21. BÖLÜM (G)

1784 Words
"Merhaba babacığım, ben geldim. Nasılsın? Ben? İyiyim aslında. Seninle konuşmaya geldim. Sen beni anlarsın. Yanlış olması gereken bir şey yaptım ben; ama yanlış gibi gelmiyor nedense? Yaşasaydın eğer sana anlatabileceğim bir şey değil. Eğer yaşasaydın belki de anlatmamı gerektirecek bu durum da olmayabilirdi; ama oldu bir kere. Ben aşık oldum. Aşık olduğum kişiyle de birlikte oldum. Adı Özgür. Yarın evleniyoruz. Evet gencim daha. On sekizimi yeni doldurdum. Bana ne diyor biliyor musun? -Kalbimin yangını.- Senin bana söylediğin -Kadife çiçeğim.- hala en favorim merak etme. Beni çok seviyor. İlk kez annemin beni bıraktığı yurtta tanıştık. Ben on bir yaşımdayken. Beni unutmamış. Sevmeye devam etmiş yaşıyla birlikte sevme dozunu da arttırarak. Onu da buraya getireceğim yarın. Görmeni istiyorum. Yaşarken görseydin severdin sen de en az benim gibi. Önce mavi gözlerinin içine bakardın. Sonra sana birdenbire benim elli altı tane çilimin olduğunu falan söyleyebilirdi. Deli gibi bir şey. Saymış bir de üşenmeyip. Hatta beni ilk gördüğünde saçlarım kabarıkmış üstelik sen düşün. O halde istemiş benimle evlenmeyi. Böyle biri doğru bir damattır değil mi senin için? Senin haberin olmadan evlenemezdim. Şimdi içim daha rahat. Yarın yanımızda ailelerimizden biri olmayacak. Yani Özgür öyle biliyor. Ben seni kalbimde götüreceğim nikahıma merak etme. Aramızda sır olacak bu. Ben daha küçükken annemden gizli gizli bazı sırlarımız olurdu ya hani, onun gibi tıpkı. En güzeli bu olacak sırlarımızın arasında. Ben -Evet- diye bağırırken yanımda olacaksın. Yarın nasılsa görürdün; ama bugünden görmeni istedim. Özgür aldı bana bu elbiseyi. Nikahımızda beyaz giymemi istedi. Çok seviyorum baba. Bana karşı o kadar nazikti ki. Dokunmaya kıyamayan bir erkek o. -Yalnız beni isteyen- ve bunu söylemeyi zayıflık olarak görmeyen bir erkek. Üstelik öyle boş biri de değil. Benden bir yaş büyük; ama daha olgun. Mühendis olacak. Sonuçlar henüz açıklanmadı; ama o emin kendinden. Ben de eminim ondan. Çok akıllı ve çalışkan birisi. Ailesinden çekiniyorum biraz. Özgür'e çok düşkünler onun anlattığı kadarıyla. Ben doktor ya da mühendis olamayacağım orası kesin. Beni Özgür'e layık bir eş gibi görmeyebilirler. Özgür'ü tanımasam ben de kendimi ona layık bir eş gibi görmezdim belki. Tanıyorum; ama, biliyorum ki; sırtımı ona dönsem gelip bana arkadan sarılacak biri. Cömert sonra. Yaşının üstünde olgunluğu kendimi ondan daha küçük hissettiriyor bana. Ama artık küçük bir kız çocuğu değilim. Onun oldum. O da benim oldu. Başkası olmayacağına söz verdi. Benim için zaten böyle bir şey söz konusu değil. Onun kadını olduğum için, onun tarafından sevildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Tek şanssızlığım sen bile yanımdayken, annemin sağ olduğu halde yanımda olmayışı. Alıştım artık. Seni üzmek için söylemedim. Bak buraya ne zaman gelsem her seferinde ağlardım; ama şimdi ağlamadım bile. Özgür var şimdi. Gözün arkada kalmasın. Benim için mutlu ol babacığım. Ben kocamla çok mutlu olacağım." ... Babamın mezarını temizleyip çiçekleri suladıktan sonra mezarlıktan ayrıldım. Yurda geçtiğimde elbisemi çıkardım tekrar. Yarına kadar temiz kalması gerekiyordu. Sabah da ilk iş canlı çiçeğimi yaptıracaktım. Akşam yemeği yedikten sonra Özgür'le konuştum. "Kalbimin yangını, hazır mısın yarına?" "Evet, hazırım." "Aferin, evet demeyi tekrarla sürekli. Yarın bir salise bile tutukluk olursa bozuşuruz." deyip güldü beni de magma tabakasına düşmüş gibi eriterek. "Ben evet derim de acaba sen ne alemdesin? Çalıştın mı dersine?" "Küçük kadınım benim. Evet demeye değil, ne kadar yüksek desibelde söyleyebilirim ona çalışıyorum ben." Erimiş haldeyken daha da eriyebilir miydim? "Sen ne giyeceksin?" "Şort-tişört." "Sen şort-tişörtle gel de gör bakalım -evet.- demeyi hatırlıyor muyum?" "Şakasını bile yapma kalbimin yangını. Sen iste damatlık giyip ya da iste çırılçıplak geleyim." "Şort-tişört daha mantıklı gelmeye başladı." Kıkırdadım. "Merak etme. Senin yanına yakışacak şekilde geleceğim. Bana hayır diyebileceğin hiçbir sebebe izin vermem." "Sanki mümkünmüş gibi." "Gonca?" Bir soru gelecekti. "Efendim, Özgür?" "Canın yanıyor mu? Yani şeyden sonra işte." "Hayır Özgür canım yanmıyor. Diğer iki günde de o anda sorduğunda da söylediğim gibi sen canımı yakamazsın." "Seni çok seviyorum." Artık süblimleşmiştim. "Ben de seni çok seviyorum. Sen buraya gelme. Yakında çiçekçi var. Ben orada çiçek yaptırıp nikah salonuna geçerim. Yolunu uzatıp vakit kaybetme." "Seni almaya gelen yol bana uzun gelmez Gonca. Gelir alırım." "Hayır Özgür. Ne anlaştık? Tanıdık şahit bile almıyoruz yanımıza. Kimsenin anlamasını istemiyoruz şimdilik. Ben güzel bir gelin olup çiçeğimi de alıp gelirim." "Benim güzel gelinim. Yüzüğünü de takmayı unutma. Hangi çiçekçiymiş bu?" "Tamam unutmam. Lalezar Çiçekçilik. Yurttan çıkınca 100 m ileride zaten. Merak etme." "Tamam aşkım. Görüşürüz yarın." Güldü sebebini anlamadım. "Nee? Ne oldu?" "Yarın seni koca-karı diye kaydedeceğim telefonuma nikahtan sonra." "Ya tabi, tarihte en hızlı boşanan ilk çift olalım sonra." "Gonca!" Bu çok sert bir uyarıydı. Özgür'ün kendimle ilgili, beni kaybedeceğinin esamesi olan bir imaya bile tahammülü yoktu. "Özür dilerim aşkım. Bir daha olmaz." "Yat o zaman şımarık şey. Yarın göz altları mor bir gelin görmek istemiyorum. Saat üç buçuk gibi görüşürüz belediyede. Öptüm seni çok." "Özgür, son bir şey. Yarın seni babamla tanıştırmak istiyorum." "Gurur duyarım aşkım. Gideriz evlendikten sonra merak etme. İyi geceler." ... Gece uyuyamadım ki, sabah uyanayım. Kahvaltı saatinden çok önce, burada bahsettiğim biz insanların kahvaltısı değil, kalktım yataktan. Duşumu aldım. Bana göre gelinliğim olan elbiseyi hemen giymedim. Şansıma bu sabah üstüne çilek reçeli, çay, domates suyu dökeceğim tutardı. Kahvaltıdan sonra giymeye karar verip yemekhaneye indim. Okulun yeni müdürü olan Hamza bey kahvaltıdan sonra benimle görüşmek istediğini söyledi. Evleneceğimi falan mı öğrendi diye aklımdan hiç olmayacak komplo teorileri geçerken bunun mümkün olup olamayacağını kendi içimde muhakeme etmek müdür odasının kapısına gelince kafama denk etti. Başka bir durum söz konusuydu kesinlikle, çünkü bu yurtta evleneceğimi bilen tek bir kişi vardı. Ben. Zaten yeryüzünde de iki kişi biliyordu. Özgür ve ben. Belki de bizim nikahı kıyacak memur olabilirdi haberi uçuran. O da bizim müdürü tanımayıversin bir zahmet. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde oturmamı istedi. Söze nasıl başlayacağını bilemiyor gibiydi. Bir şey içip içmeyeceğimi sorarak çok amatör bir giriş yaptı. Ben kendimce gayet sakindim. Strese girmemem gerekiyordu. Gelinler kendi nikah günlerinde strese girip de çirkin görünmelerine sebep olabilecek eylemlerde bulunamazlardı. "Gonca, sana bir haberim var kızım. On sekiz yaşını doldurdun ve..." Siktir. Yurttan ayrıl diyecek. Düğün günümde evsiz kalacaktım. "Evet, Hamza bey." "Normal şartlarda, iş bulana kadar imkanlarımız dahilinde sizlere yardım etmeye çalışıyoruz." Sizlere = Çocuk esirgeme kurumuna bir şekilde bırakılmış insan ya da insan olamayanların evlatları. "Teşekkürler, her şey için. Konu neydi?" Severlerdi bu tür konuşmaları. İşlerini iyi yaptıklarını, "bizlere" çok iyi baktıklarını düşünürlerdi. "Sen daha üniversite sınavının sonucunu bekliyorsun; ama sizin adınıza olumlu gelişmeler olduğunda da yurttan ayrılmanız gerekebiliyor. Reşit olduğun için de babandan kalan ev artık senin. Yani kalacak bir yerin olduğu için, işin olmasa da en kısa sürede buradaki bağlantını kesmemiz gerekecek." Oha! Ben yeni evli ve sokakta kalacağımı düşünürken babam bana düğün hediyesi ev vermişti. Annem kullanmıyordu demek ki. Hah! Evim vardı artık. Seve seve buradan ayrılırım tabii. Ayrıca Özgür İstanbul'dan geldiğinde belki bende de kalmak isterdi. Çok mutlu başlamıştı evleneceğim gün, iki türlü de evlenmiş olacaktım. "Siz ciddi misiniz? Şimdi benim bir evim var ve oraya gitmeme izin mi vereceksiniz? Süper bir haber bu." İşim yoktu evet; ama halam her ay hesabıma iyi para gönderiyordu ve istediğim ön lisans programını kazanıp okursam da göndereceğini söylemişti. Çalışırdım da geçinirdim de göndermese bile. Evim vardı artık. "Bu kadar sevineceğini bilseydim, daha önce söylerdim Gonca. Size yurttan ayrılma zamanınızın geldiğini söylemek çok kolay olmuyor, malum." "Tabii, haklısınız. Bir tavsiye vereyim yine de. Benim konumumda, ev sahibi olan öğrencilere hemen söyleyebilirsiniz. Bekletmeniz daha çok geriyor emin olun. Kaç kişi kendi evine çıkar ki buradan?" Detayları biraz daha konuştuktan sonra selam verip çıktım odasından. Acelem var be adam. Yetişmem gereken bir tören var. Odaya döndüğümde oda boştu. Şansıma sevindim. Ev işleri hallolunca kızlarla vedalaşmak için vaktim olacaktı zaten. Daha vaktim vardı. Bavul hazırlamaya karar verdim. Yarın noterde işlemlere başlayabileceğimizi, devletin masraflar için destek olacağını söylemişti Hamza bey. Her şeyin bu kadar güzel gittiğini Özgür'ün benim şansım olmasına bağladım. Saat öğlen olduğunda yorulmuştum. On bir yaşından beri aynı odada kaldığımız Sena geldi odaya. Yerde üstünü açık bıraktığım bavulumu görünce şaşırdı. "Hayırdır, yolculuk nereye?" Neşeliydi her daim. "Ayrılıyorum yurttan canım." Neşesinden eser kalmadı. "Nasıl ya? Neden?" O aralık doğumluydu. On sekizini doldurmasına vardı daha. Öğrenecekti ya da az çok biliyordu zaten; ama zorunlu şekilde ayrıldığımı söylemek istemedim. Zamanından önce acı gerçekle yüzleşmesine gerek yoktu. "Eskiden oturduğumuz evi annem bana bırakmış reşit olunca alabilmem için. Hamza bey haber verdi. Yurtta olduğum için biraz gecikmeli olmuş; ama yarın ev tamamen benim olacak. Sen de gelirsin kalmaya ara sıra. Görüşürüz yine." "Çok sevindim canım. Korktum bir an. Oh! Rahatladım. Hadi yemeğe inelim, çok acıktım." "Tamam, inelim." Aslında midem kelebeklerle dolu olduğu için herhangi bir yemeğe yer yoktu, acıkmamıştım; ama nikah masasında evet derken karnımın guruldama riskini göze alamazdım. ... Yemek de yediğimizde odaya dönüp elbisemi giydim. Sena merakla bana bakmaya başladı. Saçıma maşa yapıp önden basit bir örgü yaptım. Çiçekçiye sipariş verdiğim el buketime uygun tacımı takınca çok belli olmayacaktı; ama örgüsüz de gelin olacak halim yoktu. Sena'ya Özgür'le yemek yiyeceğimizi söyledim. Gelin gibi olduğumu söyleyince gerçeği bir süre daha ondan bile saklamam gerektiği için üzüldüm. Mecburdum. Yurttan çıktığımda ilk durağım çiçekçi oldu. Aldığımda tam da istediğim gibi olmaları moralimi tavan yaptırdı. Çantamdan para çıkarıp ödemek istediğimde ödemenin halledildiğini söyledi. Özgür masum bir soruyla beni alt edebiliyordu ince ruhuyla. Saat üç olduğunda taksiye atladım. Belediye Özgür'lerin evine daha yakındı. Özgür'lerin evi de buraya çok uzaktı. Otuz kırk dakikada varırdım. Vaktim vardı. Özgür bindin mi diye mesaj atmıştı. O da çıkacaktı birazdan. Yolda evet demeyi, bir de tabii Özgür'ün ayağına basmayı unutmamayı tekrarlıyordum kendi kendime. Belediyeye geldiğimde tahmin ettiğim gibi yarım saatten fazladır yoldaydım. Bizim nikahımız ikinci salonda kıyılacaktı. Oraya gittiğimde Özgür daha gelmemişti. Ben geldim diye mesaj attım. Kapıda beklerken salon fotoğrafçısı fotoğrafımı çekmek istedi. Arka fonda orman görünümlü duvar kağıdı olan duvarın önünde çocukluğumdan kalma alışkanlık ile sanırım, gülümsemeden poz verdim. Fotoğrafçı harika, çok doğal diye fotoğrafa tekrar bakarken ben Özgür'ü bekliyordum. Telefonumu elime aldım tekrar. Attığım mesaj iletilmemişti. Şimdi fark ettim. Aradım bu kez. Telefonu kapalıydı. Saat dörde on vardı. Bizden önce görevli memur nikah kıyılacak iki çift daha olduğunu söylediği için Özgür'ün yetişeceğini varsaydım. Saat dördü yirmi geçtiğinde ben yetmiş defadır Özgür'ü aramış yetmiş birinci kez tuşluyordum adını. Başına bir şey mi gelmişti? Kafayı yemek üzereydim. Çekmeyen bir yerde miydi? Şarjı mı bitmişti? Kapıdaki görevli Gonca-Özgür çifti dediğinde bana doğru gelen bir Özgür yoktu hala koridorda. İstemsizce gözümden yaş süzülmesine engel olamıyordum. Özgür'e attığım mesajların, yaptığım aramaların haddi hesabı yoktu. Saat artık beş olduğunda görevli arkamızdan sırayla diğer çiftleri almaya devam etti. Ben koridorda ileri geri dış kapıya doğru bakıp bakıp dönüyordum yine nikah salonun kapısına. Gelirse beni görsün diye. Saat beş buçuğu geçtiğinde memur bana bakıyordu. Ben de ona baktım; ama onu gördüğüm çok söylenemezdi. Gözlerim yaşlarla dolu olduğu için görüşümü etkiliyordu. O beni görüyor her nasılsa diye düşünerek başımı yanlara salladım, artık seslenmemesi gerektiğini anladı sanırım. Yavaş adımlarlarla çıkışa yöneldim. İki saat beklemiştim ve Özgür gelmemişti. Ben 08.07.2012 pazar günü sadece o gün, gelmeyen Özgür için ağladım. Evleneceğiz diye söz verdi, inandım ona, evlenmedik. Şimdi Levent de gitmişti. Ağlayacak bir şey yoktu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD