Sanki Vücudum felç geçiriyordu. Kendime engel olamıyordum. Ateş tüm vücudumu sardı. Ellerimi kaslarına gömüp, dudaklarında kaybolmak istiyordum. Ona karşı koyamıyordum. Ondan bir an önce onu uzaklaştırmam gerekiyor ama beceremiyorum. Dudaklarımdan ayrılmasın istiyorum, bana sarılsın istiyorum daha fazla dokunsun istiyorum ve bu karman çorman duygularda birden kendime gelmem gerektiğini fark ettim ve
"Hey! Hey! Hey! Kes şunu artık!" diyerek onu dudaklarımdan ve kendimden uzaklaştırdım.
"Bana bak geri zekâlı gerildiğin her an dudaklarıma yapışmaktan vazgeç artık " dedim sinirle. Bora ise bir anda alayla gülümseyerek,
"Neden bir gün karşılık vermekten mi korkuyorsun ? " diye sordu ve ben onun bu sorusuna daha da öfkelenerek
"Hiçbir zaman sana o karşılığı vermeyeceğim Bora " dedim Bora kafasını sağa yatırıp olanca tatlı ifadesi ile
"İstesen bile mi?" diye sordu. Şu hali ile dudaklarına yapışmamak için kendimi zor bela tutuyordum. Buradan kesinlikle çıkmam lazımdı. Hem de hemen. İçimden geçirdiklerimi beynim ayaklarıma emir vererek uygulamaya döktü ve Arkamı dönüm kapının koluna elimi götürdüm. O anda keyifli halinden eser kalmayan Bora,
"Emir ile görüşecek misin?" diye sordu. Tam arkamdaydı nefesini ensemde hissediyordum. Bırak bir adımı, yerimde kıpırdansam ona yaslanmış olurdum...
"Neden seni bu kadar ilgilendiriyor?" dedim Bora fısıltıya dönüşen sesi ile "Bunu dün gece açıkladığımı sanıyordum " dedi. Ben ona dönmeden ve sesimi bulmaya çalışarak,
"Evet, dün gece bir açıklama yaptık. Ben, senin anlamanı ve gitmeni istedim. " dediğimde artık nefes alamıyordum. Elleri ile kollarımı tutu ve beni kendine yasladığında dudakları artık tam kulağımın dibindeydi. Nefesi tüm bedenimi yakarak
"Bende, senden vazgeçmeyeceğim sende bunu anla demiştim " dedi artık ayaklarım beni taşımıyordu. Kendimi , kollarımı bıraksa yere yığılacakmış gibi hissediyordum. Kollarımı bıraktı ve arkamda durmaya devam ederken,
"Bana dön" dedi. Sesi en seksi halini almıştı. Hiçbir tepki vermediğimi görünce "Bana dön Azra " diye tekrarladı içimden,
Kaçmak yok. Madem zora koşuyordu, o zaman bizde daha zorlaştırırız diye geçirdim. Bora’ya döndüm ve gözlerine baktım. Lanet olsun bazen cesaretlenmemek en iyisi diye de geçirdim içimden. Elini yanağımın üzerine koydu, başparmağıyla alt dudağımı okşuyordu, bakışlarımız kenetlendi ve dudakları yavaş yavaş benimkilere yaklaşırken telefonumum keskin müziği odada yankılandı. Elimde duran telefonumun ekranına, kimin aradığına bakmamla alev almam bir oldu. Bu kadarı fazla değil miydi? Bora, hala açmadığımı görünce
"Kim o?" diye gürledi. Boranın kızgın suratına bakarak, nereden geldiğini anlamadığım bir cesaret ile sırırtıp,
"Efendim " diyerek telekfonu cevapladım. Bora'nın yüzü kasıldı, gözleri alev aldı, şu an beni burada parçalayabilirdi.
"Azra nasılsın? " dedi Emir. Ve kısılmış olan sesimi düzelterek,
"İyim sen nasılsın? " diye sordum. Emir ise gayet neşeli bir ses tonunda,
“Bu hafta sonunu bana ayırırsan çok daha iyi olabilirim. Yani sinema, yemek beraber vakit geçirebileceğimiz türden şeyler " dediğinde gözlerimi daha da sinsileştirerek Bora'ya baktım.
“Tabi neden olmasın daha sonra konuşalım olur mu?” dediğimde Bora her an öfkesine yenik düşerek telefonu elimden alabilirdi.
Telefonu kapatıp Bora ile göz göze geldiğimde öyle bir bakıyordu ki bu yutkunmama neden oldu. Ve bakışlarına nazaran daha da tehdit vari çıkan sesi ile
“O çelimsiz ile buluşmayacaksın!” diye hırladı. Ben ise titreyen sesime rağmen
“Neden?” diye sordum. Bora sabır dilercesine derin bir nefes aldı ve
“Buluşmayacaksın Azra “ dedi ve ben yine aynı cesareti gösterip, tam neden diye soracaktım ki Bora parmaklarını dudaklarıma bastırdı ve
“Neden diye sorma, buluşmayacaksın!” dedi. Ve bu sefer sinir ile dolan ben oldum. Hayatıma müdahale hakkı yoktu. Bunu yapamazdı ve ben buna izin veremezdim. Onun için sert çıkan sesim ile
“Bora bak, bu şekilde devam edemeyiz” dedim. Bora,
“Nasıl?” diye sordu ve benden biraz uzaklaşarak gözlerini gözlerime dikti. Bu durum iyiydi. Yani en azından her an öpme tehlikesi yoktu. Bundan cesaret alarak devam ettim.
“Bu şekilde işte, ya sen benim patronumsun Bora. Benim kiminle dışarı çıkacağıma, ne yapacağıma, ne yapmayacağıma karar veremezsin. Müdahalede edemezsin. Neden anlamıyorsun? Biz seninle birlikte değiliz, geçmişte yaşanan bir gece yalvarırım bir son ver artık. Bak bu durumu sonlandır yoksa” dedim ve duraksadıktan sonra Bora endişeli çıkan sesi ile
“Yoksa?” diye sordu. Devam etmemi ister gibi gözlerime bakıyordu. Bende kendimden emin bir ses ile
“Yoksa bu kadar emek verdiğim işimden ayrılırım. Hem de hiçbir projenin bitmesini beklemeden” dediğimde gözleri alev almıştı. Kahretsin bu hiç iyi değildi. Sakinleşmek için derin derin nefes alıyordu ve bir anda kollarımı kavrayarak beni kapıya resmen çiviledi ve
"Sen bu durum dediğin şeyi anlamakta ne kadar direnirsen diren benimsin Azra. Bunu unutma. Başka bir iş yerine geçmen, seni göremeyeceğim anlamına gelmez. Bu şehirden, hatta ülkeden ayrılsan dahi seni bulurum. Gerekirse zincirle bağlarım. Yine de yanımda tutarım. Beni zorlama " dedi ve beni kolları arasından çıkardı. Yanımdan geçip, kapıyı açtığında tam çıkacakken durdu ve geriye dönüp, gözlerimin içine bakarak.
"O çelimsize yüz vermeyi bırak. O randevuya gitmeyi aklından geçirirsen yemekteki gibi sakin kalmam" dedi. Ve ben kendime nereden geldiğini anlamadığım bir cesaret ile
"Ne yaparsın ?" diye sorduğumda Bora gayet net bir şekilde sesle
"Ağzı ile burnu yer değiştirir tam çelimsiz olur. " dedi ve kapıyı sert bir şekilde çarptı. Ne yapacağımı, nasıl baş edeceğimi bilemez bir şekilde odanın kapısına baka kaldım. Allah'ım neden ben ya yani bu kadar şeyi hak edecek ne yaptım. Hepsi de bir kuluna verilmez ki değil mi ama.
Ertesi gün işe geldiğimde gecem cehennem gibi geçmişti. Toplantı odası, asansör, yemek ve bu gün odasında olanlar beynimin içinde savaş yapmakta ve hangisinin kazanacağını bilemez bir vaziyette kıvranmıştım. Neredeyse hiç uyumamış ve yemekte yememiştim. Dün odasından çıktıktan sonra neredeyse ruh gibi dolanmıştım. Bora Bey henüz gelmemişti. Ve açıkçası gelmemesi için çok fazla dua ediyordum. Sonuçta bu gün gelirse keskin bir işkence beni bekliyordu. Ve işkence adamım ofisin kapısında göründüğünde yine o patentli, insafsız ve insana dilini yutturan gülüşü ile
"Günaydın Azra Hanım " dedi ve odasına geçti. Tanrım bu kadar yakışıklı olmak zorunda mı? Sanki diye içimden haykırırken, önümdeki ajandama göz gezdirdim. Bu gün oldukça yoğun bir gündü ve bu seksi pislik ile defalarca konuşmam gerekiyordu... Onu çeyrek geçe dâhili numarasından arayarak
"Bora bey?"
"Evet, Azra Hanım? "
"On beş dakika sonra toplantı salonunda olmanız gerekiyor. Saat on ikide Karaca Holdingin başkanı ile öğlen yemeği için dışarı çıkmanız gerekiyor. Bu gün çoğunlukla ofis dışındasınız. Maillerinizi sürekli kontrol edebilirseniz telefon ile sürekli rahatsız etmiş olmam " dedim ve derin bir nefes aldım. Böyle olmak zorunda, mesafe olmak zorunda, diyerek kendimi daha da cesaretlendirmeye çalışacakken, Bora
"Tamam " dedi ve ben, " Başka bir isteğiniz? Diye sorduğum da
"Aslında var sesinizi duymaktan rahatsız olduğumu sanmıyorum. Bilakis sesinizi duymak iyi geliyor. Dilediğiniz zaman araya bilirsiniz Azra Hanım." Dedi. Ve ben içimden "Pislik herif" diye geçirdim. Ardından derin bir nefes alarak, " Maillerinize bakmayı deneyin bence " dedim ve telefonu kapadım. Pisliğin şu anda kahkaha attığına bahse bile girebilirdim.
Mesai bitimine yaklaşmıştım ve gerçekten çok yorulmuştum. 1 Saat öncesinden bana gelen çiçek ile afallasam da çiçek almak gerçekten güzel bir duyguydu. Çiçek Emir’den gelmişti ve kırmızı güller kır çiçeklerinin içinde harika görünüyordu. Elime telefonumu alıp, sürekli geciktirdiğim teşekkür aramamı yapmak için emiri ’in numarasını rehberden bulup tuşladım. 2. Çalışında açtı telefonu ve karşılaştığım ses
“Merhaba” dedi ve bende “Çiçekler harika” diye karşılık verdim. Emir
“Senin kadar değiller ama işte onlar ile idare et” dediğinde sadece kıkırdadım. Emir
“Hafta sonu teklifimi düşündün mü bilmiyorum ama umarım evet demende yardımcı olurlar” dediğinde gülümseyerek
“Anlıyorum, daha tam bir şey söyleyemem ama düşüneceğim tekrar teşekkür ederim” dedim ve telefonu kapattım. Derin bir nefes alarak koltuğumda döndüm ve aldığım nefesi veremeden öleceğimi hissettiren bakışlar ile karşı karşıya kaldım. Bora masama eğilmiş, gözlerinden alev çıkarırcasına bana bakıyordu. Çok yakındık ve her an dudaklarıma yapışacakmış gibi duruyordu. Her ne kadar sakin görünmeye çalışsa da yüzü yüzüme milimlik uzaklıktayken hırladı. Sakin bir ses tonu ile
" Seni - Daha - Fazla - tanımak - İstiyorum - derken ?"