3. BÖLÜM (G)

1739 Words
Serhan yatakta beni aralıksız öperken elleri de üstümde dokunmadık yer bırakmamaya kararlıydı. Karşılık veremiyordum. İçimden gelmiyordu. Onu tanıdığımdan beri arkadaş, abi, dost gibi görmüştüm. Hislerini saklamaması güzel bir şeydi; keşke, bana baktığı gibi ona da bakabilen biriyle olmak istese. Dudakları artık göğüslerimden göbeğime, oradan da çamaşır içinde kalan bölgeme geldi ve iki eliyle iç çamaşırımı aşağı doğru çekmeye başladı. Ben refleks olarak ellerimi yüzüme kapadım. Çıplak olan diğer yerlerimi de kapatacakmış, artık utanmama gerek olmayacakmış gibi. Elleri devam etmedi. Ben bekledim yüzüm ellerimin altında. Yanıma gelip uzandı ve saçlarımı okşadı sadece. Yüzünü saçlarımın arasına gömdüğünde, elimi de eline alıp kendi erkekliğinde tuttu bir süre. Sertliğini hissettiğimi anladığında geri çekti. "Beni bu hale getirdikten sonra, durdurabilen hiçbir kadın olmadı. Bir bakıyorsun ya da bakmıyorsun, sadece bir kelime söylüyorsun ve o andan sonra kimse sana istemediğin bir şeyi yapamaz. Nokta. Suyun membası sende; ama bana bir yudum su yok. Yakıyorsun beni. Yanıyorum. Söndürmüyorsun. Acıman yok mu be kadın? Hiç mi şansım yok?" Devam etmedi. Ona bakıp cevapladım. "Şans değil ki istediğin. Mutluluk. Benimle olamayacağını biliyorum. Sen evli, mutlu, çocuklu olmayı hak ediyorsun. Benim hiç istemediğim şeyler. Herkesi aynı şekilde etkilemezdi belki yurtta kalmak. Annesinin istemediği bir başka kız çocuğu aynı durumda olsa -ben çok iyi bir anne olacağım.- diye söz verebilirdi. Ben veremedim. Söz verip de gelmeyen birinin kızıydım. Ben ettiğim nefret yeminimi tutmaya söz verdim.""Karnını da doyurdum git diyorsun yani. Denemekten vazgeçmeyeceğim." deyip alnımı öptü. Yataktan çıkıp çıkardıklarını giydi tekrar. Adamsın Serhan. Dibine kadar. Sapına kadar. Seni deli gibi seven, sana apaşık bakan biri çıksın karşına diye her gün dua edeceğim söz. "Ben iki dakika duşa girsem, sen de çöpü toplayıp indirsen olur mu? Yarın salonda görüşürüz." "Emrin olur prenses. Şuna bak ya. Gösterip de elletme bir de iş buyur. Tamam, gir sen, ben halleder çıkarım kendim." Duşa girdim ve serinleyip çıktım hemen. Islak kabarık saçlarımı iki örgü yapıp kısa pijama takımımı giydiğim gibi kapı çaldı. Serhan bir şey unuttu sandım. Açtığımda Serhan olmayan Levent karşımdaydı. Ece'ye bir şey mi olmuştu? Ece'ye bir şey olsa Levent buraya niye gelsin ki? Ben onun arkadaşı değil kuaförüydüm sadece. Sorarken daha abesle iştigal ediyordum. Cevap verdiğinde bana hiç de anlamlı gelen şeyler söylemediğini fark ettim. Bu Levent kişisi neden bahsediyordu? Kapıma dayanmış, yetmemiş içeri girmiş, bir de beni alıp götürecek ara yerde. Beni ne ara gördü, beğendi de istemeye geldi? Hem de Ece'nin eskisi. Ben ne yapayım seni? Takma saçlı sahte platinden az mı çok mu kullanılmış bilmem, ikinci el diş hekimi adayı. Ece neler anlatıyor salonda senin hakkında her geldiğinde bir bilsen? Niye aptal gibi sırıtıyorum seni her gördüğümde sanıyorsun? Yani ondan ayrılmakta haklı olabilirsin tabii bir an düşündüm de. Sonra bir anda farklı kişilerin aynı olay ya da manzara karşısında fark ettiği, birbirinden geniş yelpaze ile değişik bir bakış açısının olması gibi ben de -bebek yapmak yok- cümlesinde takılı kaldım. Baktığım yer aynıydı; ama gördüğüm bambaşkaydı. Bebek yapmamak iyiydi. Sorumluluk da yoktu. Kendimi "Bebek yapmak yok mu?" derken buldum, anında ellerimi ağzıma kapatarak. "Tabii ki yok. Olsun mu istiyorsun?" dediğinde kalakaldım. Ben istemiyorum da sen de mi istemiyorsun? "Sen neden istemiyorsun?" Konu ilgimi çekmeye başlamıştı. "Yani, bebek... İnsanın en küçük molekül hali. Canlı bir varlık. Çok büyük sorumluluğu var. Ben kendime anca yetmeye başladım daha yeni." Nasıl da güzel konuştu. Tüm bakış açımı değiştirdi kendisine olan. "Evlilik de düşünmüyorsun yani?" Hipotezimden çıkacak netice önemliydi. Teori ve kanun olma yolunda ilerleyebilirdi. "Hayır düşünmüyorum. Sen düşünüyor musun?" Başımı salladım. Bu adam farklıydı. Ece gibi biri ile birlikte olduğuna göre de mübarek bir insandı. Bu durumdan bana neydi ki? "Neyse git artık." Gecenin bir yarısı evimden erkekler çıkıyor. Taktığımdan değil; ama aynı gün içinde birden fazla olmasa iyiydi. "Gonca yarın bavulumu alıp geliyorum ben. Kapıda mı bırakacaksın beni?""Levent saçmalama. Seni tanımıyorum etmiyorum. Velin miyim ben senin? Alacağın karar ne olursa olsun, bana güvenerek alma. Hem yarın evde yokum ben. Gelmeyeceğim bir süre tatile çıkıyorum." Deli mi nedir? Neyinim ben senin? Güldüğünde daha da yakışıklı olabiliyormuş meğer. Gerek yok ki tatlım ya. Bu halinle de giderin fazla. Bana kafasını sallayarak baktığında alt dudağını dişlemesi inanmadığını gösteriyordu. İnanması için değil, istenmediğini anlaması için uydurmuştum zaten. "Ben de seni tanımıyorum. Tanışalım. Senden hoşlandığımı, cinsel anlamda da beni çektiğini biliyorum. İstemezsen bir şey yapmayız; ama yapmak isterim. Yani hemen olmasa da sen beni tanıyınca ve isteyince. Of! Dilime vurdu heyecanım. Bak ben zengin değilim. Aldığım bir iki burs ve bir kredi var. Öğrenciyim daha. Evin kira mı bilmiyorum. Destek olurum; ama kesinlikle. İş bulup, çalışırım. Gidecek başka bir yerim yok. Son yıl tekrar yurda da geri almazlar.""Yurtta mı kalıyordun?" Okul için bile olsa yurtta kalanlara karşı gereksiz, saplantılı sempatim vardı. Scheiße. Bu da Almanya'dan gelen kuzenlerimden hatıra Almanca bilgim. Levent yakışıklı bir gençti. Tahminimce aynı yaştaydık. Ece'nin anlattıkları yalan değilse eğer yatakta da iyiydi. Ece'nin etrafında pervane gibi dönüyordu, ayaklarını falan yıkıyordu. Tamam biraz abarttım; ama Ece de fazla abartıyordu bana kalırsa. Son zamanlarda kuaför önünde beklemesi de onu kısmen doğruluyordu. "İlk yıl kaldım. Sonra Ece ile yaşamaya başladık. Gonca dürüst olmaya çalışacağım elimden geldiğince. Ece ile aramızda yalan söyleyemem adı aşk mı bilmiyorum, bir şeyler vardı tabii. On dokuz yaşındaydık, çocukluktan bir fazlası. Birbirimizin ilkiydik. Ben ondan başkası ile birlikte olmadım.""Seni alacak başka bir yağlı kapı mı arıyorsun şimdi de? Ben dürüst olmaya çalışmayacağım, direk dürüst olacağım. Ben yeterince yağlı değilim, önce bunu bil. Bence kendini sadece sana saklayan birini kaçırmak aptallık olur. Ece seni seviyor olabilir, bunu düşündün mü hiç? Ayrıca, Ece'den aldığın o ilk şey... Bende o da yok." Yeterince dürüst oldum umarım. "O kadarını Serhan'ın çıktığını görünce anladım. Bende de olmayan bir şeyi senden beklemem haksızlık olur. Değişti her şey. Değiştik. Hayata da ona da aynı gözle bakamıyorum, artık. Çok zengin ve bu paranın ağırlığı altında daha fazla ezilmek istemiyorum. Artık olmuyor. Seni gördükten sonra olmuyor. Sen olmasan da zaten ayrılmayı düşünmüştüm, sen süreci hızlandıran katalizör oldun benim için." cümlesi yutkundurdu beni. Serhan'la birlikte olduğumu düşünüyor ve yine de bana gelebiliyordu. İtiraz etmemeye karar verdim. Böyle düşünen dünya üzerinde sayılı erkek arasından ikisi benimle birlikte olmak istiyordu. Serhan'ı tanıyordum. Bana olan ilgisi geçici değildi, bu akşam sevişmeden önceki son çıkıştan sonra bu ilginin değişeceğini ummam aptallık olurdu. Bana karşı her zaman koruyucu olmuştu. Beni istediğini hiçbir zaman inkar etmemiş, sürekli üzerine koyarak, her seferinde kendini daha da geliştirerek amacına ulaşmaya çalışmıştı. İlmek ilmek emek vermişti benim için. Sorun, benim onu bu şekilde görmeye karar versem bile birlikte olmamızın imkansız olmasıydı. O, benimle birlikte aile kurmak için, beni istiyordu. Sonumuz yoktu. İstemediğim bir şeyi sırf başka birini mutlu etmek için kabul etmem fedakarlık değil, kendime saygısızlık olurdu. Tersi durumda da bu kez o benim için fedakarlık yapayım derken hayata ve bana karşı farklı bakmaya başlayıp mutsuz olacaktı. Düşünce özgürlüğümüz vardı; ama düşüncelerimiz aynı değildi. "Bu gece burada ne için olduğunu da anladın o zaman. Saçlarımın neden ıslak olduğunu, daha bir saat önce yaptığımız şeyi de tahmin ediyorsun.""Anladım dedim, Gonca. Dinlemek istiyorum demedim." Sesin keşke yatmasaydın onunla diyor ne haber? Levent'i Ece'den dinlediğim kadarıyla tanıyordum. Yani tanımıyordum. Şimdi evin salonunda kanepeme oturmuş, bana kendini yarım saatte anlatacağını zannediyordu. Kısa sürede onu tanıyamazdım belki; ama aynı kafa yapısında olduğumuzu da inkar edemezdim. İstemiyordu işte. Ne aile ne çocuk istiyordu. Ortak noktamızın sadece bu olması bile bazı şeylere başlamam için yeterli gelir miydi? Serhan'la neden yatmadım ki? Şimdi Levent'i reddetmem için bahanem olabilirdi. Levent bilmiyordu; ama ben biliyordum. "Levent, senin aklın karışmış, eve git bir yat sevgilinin yanına da güncellemeni yap gece. Sabah salona gelip özür dilersin. Hatta özür dilemene bile gerek yok. Ben, sen buraya hiç gelmemişsin, benimle hiç konuşmamışsın gibi devam ederim hayatıma." diyerek tekrar tutmasına fırsat vermeden salondan çıktım elimde Serhan'ın toplamamış olduğu şişelerle. Mutfağa ilerlerken arkamdan gelen ayak sesleri ile, sanki evde hırsız varmış da o an farkına varmışım gibi, kalbim düm tek tek attı. Beni kendine çevirdiğinde, "Ben sana bunları anlatmamış gibi, seninle yan yana oturmamış veya ıslak da olsa alev gibi olan saçlarından çıkan kokuyu duymamış gibi, seni deli gibi istediğimi şimdi daha da fark etmemiş gibi mi yapacağım yani? Hem de Ece'nin yanına yatarak. Aklın mantığın kesiyor mu senin bunu? Benimki kesmiyor da." Tezgaha çarpınca geri gidecek yerim de kalmadı. Burnunu boynuma değdirdi sadece. Tenimi kokluyordu kesinlikle. Eliyle saçlarımın ucundaki tokaları çıkardı sırayla. Parmaklarını örgümün arasından geçirip açıyordu. Ne yapıyorsun? Onlar sabah açtığımda kıvırcık olacaktı. Nemliyken örmüştüm ne güzel. Sesim çıkmıyordu. Beynim, mesaiye kalmış işleri yetiştirmeye çalışan konfeksiyon çalışanları gibiydi; ama sadece beynim. Onu da Levent görmüyordu. Devam ediyordu haliyle. Bedenim ise; Fatma Girik'in robot rolünde oynadığı filmdeki gibi tuşlarına basılma ihtiyacı hissediyordu. Kumandam neredeydi? Saçımla işi bittiğinde dudaklarıma dokundu aynı elin baş parmağıyla. Alt dudağımı aşağı indirip ağzıma eğildi. Açtığı dudağımın içinden soktuğu diliyle beni öpüşüne hapsetti. Karşı koymak istemediğim bu öpüş hakkım mıydı emin olamadım; ama karşılık vermeye başladım. Tuşuma basılmıştı. Ellerimi ensesinde birleştirdim. Beni tezgaha oturttuğunda sadece öpüyor ve saçlarıma dokunuyordu. Cinsellikse cinsellik; ama değil. Açlık belki daha doğru bir terim olurdu. Her iki erkeği, farklı şekilde doyurmak mümkün müydü? Levent'teki açlığı gidermek istiyordum; ama nasıl yapacağımı, tecrübesizliğimin buna müsaade edip etmeyeceğini bilmiyordum. Çok değil daha bir saat önce istemediğim halde kendimi Serhan'a vermek üzereydim geri çekilmese. Şimdi ise beni böyle öpen adamla birlikte olmak istiyordum. Bile isteye bana sahip olmasını, kasıklarım da söylüyordu. Al onu içine. Duyuyor muydu acaba? Henüz böyle bir talebi yoktu. Şevkatle öpmekten, usulca sevmekten ileri gitmiyordu. Kasık sızımı dindirmek için bacaklarımı beline doladığımda elleri bu kez beni tutmak için kalçalarıma gitti. Mutfaktan çıkıp koridorda yürürken gözleri ile ne aradığını tahmin ettiğim adama baktım. Aceleci değildi. Usül biliyordu. Açık bir kapıdan içeri baktığında aradığını buldu ve odaya girdi. Yatağa yattığımda bu kez yanımda Levent vardı ve ben onu durdurmak için ne etkili olur bilmiyordum. Onu tanımıyordum. Durmasını neden istemediğimi bilmediğim için kendimi de tanımıyordum. "Her sabah uyandığımda turuncu saçlarını görmek istiyorum. Her gece bana arkanı dönmeden uyu ki; gözümü açar açmaz burnundaki çilleri saymak için seni uyandırmak zorunda bırakma beni." Bu galiba romantikti. Anladığımdan değil; ama öyle gibi geldi bana. Üstünü çıkarıp telefonunu komodinin üstüne koydu. Ben çok kalabalık değildim, kolay oldu soyunmam. Elleri çamaşırıma geldiğinde ellerimle yüzümü kapatmadım. Tek bir anını bile kaçırırsam Levent başka bir kadınla sevişiyor olacaktı sanki. İlk değildi belki; ama ilkmiş gibi hissettirdi. Nazik, yavaş, nazik, yavaş, nazik, hızlı... Durdurmadım, onunla hareket ettim. Onunla can buldum, onunla zevk aldım ve onunla geldim. Gözüm yan tarafta titreyen telefona kaydığında ekranda çıkan Ece'nin fotoğrafı ile Levent'i kendime bastırdım. İçimden çıkarsa üşürdüm. Bu sıcak havada üşümek istemedim. Levent fark etmedi telefonu. Ama ben fark ettim ki; bu adam benden aile isterse dişi kuş gibi yuva yapar, bebek isterse onun için yumurtamı çatlatırdım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD