Tuzlu Kahve

1031 Words
Selamun aleyküm 🍂🍂 Keyifli okumalar...🍭🍭 -Git bakalım. Revirden çıkarken onların arkamdan gülerek konuşmalarını boş verdim. Hızlıca odama geçip Emir' in attığı mailleri açtım. İki araç tam da olay saatinde kameralara takılıyordu. Ortalama iki saat sonra tekrar kameralara takılıyorlardı. İki araç bir ara yol ortasında duruyorlardı. Gömlekli kişi beyaz tşörtlü kişinin yakasına yapışıp kafa atarak bir şeyler söyleyip arabasına binip basıp gidiyordu. Yaşananların belki olayla alakası yokdu ama denemeden bilemezdik. Telefonumu çıkarıp hemen çöl ahusu yazan isme tıklayıp arama butonuna bastım. Uzun uzun çalmıştı ama açan olmamıştı. Şansımı bir daha deneyerek yine aradım. Bu sefer açılmıştı. Karşı taraftan gelen ses uykuluydu. Telefonu uzaklaştırıp saate baktığım da daha yeni altı olduğunu gördüm. Kendime içimden küfürler sıraladım. Ararken aklıma hiç saate bakmak gelmemişti. -Hı? -... -Buket ses vermeyeceksen kapatıyorum. -Aaa, ben şey. Teğmen Ufuk Şahin. -Ha? AHU' DAN Ufuk mu demişti? Hem de teğmen olanından. Hani şu Kayseri' deki teğmen. Beni kucağına alarak revire kadar taşıyan komutan. Telefonun diğer ucunda bekleyen adama " Hı, Ha" demekten başka bir şey demediğim dank edince yerimden doğrularak hafifçe öksürdüm. -Buyurun? -Kusura bakmayın. Saatin farkında değildim. İsterseniz daha sonra arayayım. -Önemli değil. Lütfen devam edin. Dinliyorum sizi. -Askeriyedeyken sizinle dava ile ilgili konuşmuştuk. Hatırlıyor musunuz? -Evet... Yardım edeceğinizi söylemiştiniz. -Ben de o yüzden aradım. -Yoksa delil mi buldunuz? -Gibi gibi. -Sizi dinliyorum. -Emniyetteki arkadaşlarımdan birinden rica ettim. Çevredeki mobese kayıtlarına baktırdı. Belki aynı görüntüler sizde de vardır ya da olayla alakasızdır bilemiyorum ama olay saatine hemen hemen yakın olan bir görüntüye ulaştık. -Bir dakika, bir dakika. O çevrede kamera mı varmış? -Evet. -İyi de çevrede kamera olmadığı söylenilmişti. -İsterseniz size hemen arkadaşımın attığı mailleri atayım. -Çok iyi olur. Mail adresimi hemen mesaj olarak atıyorum. -Tabi. -Çok teşekkür ederim. Bu dava ile ilgili artık umudumuz kalmamıştı. Hızır gibi yetiştiniz. -Estağfirullah. Operasyondan yeni döndük. Yoksa daha önce yardımcı olmak isterdim. -O kadar işinizin içinde zaman ayırmışsınız , tekrar teşekkür ederim. Hakkınızı nasıl öderim bilemiyorum. -Bir tuzlu kahve yaparak. Ha? Yok artık. Bu adam neler diyor böyle. Allah'ım uyku sersemi yanlış mı duyuyorum artık. Duymamış gibi yap Ahu. Yoksa sabah sabah hastanelik olacaksın. -Ne dediniz? Sesinizi alamadım. UFUK' DAN Ne dedim lan öyle. Kıza üstü kapalı gel evlenelim dedim resmen. Toparla Ufuk toparla. Yoksa kız telefonu kapattığı gibii engelleyecek. -Estağfirullah. İnsanlık görevi dedim. -Ha, tamam. -Ben mailleri atayım. Sizinde uykunuzu böldüm kusura bakmayın. -Önemli değil. Bekliyorum. -İyi günler. -İyi günler. Oflayarak telefonu kapattım. Çeneme sahip çıksaydım keşke. Kız bence anladı ama safa yattı. -Off, off!!! -Ne oldu lan? Karadeniz de gemilerin mi battı? -Selçuk hiç zamanı değil. -Bak ciddiyim. Ne oldu? -Dur bir şu mailleri atayım. Sonra konuşuruz. Attığı mail adresine hemen görüntüleri atıp ayaklandım. Selçuk da benim gibi ayaklanmıştı. -Kız hakkını nasıl öderim dedi. -Ee ne var bunda? -Tuzlu kahve yaparak dedim. -NE DEDİN? NE DEDİN? -Bağırma lan. -PUHAHAAAAA. Gülmesi ile daha doğru anırmasıyla kolundan tuttuğum gibi tekrar odaya götürdüm. -Bana bak. Kes şu sesini. Yoksa feriştahı gelse alamaz elimden seni. DUYDUN MU? -Tamam ağabeyciğim. Sen beni boşver de ne zaman tuzlu kahve içmeye gideceksin? -Ulan, ulan. Tek bir kelime daha et bir ay nöbet tutarsın. Hele birinden duyarsam o zaman başına gelecekleri sen düşün. Görkem ' e bile söylemeyeceksin. -Bari Görkem' e söylesem? -Anlaşılan sen Merve' nın elinden tuzlu kahve içmek istemiyorsun. -Ne bir üsteğmenin yanına gideyim. Görev vermişti. AHU' DAN Düşünme Ahu düşünme. Teğmenin dediklerini düşünme. Niye aramıştı? Ha görüntüler için. Bence kalk onlara bak. Evet evet kalk bak. Yoksa aklıma gelen ihtimallerle kalbime inecek. Duyduklarımı duymamış gibi yaparak ayaklanıp çalışma masasına geçtim. Laptopu açarak hemen maillerime girdim. Gördüğüm mail adresine gözümden kalpler çıkararak bakmayı keserek maili açıp görüntüleri izlemeye başladım. Bu o şerefsizdi. Yanındaki de görgü tanığıydı. Görüntülere dikkatli bakınca tişörtünün üstünde kan lekeleri vardı. Yani en azından öyle umuyordum. Gülümseyerek yerimden kalktım. En azından artık o saatlerde orada olduğuna dair bir kanıtımız vardı. Sabah ezanına on dakika vardı. Yerimden kalkarak hemen duşa girdim. Kısa bir duş alıp hemen odama geçtim. Ezan duştayken okuduğu için hemen namaz kıyafetlerimi giyerek ağabeyimi çağırmaya gittim. Ağabeyimin de uyanmasıyla namazlarımızı kılmıştık. Ağabeyim tekrar uyumaya giderken ben de mutfağa geçerek kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum. Saat yediye gelirken herşeyi hazırlamıştım. Ağabeyimi uyandırıp mutfağa tekrar geçtim. Yumurtalı ekmek yapacaktım. İkimizde çok seviyorduk. Sabah akşam bıkmadan yiyebilirdik. O derece seviyorduk. Ben ekmekleri pişirirken ağabeyim de gelmişti. Pişen yumurtalı ekmeklerden birini alarak çayları doldurmaya başladı. Ona gülerek kalanlarını da pişirip masaya geçtim. Oturduğum gibi zil çalmıştı. -Sen otur ben bakarım. Ağabeyim giderken ben de tabağımı doldurdum. Seslerden anlaşıldığı üzere alt kattaki ikili gelmişti. -Ooo bizsiz yumurtalı ekmek yemek ha. Unutmayacağım bunu Ahu hanım. Hadi bu ağabeyin olacak insan dün ki mağlubiyeti hazmetmediği için çağırmıyor, ya sen. Sen niye çağırmıyorsun? Barış ağabey bir yandan söylenip bir yandan da masaya kurulmuştu. Önümdeki tabağı kendi önüne çekip yemeye başladı. Buket ile yaptığına göz devirip, Buket 'in masaya yerleştirdiği tabakları önüme koydum. Dördümüz kahvaltımızı yaparak evden çıkmıştık. Ağabeyim beni büroya bırakarak şirkete geçmişti. Çantamı odama bırakarak tableti alarak Ali beyin odasına adımladım. Kapısının önündeki sekreterin yanına gittim hemen. -Günaydın. Ali bey odasında mı? -Günaydın. Daha gelmediler Ahu hanım. -Teşekkür ederim. Kızın gülmesi ile ilerideki koltuklardan birine oturdum. Yarım saat boyunca kös kös oturdum. Elimdeki görüntüleri başa sarıp sarıp tekrar izledim. Belki bir detay bulabilirim diye. -Günaydın Ahu. -Günaydın Ali bey. -Hayırdır sabah sabah bir şey mi oldu? -Evet. Çok güzel bir şey oldu. -Odama geçelim. -Olur. Ali beyin arkasından odaya girdim. Ali bey koltuğuna otururken ben de o sırada tabletten görüntüyü açtım. -Seni dinliyorum Ahu. -Geçen ay Kayseri' ye gittiğimizi hatırlıyorsunuzdur... -Sadede gel. -Hemen... Şöyle ki o gün beni bulan teğmen neden orada bulunduğunu sormuştu. Ben de üstün körü olayı anlattığımda yardımcı olabileceğini söyledi. Nöbetçi askerlere sorup, güvenlik kamerası var mı diye baktıracağını söylemişti. -Askerler bir şey mi görmüş? -Hayır, güvenlik kamerası kayıtları. -Nasıl olur? O civarda olmadığını biliyorum. -Ben de öyle biliyordum ama varmış. Teğmen sabah aradı. Görüntüleri attı. Görüntülerde zanlı ve görgü tanıklarından biri var. Hatta zanlının giydiği tişört de kan lekeleri var. -Görüntüler nerede? -Buyurun. Ali bey görüntüleri izledikten sonra nasıl bir yol izleyecegimizi söylemişti. O şerefsiz gecikmeli de olsa cezasını çekecekti. Hayatını kararttığı, o kıza yaptıklarının bedelini ödeyecekti. Onu bu sefer ne babasının parası ne de yalancı şahitler kurtaramayacaktı. Belki ömrünün sonuna o kadar o deliğe tıkılıp kalacaktı. Ayşegül' ü geri getiremeyecektik ama rahat uyumasını sağlayacaktık. 💣💣💣
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD