SİTRESLİ GÜNLER

3003 Words
Bora ile çalışmaya başlayalı Tam 4 ay olmuştu. Tam da tahmin ettiğim gibi her günümü cehenneme çevirmekten çekinmiyordu. Her şeyde bir hata bulmaya çalışıyor ve bulamadığında ise kendi kendini yiyordu. Ben artık 3 yıldır çalıştığım bu firmadan elimdeki projelerin bitmesinin ardından istifa etmeyi düşünüyordum. Ve projelerin bitmesine yaklaşık olarak 10 ay vardı. Cehennem gibi geçecek olan 10 ay ve bu genç yaşımda katil olmamak için dua edeceğim 10 ay. Ben bu düşünceler ile savaşırken günümü karartan ses “Günaydın Azra Hanım “dedi. Bu bana iğrenç ama bir o kadar da seksi gelen ses Bora’ya aitti ve tüm ciddiyeti ile bana bakıyordu. Aynı onun gibi sesimi çıkarabildiğim en ciddi tonunda çıkaramaya çalışarak “Günaydın Bora Bey” dedim. Başka bir şey söylememesi için dua eserken odasının kapısını açtı ve yüzünü bana dönmeden “Günlük iş listesi ile odama gelin. Duruma  bir bakalım” dedi ve bana hiç bakmadan odaya girdiğinde kafamı masaya çarpar bir şekilde vurdum ve “Lanet olsun!” diye söylendim. Bana Resmen işkence yapıyordu. Bundanda oldukça keyif aldığını her hali ile de belli ediyordu. Onu öldürmek istiyorum. Öyle silahla falan değil, böyle acı çektire çektire öldürmek istiyordum. Sadistçe söylenmelerimi bir kenara bırakarak ayağa kalktım, eteğimi, gömleğimi düzelttim. Listeyi kalemi aldım ve odasının kapısını çaldım. İçeriden “Gel!” diye bir ses yükselirken, içimden dua edip derin bir nefes aldım ve kapıyı açıp ofisine adımımı attım. Yaklaşık 5 dakikadır tam karşısında ayakta duruyordum. Bora, bilgisayarına tüm dikkatini vermiş ve içeriye girdiğimden beridir ne tek kelime söylemiş, nede benim söylememi istemişti. Dakikalar geçtikçe artan sinirimi yüzünden yanlış bir söz söylememek adına çenemi kapalı tutmaya çabalıyordum ama bu şekilde birkaç dakika daha dayanabileceğimi sanmıyordum. Bora, sanki zihnimi okumuşçasına bu işkenceye son verdi ve bilgisayarından çektiği gözlerini gözlerim ile buluşturduğunda, yutkundum. Bu bakışlar o gün o sınıftan çıkarken ki bakışlarıydı. Saliselik bir zaman diliminde gözlerini kapadı, boğazını temizledi ve “Evet” diyerek başlamamı istediğinde, girdiğim transtan bir anda çıktım ve hızla günlük olan tüm işleri sırası ile saydım. Bora, onca sıraladığım şeye sadece başı ile onay verdi ve   “Antalya'daki konferansa babam değil, ben gideceğim. Rezervasyon işlemlerini hallet” dedi. Sesi gayet umursamaz, gayet kaba, hatta odun tonundaydı. Ben, bu öksüzlüğünü görmezden gelerek, “Tamam, Bora Bey “ karşılığını verdim  ve artık konuşmasının bittiğini düşünerek tam çıkıyordum ki olduğum yere beni çivileyen cümle kulaklarımda yankılandı. “Sizinde gelmeniz gerekiyor Azra Hanım. Asistanım olarak” Duyduğum cümlenin şoku ile yavaşça ona doğru döndüğümde göz göze geldik. Pisliğin gözlerinden bu durumdan fazlasıyla eğlendiği belli oluyordu ve ben sinirimden şu anda kuduruyordum. Kahretsin ki ‘hayır gelemem diyemiyordum. Çünkü bu benim iş tanımım içinde vardı ve gitmek zorundaydım. İçimdeki mahalle kızı ‘Sakin ol, istediği zaten sinirlenmen. Hasan Bey gibi işte, sadece konferans esnasında yanında olacak ve sonrasında onu görmek veya katlanmak zorunda değilsin.’ Dediğinde içimdeki mahalle kızına hak verdim ve “Tabi, ayarlamaları yaparım fakat Hasan Bey, konferans otelinde kalmak istememişti. Piramit Otelde yer ayırtmıştı. Sizin için uygun mu yoksa istediğiniz bir otel var mı?” diye  sorduğumda gözleri hayal kırıklığı ile kapadı. Bir kaç saniye sonrasında ise derin bir nefes vererek gözlerini açtı ve benim ile göz göze gelerek “Sorun değil, sadece rezervasyon isimlerini değiştir” dedi ve ben gayet zafer dolu olan sesim ile “Tabi, başka bir isteğiniz var mı Bora Bey? “ diye sordum ve Bora, gerilen çenesi ile dişlerinin arasından resmen hırlayarak, “Yok, çıkabilirsin” dedi. Onun bu gergin, sinir olmuş tavrına içimdeki mahalle kızı “Evet, işte bu” diye zafer çığlıkları eşliğinde takla atarken, bende sinsi bir gülümseme ile odadan çıktım. Masama oturdum ve değişiklikleri ayarlamak için telefonuma sarıldım. Gün bitmişti ama bende bitmiştim. Gerçekten yorgundum. Bu gün bütün rezervasyonları değiştirmiştim ve şimdi ise evime gitmek için ofisten çıkmak üzeriydim. Bir anda açılan Bora Beyin kapısı ile gözlerim kapıya gitti ve göz göze geldiğimizde mırıldanır gibi   “İyi akşamlar” dedi. Bende hızla aynı onun ses tonunda  “İyi akşamlar” karşılığını verdim. Bora tam çıkacak iken duraksadı ve olduğu yerde döndüğünde göz göze geldik. Birkaç saniye gözlerime baktı ve bir şey söyleyecek gibi oldu ama sonra sıkıntılı bir nefes vererek hızla odadan çıkıp, asansörün oraya gitti. Asansörün çağır düğmesine öyle bir vurdu ki sanki duvara yumruk atmış gibi etki yaptı. İçimden ‘Buda neydi şimdi ?’ diye sorarken dışımdan sadece omuz silkmek ile yetindim. Eve geldiğimde hızla duşa gittim. Yarın hafta sonuydu ve gönlümce dinlene bilirdim. Duşa girdiğimde tüm yorgunluğumu suyun altında akıp gittiğini hissediyordum. Bedenim yorgundu, ruhum yorgundu, kalbim yorgundu. Ondan nefret ediyorum. Benden aldıkları için, onu sevdiğim için, tüm ilklerim için. Lanet olsun o pislik yüzünden hiçbir ilkimi hatırlamıyordum. İlk öpücüğümü, ilk gecemi hiçbirini hatırlamadan bir iğrençliğin içine düşmüştüm. Ve bunun için onu hiçbir zaman affetmeyeceğim… Hiçbir zaman. Çok huzurlu geçen bir hafta sonu olmuştu. Evim ile ilgilenmeyi seviyordum. Temizlik yapmak, mutfak ile ilgilenmek benim hobim gibiydi. Üniversite yıllarımda kaldığım ev çok küçüktü ve şu anki evimde öyle annem ve babamın ölümünden sonra İzmir'de yaşamam imkânsızlaşmış ve oradaki evimi satıp, burada kendime küçük bir ev almıştım. Ve bu huzurlu mutluluk dolu hafta sonu bitmiş gayet sıkıcı, bunaltıcı ve yoğun bir pazartesi gününe gözlerimi açmıştım. Hızla hazırlanmış ve şirkete gitmek üzere evden çıkmıştım. Şirkete geldiğimde masamın üzerinde birkaç evrak olmasına rağmen, bilgisayarımdaki maillerden Sıkıcı ve yoğun bir pazartesi olacağını onaylamış oldum gerçi bu durum geçen haftadan belli idi. Bu durumu hafifletmek adına hızla bilgisayarıma gömülmüştüm. Bu gün Bora Beye teslim edilecek olan sözleşmeleri kontrol ediyordum. Bora Bey gelmiş ve her zamanki sinir bozucu tavrı ile odasına geçmişti. Dikkat ile kontrol ettiğim sözleşmelerde tek bir hatanın olmaması ve bir an önce bitmesi gerekiyordu. Öyle gerekiyordu çünkü Bay pisliğin çenesini açmaması ve benim sinirlerimi zıplatmaması gerekiyordu. Ben, bu düşünceler içinde işimi yapmaya çalışırken, hemen yan taraftan gelen, sakin ama bir o kadar da iğneleyici ses tonunda  " Azra Hanım? " diyen Bora Beyin sesi ile ellerim klavyenin üzerinde çivilenmiş bir halde duraksadım. Kendimi gelebilecek en sinir bozucu kelimelere hazırlayarak, derin bir nefes aldım ve içimdeki mahalle kızı  'Evet, başlıyoruz' diyerek kolları sıvadığında yavaşça, Bora Beye yüzümü döndüm. Ona kendimden emin ve bir o kadar da meydan okuyan ses tonumla, "Buyurun Bora Bey" diye karşılık verdim. Sonrasında ise söyleyeceklerini beklemeye başladım. Gözlerini kısmış ve elindeki evrakları gözüme sokarcasına sallayıp. “Bu sözleşmeleri gerçekten kontrol ettiğinize emin misiniz? Diye sorduğunda derin bir nefes daha aldım ve “Evet, eminim” dedim. Aynı şekilde oda derin bir nefes alıp, masama doğru yaklaştı. Elindeki evrakları, tam önümdeki diğer evrakların üzerine atarcasına bırakıp, ellerini masama dayadı ve burun buruna gelecek şekilde eğildiğinde, kalbimin deli gibi atmaya başladığını hissettim. Nefes alışım bile hızlandı. Bu adamın yıllar sonra bile kalbimin ritmini öylesine değiştirebilmesine bin lanet okuyarak, dişlerimin arasından “Sorun ne Bora Bey?” diye sordum. Sinsi bakışları, soğuk bakışları ile yer değiştirirken, “Sözleşmeleri kontrol ettiğinizi söylediniz ama birçok imla hatası var. Bu şekilde karşı tarafa sunmamızın tam anlamıyla fiyasko olacağının farkındasınız değil mi?” diye hırladığında ona verdiğim sözleşmelerin aslında taslak olduğu sanırım aklından çıkmış ve onun için şu anda zafer kazanmışçasına alay durumundaydı. Yüzüme yerleştirdiğim sinsi sırıtma ile sandalyemi geriye ittim ve ondan uzaklaşıp, ayağa kalktım. Bu hareketim ile oda eğilmiş olduğu masadan doğrularak, açıklama beklercesine ellerini göğsünde birleştirerek bana baktı. Benden rahat bir yirmi santim uzundu ve şuan da bana resmen tepeden bakıyordu. Şu lanet olasıca topuklu ayakkabılarımı giyiyor olmama rağmen onun omuz seviyesine anca geliyordum. Ve onunla göz göze gelebilmek için kafamı yukarı kaldırmak zorundaydım. Onun bu durumdan keyif aldığı, gözlerinin parlamasından belli oluyordu. "Kusura bakmayın Bora Bey, ama elinizdekiler taslak" dedim. Masama uzanıp, hızla orijinal olan sözleşmeleri fırlattığı taslakların arasından bulup, ona uzatım ve “ Anlaşma yapacağınız firmaya bunları göstereceğiz ve o masama fırlattıklarınız ise sadece sizin bana mail olarak attığınız belgeler. Firma isimlerinin eklenip, size göstermek için çıkardığımıştım.” Dediğimde sesimin, titremeden çıkmasına içimden şükrettim. O ise geniş göğsünde kollarını birleştirmiş, ters ters bana bakıyordu. Koyu renk takım elbisesinin, omuzlarında gerildiği yöne doğru bakmamak için oldukça bilinçli bir şekilde gözlerimi kaçırdım. Üniversitede onun her gördüğümde üstsüz bir şekilde basketbol oynadığı sahneler gözümün önüne geldi. Şu anda o ceketin altındaki kasları, hayal edebiliyordum ve tabi ki uzattığım sözleşmeleri elimden bir hışımda çekip, aynı hızla odasına girip, kapısını sert bir şekilde kapatarak bu anı bozmak zorundaydı. Bu hareketi ile sinsi sırıtmam, zafer gülümsemesine dönüşmüştü. Kıvrak hareketler ile sandalyemi çektim ve oturup yarım kalan işime geri döndüm.   Odasına girdiğinden beridir yapmam için attığı iş maillerinin ardı arkası gelmiyordu ve bu gerçekten bu gün yapmam gereken işleri de yapmamı engelliyordu. Ben gönderdiği mailler ile boğuşurken odasından çıktı ve o piç sırıtması ile “Azra hanım” dedi. Ben artık bıkmış bir şekilde derin bir nefes aldım ve kafamı kaldırdığımda gözlerim gözleri ile buluştu. Bu halime daha çok sırıtarak, “Gönderdiğim grafikleri tamamlayıp, proje tabloları ve zaman çizelgeleri ile birlikte toplantımdan sonra, toplantı salonuna getirin inceleyelim” dedi ve ofisten, toplantıya girmek üzere çıktığında gözlerim kocaman olmuş arkasından bakıyordum. Lanet olasıca pislik herif, o kadar yakışıklı görüntüne rağmen o, mükemmel ağzından dökülen kelimeler sayesinde pislik biri olduğunu her defasında kanıtlıyordu. Bu durum için her defasında bir koli bandının işimi göreceğini ve bir gün konuşmaya başladığında o koli bandını ağzına yapıştıracağımı hayal ederek, umutsuzca daha bir sürü mailin toparlanması gerektiğini gösteren bilgisayar ekranıma yüzümü ekşiterek baktım. Bu projede baya ilerideydik ama öyle 2 saatlik toplantının bitimine kadar da toparlanabilecek bir proje değildi. Resmen, benim sabrımla oynuyordu. Bunu bilerek yapıyordu pislik. Tabi ki ona istediğini vermeyecektim ve hızla işe koyuldum… Tam gaz çalışmaya devam ederken ofis kapısının açıldığını duydum ve kafamı kaldırdım. Merve gülümseyerek içeri girdi. Merve, benimle birlikte aynı dönemde işe başlayan arkadaşımdı ama o finansman departmanın da çalışıyordu. Merve gülümseyen yüzü ile "Hadi yemeğe? "diye söylendi. Ben umutsuzca başımı olumsuz anlamda salladım ve "Hiç sanmıyorum Merve " dedim. Özür dileyen gözlerle ona baktım ve onun, tebessümü zoraki gülümsemeye dönüştü "Neden yine mi Bora Bey? Bu adamın, alıp veremediği ne seninle ?" diye sordu ve konuşmasına devam ederek "Sana karşı hep cinleri tepesinde gibi davranıyor. Sanırım bu gün de aynı durumda " dedi ve ben sıkıntılı bir nefes vererek " Bilmiyorum, sadece bir an önce şu işleri bitirmek istiyorum ve şu toplantıdan sağ salim çıkmayı diliyorum. Merve, benden istediği işi on kişi olsak 2 saatte bitiremeyiz” dediğimde Merve üzgün yüzü ile "Canım gelirken sana bir şeyler getirmemi ister misin? " diye sordu ve gözleri Bora beyin odasına doğru kaydı "Sanırım sen bu gün buradan çıkamayacaksın " Diyerek gülümsediğinde "Yok canım, gerçekten yoğunum ve yemek yiyerek bile vakit kaybetmek istemiyorum. " diyerek anlamasını ve ısrar etmemesini ummaya çalıştığımda Merve, gülümseyerek ofisten çıktı. Masamdaki kahvemin son yudumunu içtim ve son kontrollerimi yapıp evrakları toparladığımda, saat 18.00 idi ve pislik herifin toplantısı şu anda bittiğine dair mail gelmişti. Elimde hazırladığım taslaklar içimde korku toplantısının yapıldığı toplantı odasına doğru yürüyordum. Konferans odasına yaklaştığımda sakince nefes almaya ve adımlarımı yavaşlatmaya başladım. Beni azarlamak için elinde hiçbir şey yoktu. Sadece benim rahatlamaya ihtiyacım vardı. Derin bir nefes alarak kendime geldim ve kapıyı çaldım. "Gel!" diye içeriden bir odunun sesi yükseldi ve içimden dua ederek içeri girdiğimde, koca bir lanet okudum. Bu kadar yoğun bir tempoda ve bu kadar dağınık olmasına rağmen, nasıl bu kadar seksi ve mükemmel görünebiliyor? Üzerinde sadece gömleği vardı. Ceket yok, kravat yok, saçlar dağınık. Şu haline hiçbir kadının hayır diyebileceğini sanmıyorum diye içimden geçirirken. İçimdeki mahalle kızı ‘ sen karşı koymak zorundasın geri zekalı aklından bile geçirme” diye ellerini beline koymuş beni tehdit ediyordu. Ve sonuna kadar haklıydı. Bunu dikkate alarak “Merhaba Bora Bey” dedim. Bora'nın gözleri gözlerim ile buluştu. Bakışları, benimkileri delip geçiyor, fakat bir şey söylemiyordu. Birkaç saniyede bir şey söylemedi. Sonrasında ise “Bitti umarım” dedi ve eli ile masayı oturmam için işaret etti. Hızla işaret ettiği sandalyeye oturdum. Elimdeki evrakları masaya bıraktım ve gözlerine bakarak “Evet, bitti Bora bey” karşılığını verdiğimde, dudaklarına küçük bir tebessüm kondurdu. Ben, bakışlarımı o gülümsemeye takılmadan hemen evraklara çevirdim. Bora, masanın üzerine bıraktığım evraklardan birini eline aldı ve incelemeye başladı. Ben ise yaptıklarımı ve proje için süreci, gelen teklifleri, geldiğimiz noktayı anlatmaya başladım. Anlatım esnasında hazırladığım grafik çizelgesini göstermek için evraka uzandığımda göz göze geldik. Elindeki evrakları incelemeyi bırakmış, beni izliyordu. Bu durumu önemsemeden anlatmaya ve proje üzerindeki detayları göstermeye devam ediyordum ki onun, yüzüme bu kadar dikkatli bakması benim dikkatimi bir hayli dağıttığını bundan oldukça gerildiğimi fark ettim. Buna rağmen anlatmaya devam etmeye çalışıyordum. "Bu durumda şöyle bir yol izle." cümlemi bitiremeden duraksadım. Bu bakışlar altında gerçekten devam edemiyordum. Çok  rahatsız edici ve bunaltıcıydı. Tabi bir o kadar da tahrik edici. Kesinlikle kapılmamalıydım diye düşünerek sert bir şekilde sandalyeme yaslandım.ellerimi göğsümde birleştirerek, gözlerinin içine odaklandım ve, "Bir sorun mu var ?" diye sordum. Bora yayılarak oturduğu sandalyesinden ağır ve sinir bozucu bir seksilikle öne doğru eğildi. Bu hareketi, yüzlerimizin aynı hizaya gelmesini sağladı. O parlak mavi, adeta griye çalan gözlerini gözlerime dikip, nefesimin kesilmesine neden oldu. Onun nefesi yüzümü alev alev gibi yakarken, beynimin şu anda yapması gereken işi hatırlamasını umut ediyordum. Bu sessizliği bedenimdeki tüm kasları geriyordu ve içimin eridiğini hissediyordum. Kahrolası pislik ne halt etmeye yapıyordu bunu şimdi. Bu yakınlığına karşılık sesim çıkmasada dişlerimi sıktım. Kalbim göğsümün içinde küt küt atarken en azından yarım dakika geçmişti ki Bora'nın, " Gerçekten unuttun mu ?" diye fısıltısı geldi kulağıma O bu soruyu sorduğu anda geçmişe doğru gitti aklım. Bana yaptığı her şey şöyle bir aklımdan geçti. O an Suratına haykırmak istedim. ‘ hayır, unutmadım pislik.Yaptığın hiçbir şerefsizliği unutmadım” diye ama içimdeki mahalle kızı “sakın sakin ol” diye söylendi. Ben bir kez daha ona hak verip susmayı tercih ettiğimde tekrar fısıldadı Bora, "Söyle Azra unuttun mu?" diye, bu fısıltılı sorusu ile düşüncelerden sıyrılıp "Neyi?" diyerek aynı onun gibi fısıltılı sesim ile karşılık verdim. Bora, dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı ve nedeyse milimlik aralık bırakıp, tekrar içten gelen bir sesle "Beni" diye sordu. Şu an ölebilirim. Kalbim durabilir, ruhum beni terk edebilir. Diye düşünürken Gözlerim gözlerinde takılı kaldı. Ah Tanrım resmen içim eriyordu. Aklım ‘bas tokadı diye alarm verirken, kalbim yakınlığıyla depar atmış gibi çarpıyordu. Ben nefes almaya çabalarken, onun mükemmel dudaklarından çıkan nefes dudaklarıma çarpıyor ve çarptığı yeri alev alev yakıyordu. Onu itip uzaklaştırmam ve hemen kalkıp buradan gitmem gerekiyordu. Fakat tepki vermeden öylece duruyordum. Beynim kilitlenmiş gibiydi. Düşündüklerimi faaliyete geçiremiyordum. Bora dudaklarıma olan milimlik uzaklıkta arzu ile çıkan sesiyle   “ Söyle “ diye fısıldadı cevap beklediğini gösterircesine. Zihnim, yıllar öncesinde o yatakta iddia malzemesi olan ve yıkılan perişan olan kıza gitti. Tüm o anlar, kötü günler, alaylar hepsi gözlerimin önüne geldi. Ve en son ‘üzgünüm diyen Bora hayali ile kendime geldim. Hala milimlik yakınımdaydı tek bir hareketi ile dudakları dudaklarım ile buluşabilirdi. Bunun olmaması gerekiyordu ve benim bu duruma bir son vermem gerekiyordu. Gözleri gözlerimde iken “Beni iğrenç bir iddia ile koskoca bir yıkıma, onca üzüntüye bir şerefsiz gibi atmanızı mı?” diye sorduğumda afallamış gibi duruyordu. Onun bu şaşkınlığından yararlanarak ondan uzaklaştım ve hızla sandalyeden kalkıp çantamı aldıktan sonra, tekrar gözlerine odaklanarak, “Hayır, unutmadım!” Dedim ve daha sert çıkan sesim ile “Hayatımın sonuna kadar da unutmayı düşünmüyorum” dediğimde hızla arkamı döndüm ve aynı hızla kapıya yöneldiğim esnada, nasıl ve hiçbir şey anlamadan kolumdan tutulup, geriye doğru çekildim. Bu çekilmenin sonucunda hiç olmaması gereken tek şey gerçekleşti. Bora'nın o kusursuz dudakları, benim ürkek ve acemi dudaklarım ile buluştu. Bir an tüm vücudumda şimşekler çaktı. Zihnim kilitlendi, içimdeki mahalle kızı ‘Azra!’ diye haykırırken kalbim ‘ sakın geri çekilme diye tepiniyordu. Aklım, ah aklım şu anda şebeke dışındaydı ve her nerede ise geri gelmesini ümit ediyordum. Hem de hemen! Ben bu iç savaşımı verirken, Bora'nın eli kolumdan belime gitti ve öpüşü daha da derinleşmeye başladığında kendimi kaybetmek üzeriydim. Tam bu kaybolma aşamasında aklım ‘ geldim dedi ve kollarıma onu itme emrini verdi. Ben onu var gücüm ile itip bir anda kollarından kurtuldum. Kurtulmak ile kalmayıp suratına okkalı bir tokatı yapıştırıp, işaret parmağımı tehdit eder gibi doğrultup, “Sakın!” dedim ve sert ama sinirden titreyen sesim ile devam ettim. “Sakın bir daha bunu yapmaya kalkma!” dedim. Şaşkınlığını saklayamıyordu. Ve daha da sert çıkan sesim ile “Senin yaptığın hiçbir şerefsizliği unutmadım. Karşında o saf üniversiteli kızı görmüyorsun, sadece patronsun ve bu sınırları aşmaya kalkma! “ diye tane tane söylediğimde, sadece sırıtıyor olması sinirlerimi allak bullak etmişti. Bu toplantı odasından çıkmam gerekiyordu. Yoksa sıyırabilir ve ona saldırabilirdim. Onun için hızla kapıya doğru gittiğimde duraksadım ve ona dönüp resmi bir ses tonunda “Tüm bilgiler evraklarda burada olur da sormak istediğiniz bir şey olursa, mail atın orijinalleri bende “ dedim ve hızla “İyi akşamlar” deyip tam kapının kolunu kavrayıp açıyordum ki arkamdan “Daha eğlenceli olabilirdi” diye alaylı söylenmesine tüm vücudum sinirden titreyerek tepki verdi ve elim kapının kolunda geriye dönerek gözlerine baktım. Tüm alaycı bakışımı atarak, “Üzgünüm” dedim ve alaycı bir sırıtma ile gözlerine bakmaya devam ettiğimde, onun sırıtmasından eser kalmamıştı. Suratında daha çok şaşkınlık vardı. Saniyelik bir zamanda gözleri daha da koyulaşmıştı. Sonrasında gerilen çenesini umursamayarak arkamı döndüm ve zaten açmış olduğum kapıdan hızla çıkıyordum ki tekrar yükseldi sesi, bu sefer daha sert ve gürdü. “Unutmamana sevindim. Daha fazlasını yaşaman da yardımcı olacaktır” dediğinde duraksadım. Gözlerim kocaman oldu, nefesim tıkandı. Bu açık açık meydan okumaydı ve bu şaşkınlığımın ardından vücuduma yayılan öfke ile ona hiç dönmeden, aynı onun ses tonunda “Daha fazlasını yaşatamazsınız Bora Bey, iyi geceler” dedim ve konuşmasına hiç fırsat vermeden kapıyı sert bir şekilde kapadım. Kapının ardından da hızlıca uzaklaştım. Şirket kapısından çıkıp otoparka doğru devam ettim ve hemen arabama bindim. Ellerim direksiyonda dikiz aynasından kendime baktım. "Lanet olsun! Ne yaptım ben "diye Mırıldandım. Gerçekten ne yaptım ben. Kahrolası Projelerin bitmesine daha 10 ay var ve patronum olan bu adam resmen şerefsiz. Hem de canımı yakan, ilk gecemi yaşadığım adam ve bu yetmezmiş gibi bir de bu pislik, yaklaşık 15 dakika önce bu saydıklarımın üzerine, bana meydan okumuş ve ben buna karşılık meydan mı okudum? Allah’ım delirmiş olmalıyım… Ah Azra bakmasına hiç tepki vermeden işini bitirip, çıkıp gidemez miydin? Allah'ım yarın ne yapacağım ben diye içimden geçirdim ve arabamı çalıştırıp, tam otoparktan çıkacağım esnada kapıda arabasını getirmelerini bekleyen Bora ile göz göze geldim. Gözlerinde ‘senin canına okuyacağım kızım’ bakışı vardı. Ve içimdeki mahalle kızı cenazem için yas tutmaya başlamış gibi gözüme simsiyah görünüyordu…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD