13. BÖLÜM (G)

1781 Words
  Ruh halim düğün salonundan ağlayarak çıkmamdan bu yana daha iyiydi. Aradan geçen üç ayın da bunda etkisi vardı mutlaka. Duyduklarım ağır gelmişti. On bir yaşında beni bırakmış olsa da, kendi annem olmasa da ben annem sanmıştım onu o kadar yıl.   Hiç anne olmayı düşünmeyen ben o an bana bir bebek gelmiş olsa bu kadının hakkımda düşündüğünü düşünemezdim diye geçirdim aklımdan. Geçen zaman, ağrı kesici, kas gevşetici, enfeksiyon önleyici vb. etkisini göstermeye başlamıştı. Genel olmasa da lokal aneztezi ile daha az canım yanıyordu artık. Süper hızlı değil belki; ama çabuk toparlandım. Zaten on iki yıldır yoktu hayatımda. Bundan sonra da olmayacaktı.   Şimdi bambaşka bir heyecanım vardı. Bu heyecan nereye gidersem gideyim her an benimle birlikteydi. Onsuz hiçbir yere gidemiyordum, dahası gitmek istemiyordum. Bursa'daki yarışma tüm gün ve gecelerimi dolduruyordu. Aklım fikrim nasıl olacağındaydı.   Yarın yola çıkacaktım ve üç gün sürecek yarışmada ben ikinci gün yarışacaktım. Önceki ve sonraki günlerde, diğer kategorilerde yarışanları izlemek için kalacaktım. Tabii ki örgülü bir model yapacaktım. Salonda da her gün en az beş kez yapıyordum mutlaka. Derece beklentisinden ziyade topluluk önünde işimi yapacak olmanın hevesiydi bendeki.    Levent de gelecekti; ama dönem sonu finalleri başlamıştı. Gelemeyeceği için çok üzülmüştü. O gün son finali vardı. Hatta son sınavına girmemeyi teklif etti. Böyle bir şey söz konusu bile olamazdı tabii. Başka zaman beraber gitmeyi teklif ederek ikna ettim.   Ertesi gün akşam saat beşte Bursa'ya otobüsle gittim ve otobüsten indiğimdeki heyecanım otobüse bindiğimdeki heyecanımdan fazlaydı. Serhan da biliyordu yarışmaya katılacağımı. Başvuruyu ikimiz için de yapmıştı; ama kendisi katılamayacaktı. Hem artık evli ve hem de Mersin'de olduğu için gelmek istemedi. İndiğimde çalan telefon onun aradığını haber veriyordu.   "Selam Gonca, nasılsın, indin mi?"   "İyiyim. Evet, az önce indim. Otele geçiyorum şimdi. Sen nasılsın?"   "Bildiğin gibi. Hazır mısın diye sormayacağım, hazırsın biliyorum. Tereddüt etme. Salondan farkı yok orada olmanın. Heyecanın telefondan bile belli oluyor. Sakin olmalısın. Kimse senden daha iyi değil unutma."   "Bana söyleyeceklerini iyi biliyorsun. Teşekkür ederim. Desteğin çok anlamlı benim için."   "Salon Serhan'ı temsil ediyorsun neticede." Gülüşü telefonun ahizesinden bile sakinleştirici etki yaptı.    "Evet, seni mahcup etmemeye çalışacağım."   "Benim için değil aşkım, affedersin. Kendin için oradasın. Sen yaptığın şeyin ustasısın. Kendin ol yeter."   "Tamam. Haklısın. Daha sakinim şimdi." Gerçekten de öyleydim.   "Süper git dinlen. Konuşuruz yine." Telefonu kapattık.   Otele giderken bu kez de Levent aradı.   "Canım arıyorum, meşgul sürekli. Merak ettim, vardın mı?"   "Evet, otele geçiyorum, şimdi."   "Nasıl geçti yolculuğun?"   "Eh işte. Bu kadarı bile uzun geldi." Güldüm. Ankara dışına çıktığım zaman sayılıydı. Altı saate yakın süren yolculuk yormuştu beni.   "Anladım canım. Daha var senin gününe. Hala gelebilirim. Orada olmak istiyorum gerçekten."   "Hayır, sınavına girmeni tercih ederim. Birine telefon verip çektirirm kendimi ya da belki de videoya alıyorlardır, izleriz sonra. Son zamanların artık, mezun olacaksın. Birincilik seni bekler."   "Çok anlayışlı olman sadece kendimi daha kötü hissettiriyor. Fonksiyonsuz bir erkek arkadaş gibi hissediyorum kendimi."   "Bu şekilde hissetmene gerek yok. Böyle düşündüğünü bilerek burada rahat olamam."   "Özür dilerim. Sen iyi olduğun şeyi yap ben de ders çalışayım o zaman. Yine ararım, otelini bulup dinlen sen."   "Tamam, konuşuruz yine. İyi geceler."   Otele geldiğimde lobi kalabalıktı. Diğer yarışmacılar da bu otelde kalacaktı. Yarışma da bu otelde yapılacaktı.Sevindim, çünkü hava Bursa'yı gezmek için uygun değildi, en az Ankara kadar soğuktu.    Bana ayrılan odayı öğrenmek için resepsiyona ilerledim ve odamın kartını alırken ödemeyi de yapmak için cüzdanımı çıkardım. Görevli beyefendi borcumun olmadığını söyleyince bir anlam veremedim. Masraflar bize ait diye biliyordum. Daha dinlenmiş şekilde yarın ayrıntılı konuşmaya karar vererek hemen odama çıktım.   İçeri girer girmez odanın renkleri dikkatimi çekti. Tesadüfün bu kadarı. Turuncu. Çok sevdim. Neşelendim. Hemen pijamalarımı giydim. Duş da almak istedim; ama uyku daha ağır bastı. Yatağa doğru gittiğimde kapı çaldı. Gecenin birinde hiç tanıdığımın olmadığı bir otelde üstelik, kapımı kim çalar? Oda servisi falan olmasa gerek.   Kapıdaki delikten baktım. Gelmesi imkansız olan, hatta gelmemesi gereken biri. Açtım kapıyı.   "Burada ne işin var? Neden geldin?"   "Seni böyle bir yarışmada yalnız bırakmam mümkün mü sence? Bence değil de."   "Telefonda çok farklı konuştun." İnanamıyorum gözlerime, kulaklarıma.   "Hemen anlasa mıydın? Gireyim mi ne dersin? Kapıda kaldım." Güldü kocaman.   "Salak kafam, tabii gir." İçeri girip odayı süzdü bir süre. O an salak kafama dank etti. Uykum falan kalmadı.   "Sen ayarladın ve ödedin değil mi, bu odayı?"   "Bilmem, belki. Sevdiysen eğer."   "Çok güzel, sevdim tabii. İncelik gerektiren bir düşünce. Teşekkür ederim."   "Seni hemen görmek istedim. Sabah kahvaltıda görüşürüz. Hadi uyu sen."   "Serhan? Hiç uykum yok. Kalsan biraz daha çok şey mi istemiş olurum?" Özlemiştim onu.   "Benden istediğin hiçbir şey çok gelmez bana."   Beraber odadaki kanepeye oturduk. Eşinden ve evliliğinden özellikle bahsetmiyordu ve ben de sormamak için zaman zaman dilimi ısırmak zorunda kalsam da ağzım kocaman açılıp esneyene kadar sormamayı başardım. Yatağa doğru giderken saat üç olmuştu. Üzerimi örtüp alnımdan öptü. Saçları hala kısaydı. Dövmesi hala duruyordu.   "İyi geceler, aşkım. Affedersin." Tebessüm ederek odadan çıktı.   Serhan buradaydı. Ben talep etmeden gelmişti. Benim aşkımı da götürmüştü kalbinde. Kalbindeydi aşkım. O kalp Serhan'da. Serhan burada. Uyudum.   ...   İlk günün yarışmacılarını izledik Serhan'la. Ben pür dikkat ya da tedirgin ya da hevesli ya da meraklı... Sahnede kimi nasıl izlersem izleyeyim elimi tuttu hep. Hızla atan kalbim onun elimi sıkmasıyla normal ritmine geri gelir olmuştu. Bir ara tuvalet için kalktığında boşlukta kaldım. Panik atak geçiyorum sandım ve o döner dönmez ben tuttum elini bu kez.   Birlikte yemek için verilen arada öğle yemeği yedik. İçimde girdap oluşturan soruyu daha fazla tutabileceğimi sanmıyordum, artık sormazsam çatlayacaktım.   "Serhan." Devam edememem anlamasına yetti.   "Adı Necla. Ev kızı. Tüm gün yemek ve tatlı yapıyor. Akşam ben geldiğimde de beğenmem için gözümün içine bakıyor. Güzel bir kız. Komşumuzun kızı yıllardır. Ben Ankara'ya gelince sevmeye devam etmiş. Ben orada kalmayı düşününce de isteyenleri olduğu halde evlenmemiş. Benim kaderimmiş. Alnıma yazılmış. Öyle söylüyor." Güldü bunları söylerken.   "Mutlu musun?" Lütfen mutlu ol.   "Şu anda kesinlikle mutluyum. Gözlerim seni görürken aksi mümkün değil. Evlilikte mutluluk göreceli bana göre. Necla ile, bilmiyorum alışmaya çalışıyorum sanırım. Ne dersem demeden yapacak durumda. İyi biri ve o mutlu. Bunu söyleyebilirim."   "Serhan ben sana umut verecek bir şey yaptım mı? Yanlış anlamana sebebiyet verecek en ufak bir şey?"   "Eğer yapmış olsaydın, değil Levent'le birlikte olmak evli bile olsan durmazdım. Kahretsin ki yapmadın. Benim platonikliğim ve melankolikliğim. Sen canını sıkma sakın."   "Sen çok iyisin. Umarım Necla'yı sevmeye başlarsın bir an önce."   "Bebek lafı etmeye başladı. Bizimkiler de çıldırdı, sanki beni aradan çıkartıp kendileri hamile bırakacak kızı. Bebek hemen olursa onu sevmeye başlamam mümkün görünmüyor. Daha iki ay oldu ne bebeği? Gözlerim seni aramıyor desem yalan olur. Evli, mutlu, çocuklu olmak değilmiş hayalim."   "Yapma böyle." Hala böyle açık açık konuşabiliyorsun.   "Sen de bunları sormayacak mıydın Serhan derken? Yalana gerek yok ki. Sana karşı dürüst oldum hep. Böyle kalmasını tercih ederim. Her birlikte olduğumuzda seni hayal ederek karımı becerdiğimi, yüzüne uzun uzun bakmak zorunda kaldığımda burnunda en azından bir kaç tane bari çil olsaydı diye hayıflandığımı, saçlarını boyamamı isteyeceği bir gün gelirse eğer direk turuncuya boyayacağımı ya da sen şimdi bana seni sevmem için umut var, sen de umut et dersen bir saniye bile düşünmeden ondan boşanacağımı söylemeyeceğim merak etme. Hadi kalkalım, ikinci bölüm başlıyor." Göz kırptı.   Duyduklarımı sadece Serhan dediğim için duymuştum. İçimdeki girdap küçüleceği yerde bermuda şeytan üçgenindeki büyüklüğe ulaşmıştı Serhan'ın her cümlesiyle. Daha yeni evliydi. Beni unutacaktı bir şekilde. Karısına aşık olacaktı, seveceği bir yanını mutlaka görecekti. Beni unutması için yeteri kadar çok zaman geçmemişti sadece. Kafasında da olsa bu düşünceler yanlıştı. Olmamalıydı.   İkinci bölüm de bitti. Yarın benim günümdü. İkinci bölümde çıkacaktım. İki gündür pratik yapmamıştım. Birilerini bulabilirdim eminim; ama Serhan izin vermedi. Zaten hazır olduğumu söyledi. Yaparsam eğer kendime güvenim zedelenebilirmiş. Boş boş bekliyoruz yarışmalar da bitince. Çay, kahve, yemek döngüsünde ertesi günü beklemeye başladık. Saat daha erkendi. Serhan diz üstü bilgisayarını getirdiği için film izlemeyi teklif etti.   Benim odamda meyve yerken yatağa uzanıp film izlemeye başladık. İlk bir saatten sonra uykum gelmeye başladı. Güzel; ama yavaş bir filmdi. Sonunu her ne kadar görmek istesem de gözlerim kapandı. Sabah kalktığımda Serhan yanımda yoktu. Hemen tuvalete gidip ihtiyaçlarımı giderdim ve saçımı at kuyruğu yaparak kuyruk kısmını ördüm. Serhan'ın odasını bilmediğim için mesaj atıp kahvaltıya indim. Beş dakika sonra geldi o da.   "Günaydın. Dün gece güzelim film boşa gitti." Sırıtışı tüm yüzüne yayıldı.   "Sen de mi izlemedin? Devam etseydin keşke."   "Sen uyudun. Seni izlemek varken mi? Yirmi dalda oscar alsa da şansı yoktu." Konuyu değiştirmeliydim.   "Benim bu heyecanım ne olacak?"   "Sana derece yaptıracak." Ne kadar da emin benden.   Her kategoride onar kişi yarışıyordu ve ilk üçe ödül vardı. Derdim ödül değildi elbette. Şimdi Serhan da buradayken ödül almak zorunda hissediyordum kendimi. Baskı kurmaktan ziyade güven veriyordu bana.   İkinci bölüm zamanı geldiğinde diğer dört kişiyle birlikte sahnedeki yerimi aldım. Önümdeki sandalyede yarışmayı düzenleyenlerin önceden seçtiği modelim oturuyordu. Bir baş selamı verip ellerimi omuzlarına koydum. Bana güven demekti bu. Gözlerim Serhan'ı buldu. Bana inanması, destek olması telefonda bile yeterli olmuşken buraya kadar gelmesi kendimi sorgulamama neden oluyordu. Ben kalp yerine başka bir şey mi taşıyordum göğsümün orta yerinde yumruğum kadar?   Süre başlayınca saça yapmam gerekene odaklandım. Aklımda o andan başka hiçbir şey yoktu. Pek çok kez tekrar etmiştim. Salonda yapar gibi, sıradan bir günmüş gibi ellerim saçın içinde hareket ediyordu. Diğer yarışmacıları unuttum, yarışmayı da unuttum. Yüzüme yayılan gülümseme ile modelimin saçının değişimini izliyordum. Çok güzeldi saçları. Şansıma güldüm. Bitiş zili çaldığında iki dakikadır yaptığım saçı izliyordum. Bölüm sonunda ikinciliğim açıklandı. Sadece katılmak için geldiğim, ilk kez başvurduğum yarışmada derece almıştım. Ve yirmi beş bin lira. Serhan'ın alacağını bilsem kesinlikle ona verirdim. Yanıma gelip yüzümü ellerinin arasına aldı. Gözleri dudaklarımda gezindikten sonra son anda yön değiştirip alnımı öptü.   Normalde yarın da kalacaktım; ama vazgeçtim. Serhan da kalırdı eminim kalırsam. Daha fazla beni görüp acı çekmesine izin veremezdim. Bugünün kalan kısmını da izleyip gece on ikideki otobüse bilet ayırttım. Sabah Levent okula gitmeden evde olabilirdim böylece. Sürpriz yapmak için derecemi ve geleceğimi söylemedim. Yarın yarışacağımı söyledim.   Serhan otogara kadar geldi gelme diye ısrar etsem de.   "Karına bir şans ver. Sen kaç ineklik değer verirsen o da o kadar değerlenecek gözünde emin ol." Böyle bir hikaye vardı ve ilk kez bana da Serhan anlatmıştı. Köyün tüm inekleri sana feda olsun dedikten hemen önce. Umut etmemeliydi. Dün söyledikleri zaten yeterince aklımdaydı.   "Elimde de köyümde de inek kalmadı ki! Başkasına gitti hepsi. Hadi bin Gonca kız. Dikkat et oralarda. Ne zaman ihtiyacın olursa yanında olurum. Sakın unutayım deme." Sen unut beni.   Vedalaştık ve bana yine bitmeyecek gibi gelen otobüs yolculuğum başladı. Eve geldiğimde sandalyede uyumuş hissi veren otobüs koltuklarının çok da rahat olmadığını bir kez daha anlamış ve neden sık yolculuk yapmadığımı hatırlamış oldum.   Sırt çantamı bırakmak için sessizce yatak odasına ilerledim. Kapısını açıp uyuyan Levent'e baktım. Dışarısı Sibirya'ydı; ama Levent'in bundan pek haberi yok gibiydi, sadece boxerla uyuduğuna göre. Saate baktım yediye on vardı. On dakika sonra uyanacaktı. Çantamı bırakıp usulca kapıyı kapattım yine. Salona geçtim.   Kanepeye oturur oturmaz Levent de salona geldi. Çok sessizdim halbuki. Duymuş demek ki. Bana bakıyordu.    "Gonca." Şaşırdın mı sevgilim?    "Sürpriz."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD