20. BÖLÜM (L)

1799 Words
Affettim mi dedi? İnanamadım. Ben gitmeye bile razı olmuştum biraz kokusunu içime çektikten sonra. Salonda kanepede yatarken bu şekilde uyuyamayacağımı biliyordum. Gonca diğer odada yatarken olmazdı. Gidip sevmek, beni istemese de denemek zorundaydım. Gündüz uyuduğum uyku gece beni olduğum yerde döndürürken ayaklarımı yere sarkıtıp oturdum bir süre yattığım kanepede. Ağlıyordum galiba. İnsan olan, hata yapan ağlardı.  Beni dışarıda bırakmadı, bana baktı çocukmuşum gibi. Merhametiyle tekme tokat daldı bana. Bu kadını ben nasıl üzdüm diye düşünmekten bir buçuk aydır gözüme uyku, kalbime mutluluk girmemişti. Şimdi bu evde Gonca'nın varlığı bile bana huzurlu bir uyku uyumam için yetmişti. Yetmiyordu şimdi orası ayrı. Ayağa kalktım. Pencereden dışarı baktım bir süre. Kapıdaki kedi köpek gibi miydim gerçekten onun için? Öyle bile olsa şikayet etmeyecektim. Buraya gelirken aldığım kararlar hala geçerliydi. Öldürmezdi beni eminim; ama süründürürse de haklıydı. Mart ayı serin geçiyordu. Merdivende uyumam Gonca'dan ayrı kaldığım zamanlardaki psikolojik çöküntüm ile birleşince direncimi düşürmüştü. Saçım sakalım birbirine karışmıştı. Sadece okula gidip gelen asosyal bir tip olup çıkmıştım. Ece ile aynı sınıfta olmak ayrı bir dertti. Yattığımızı üstüne alınmış ve kendince çıkarımlarda bulunmuştu. Şimdilik bana sarmaya bir süre ara vermişti. Onu duymuyor, görmüyor, onun olduğu yerde suyun altında durabildiğim nefessiz durma süremden fazla kalmıyordum. Bizi projede sırf yoklama listesinde arka arkayayız diye aynı ekibe koyduklarında değiştirmek için yapmadığım şey kalmadı. Notlarım iyi olmasa dinlemezlerdi belki beni Allah'tan başka çareleri yoktu yeniden düzenlemekten başka. Bir galon filtre kahve içmişim gibi kafein doluydum sanki. Bir gram uykum yoktu. Gonca'nın dediği gibi geçici bir süre, sadece bu gece için eve girdiğimi göz önüne aldım ve yarın böyle bir şansımın tekrar olamayacağını, Gonca'nın da uyuduğunu varsayarak odasına ilerledim. Yavaşça kapısını açtığımda gözüme ilk çarpan gece lambasının ışığında yastığa yayılmış turuncu saçları oldu. Yüzü pencereye dönük yatıyordu. Ne çok ayrı kalmıştım onlardan. Biraz daha kokusunu içime çekemezsem ona olan bağımlılığım kendime zarar vermeme sebep olacaktı. Kapıyı açtığım aynı yavaşlıkla olduğunu düşündüğüm şekilde yanına uzandım. Saçlarını kokladım, yetmedi. Tepki vermemişti. Sessizce özür diledim ondan. Tenini de istedim hakkım olmayarak. Saçlarını elimle okşayıp boynunu açtım kendime. Tüketiciydim hep. Hep genel alıcı taraftım. Gonca benim tükettiğim ne varsa hep karşı taraftaydı. Annesiz büyümüş bir kız çocuğu için fazla merhametli, sevildiğini zannettiği biri tarafından terk edilen bir kadın için fazla şefkatli ve en fazlası da kendisini aldatan bir adamı affedecek kadar fazla yüce gönüllüydü. Affetmek zorunda değildi. Ben olsam belki de affetmezdim. Evet bunu da düşündüm. Hem Gonca'nın yerinde değildim hem de beni affetmesi için nedenler bulmaya çalışmıştım onsuz kaldığım dönemde. Bulamasam da gelmiştim. Gelmek zorundaydım. Boynuna yüzümü değdirdiğimde yanaklarımın ıslak olduklarını fark ettim. Ağlıyor muydum hala? Sevdiğimi söylemekten başka bir şey yapamadım. Seviyordum, çok seviyordum. Bana döndü aynı anda. Benim yüzüne bakmaya utandığım için bakamamama karşılık yüzüme bakarak sorduğu sorular zor değildi, cevabını bilmiyordum sadece. Bildiğim şekilde, içimden geldiği gibi, doğruluğuna inandığım şekilde yanıtladım. Kahr-ı perişan olmuştum ve o da bana rağmen beni affettiğini mi söyledi? Teşekkür mü edilirdi bunun için? Ben öyle yaptım. Doğum günü olduğunu biliyordum on gün sonra. Yine veren taraf olmuştu. Beni affetmesinin üzerine ona hediye edebileceğim hiçbir şey yoktu. Belki bir şey, tek bir şey olabilirdi. Kararımı verdim o an. Sarılıp yattık birlikte. Sabah kalktığımda gribim geçmemişti; ama ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden taburcu olmuştum kesin surette. Gözümü açtığımda Gonca'nın yüzünü görmüştüm. Bana sırtını dönmeden uyumuştu. Çillerini saydım. Geçen bir haftada okul ve kafe arasında mekik dokuyarak yorulsam da her akşam Gonca'nın yaptığı yemeklerin kokusuyla dolan eve geldiğimde tüm yorgunluğum kayboluyordu. Yemekte çekinerek bir konuyu gündeme getirmek zorundaydım. Gonca'nın kırmızı çizgisini geçmekten her ne kadar çekinsem de kararlıydım. Zaten yarın da Gonca'ya almak istediğim hediye için Burak'tan bana yardım etmesini isteyecektim. "Gonca?" Başını kaldırdığında gülümsüyordu. "Efendim." Güzel sesli kadınım benim. "Senin doğum günün biliyorum; kabul etmezsen de anlarım. Evet demek zorunda değilsin." "Bir şey sormadın değil mi henüz?" Soramadım aşkım. "Cuma günü, aileme Ankara'ya gelmeleri için bilet almak istiyorum. Onları seninle tanıştırmak istiyorum. Ne dersin?" Yüzüme evet demeyecekmişsin gibi bakıyorsun tamam; ama dehşet de biraz fazla sanki. "Zaten bilet aldın da oldubittiye mi getireceksin, yoksa fikrimi gerçekten bilet almadan önce mi soruyorsun?" "Hayır, sana sormadan almadım tabii. Senin de, habersiz geldikleri takdirde kabul etmezsen onların da üzülmesini istemiyorum." "Neden istiyorsun bunu? Ciddiyet bu? Hızlı değil mi sence de?" "Tahminimden çok hızlı hem de." Tek kaşını havaya kaldırdı. "Farkındasın yani." Başımı salladım. "Ben de korkuyorum. Bu duyguyu çok uzun zamandır yaşamıyorum; ama sadece senin yanında senin için peydah olduğunu biliyorum ve daha fazla görmezden gelemiyorum. Okulum bitmek üzere. Gonca amacım seni strese sokmak değil. Hiçbir mecburiyetin yok. Başında da dediğim gibi, kabul etmezsen de anlarım. Ha! Kabul edersen mutlu olur muyum? Her şeyden çok." "Benimle evli olmadan yaşadığını biliyorlar mı?" Çok direk bir soruydu. Tam da Gonca'ya göre. "Hayır, bilmiyorlar. Bilmek zorunda değiller." Gonca'nın hak ettiği gibi direk cevap verdim. "Yalan söylememi istiyorsun yani? Evlendiğimizde ilk gece elinin içini ya da ne bileyim bacağının bir tarafını kestiğinde çıkacak kanı da çarşafa sürecek miyiz?" "Kesin olarak hayır diyemem. Ailem modern bir aile olmayabilir Gonca, tahminlerinde haklısın. Sana kötü gözle bakmalarına asla müsaade etmem." "Bunu Ece için de yapacak mıydın?" Sorduğuma pişman oldum. "Bilmiyorum Gonca, belki. Şu an seninle birlikteyim. Neden Ece'yi ortaya atıyorsun ki? Özür dilerim. Senin gibi mükemmel bir kadınla birlikte olduğumu bilmelerini istedim sadece." "Peki, gelsinler." Ne? "Gerçekten mi?" Ben Gonca'yı herhangi bir zaman boyutunda anlama yetisine sahip olabilecek miydim acaba? "Bugünlerde tek seferde anlamama gibi bir huyun var nedense? Evet, gelsinler; ama şunu bil. Hakkımda ne düşündükleri, yaşadıklarımı bilmeyen insanlar tarafından yargılanmak umrumda bile olmaz. Nasıl bir oyun oynayacaksan uyarım, yine de anlarlarsa ve beni aşağılamak gibi bir hataya düşerlerse akıllarındaki Gonca olurum." "Makul. Teşekkürler. Seni seviyorum. Öyle bir şey olmayacak." Öyle bir şey olmayacaktı gerçekten de. ... "Burak, senden bir şey isteyebilir miyim?" "Tabii, bro nedir?" "Kredi kartın lazım. Sana öderim taksitlerini aksatmadan." "Ayıp ediyorsun bro. İki bin lira limiti var, yeter mi?" "Yeter galiba, sağol bro." Cuma okul hem erken bitmiş hem de sonrasında kafeye gitmeyeceğim için bir kuyumcuya girdim. Alabileceğim, maddi durumumun yettiği en güzel yüzüğü seçmeye çalıştım. Gonca'nın evdeki gümüş bir yüzüğünü de götürmüştüm aynı ölçüde alabilmek için.  Annem, babam ve kardeşlerim benden haber bekliyorlardı. Ankara'ya gelmek yaklaşık üç saat sürdüğü için erkenden gelip beklemelerini istemedim. Kuyumcudan çıktığımda telefonum çaldı. Ece numaramı nereden bulmuştu? İki gündür aralıksız arıyordu. Siktir. Şimdi de telefon tacizleri mi başlayacaktı? Açmadım.  Pasta almak için evin karşısındaki fırına girmek üzereyken tekrar ve tekrar ve tekrar aradı. Saat öğleden sonra üçe geliyordu. Açmayınca mesaj gönderdi. Telefon numarası kayıtlı değildi; ama bu numarayı yıllardır göre göre ezbere biliyordum. Engellemeyi akıl edemediğim diğer numarasıydı Ece'nin. "Kimden: 0564 221 67 56 Mesaj: Levent çok kötüyüm, lütfen ara beni. Canıma kıymak üzereyim. Aramazsan sebebim olacaksın." Ne demekti bu? Ece Gonca'ya geldiğimde bile oyun oynamamıştı. Şimdi de bana oyun oynuyor olamazdı herhalde değil mi? Beni geri almak istemişti sadece. Sözlü ve uygulamalı eylemlerde bulunmuştu. Bu tarz tehdit edici konuşmamıştı. Tehditse eğer alması gereken dersi bir güzel ben verecektim ona. Hemen geri aradım. Ne saçmalayacak çok merak ettim. İnsanın başına gelen şeyler kadın erkek fark etmeden ya bumerangtan ya da buyarangtan geliyordu. Bana ikisinden birden geldi. Bunu tecrübe eden olmak istemezdim. Telefonu kapattığımda ailemi aradım. Gelmelerine gerek kalmamıştı. Pastayı da almadım.  ... Eve geçtim. Gonca sabahtan hastaneye gitmişti genel kontrol için. Her yıl mart ayında gittiğini söylemişti. Evi inceledim bir süre. Odaları tek tek gezdim. Gonca'nın elinin, kokusunun sindiği her şeye yakın oldum o gelene kadar. Yatakta uzandım. En çok orada vardı kokusu. On günlük dünya cennetimin zorunlu olarak sonuna gelmiştim. Gonca saat beş gibi geldiğinde salonda ayağa kalktım. Ayaklarımın dibinde kaplumbağa gibi sırtımda gezdirdiğim evim olan sırt çantam duruyordu. Beni görünce gelip sarıldı dudaklarımı da öperken. Uzatmadan bana sardığı kollarını tuttum. Kendimle arasına mesafe koydum. Gonca'yı bir kez daha tüketmeye hakkım yoktu, kendi çıkarım için. "Ben gidiyorum Gonca." O an çantayı fark etti. "Hayırdır nereye gidiyorsun? Ailen gelmiyor sanırım. Onlardan birine kötü bir şey mi oldu? Yozgat'a mı gidiyorsun? Ben de geleyim." Güldüm. Ağlamaktan kızaran gözlerime inat. İlk aklına gelen bu mu kadın? Yandım Gonca'm. "Yozgat'a gitmiyorum. Ailem iyi. Gelmemelerini söyledim." Bana baktı bir süre. Aklından neler geçtiğini çocuk bile anlayabilirdi. Ona geldiğim için pişman olduğumu düşünüyordu. Doğum gününde yaptım yapacağımı. Ece'ye gittiğimi biliyordu. Yine de sordu. "Bana döndüğün için pişman mısın?" "Asla değilim, sen affettiğin için pişman olacaksın sadece." "Olmam belki. Gitmesen olmaz mı?" "Olmaz." Geçip tekli koltuğa oturdu. Çantasını yere bıraktı. Sessizce göz yaşı akıtmaktan ve Gonca sorarsa konuşmaktan helak oldum. Kendimi duvardan duvara atasım, kan revan içinde kalasım vardı. Gonca görsün istemiyordum sadece. Bunlar olacaktı sonra. "Çok özel değilse, gidişinin sebebini bir cümle ile özetler misin?" İstesen de fazlasını konuşamam ki zaten. Niye böyle oldu Gonca?  "Ece hamileymiş." Bir cümle, iki kelime, altı hece, on üç harfti beni Gonca'dan ayıran.  Sonsuzluk gibi gelen suskunluk sonrası demek isterdim; ama hemen konuştu Gonca sağ elini sol yanına koyarken. O an önemsemediğim şey ile, benim ömür boyu boynumda taşıyacağım esaret halkası, yıllar sonra bugün bu saati bana çok net hatırlatacaktı.  "Tebrikler. Ben çok iyi bir baba olacağına inanıyorum." ... "Levent?" "Ne var Ece, vazgeçmeyi bilmez misin sen? Rahat bırak beni. Yalvarıyorum sana artık." "Kötüyüm Levent." "Evet, okudum mesajını. Canına kıymak ne demekse eğer umrumda değil. Benim yüzümden olmayacak her ne bok yapmayı düşünüyorsan kendine." "Sadece kendime değil." "Beni de mi öldüreceksin?" "Hayır, senin bebeğini." Benim bebeğim yok ki? "Ne saçmalıyorsun sen?" "Hamileyim Levent." Deprem mi oldu? "Yalan söylüyorsun. Lanet olasıca yalan söylüyorum de." Bağırıyordum sokak ortasında. "Yemin ederim yalan değil. Çarşamba günü öğrendim. 7-8 haftalıkmış. Bar sonrası birlikte olduğumuz zamana denk geliyor. Başkasıyla olmadım Levent yemin ederim. Lütf..." "Sus! Allah kahretsin! Sana da seni tanıdığım güne de lanet olsun. Allah beni de kahretsin. Neden Ece, neden? Ben senin sebebin olmayacağım. Sen benim sebebim olacaksın. Nefret ediyorum senden. İstemiyorum bebeği." "Böyle konuşma. Pişman olursun." "Olmadım mı sanıyorsun? Ben Gonca'yı seviyorum. Yapma bunu bana."  "Ben de seni seviyorum. Sen beni istemesen de bebekten vazgeçmeyeceğim." "Niye aradın o zaman beni? Madem her türlü doğuracaksın niye haber verdin bana yana yakıla? Vicdanımın boğazını sıkıp öldürebilirim; ama o zaman Gonca ile de ömür boyu mutlu olamam. Bunu biliyordun. Sana gelmek zorunda kalacağımı adın gibi biliyordun." "Anneme söyledim. Artık istesem de vazgeçemem." "Senden iğrendiğimi bilerek, Gonca'yı deliler gibi sevdiğimi bana her baktığında tüm hücrelerimde görerek, bunu da sana her gün hatırlatacağımdan emin olarak yine de seninle evlenmemi mi istiyorsun?" "Beni sevdin bir zamanlar, yine seversin. İkimizin bebeği olacak. Sevmeyecek misin kendi çocuğunu?" "Bunu da hesaba kat Ece ve sorumu cevapla. Saydığım tüm olumsuzluklara rağmen benimle evlenmek istiyor musun?" "Evet. İstiyorum." "İstediğini alacaksın. Sadece nikah. Bebek soyadımı alsın diye. Sonrasında bir dakika dahi evli kalmayacağım seninle. Düğünümüz olmayacak. Seninle birlikte yatmayacağım. Aynı evde bile kalmayacağım. Sadece bebeğin babası olmak için evleneceğim seninle. Senden nefret ediyorum, barda seni o adamın elinden kurtardığım güne de lanet ediyorum ve yemin ederim bebek doğana kadar her gün her gece bunu iliklerine kadar hissedeceksin." Telefonu kapattım. Dizlerim kaldırıma vurdu. Ellerim yüzüme kapandı. Ben hıçkırarak ağlarken Gonca'yı bir kez daha kaybetmiştim, bu kez geri dönüşü olmayan şekilde.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD