15. BÖLÜM (L)

1638 Words
Gonca ile telefonda konuştuktan sonra ertesi günkü bu dönemin son final sınavına çalışmaya odaklandım. Her ne kadar yanında olmak istesem de son sınavımdı, Gonca da gelmemem için ikna etmişti beni. Katılacağı diğer yarışmalarda her seferinde olacağıma kendi kendime söz verdim. Notlarım tamdı. Sınıfta en iyi not tutan olmanın avantajını yaşadım. Bir kez okuduktan sonra zaten gece yarısını geçmişti saat. Sabah erken kalkıp biraz daha çalışmaya karar verdim.   Yatak Gonca olmadan soğuk geldi. Olmadığı ikinci geceydi. Yatakta bir oraya bir buraya pinpon topu gibi sekip durdum. Sonunda uyuduğumda saat sabahın dördünü görmüştüm. Alarmın sesine uyandım. Kahvaltımı edip okula gitmeye karar verdim. Burak da beni bekliyordu. Beraber biraz daha tüm notlara göz gezdirdikten sonra öğle yemeği için yemekhaneye gittik.   İkimiz yemek yerken Burak kaş göz yapıp arkamı işaret etti. Dönüp baktığımda Ece bize doğru geliyordu. Masanın yanına kadar gelip durdu.   "Afiyet olsun çocuklar, naber?"   "İyidir Ece senden naber?" Burak sormuştu. Ece'ye bakmamıştım geldiğinde.    "Benden de eh işte. Sizden bir iyilik isteyecektim. Yani senden Levent." Başımı kaldırıp baktım.   "Ders notlarını Selin'e verdim çoğaltması için. Nereden yaptırdığını sorabilirsin. Şuradaki masadalar."   "Notları aldım sağol. Sana bir şey söylemek istiyorum."    "Dinliyorum." Burak varken kalbini kıramıyorum dua et.   "Yalnız konuşabilir miyiz?" Burak tepsisini alıp ayağa kalktı afiyet olsun derken. Bu hareketi beklemediğim için bir şey de diyemedim. Arkasından bakakaldım sadece.   "Ben de kalkıyordum." dediğimde sadece iki dakika konuşmak istediğini söyledi.   "Dinliyorum demiştim Ece, acele et." Başını salladı, masaya oturdu.    "Tamam. Levent ben özür dilerim. Kaç zamandır cesaret edemedim yanına gelmeye. Çok düşündüm o gece gitmeden önce bana söylediklerini. Hepsinde haklıydın. Geç kalmıştım dediklerini yapmak için. Mutlu olduğunu görebiliyorum. Salona gidip Gonca'ya o şekilde davranmamalıydım. Senden beni affetmeni istiyorum. Sonuçta iyi kötü bir geçmişimiz var. Biliyorsun işte. Senden sonra ben başkasıyla birlikte olmadım. Yemin ederim."    "Bana ne Ece bundan? Söyleyeceklerin bittiyse sınıfa gideceğim."   "Hayır. Affettiğini söyle. İstersen Gonca'dan da özür dilerim. Ona olan sevginin heves olduğunu, bana er geç geri geleceğini düşünmüştüm. Yanılmışım. Hiçbir zaman zenginlik olmadı istediğin biliyorum. Ben farkında olmadan seni kırdığımı çok geç anladım."    "Peki. Senin adına sevindim. Sana kin tutmadım. Tutabilirdim; ama Gonca izin vermedi. Okulun ilk günü seni saçından sürüyerek sınıftan çıkarmadıysam bu Gonca'nın eseri emin ol. Üzgün olduğunu ona da söylerim. Senin onunla konuşmana gerek yok."    "Hala söylemedin affettiğini. Normal iki arkadaş gibi olamasak da en azından beni gördüğünde başını çevirmesen. Selam versen mesela. İnan canım çok yanıyor o şekilde."   "Ben alıştım Ece sen neden aynını denemiyorsun?"    "Ben buraya geldiğimden beri sana alışmışım. Başka türlüsü çok zor geldi. İlk zamanlardan beri psikolojik tedavi gördüm. Hala devam ediyorum. Seninle ve Gonca'yla konuşmamı da o istedi. İlerlediğimin, seni atlattığımın kanıtı olacak bu konuşma."   "Atlatmış halin bu mu? Saçını o yüzden mi turuncu yaptın?"   "Denedim sadece. Yakışmadı zaten."   "Deneme zamanın çok manidar. Yıllardır sadece sarı yaptığını ben biliyorum. Bu saç rengi ile mi konuşacaktın Gonca'yla?"   "İzin vereceğini düşünmemiştim zaten. Her zaman korumacı oldun. Şimdi de onu koruyorsun. Haklısın. Saçma bir deneyim oldu bu renk benim için."   "Gonca'nın iznime ihtiyacı yok Ece. Özrünü iletirim, o isterse yüz yüze de söylersin."   "Çok inatçısın. Adım atıyorum, zeytin dalı uzatıyorum. Seni hala severken ne kadar zor bir fikrin yok; ama ben de önüme bakmak istiyorum inan ki. Sadece özrümü kabul et Levent."   "İnat eden sensin. Israrların hiç bitmedi, bitmeyecek. Gittiğin psikolog bunun üzerine de çalışsın. Yanında kendimi toprak bütünlüğü olmayan, asimile olmuş, değerlerini kaybetmiş bir toplumun bireyi gibi hissediyorum. Adımı, sanımı unutuyorum. Seni affetmemi mi istiyorsun? Affettim say.    Kalkıp tepsiyi bıraktım. Sınava iki saat vardı. Hazır sayılırdım. Gonca yarışmış mıydı acaba? Aradım.   "Aşkım nasılsın?"   "İyiyim canım sen nasılsın? Bitti mi sınavın?"   "Yok canım daha iki saat var. Sen ne yaptın. Yarıştın mı?"   "Hayır. Yarına ertelendi benimki." İşte bu süper haber.   "Öyle mi? Heyecanlı mısın? İyi mi sence kötü mü?"   "Yani bilmem. Her türlü hazırdım da yapacak bir şey yok. Sana başarılar sınavında. Öptüm çok."   "Ben de aşkım, muahh."   Hemen internete girip gece dört için Bursa'ya bilet aldım. Sınavın ne zaman biteceğini bilsem bu gece daha erken saat için alırdım; ama bu kez sabah çok erken Gonca'yı uyandırmam gerekirdi. Şansıma yarışmasını görebilecektim.    Sınavım güzel geçti. Sonunda bu dönem de bitti. Burak hemen yanımda bitti. Son sınav sonrası bir şeyler içmek için sözleşmiştik. Biraz takılıp gece de otogara giderim diye düşündüm. Bara geçmeden önce bir şeyler atıştırmak için bara yakın bir kafede oturduk. Biraz sohbet edip yemeklerimizi bitirdik.   Bara geçtiğimizde saat on olmak üzereydi. Sınıftan birkaç kişiyle daha karşılaştık. Beraber bir masaya geçtiğimizde çakırkeyif olana kadar içmiştim. Bir an gözüm birkaç masa ötede bara dayanmış turuncu saçlı kişiye takıldı. Bir adam ona yaslanmış başını boynuna gömmüştü. Ece itiraz ediyor gibi görünmüyordu ya da itiraz edemiyordu. Elleriyle göğsünden ittirse de başarısız oluyordu. Benim sorunum değildi; ama aynı durumda başka bir kadın olsa müdahale edeceğimi biliyordum.    Masadakilere geleceğimi söyleyip Ece'nin bulunduğu yere gittim. Adamı kolundan tutup hızla çektim Ece'nin üstünden. Ece ayakta durmakta zorlanıyordu. Normalde alkole dayanıklıydı. Çok içmişti. Saat kaçtan beri buradaydı?   Adam bana işimi neden böldün der gibi baktığında yumruk atmamak için zor tuttum kendimi. Kim bir kadının bu zayıf halinden yararlanmak ister ki? Eğer çok aciz, kendine güvensiz, kişiliksiz ve sapık değilse. Adamı dövmem değil Ece'yi eve götürmem gerekiyordu. Bana yaslanmasını sağlayıp çocuklara işaret ettim. Bana bakıyorlardı. Çantasına uzanıp arabasının anahtarını bulmaya çalıştım.   "Bırak beni. Sana ne benden? Ben o adamla gideceğim." Sarhoşluğun bu kadarı.   "Ece yürü Allah'ını seversen. Ne kadar içtin sen? Ne dediğini bilmiyorsun."   "Ben kendimdeyim. Mesela bugün beni göt ettiğini hatırlıyorum. Senin için saçlarımı turuncu yaptım ben. Fark etmedin bile, hatta eleştirdin."    "Ece benim için bir şey yapmana gerek yok. Biz ayrıldık. Evine bırakacağım seni. İnat etme de yürü."   "Ben kendimi götürürüm eve. Dokunma bana. Şimdi de ben seni istemiyorum. Gonca'na git sen. Beni terk ettiğin kadına git."   O an ağlamaya başladı. Yürütemiyordum. Kucağıma aldım bardan çıkarken. Siktir. Arabası neredeydi şimdi. Etrafa bakındım göremedim. Valeye söyledim. İki dakika geçmek bilmedi. Kucağımda tepinirken indirdi kendini yere ve yürümeye başladı.   "Saçmalama, nereye gidiyorsun? Araba çarpacak şimdi."   "Ölürüm belki, kurtulursun benden." dediğinde yetişmiş kolundan tutmuştum. Tutmamla ayaklarımın dibine kusması bir oldu. Bu kadın beni delirtmekten vazgeçmeyecek ne koşulda olursa olsun.   Araba sonunda geldiğinde zorla öne oturtup kemerini bağladım. Bindiğim gibi evine sürmeye başladım. Rahat durmuyor kemerini açmaya çalışıyordu. Bir yandan da söyleniyordu.   "Niye bana iyilik yapıyorsun? Aslında iyilik yapmıyorsun. Seni sürekli hatırlamam için sana minnet duymam için çıkardın beni oradan. Sana çok aşıktım ben. Sen ben varken başkasına bakabildin. Nasıl birlikte oldun onunla. Hiç mi ben aklına gelmedim?"    "Sabah bunların hiçbirini hatırlamayacaksın neyse ki!" Öğürmeye başladı yine. Kahretsin.   "Eve az kaldı dayan biraz." Evinin önüne yanaştığımda daha sakindi. Konuşmuyordu en azından. Çantasını alıp içine baktım tekrar. Evin anahtarı hangi cehennemdeydi? Küçücük çantada bir ben bir de siktiğimin en olması gereken evin anahtarı yoktu.   "Ece evin anahtarı nerede?" Çabuk söyle be kadın.   "Eylem'e verdim. Bende kalacak bu gece." Sıçayım Eylem'ine.   "Bekle burada. İnme sakın. Zile basınca alacağım seni." Zile yirmi defa bastım. Açan olmadı. Kapıyı tekmeledim o sinirle. Eylem gelmemişti ya da evde ölmüştü. Sinirle arabaya döndüm. Saat on ikiyi geçmişti.   "Ver şu çantayı. Eylem'i arayacağım." Telefonu elime almamla kapanması bir oldu. Tüm bunlar kabus olmalıydı.    Telefonumu değiştirmemiş olsam numara bende de olabilirdi; ama şimdi yoktu. Kaldık burada. Her ne kadar Ece'yi burada arabasına kilitleyip gitmekle savaşsam da arabaya binip bir süre sakinleşmeyi bekledim.    "Eylem'in numarasını hatırlıyor musun Ece?" Kafasını tabii ki de hatırlamıyorum diye salladı.    Sinirle direksiyona vurunca korna çaldı. Ece yerinden bile sıçramadı, çünkü sızmıştı. Eve sürmeye başladım. Geldiğimde Ece sızmaya devam ediyordu. Direksiyonu yumrukladım defalarca yeniden. Kahretsin. Bursa'ya gidecektim ve Ece'yi bu evde nasıl bırakacağımı düşünüyordum. Gonca'ya durumu anlatabilirdim. Anlardı eminim. Kemerini çözdüm.   Yine kucağıma alıp eve çıkardım. Eve girdiğimde ikimiz de kusmuk kokuyorduk. Ece sayıklıyordu. Yere bıraktığımda uyandı. Yine ağlama durumuna nasıl geçtiğini anlamam mümkün değildi. Histeri krizine girdi. Elinden tutup banyoya soktum. Soğuk suyun altına soktuğumda titremeleri daha da arttı. Bir yandan da bana saydırıyordu.   "Seni orospu çocuğu seni. Beni bıraktın, şimdi de kahramanlık mı yapıyorsun? Adam beni becerecekti ne güzel. Unutacaktım seni. Sen nasıl başkasına dokunduysan ben de onda zevk alacaktım."   "Alırsın yine. Bir daha seni kurtarmak gibi bir hata yapmam merak etme." Daha çok ağlayıp bana sarıldı. Çıkardım banyodan. Kıyafetlerini çıkarmazsam hasta olacaktı. Çıkarıp havluya sardım. Hala ağlıyordu.   Kanepeye oturduğunda başını göğsüme yasladı. Acıyordum şu anda ona. Acısında benim de payım vardı.    "Beni sevseydin bırakmazdın. Dünyanın en güzel kızı da olsa bakmazdın. Beni daha sert uyarsaydın dinlerdim seni."   "Sevdim seni Ece. Sadece sevgi yetmemeye başladı. Çok zaman geçti unut artık." Başım dönüyordu benim de. Ece beni dudaklarımdan öpmeye başladığında bir kahve yapsam iyi olur diye düşünüyordum.   O an gözlerim turuncu renkle doldu. Hayır aynı turuncu değildi. İttirdim sertçe. Kalktım oturduğum yerden. Ece iyice ayılmıştı sanırım; ama ben iyi değildim. Başım dönmeye başlayınca çöktüm yine aynı yere. Ece önümde eğilmiş beni zor durumda bırakmakla meşguldü. Fermuar sesini duyduğumda geri dönemeyeceğim yola girmek üzereydim.   Bardan Ece'yi çıkarırkenki adrenalin vücudumu terk etmişti. Böbrek üstü bezlerime yenisini salgılamasını emrettim. Ece kendi tadımla tekrar benim dudaklarıma geldiğinde verdiğim komut yerine getirilmemişti. Beynimin uyuşukluğuyla karşılık verdim. Tadı tanıdıktı.   Ayağa kalkıp beni önüne çekti. Yolu göstermemi istiyordu. Evet yatak. Yatmak çok iyi olacaktı kesinlikle. Yatak odasına girdiğimizde üzerindeki havluyu atması çok kolay oldu. Turuncu saçları ıslanmış halde, ben hala ayaktayken beni soydu. Ayık olduğuna yemin edebilirdim. Ben, kendim için aynı şeyi söyleyemezdim.   Önce kendisi yattı yatağa. Beni üstüne çekti. Aklımda bir şey vardı benim. Yapmam gereken bir şey. Gitmem gereken bir yer. Girmem gereken bir yer değil. Girdim. Çok kolay oldu. Benim için hazırdı. Barda Ece'yi kurtardığım adam daha masumdu şimdi. Ece'yi kullanan ben olmuştum. Ya da tam tersi. Muhakeme yeteneğim elimden alınmıştı. Son hatırladığım boxerımı tek gözüm açık ayağıma geçirip yatağa düştüğümdü.   Gözlerimi açtığımda yatak odasının kapısı kapanıyordu. Ses çıkmış mıydı emin bile değildim. Bir histi beni uyandıran. Kapının yanında Gonca'nın Bursa'ya giderken taktığı sırt çantası vardı. Yanımdaki kimdi? Dün geceden yadigar gözlerime gelen imgeler kabus değil miydi? Yataktan fırlayıp salona geçtim. Gonca gelmişti. Gonca'ya gidememiştim. O gelmiş ve beni yerin dibine bile girsem utancımdan kaçamayacağım bir halde görmüştü.    "Gonca." Sandığın gibi değil. Daha boktanı. Siktir. Siktir.   "Sürpriz."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD