikten sonra yanımdan geçti. Yönetim için düzenlenen masaya oturduğunda onun ile tekrar göz göze geldim. İçimdeki mahalle kızı ‘Bu gece buradan zafer ile ayrılan sen olacaksın Azra ‘ diye söylendi ve bende olumlu anlamda kafamı sallayarak, onayladım… Gece başlayalı yaklaşık 1saat olmuştu. Emir Sancar dibimden ayrılmıyordu ki Melike Hanım’ın benim için düşündüğü kısmet bu olsa gerek diye düşündüm. Emir iyi bir insandı. Tabi ki Bora kadar olmasa da taş bir vücudu vardı. Esmerdi, kahverengi gözleri vardı. Bora ile tam zıt karakterlerdi ve şu anda Bora’nın öldürücü bakışlarına maruz kalıyordu. Her an burnuna sıkı bir yumruk atacakmış gibi durmasına anlam veremeyerek Emir ile muhabbetime devam ettim. Emir Azra sen İzmir’iydin değil mi?” diye sorduğunda hızla  “Evet” dedim ve Emir, “İzmir’i bırakıp İstanbul’a yerleşmek zor olsa gerek, “diye sorduğunda hüzünle “Aslında İzmir’i seviyorum, sakin ve huzurlu “ dediğim esnadan Bora’dan alaycı bir kıkırtı yükseldi ve “O kadar sakin ve huzurlu bir yeri sevip, böyle bir şehir seçmeniz şaşırtıcı” dediğinde içim acıdı. Ailemi orada kaybetmiştim ve orada amcamdan başka kimsem yoktu. Onun için kırgın bir şekilde gözlerine baktım ve “Ailemi İzmir de kaybettim ve onların yokluğuna katlanabilmem için İstanbul’a yerleştim. Her ne kadar huzurlu bir yer olsa da orada yaşamam çok zordu” dediğim de bora durgun gözler ile gözlerime baktı. Bunu umursamayarak Emir’e döndüm ve söylediklerine gülümsemeye başladım. Emir, İtalya’dan, okuldan ve başına gelen komik olaylardan bahsederken söylediği bir şeyde kahkahamı tutamadım. Birkaç saniye sonra telefonuma mesaj geldiğini bildiren mesaj sesi masada yankılandı ve bende telefonumu elime alıp, mesaja baktığımda nefesimin kesildiğini hissettim. Elimdeki telefonu tutmakta zorlandım. Mesaj Bora’dandı “Ona gülümsemeyi kes!” diye yazmıştı. Gözlerim kocaman olmuş vücudumdaki adrenalin kalp atışlarımı hızlandırmıştı. Yüzüm gülümsemekten çok şok olmuş gibi alev almıştı ve fonda slow bir müzik ile dans etmeye başlanmıştı. Bora’ya hiç bakmadan dans pistine çevirdim başımı ama gözlerinin üzerimde olduğuna yemin bile edebilirdim. İçimdeki mahalle kızı ‘Hadi ama Azra sadece bir mesaj ile pes etmeyeceksin ‘ diye içimden kendime destek oluyordum ki Emir, “Dans etmek ister misin?” diye sordu. Aklım mesaj ile o kadar doluydu ki ne sorduğunu algılayamadım ve  “Efendim?” diye tekrar etmesini istedim. Emir, “Dans etmek ister misin?” diye tekrar sorduğu esnada telefonuma 2. Bir mesaj geldi ve telefona bakmadan gözlerim Bora’nın gözlerini buldu. Gözlerini bana öldürecekmiş gibi dikmiş ve kaşlarını onatarak çenesi ile telefona bakmamı işaret etti. Telefonu elime aldım ve mesaj bölümüne girdim. Mesajı okuduğumda öfke ile doldum. “Hayır de!” yazmış. ‘İçimden bu savaşı ben kazanacağım. Sen ne yaparsan yap bay pislik’ diye geçirdim. Suratıma en sinsi gülümsememi yerleştirerek, Emir’e dönerek “Tabi neden olmasın” dedim ve uzattı avucunun içine avucumu bıraktım. Emir gülümseyerek beni ayağa kaldırdı ve dans pistine doğru yöneldiğimizde Bora’ya bakmamak için çapa sarf ediyordum. Piste geldiğimizde elini belime yerleştirdi. Bende boşta kalan elimi omzuna yerleştirip, skin bir şekilde dans etmeye başladık. Emir “Yine güzel bir gece oldu. Herşey çok güzel” dediğinde ben sadece gülümseyerek teşekkür ettim ki içim tedirgindi. Dans etmeye başlayalı yaklaşık 1 dakika olmuştu. Ve bir anda piste kolunda Melike Hanımla gelen Bora ile göz göze geldik. Melike Hanım, bana gülümseyerek Bora ile dans etmeye başlamıştı. Tam arkamdaydı. Kokusunu alabiliyor ve ayaklarımın titrediğini hissedebiliyordum. Şarkı yavaş yavaş sona yaklaşırken bir anda Melike Hanım tarafından durdurulduk ve Melike Hanım, “Eşleri değiştirelim gençler “ dedi ve Emir’e kaş göz işareti yapınca Emir, “Tabi Melike Hanım” dedi ve bir anda beni bırakıp Melike Hanım ile dans etmeye başladı. Bora ile pistte karşılıklı kaldığımızda sadece birbirimize bakıyorduk. Bakışları o kadar derindi ki o derinlikte kaybolabilirdim. Ve ondan beklemediğim bir şekilde bana avucunu uzattı. O an tüm dünyadan soyutlandım. Gözlerim, eli ile gözleri arasında gidip geliyordu ve bu arada yeni bir şarkı başlamıştı bile içimdeki ses “Hayır, Azra” diye haykırırken kalbim “Evet, Azra “ diye tepiniyordu. Bu karmaşada elimi avucuna bıraktım. Bora, beni kendine çektiğinde boşta kalan elini belime yerleştirdi ve bende aynı şekilde boşta kalan elimi omzuna yerleştirdiğimde ritmik bir şekilde dans etmeye başladık. Buram buram gelen kokusu baş döndürücüydü, ayaklarımın titremesi artmış, kalbim nefessiz kalmamı sağlayacak kadar hızlanmıştı. İşte o an Bora’nın fısıltısı geldi kulağıma “Yapma” diye başımı kaldırdığımda göz göze geldik. Gözlerinde acı çekiyormuş gibi bir bakış vardı ve o bakışlarla tekrar “Yapma” diye fisıldadı. Ben artık dayanamayacağımı anladım. Çünkü gözyaşım her an firar edeceğinin sinyalini veriyordu. Duramazdım ve elimi elinden kurtarıp, ondan uzaklaştım. Hızla dans pistinin oradan uzaklaşmaya başladım. Lavaboya gitmem gerekiyordu ve şu anda bu kattaki lavaboların hepsi makyajını tazeliyordur. Onun için hızla merdivenlere yöneldim. Üst katta ki lavabo boştu. Çünkü bu gece burası kapatılmıştı. Buraya kimse gelemez diye düşünüp hızla çıktım ve kendimi lavaboya attığım. Ellerimi lavaboya dayayıp hıçkırıklara boğuldum. Neden yapıyordu bunu? Neden benim canımı acıtmak için uğraşıyordu? Kahretsin ne istiyordu ki? Diye düşünürken lavabonun kapısı bir hızla açıldı. Gözlerimi aynaya diktiğimde içeriye girenin Bora olduğunu gördüm ve o anda  "Lanet olsun!" diye bir ses yükseldi ağzımdan. Pes etmeyecek. Bu pislik, işkencesine bir son vermeyecek. diye düşünürken Bora, "Hey özür dilerim" dedi. Yüzümü avuçlarının içine alarak ve konuşmasına devam etti. "Ben gerçekten özür dilerim. Seni üzmek istemedim " dediğinde ona ne yapacağımı bilmiyordum. Çok şey istiyordum. Hatta tokatı bırak, bu sefer yumruk bile atabilirdim. Ve sadece "Yapma" dedim. Sesim fısıltıdan ibaretti ve artık hıçkırarak ağlamak üzereydim ama devam ettim titreyen sesim ile artık anlamasını umarak, "Lanet olsun Bora yeter artık! Yalvarırım. Ne yaşandıysa yaşandı ve geçmişte kaldı. Geçmişi deşmekten, bana işkence etmekten vazgeç. Patronum olman bir rastlantı ve inan kısa bir süre sonra sona erecek. Yeterince canım yandı. Sanki beni umursuyormuşsun gibi her şeye müdahale etme! " diye çemkirmeye başlamışken Bora bu söylediklerimi sanki duymamış gibi dudaklarıma yapıştı. Yine ve yeniden. Karşı koymaya çalışsamda öpmeye devam etti. içimden gelen öfke ile hızla onu itip bir anda dudaklarımdan kurtuldum ve derin derin aldığım nefesin ardından "Sen pislik herifin tekisin. Sadece kendini düşünüyor ve sadece eğleniyorsun. Benim ile yeterince eğlendin. Yeter artık kendine başka bir oyuncak bul artık." diyerek kapıya yöneldim. Tabi ki atak yaparak elini kapıya koydu ve yüzüme doğru eğilip, tehdit edercesine "Hiç sanmıyorum" dedi. O mükemmel dudakları kulağının altını hafifçe sıyırdı ve o bu temasla tüm vücudum ürperdi. "Sen bana aitsin ve sana sahip olamayacak" dediğinde ona sadece ters ters baktım ve öfke ile "Saçmalamayı kes Artık! Bırak gideyim. Bora sana ait falan değilim " dedim. Hay demez olaydım tam çıkıyordum ki bir anda beni belimden yakalayarak, kendine doğru çekti sırtım nerede ise göğsüne değiyordu. Bana daha çok yaslanarak dudakları ile tam boynuma bir öpücük kondurdu, bu durum hiç iyi bir noktaya gitmiyordu. Çıkmam gerekiyordu. Buradan,  onun kollarından kurtulmam gerekiyordu ve bunun  için çırpınırken, yine kulağına fısıldayarak "İzin ver " dedi. Bu kelimesi ile bedenim artık şaşkınlık, öfke, üzüntü duygularının üst üste yaşanmasından dolayı kollarının arasında titremeye başladı. Ama o bu durumuma aldırış etmeden devam etti aynı fısıltılı işkence dolu kelimelerine "İzin ver. Biliyorum kırdım kalbini, çok büyük bir yara açtım. Ama izin ver açtığım yarayı sarayım, kırdığım kalbi yapıştırayım, lanet olsun Azra izin ver! Sadece tekrar kalbine girmeme, seni geri kazanmama izin ver " dediğinde artık nefes almadığımı fark ettim. İçimdeki ses “hayır inanma oyun bu iki süslü kelime Azra sakın aynı oyuna düşmemen lazım” diye beynimde çığlık atıyordu. Ve kesinlikle haklıydı. Hızla dönüp, gözlerinin içine olabildiğince öfkeli bakarak "Sana kalbime girmen için izin verdiğimde, hayatımın en özel gecesini iddia konusu yapmış ve salaklığım yüzünden sıkı bir iddia kazanmıştın. İddia konusu da senin basit karizman olmuştu. Şimdi ki iddia konusu ne? Ve rakibin kim de kazanmak için bu kadar didiniyordun? " dediğimde donup kaldı. Bu laflarıma oldukça şaşırmış olmalı ki elleri kendiliğinden çözülünce bunu fırsat bilerek onu ittim ve elim kapı koluna gitti. "Sana hiç bir zaman inanmam Bora. Beni kazanmak istediğin falan yok! Uzak dur kalbimden "dedim. Ve kapıyı sertçe çekip, lavabodan çıktım. Deli gibi atan kalbime rağmen hızla yürüyüp merdivenlerden indim ve hızla masaya doğru ilerledim. Tam masanın oraya geldim ki Emir ile karşılaştım, çok güzel bakışlarla beni karşıladı. Fakat yüzümdeki siniri saklayamadığım için bir tuhaflık olduğunu anlayıp, "Sorun ne?" diye sordu. "Bir sorun yok" dedim geçiştirmek için üstelemediğine minnet duyarak, masaya doğru yürüdük. Emir'in yalın bir ilgisi vardı. Sanki beni anlıyormuş gibi narin davranması bir nevi hoşuma gitmişti. Konuşmalar arasında sadece boş boş dinliyormuş gibi yapıyordum. Emir’in "Çok hoş bir kızsın " diye bir anda iltifatı ile karşılaştığımda, ne kadar şaşırsam da kızaran yanaklarımla tebessüm ettim. Ve sırf bozuk olan moralimi düzeltmek için İtalya'daki maceralarını, lise döneminde Bora ile olan komikliklerini anlatı. Ve gerçekten beni kahkahalara boğmuştu. Bir an saatime baktım, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım ama baya geç olmuştu. Gece de bitmek üzereydi ve benim zaten çok uzun yolum vardı. "Artık gitsem iyi olacak " diyerek ayağa kalktım. Emir gülümseyerek, "Ben bıraksam" dedi nezaketi bırakmayarak,"Arabamla geldim teşekkür ederim " dedim gülümseyerek, "Peki, seni bir daha ne zaman görebilirim? " diye sorunca gülümseyerek, "Haberleşiriz " dedim. Emir, "Dumanla mı?" diye sorduğunda afallayarak suratına baktım. "Ne?" diye sorunca dayanamayıp kahkaha attı. Sonrasında elimdeki telefonu aldı ve kendi numarasını tuşlayarak çaldırdı. "Ne yapıyorsun ?" diye sorduğumda," Haberleşmemizi kolaylaştırıyorum" dedi gülerek Herkes ile vedalaştıktan sonra etrafa bakındım ama Bora'yı göremedim. Sanırım gitmişti. İsabetli bir karar diye içimden geçirdim. Beni  kapıya kadar geçiren Emir'e bu akşam için teşekkür ederek, arabama bindim ve evime gitmek üzere oradan uzaklaştım. Uzun yol buyunca Emir'in masadaki ve Bora'nın lavabodaki konuşmaları beynimde savaş halindeydiler, bir kazanan taraf yoktu. Allak bullaktım. Arabayı otoparka çekip, daireme doğru yürüdüm. Evin kapısını açtım. İçeri girip, tam kapıyı kapatacakken bir el tarafından durduruldum. Kimin engellediğine bakmak için kapıya baktığımda Allah'ım Bora lanet olsun! "Ne işin var senin burada ne yapıyorsun" dedim öfke ile bir anda içeri girip, kapıyı kapattı. Ne olduğunu anlamadan kendimi duvar ile onun arasında buldum. Tanrım gözleri alev almış ve burnundan soluyordu. Gözlerini hiç ayırmadan öfke ile gözlerime bakıyordu, sanırım bir çeşit öfke nöbeti geçiriyordu.  Dişlerinin arasında resmen hırlayarak, "Sana kes şunu dedim! "dedi ve ben titrek çıkan sesim ile "Anlamadım neyi ?" diye sordum. Bora daha korkutucu çıkan sesi ile "Emir piçine gülümsemeyi kes dedim!" dedi. Bu öfkesine veremiyordum. Burada olmasına, hatta bu duruma karışmasına anlam veremiyordum. Sinirle "Neden böyle bir şey yapayım ?" diye sordum. "Nedeni yok! Sana yaklaşmasına izin vermeyeceksin, ona gülümsemeni göstermeyeceksin, sana dokunmasına izin vermeyeceksin. Azra anladın mı?" diye kükredi. Ben daha çok sinmiş bir ses ile "Anlamadım? " dedim. Ve bir an gözlerime deli gibi baktı. Korkmadım desem yalan olur. Bu korkudan kurtulmadan birden dudaklarıma yapıştığında ne yapacağımı şaşırdım. İçimde adrenalin patlaması yaşarken, öpüşü iyice derinleşti. Lanet olsun karşı koyamıyordum. Karşılık vermiyordum ama karşıda koyamıyordum. Bir an kollarımı sıkan elleri yavaşça göğüslerime oradan da belime kaydı, bir eli kalçama inerken dudakları dudaklarımdan ayrılıp, boynuma doğru öpücüklerle bir yol çizdi tam kulağımın içine fısıldayarak "Yeter" dedi ve kulağımı öpmeye devam ederken tükenmiş gibi çıkan sesi ile "Yeter Azra" dedi. Sesinde benliğimi kaybettiğimi hissettim bir an ve zor bulduğum sesim ile "Bence de yeter Bora, yalvarırım" dedim titrek sesimle bir an durdu, elleri belimden yüzüme çıktı, yüzüm iki avucunun arasında resmen kaybolmuştu. Gözlerimin içine bakarak ve daha sakin bir ses ile "İzin vermeyeceğim Azra, onun olmana izin vermeyeceğim. Ne kadar uzak durursan dur, ne kadar kızarsan kız, hatta nefret et, kırdığım kalbin için nefret et, yaptıklarım için nefret et umurumda değil. Sen benimsin, sadece benim. Bu yapmak istediğini unut" dediğinde artık içimdeki öfke içimde patlamak üzereydi ve dayanamayarak, "Ben senin değilim! " diye sinirimin de verdiği hırsla resmen avazım çıktığı kadar bağırmıştım. Ve sesimi kesen Bora'nın dudakları olmuştu. Öpmüyordu, resmen dudaklarımı parçalıyordu. Nefes almakta bile zorlanıyordum. Lanet olsun elleri her yerimde dolaşıyor, kendini bana olanca gücü ile bastırıyordu. Dayanamıyordum bu hissettirdiklerine, ona olan öfkeme, kırgınlığıma ve duygular içinde Ağzımdan çıkan hıçkırık, Bora'nın bir anda durmasını sağladı. Hıçkırıklarımın ardından kekeleyerek "Yalvarırım git " dedim. Gözlerimin içine anlam veremediğim bir şekilde bakarak, "İzin ver bu gece burada kalayım. Sadece yanında uyuyayım "dediğinde suratına baka kaldım. Kapılmamak adına hemen kendimi toparladım. Ve "Hayır!" dedim. Bora daha net bir sesle bora, "Lütfen Azra yalvarırım" dediğinde bir hışımla onu ittim ve şaşkınlığından yararlanarak kollarından kurtuldum. Öfkem daha da artmış, daha da sinirli bir ses ile suratına "Çok zor dönemler geçirdim Bora. Ben aynı dönemleri tekrar yaşamak istemiyorum. Sen, o yarayı kalbime değil, ruhuma açtın. Kapanmıyor tamam mı? Bora. Ne yaptıysam, ne denediysem kapanmıyor. Neyi düzeltmeye çalışıyorsun ki? Evet, senden sonra kimse olmadı, bana senden başkası dokunmadı ama bu seni sevdiğimden ya da unutamadığımdan değil, senin yüzünden bu duygulara iğrenerek yaklaştığım için şimdi karşıma geçip, yapma diyorsun, neyi niye yapmayayım. Emir'in bana yaklaşmasına izin vermeyeyim tamam ama neden?" diye ağlayarak sordum. Bora, "Sen..." dediğinde bir hışımla kestim cümlesini "Sen, sen, sen, yoksun Bora, olmayacaksın da 4 ay önce aklında bile yoktum, 4 ay boyunca da sadece vicdanından dolayı beni böyle sahiplenmeye çalışıyorsun. Projeler bittikten sonra ben olmayacağım ve sen, beni yine hatırlamayacaksın. Lütfen, bak ben kaldıramam, dayanamam. Bir yıkımı daha kaldırmaz ruhum, her nasıl bir oyun oynamaya çalışıyorsan yapma. Ben unuttum yaşadıklarımı, bir beklentim de yok. Yeter sende üstünde durma " dediğimde bakışları yumuşamış, yalvarırcasına suratıma bakıyordu. "Azra ." diyerek tam bana sarılmak için atak gösterdiğinde, bir adım geri çekilerek kollarının bana sarılmasını engelledim. Kapıyı açıp "Anla ve git lütfen Bora " dedim. Gözlerimin içine baktı ve derin bir nefes vererek açık olan kapıya yöneldi. Tam çıkacakken bir an durdu ve bana döndü, tam gözlerimin içine içine bakarak, "Seni kaybetmeyeceğim, buna izin vermeyeceğim. Sende bunu anla " dedi ve sert bir şekilde kapıyı çarparak gitti... Ayaklarım artık beni taşımıyordu, Bir anda yere yığıldım. Artık hıçkırıklarımı durduramıyordum. Orada ne kadar kaldığımı bilmiyorum. Sonra kendimi toparlayarak banyoya yöneldim. Bir duş kendime gelmemi sağlardı. Duştan çıktım ve pijamalarımı giyip, yatağa uzandığımda bugünün ne berbat bir gün olduğu geçti aklımdan, aklımdakilerle savaşa savaşa sonunda uykuya yenik düştüm. Ofise geldiğimden beridir cumartesi olanlar aklımdan çıkmıyor ve artık aklımdakilerle savaşmaktan yorulmuştum. Bora'da nedenini anlamadım bir sahiplenme belirmesi ve bunu artık hissettirmeye çalışması gerçekten şaşırtıcıydı. Baş edemediğim bir süratle her şey isteğim dışı gelişiyordu. Üstelik onu unutmadığımı da yüzüne haykırmıştım. Ne olacağı konusunda herhangi bir fikir yürütmeye çalışırken, telefonuma gelen mesaj sesi ofisi doldurdu ve telefonuma yöneldim. Bora'dan mesaj gelmişti hemen açtım " Ofise gelmeyeceğim " yazmıştı ve derin bir oh çekip rahatladım. Süper bay pisliği bugün görmeyeceğim, zaten görmekte bana pekiyi gelmeyecekti... Yoğun iş temposu arasında sonunda saatime bakmak aklıma gelmişti ve artık bir şeyler yemem gerekiyordu. Öğlen yemeği için Merve yine beni dışarı çıkarmak istemişti ama kabul etmemiş, ofiste yemek istediğimi söylemiştim. Telefondan sipariş verdim ve gelmesini bekledim. Bu arada yine aklıma hücum eden Bora ve onun yaptıklarını beynimden kovmaya çalıştım… Acaba gerçekten pişman mıydı? Gerçekten beni sevdiği için mi bu kadar hükmedici olmaya çalışıyordu? Yâda sergilediği davranışlar gerçek miydi? Tabi bunun da bir oyun olabileceği ve amacının sadece beni, tekrar yatağa atmak olabileceği de aklımda duruyordu. Siparişlerimi getiren çocuğun sesi ile daldığım düşüncelerden sıyrıldım ve ödemeyi yapıp, yemeğe başladığım esnada, kapıda gördüğüm kişi ile tüylerimin diken diken olduğunu hissedince duraksadım. Nefesim kesildi ve ona daha net bakabilmek için kafamı kaldırdım. Üstü başı darmadağınıktı, siyah bir tişört, kot ve spor ayakkabı giymişti. Saçları her zamanki dağınıklığından daha hoştu. Lanet olsun süper görünüyordu. Peki, arkasında duran kızıl kimdi. Ve hani bu gün gelmeyecekti. Yani tanıdığım herhangi bir şirket elemanı, sahibi vs. değildi ve gözleri ışıldayarak Bora'ya bakıyordu. Tekrar dönüp, Bora'ya baktığımda, onunda suratında neşeli bir gülümseme vardı. Ofise girip, bana sırıtarak ‘Günaydın’ dedi ve hızla odasına girdiğinde kız arkasından arsız arsız bakıyordu. Pisliğe bak! Dedim dişlerimi sıkarak. Dün geceki davranışından hemen sonra bu mu yani? Benimle dalga geçiyor olmalı diye düşünerek bakmaya devam ettim. Bora “Azra hanım! “ diye odasının kapısından seslendiğinde hemen içeriye girdi ve bu odasına gitmem gerektiğini işaret ettiği için yerimden kalkıp hızla odasına gittim. Odaya girdiğimde gergindim. Yüzüme garip garip bakarak önemsiz birkaç soru sordu ve masasından kalkarak çekmeceden bir kutu aldı ve kâğıda bir şeyler yazarak, yanıma geldiğinde “Bunu kargo ile üzerindeki adrese göndermen gerekiyor “ dedi ve bana uzattığında elindeki kutuyu aldım ve “Tamam” diyerek kapıya yönelmiştim ki kolumda güçlü bir el hissettim ve "Bir saniye" dediğinde. Duyduğum sesle sarsıldım. ‘Pekâlâ, Azra bunu yapabilirsin sadece sakin ol, ağzının payını ver ve çık git”  diye içimden kendime talimat verdim. Omuzlarımı dikleştirerek arkamı döndüm, Bora ile yüz yüze geldim, lanet olsun yakından daha da harika görünüyordu. Onu her gördüğümde son derece bakımlıydı fakat bugün kesinlikle tıraş olmamıştı. Bu kılıksız halde bile bu kadar çekici olmayı nasıl başarıyordu. "Buyrun Bora Bey ?" diyerek , kolumu elinden kurtardım. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda, gözlerinin uykusuzluktan kızarmış olduğunu fark ettim. Yorgun görünüyordu. Eğer gecesi benimki kadar kötü geçmişse diye düşündüğüm esnada dışarıdaki kadın geldi aklıma, uykusuz kalmasının nedeni hiçbir şekilde ben değildim. Bora,  "Dün gece için özür dilerim”" dediğinde “Ne oldu ki? " diye sordum. Önemsediğimi ve bunun beni üzdüğünü hissetmemesi için  “önemsenecek bir şey değildi Bora bey”  dedim. Her ne kadar bu durumu önemsemesem de göğsüm  daralmış ve içim acıyordu. "İnsanlar bazen ne istediğini karıştırabiliyor." Dediğimde Bora kaşlarını çatarak, “Neyden bahsediyorsun?" diye sordu. Hala şaşırmış bir şekilde gözlerime bakıyordu ve  ben konuşmasına devam etmesine izin vermeyerek "Boş ver dün akşam konuşulacak bir şey yaşanmadı. Her ne yaşandıysa da unuttum ben, size iyi günler Bora bey. İzninizle " deyip arkamı dönüp kapıya yöneldiğim sırada "Kıskançlık seziyorum?" diye hafif neşelenmiş bir şekilde mırıldandığında. Yüzümü ona dönmeden "Umurumda değil Bora Bey  " diye seslendim. Odasının kapısını açtım, tam çıkacakken kapı aynı hızla kapandı ve kilitlendi. Ah hayır bu kez olmaz, bir kez daha beni öpmesine izin vermemeliyim diye geçirirken içimden Bora ile kapı arasında kaldım ve saniye geçmeden korktuğum yine iradem dışında gerçekleşti. Bora’nın dudakları dudaklarımdaydı . İğrenç bir duygu bu. Hem bırakmasın deli gibi öpsün istiyorsun hemde sana dokunmamasını.  
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD