14. BÖLÜM (S)

1646 Words
 Otobüsün arkasından baktım bir süre daha. Erken dönmeye karar verdi. Onu göreceğim bir yirmi dört saatim daha olur diye düşünmüştüm. Daha sormadan cevapladığım, sonunda soru işareti olmayan, kelimeleri bile noksan soru Gonca'nın duymak istemediklerini söyletmişti bana. Benim bıkıp usanmadan avazım çıktığı kadar bağırmak istediğim aşkım, Gonca'nın önüme Çin seddi çekmesiyle sessiz çığlığa dönüşüyordu. Bu aşılamaz duvar, yazın evlere takılan, sinekleri çıtır çıtır ızgara yapan cız lambası gibi aşkımla beraber kalbimi de yakıyordu.   Nasıl aşık olmuştum? Ezelden beri onu seviyormuşum hissini ne vermişti? Ne engel olmuştu ona o dakikada sahip olabilecekken bana? Evliydim. Onu düşünmediğim tek bir anımın bile olmaması normal değildi kesinlikle. -Karın varken karın olmayan birine aşık olacaksın Serhan.- deselerdi hakaret sayardım kendime. Kendimden nefret etmememi sağlayan tek tesellim, beni seven birini sevindirmem ve Gonca'nın aşkından kaçmak için onunla evlenmiş olmamdı. Aşkım değişmiyorsa bu beni cehennemlik yapar mı?   Gonca. Sınıfa girmeden kapıdan bakarken tek dikkatimi çeken renkteydi saçları Ankara'nın soğuk bürokratik grisine inat. Turuncu. Sıralar tekliydi. Yanı doluydu; ama arkası boştu. Kimse oturmadan depar attım kısa mesafede. Saçları örgülüydü; ama örmese kabaracağını anlayacak kadar bu işin tozunu yutmuştum.   Bu okula ailemin ısrarı ile girmiştim. Liseden sonra iyi bir yerde çalışıyordum zaten. İki yıl başımın etini yemelerinin bir anlamı varmış. Şimdi Necla'nın -Sen benim kaderimsin, alın yazımsın.- demesi gibi Gonca da benim kaderimdi bana göre.   Gonca. İlk dersin hocası girdiğinde kendimizi tanıtmamızı istedi. Sıra Gonca'ya geldiğinde daha yumuşak, daha derinden gelen, daha dinlendiren bir ses daha duyduğumu sanmıyordum yirmi yıldır. Adını da o zaman öğrendim. Gonca Tekcan. Hep konuşsun hiç susmasın isteyeceğiniz, sizi uçurumun kenarına gidip atlamaya ikna edebilecek bir tondaydı sesi. Beni de getirdi uçurumun kenarına. Atla demedi; ama ben atlarken de tutmadı.   Bir şekilde konuşmam gerekliydi. Saçma sapan bir giriş yaptım. Yüzü düşünce anladım giriş için yanlış konu olduğunu. Bir daha ömrümün sonuna kadar hiç bırakmamak üzere elini tutmak istemem de o ana denk geliyordu. Tutturmadı orası ayrı.   "Merhaba, ben Serhan. Bu güzel saçlar için annene mi babana mı teşekkür etmeliyim. İşlem yapmak için sabırsızlanıyorum."   "Teşekkür edebileceğin birileri yok. Yurtta büyüdüm ben." Yüzünü ilk cümlemle soldurdum. Her yer gri oldu üzülünce.    "Sen bu patavatsızlığım için dayıma teşekkür edebilirsin. Genetik bizde. Özür dilerim." Renkler geri geldi. Yüzü gülmese de tebessüm etti. Tebessüm edince de burnu kırıştı. Burnu kırışınca da hafif belirgin çilleri daha belirgin oldu.   "Ben de Gonca, memnun oldum." deyip önüne döndü yine.   Ders bitsin diye duaya çıkacakken bitti erkenden. Gonca'nın yanındaki kız da kalkınca ben oturdum yerine. Bana baktı yine.   "Bir yerde çalışıyor musun? Nerelisin? Nerede kalıyorsun?"   "Ankara'lıyım. Evet çalışıyorum. Kendi evimdeyim yurttan ayrıldığımdan beri." Sadece sorularımı cevapladı. Kendisi soru sormadı.     "Ben Mersinli'yim. Eve çıktım. Bir yerde çalışıyordum iki yıldır, ailem zorla sınava soktu. Şimdi iyi ki diyorum. Kaderin hakkımızda planları var gibi." Hala ona bakıyordum. Ne anladı acaba? Yanlış anladı.   "İyi yapmışsın. Üniversite iyidir."    "Bana Ankara'yı gezdirir misin? Şansıma buraları iyi bilen birine denk geldim." Kabul et, lütfen.   "Benim pek vaktim yok aslında. Okul çıkışı iki saat ve haftasonları çalışıyorum. Tarif ederim ama ihtiyacın olan yerleri." Tam bir fiyaskoydum.    "Teşekkürler." ...   Okuduğumuz iki yıl boyunca ben sadece her gün daha da fazla sevdim Gonca'yı. Sakinliği, duruluğu, insanlara yaklaşımı, hoşgörüsü... Ailesiz büyüyen birine göre çoğu insanın aileden bile öğrendiğinden fazla sahip olduğu saygısı ve kendine öz güveni... Zamanla beraber daha fazla vakit geçirmeye başladık. İlk yılın sonunda aşık olduğumu söyledim. Sevgilisi olmak, öpmek, saçlarını okşamak, koklamak istedim. Kabul etmedi. Vazgeçmedim, vazgeçemezdim.   Okul bitince kalmaya karar verdim. Ailem dönmem konusunda ısrar etse de hayat enerjim Ankara'daydı. Güneş enerjisinden daha üstün güçteydi benim için. O Mersin'e gelmeyeceğine göre, benim orada ne işim vardı? Düşüncemi söylediğimde şaşırsa da memnun oldu.    "Birlikte bir yer açalım. İşletelim beraber ne dersin?"    "Benim bir birikimim yok Serhan. Anca bundan sonra artık çalıştığımı kenara atabilirim."   "Sermayem var benim. Ailem de destek olur. Sen ol yanımda. Başka bir şey istemiyorum senden. Beraber seçelim her şeyi. Tek sen seçsen bile olur. İstediğin gibi olursa çalışmayı da daha çok seversin."   "Benim için yapıyormuşsun gibi geliyor kulağa. Serhan biz arkadaşız."   "Biliyorum. Bu sana asılıp seni ikna etmeme, sonunda da birlikte olmamıza engel değil ki. Hemen askere gideceğim. Gitmeden açalım sen ol başında."   "Sonunda ne seni üzmek ne de ben üzülmek istiyorum. İyi düşün. Olmayacak duaya amin demek istemezsin."    "Allah nasip etmeyeceği duaya el açtırmazmış. Sen nasibimsin belki. Ben ellerimi çoktan kaldırdım. Asıl sen düşün beni nasıl bir an önce seversin diye." Yanağından öptüm.    "Ben kimsesiz büyüdüm. Sevmek, sevilmek, aile ne demek bilmiyorum. En son çocukken bir ailem olmuştu. Anlattım sana. Aile kurmak gibi düşüncem yok."    "Yirmi yaşındasın, böyle düşünmen normal. Ben de hemen soyadımı al demiyorum."   "Bilmediğin, anlatamayacağım şeyler var. Birlikte yer açmak istiyorsan benimle olamayacağını bilerek kesin kararını ver. Seni yatağa gireceğim biri olarak göremem Serhan. En kıymetli sensin benim için şu hayatta, bunu inkar edemem. Seni seviyorum; ama dostum gibi. Anla lütfen."   "Ah Gonca kız. Düşünmeme gerek yok. Yanımda nefes al şimdilik yeter. Turuncu rengini esirgeme benden. Tacizci bir patron olacağım. Sen de buna alışsan iyi edersin."   ...   Mersin'e dönerken Levent hıyarının Gonca'yı nasıl yalnız bıraktığını düşünüyordum. Onun için önemli bir gündü. Yanında olsaydı belki karşısına çıkamazdım. Elim istemeden enseme gitti. Direk -GONCA- yazdırmak istemiştim; ama dövme yapan kişi arkadaşımdı ve işi bittiğinde bununla karşılaştım. Sonradan pişman olursun demişti. Kafa göz dalmamak için zor tuttum kendimi. Sonra Gonca'ya da gösteremedim. Yeterince sevdiğimi kanıtlamıyordu bu açmamış çiçek.   Odada izlediğimiz filmin ortasında uyuyakaldı. Başı omzuma düştüğünde fark ettim. Sessizce uyumuştu. Filmi kapatıp onu izlemeye başladım. Uyurken hiç görmemiştim. Saçlarını çözdüm başını dizime alıp. Elini yanağının altına koydu, dizlerini karnına çekip anne karnındaki cenin gibi uyumaya devam etti. Ben de izlemeye devam etim, doyabileceğim bir şey değildi. Bu anı dondurup saklamak, kokusunu parfüm şişeme doldurup her gün üstüme sıkmak mümkün olabilseydi...    Saçlarını okşadım usulca. Dokunmadan öptüm dudaklarından. Ellerim vücudunda o geceki gibi gezinmeden seviştim onunla saatlerce. Utanmıyordu şu anda benden. Yüzünü elleriyle kapatmıyordu. Beni engellemiyordu. Çok sevdim. İkimiz için de sevdim seni Gonca. Yetseydi. Yetmedi. Yatağa güzelce yatırarak üstünü örttüm ve çıktım odadan.   Yolculuk boyunca tüm varlığım Gonca ile dolmuşken, eve girer girmez Necla'nın koşarak gelip boynuma atlaması ve odaya çekmesi bir oldu. Yoldan geldim daha yeni, ne bu acele? Onunla her istediğinde birlikte oluyordum. Kocalık vazifesi kutsaldı neticede. Sadece -Bunu kendine niye yapıyorsun?- diye sorguluyordum içimden her defasında.   Ben başkasını seviyorum, bunu az çok biliyorsun. Hiç sahip olmadığım beden senin sahip olduğum bedeninden daha çekici geliyor bana Necla. Bunu yüzüne karşı diyememek bana olan sevgine saygımdan. Ben de çok sevdim biliyorum karşılıksız bırakılmanın acısını. Ece'den Levent ve Gonca'yı duyduğum an yaşadığım hüsranı yaşama diye hepsi. Ben üstünde gidip gelirken birden kalçalarımı tutması beni Gonca hülyasından çıkardı. Kaşlarımı çatarak kendimi çektim Necla'dan.   "Ne yaptığını sanıyorsun sen? Umarım yalan söylemezsin. Seni boşamak için ikinci bir sebep verme bana. Bir sebep yeterince baskın zaten."   "Ben düşündüm ki; bir bebeğimiz olursa tam anlamıyla bir aile oluruz."   "Düşündün yani. Aklınla?" Bir yandan işaret parmağımı kafamın yanında döndürdüm.   "Neden istemiyorsun benden bebek? Gittiğin yerde o da vardı değil mi? Yattı mı seninle?" Tokat atmaktan başka çarem yoktu.    "Seni uyardım Necla, her ima ettiğinde hem de. Evlenmeden önce de evliyken de. Seni sevmediğimi söyledim. Yine de kabul ettin. Bu şekilde davranmanı kim söyledi sana? Senin yapacağın bir şey değil. Dersen ki, benim şahsi düşüncem bu yönde, beni Gonca'dan bu şekilde soğutamazsın. Aksine senden soğurum ki, kaçınılmaz sonumuz olan boşanmayı hızlandırmış olursun. Bir çocukla ortada kalmak isteyip istemediğine karar ver bence."   Giyinip odadan çıktım. Gonca benimle hiç birlikte olmamıştı. O gece olsak bile olmamış olacaktı. Bunu istemiyordu. Hiç istememişti. Sınırları zorladığımda da, biraz mesafe koyduğumda da. Birlikte çalışırken çalışanların yanında aşırıya kaçan hareketlerim olmamıştı; ama her fırsatta kalbine aşk kapısından girmeyi denemekten vazgeçmemiştim. Beni başka kapıdan içeri almıştı bir kere.   Yurtta büyümüştü, ailesi yoktu, tamam. Anlatamayacağım şeyler var demişti. İlki olmayacağımı söylerken dürüsttü. Neden başka şeyleri de anlatamamıştı bana? Neyi anlatamazdı? Bunu hiçbir zaman öğrenemedim. Aşk acısı mı çekiyordu? Benim gibi karşılıksız bir sevdanın üstünü başını çizen, yırtan, parçalayan pençelerinde miydi?   Ne güzel olurdu seni sarıp sarmalamak. Birbirimize merhem olmak. Kim üzdüyse seni üzülmek diye bir kelimenin varlığından bile haberin olmamasını sağlamak. Balkonda otururken içimi titreten serin hava, kalbimi kor gibi yakan Gonca'nın alevinden daha az etkili bir doğa olayıydı. Necla yanıma gelmeyecek kadar akıllıdır umarım. Daha ilk çeyrekte bunalmaya başladım. Nefes almadan oksijensiz solunuma evrimleştirmiştim bedenimi.   Bu şekilde yürümeyecek. Necla'yı bir an önce sevmeye başlamamı dilemişti Gonca. Kendisi de olmayacak duaya açmıştı ellerini. Bir insan seviliyorsa sevilir. Sevmeye başlanır mı? Bunu ben bilmiyordum. Ben direk sevmiştim. Başlangıcını bilmediğim gibi sonunu da göremiyordum. Onu uyurken izlemek karımla yatmaktan daha fazla haz vermiş, daha çok doyuma ulaştırmıştı beni.   Her atağımı geçiştirmişti Gonca en başından beri. Otelde sorduğu soru kadar netti bana karşılık vermeyişi. Evli olduğum, helalim karımla birlikte olurken onu aldatıyormuş gibi hissetmem ne kadar normaldi? Aşkım kalbimden taşalı çok olmuştu zaten de beynim de almıyordu artık. Benimki boşa koysam dolmuyor hesabı değildi, her zaman doluya koymuştum ve almamıştı.   Yatak odamızda beni bekleyen bir kadın vardı, karım vardı. Soyadımı alan. Kalktım. Ayaklarım beni taşıyacağı yerde ben onları sürükledim odaya kadar. Yoksa gidemeyecektim. İçeri girdiğimde sessizce ağlıyordu. El kaldırmak... Yapmamalıydım.   "Necla, özür dilerim. Ne söylersen söyle vurmamam gerekirdi . Affet." Bana döndü yüzünü.   "Boşanmayı mı düşünüyorsun benden?" İç çekişiyle kendime küfrettim.    "Sinirle söyledim. Unut gitsin. Bak, evli olan biziz. Bir söz vermeni istiyorum. Ne benim ailemi ne de kendi aileni ilişkimize ortak etmeyeceksin. Daha üç aydır evliyiz. Balayına bile gitmedik havalardan dolayı. Hemen bebek olursa tabii ki isterim; ama birbirimizi tanımadan, ikimiz bile daha bir şeyler yapmadan üç olmayalım. İkimiz de hazır olduğumuzda beraber karar verelim çocuğa, olur mu?"   "Olur. Ben de özür dilerim. Seni her şeye rağmen istedim. İtici olmak istemezdim. Sonuçta ona gidecek olsan hiç gelmez ve evlenmeyi kabul etmezdin değil mi? Sana güveniyorum." Ben bile kendime güvenmiyorum. Senin güvenmen çok ironik.   Kucağıma çekip Gonca'nın dileğini gerçekleştirmeye karar verdim. Saçlarını okşarken elim yanmasa da karımı sevebilirim diye düşündüm. Gonca'nın bana yaptığını ben başkasına yapacak kadar cesur değildim. Necla uykuya daldığında telefona gelen bip sesine döndüm. Saat gecenin ikisiydi. Gonca mesaj atmıştı.    "Sana ihtiyacım var." Görmek istemesem de görmüştüm. En zor sınavımsın Gonca kız. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD