4. BÖLÜM (L)

1921 Words
Yanına uzandığımda hemen üstünü örttü. Gülmedim. Daha fazla utanmasını istemiyordum. Bana bir şey söylemesini bekledim; ama konuşmuyordu. Pişman mı olmuştu? Sorarsam ve yanıtı bu olursa kahrolurdum. Şimdi gidersem yanlış anlamasından da korkuyordum. Geri gelecektim; ama gidemiyordum. Ece ile konuşmak, eşyalarımı almak zorundaydım. Bunu da sormalıydım Gonca'ya. Yatmış olmamız, beni eve kabul ettiği anlamına gelmeyebilirdi. Neden konuşamıyordum peki? O sessizlikte telefonun titreme sesini duydum. Komodindeki telefon Ece'nin aradığını haber veriyordu. "Siktir! Ece elli kere aramış. Duymamışım, sessizdeydi." Gonca'ya baktım. Tepki vermiyordu. Elleri, boynuna kadar çektiği çarşafı, onun sonsuza kadar orada kalmasını istiyor gibi tutuyordu. "Gitmelisin artık. Geç oldu." Ne demek istemişti? Gitmelisin, bir daha gelme mi? Gitmelisin, yarın gel mi? "Gonca ben Ece ile konuşacağım, en kısa zamanda. Sen beni kabul ediyor musun? Bilmem gerek." Dönüp bana baktığında gözleri de saçları gibi alev almıştı. "Benden alacağın cevaba göre Ece ile devam mı edeceksin yoksa tek gecelik olup olmadığını mı soruyorsun? Sence neyim ben? Yalnız yaşıyorum diye önüne gelenle yatan biri mi? Yurtta büyümüş; başında zaten en başta onu yurda bırakan annesi yok, babası ölmüş bir kız. En sevdiğim şeyi yaparak kendi ayaklarımın üstünde durmaya çalışırken, zaten hayattan tokat yemişim, bacaklarımı da isteyen herkese açıyorum. Yol geçen hanı zaten burası. Sana da izin vermediğim halde içeri girdin, kapımı çalan herkesi eve, yetmiyor bir de yatak odama davet ediyorum değil mi kucaktan kucağa? Sıra senden sonrakinde. Bekleme yapma da şanım yürüsün. Bunu mu geçiriyorsun içinde beyin olduğunu düşündüğün kafandan? Kaçıncı olduğunu da merak ediyor musun" Sesi son ses çalan radyo gibiydi. Ne dedim ben şimdi bu kadar kızacak? "Gonca, sakin ol. Ben sana sordum, beni kabul edecek misin diye. Gitmek zorunda olduğum için kendimi çok aşağılık hissediyorum şu an; sana karşı mahcubum. Utanıyorum sıcacık koynundan çıkmaya. Ece ile uyumayacağım, söz veriyorum. Sen beni almasan da bitecek en kısa zamanda. Durumumu anlatmaya çalıştım sadece sana sorarken. Net bir cevap yok gibi geldi; ama anladım. Yarın geliyorum." Birden ağlamaya başladı. Ben seni bırakıp gidemem ki; sen bu haldeyken? Yapma; ama güzelim. Turuncu saçlarını okşadım. Öptüm, öptüm, öptüm... "Gonca, ağlama yalvarırım. Pişman olduğunu söyleme sakın. Seni istiyorum derken kastettiğim gerçekten seni çok istediğimdi. İnan bana." Sakinleşti biraz. Gözleri kapanmak üzereydi. Olamaz. "Uyuma, lütfen. Sabah uyandığında gittiğimi görmeni istemiyorum." diyerek sarstım hafifçe. Gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. "Tamam, git. Söylediklerinde ciddi olsan iyi olur. Ben hayatımda çok kez birine güvenmedim. Sana güvenirken git ve gel." Uykuya daldı hemen. Tabii ki gelecektim. Öptüm alnından. Bir daha bu şekilde Ece'ye gideceğimi o an biliyor olsaydım bu evden hiç ayrılmazdım. Hiçbir kuvvet daha sonra geri dönmeye yüzüm olmayacak şekilde kapıdan çıkmamı sağlayamazdı. Dışarı çıkıp arabaya atladığım gibi hızla Ece'nin evine sürdüm. Yolda da aramıştı. Sinirle geliyorum diyerek kapatmıştım. Merak etmişti, tamam da eve geleceğimi, geldiğimde konuşacağımı söylememiş miydim zaten? Şimdi konuşmaktan da vazgeçtim. Kapıdan girmemle Ece'nin göğsümü yumruklamaya başlaması bir oldu. Bir yerlere tutunma ihtiyacı hissettim düşmemek için. Sabit kalınca ellerini tuttum bir yandan kendimden uzaklaştırarak. Ben de yorgundum, atağına karşılık vererek ekmeğine yağ sürmeyecektim. Sabah, her şeyi anlatmak için daha doğru zamandı. Yatak odasına gidip dolaptan bir çarşaf ve yastık alarak salondaki kanepeye geçtim. "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Tek kelime etmeden uyuyacak mısın yani? Neredeydin? Öldüm meraktan. Senin de öldüğünü sandım. Kaç kere aradım bir fikrin var mı?" "Ekranda çıktı Ece merak etme." "Bir de alay mı ediyorsun benimle? Neden kanepeye geçtin?" Şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Yorgunum. Lütfen sabah konuşalım." "Kaç saattir seni bekliyorum ben açıklaman bu mu sadece? Haber bile vermedin. Neredeydin? Sabaha bırakılacak şey mi bu?" Gözlerimi kapatmam sesleri duymamı büyük ihtimal engellemeyecekti, ama en azından Ece bu gece tek seferlik anlar diye umdum içimden o anda. Suratıma gelen tokatla geri açtım. Vazgeçen taraf Ece olmamıştı hiçbir zaman. Ben pes ederdim konu her ne olursa olsun. Tokadı hatırlamak istemediğim şeyleri hatırlamama sebep oldu. ... "Canım benim kıyafetlerim nerede?" Ece'nin evine taşındığım günün ertesinde üstümü değiştirmek istemiştim sadece. "Hepsi orada aşkım." Bana munzurca gülmesi hoşuma gitmedi. "Bunlar benim değil ki?" "Senin için seçtim hepsini. Artık hepsi senin. Sen benim sevgilimsin. Zaten mükemmelsin, bunlarla fevkaladenin fevkinde olacaksın. Eskilerini attım; ama onların bedenine göre aldım." ... "Aşkım sen hiç Paris'e gitmemiştin değil mi?" "Gitmedim Ece. Vakit bulamadım diyelim." Benimle arkadaşlarının yanında dalga geçiyor sanırım. "Bu yaz gidelim olur mu? Sana oradaki moda mağazalarından da bir şeyler almak istiyorum. Oradaki erkeklerden neyin eksik?" "Param eksik olabilir mi? İstemiyorum hiçbir şey." "Aşk olsun her şeyi ben karşılayacağım tabii ki." ... "Levent bu yaz tatile nereye gidelim?" "Yazları Yozgat'a dönüp çalışıyorum ben. Tatil için para ayıramıyorum Ece maalesef." "Para lafı çıktı mı ağzımdan? Sevgilimle tatil yapmak istiyorum çok mu?" "Sadece sen para harcarken ben de şezlongta uzanıp güneşleneyim mi istiyorsun? Ne sanıyorsun sen beni?" Ağzıma alamayacağım bir şey sandığın kesin. "Evet, sevgilim ne var bunda? Sen beni çok mutlu ediyorsun. Ödediğim para ne ki?" "Ağzından çıkanı kulağın duysun Ece bir git işine ya!" ... "Aşkım sen motosiklet kullanmayı biliyor musun?" "Evet, biliyorum. Niye sordun canım?" Aklından ne geçiyor yine senin acaba? Richie Rich. "Bu yılki doğum gününde sana motosiklet alayım diyorum. Ne dersiniz kızlar? Hoş olmaz mı kaskla ben arkada? Ellerim Levent'in belinde. Ay harika." Ellerini de belime sardı. Çektim ellerini kızların gözü bendeyken. Kırmızı görmüş renk körü boğadan daha sinirli olduğumu bir tek Ece anlamamakta ısrar edecekti anlaşılan. ... "Bil bakalım ben kimim?" Elleriyle ben ders çalışırken gözlerimi kapattı. "Hmm. Komşunun sidikli kızı mı?" Güldük beraber, bir an. "Ya pis. Ben sana ne aldım, sen beni sidikli yaptın. Aç bakalım beğenecek misin?" "Bu ne için Ece? Bana durduk yere hediye alma demiştim. Hatta bana hiçbir şey alma demiştim. İstemiyorum." Ders çalışırken bütün motivasyon nasıl kaybedilir ve üstüne sinir katsayısı arttırılır adlı Ece hanımın bombaları vol.73725 "Levent. Öyle değil. Kendime de aldım, özel kapak yaptırdım bak. İkimizin fotoğrafının karikatür hali." "İsterse Abidin Dino hali olsun. Pahalı hediyeler yok Ece." "Kullanmayacaksın yani?" Dudaklarını büzdü kahretsin. Ben bu kadınla ne yapacağım? Hevesini kırmak istemiyorum; ama karakterimden vazgeçmekten de bıktım. "Ece niye ısrar ediyorsun bana bunları almak için? Al demiyorum güzelim, alma diyorum. Çok mu zor anlamak?" "Tamam bu ikimize de aynı olsun diye. Yoksa, söz başka yok." ... "Canım kalkalım mı artık? Sen şu kredi kartımı al da hesabı ödeyiver, tamamını. Aa kızlar olmaz ben davet ettim." Kendimi o an hangi klozet deliğine soksam da sifonu üstüme çeksem diye düşünmeden edemedim. Bilinçli olarak yapmadığını bilmek kendimi iyi hissettirmiyordu. Ece bu şekilde büyütülmüş, para ile ilgili hiç sıkıntısı olmamıştı benim aksime. Çok değil geçen hafta yaşanan bu son olayda suratım asık ön yolcu koltuğunda otururken Ece konuşmaya başladı. "Levent neyin var? Canın mı sıkkın?" Para lafı geçmeden de empati kurabiliyor muydun sen ya? Ona döndüm. "Ece paranla beni ezdiğinin farkında değilsin değil mi? Yoksa bana bu soruyu soruyor olmazdın. Bu kadar şuursuzca yapılacak bir davranış değil ki bu?" "Nasıl yani, anlamadım." "Zenginsin, paranın hesabını bilmiyorsun, tamam; ama daha önce de söyledim sana, bana para harcamandan hoşlanmıyorum diye. Arkadaşlarının yanında para mevzusu yapmandan da en az diğeri kadar hoşlanmıyorum." "Sana para harcamak zevk veriyor bana. Mutlu oluyorum, bayılıyorum sen güzel giyindikçe, güzel şeyler yedikçe." "Sus, aç mı kalırım ben sen beni en pahalı restauranta götürmezsen? Seni daha önce de uyardım. Bana para harcamaya devam edersen bu şekilde devam etmeyelim dedim. Kabul ettin. Bundan sonra gittiğin lüks mekanlara, mağazalara bensiz gideceksin. Bir iğne bile alırsan biter bu ilişki." "Yaa saçmalama. Ne yaptım ki şimdi? Alt tarafı yemek yedik." "Sen yemek yedin. Ben gururumu çiğneyip yedim. Aynı şekilde tekrar emrivaki yapıp beni aptal arkadaşlarınla bir araya geldiğin yere sakın çağırma." "Arkadaşlarımı sevmiyor musun? Onlar sana ne yaptı ki?" "Onlar bir şey yapmıyor. Sen onların yanında da yapıyorsun, anlamadın mı hala? Levent al kartımı, hesabı öde. Paris'e gidelim giydireyim seni. Yeni aldığım saati göstersene Sıla'ya, o da kardeşine alacakmış. Sana bir spor ayakkabı daha alayım, bunun rengi uymuyor giydiğinle. Bitmiyor Ece. On saniyede aklıma gelenler bunlar. Daha neler var neler. Bıktım anladın mı? Beni olduğum gibi kabul edemiyorsan bu senin sorunun benim değil." "Benim art niyetim olduğunu mu düşünüyorsun?" "Ne niyetin olduğunu düşünemiyorum artık. Ben senin erkek çocuğu gibi istediğini alıp yedirip giydirip yanında gezdireceğin biri değilim." Aylardır o kuaföre gide gele zaten aklım Gonca ile dolu doluydu. Geçtiğimiz hafta arabada yaptığımız bu konuşma ve şimdi vurduğu tokat tuzu biberi oldu hislerimin. Mis kokulu bir aşka doğru gitmek için hazırdım artık. Kolundan tuttuğum gibi yere ittirdim. "Rahat bırak beni Ece. Sabah konuşalım dedim, dinlemedin. Bir kere kalın kafandan bir şey tek seferde girsin de anla. Defol git başımdan. Nefes alamıyorum sen etrafımdayken." "Gelmeseydin o zaman, neden geldin? Nerede nefes alıyorsan orada kalsaydın. Beni kendi paramla aldığım evden kovmak da ne demek?" İşte bu ya. Ece'nin dokunmam gereken bam telini aylardır kaçırdığıma inanamıyordum. "Haklısın biliyor musun? Oksijenim olmadan burada ne işim var ki?" Sabahı beklememe gerek yoktu. Doğan güneşi Ece ile değil Gonca ile karşılamalıydım. "Neden bahsediyorsun sen? Oksijenin kim senin?" "Çekil önümden. Sen olmadığın kesin. Sen oksijenin zıt anlamlısısın." deyip yatak odasında kıyafetlerimin bulunduğu dolabı açtım. Küçük valizimi de atmıştı. Siktir. Siktir. Onun aldığı valizi aldım mecburen. "Hayırdır, gittiğin yere sayemde edindiğin lüksünü de götürmekten imtina etmeyeceksin galiba?" Elimden çekip valizi aldı. "Gece gece tüm hayatın boyunca haklı olmadığın kadar haklısın; ama benim kıyafetlerimi bana sormadan attığın için, almaya hakkım var bunları. Üç yıl sana katlandığım için ödediğin diyet gibi düşün. Daha fazlasına da hakkım var; ama bu da benden olsun." Sırt çantama sığan kadar kıyafet doldurdum. Kolumdaki saati, telefonu ve cüzdanı bıraktım kimliğimi ve gerekli kartlarımı alıp. Ece beni izliyordu, gideceğime inanmıyor gibi bakıyordu. Yüzüne bile bakmadan yanından dış kapıya yürüdüm. Tam kapıyı açacakken kolumdan tuttu beni, kapıyla arama girdi. "Levent, dur saçmalama. Özür dilerim. Nereye gidiyorsun gecenin bir körü?" "Nefesimi kesmek yerine bana hayat veren güneşimin yanına." "Ne demek bu ya? Kimden bahsediyorsun? Çıldırtma beni?" Tüm apartman sesini duymuştur eminim. "Çıldırırsan çıldır. Manyak ettin beni. Üç yıldır kendimi tanıyamıyorum. Kendine giydireceğin, çantanda taşıyabileceğin başka bir Ken bebek bul. Bitti kızım. Senin değiştirmeye çalıştığın kişi değilim artık." "Ben sana masumiyetimi verdim. Bunun hiç mi değeri yoktu gözünde? Senden başkası yoktu ki benim için. Neler oluyor, anlam veremiyorum." Diyebileceğin en etkili sözü sona mı sakladın Ece? Baktım yüzüne. Bakmak zorundaydım. "Benim de ilkti Ece; ama biz farklıyız, anla bunu. Görmezlikten gelmeye çalıştım, gelemediğim yerde seni uyardım, tavır yaptım, sen ısrarından vazgeçmedin. Denedik olmadı. Olmayacak. Sana zorla sahip olmadım. Birlikte istedik. Bana yaşattığın güzel anılar için teşekkür ederim; inan bana benden daha iyisini hak ediyorsun. Şimdi izin ver gideyim." "Özür dilerim, bir daha yapmayacağım. Söz veririm neyin üstüne istersen. Ailemden para almam. Sen ne kadar aylık alıyorsan o kadar alırım ben de. Bırakma beni. Seni seviyorum ben." "Canını yakmak istemiyorum Ece. Zorlaştırma." Canını sözlerim yakacak, söyletme beni. "Bana zarar mı vereceksin çekilmezsem? Gitmeni engelleyecekse razıyım ben." "Fiziksel değil vereceğim zarar Ece çekil. Bunca yılın hatırına bir kez olsun dediğimi dinle ve yap." Çekilmiyordu. Ağlıyordu. Ece kötü bir kız değildi; ama biraz daha onunla olmaya devam edersem ben kötü bir adam olabilirdim. Gonca olmasaydı karşı koyamazdım yine, ama vardı. Turuncu saçlarıyla, çilli burnuyla yatakta gözleri kapalı halde bana -git ve gel- demişti. Ece de bilmeliydi o halde. "Ben başka birini seviyorum aylardır. Seni sevmiyorum Ece. Aldattım seni." Elini ağzına götürüp daha da sesli ağlamaya başladı. Kenara çekip kapıyı açmaya çalıştığımda, bacağıma tutundu bu kez. Ne yapıyordu bu kadın? "Kim bu kadın söyle. Ben kendimi sadece sana vermişken, sevgilisi olan bir erkeği baştan çıkaran, seni benden çalan şırfıntının adını söyleyeceksin Levent." O an tuttuğum gibi duvara çarptım Ece'yi yerden kaldırıp. Canının yandığından emindim. Sözüyle benim canımı yaktığı kadar yanmadığından da emindim. "Gonca hakkında doğru konuş." dediğim anda pişman oldum. Yapacak bir şey yoktu. Söz ağızdan çıkmıştı bir kere. Yaydan çıkan okun gideceği hedef belliydi elbette, bunu daha sonra düşünecektim. Ece'yi öylece bırakıp bu sıcak ağustos ayında daha fazla üşümemek için ateşime doğru ilk adımlarımı atmaya başladım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD