5.Bölüm Part1

1053 Words
Bar sahibinin şikayeti nedeniyle geceyi karakolda nezarette geçiren Melih, sabah eve Sinan ile döndü. Onları kapıda, kınayan bakışlarıyla karşılayan Ahmet Onur, “Oğlum bu azgınlığın sonunda başına bir iş açacak, bak söylüyorum,” dedi. Melih, Ahmet Onur’un söylediklerini umursamadı. Akşam, doğum günü kutlaması yapan arkadaşlarının gözü önünde iç çamaşırıyla karakola götürülürken, yeteri kadar rezil olmuştu. Sabaha kadar polis memurlarının sapıklıkla suçlamalarına, azarlarına, dalga geçmelerine fazlasıyla maruz da kalmıştı. Bar sahibinin suratına attığı tokat yüzünden hâlâ yanağı acıyordu. O nedenle bu konuda daha fazla bir şey duymak istemiyordu. Bir an önce duş almak, Sinan’ın gece karakola getirdiği kıyafetlerden kurtulmak istiyordu. Banyoya yönelirken, Sinan da Ahmet Onur’a, barın sahibini ikna etmek için akla karayı seçtiğini anlatıyordu. “Adam Allah’tan şikayetinden vazgeçti de mevzuu ailesine intikal etmedi,” diyordu. Melih bornozuyla banyodan çıktığında, Ahmet Onur kahvaltı yapıyor, Sinan ise kahvesiyle masada ona eşlik ediyordu. Üzerini giyinmek için odaya giderken, “Ya biriniz bana kahve yapabilir mi?” dedi. “Gözümden uyku akıyor. Kendime gelebilmem için acil kahveye ihtiyacım var.” Ahmet Onur, “Lan oğlum ne gamsız herifsin sen! Kahvenin yanında çifte kavrulmuş lokumda ister misin?” diye söylenirken, Sinan üzerine gitmemesi konusunda uyardı. “Boş ver bir şey söyleme. Yaşadığı rezillik ona yeter.” “Buna mı? Abi arsız bu, değişmez. Can çıkar, huy çıkmaz.” Az sonra Melih geldiğinde, “Abi ben ne bileyim takıldığım kızların eşcinsel olduklarını. Meğer sevgililermiş,” dedi. Bunu duymayı beklemeyen Ahmet Onur yudumladığı çayı masanın ortasına püskürtürken, Melih ona iğreniyormuş gibi baktı. “Size de malzeme çıktı ha. Vurun vurun! Birde siz vurun.” Gülme krizine giren Ahmet Onur, “Demek ki neymiş?” dediğinde, Sinan, “Her kuşun eti yenmezmiş,” diye devam etti. “Ya tamam artık uzatmayın, bitti gitti. Hem ben karar aldım. Detoksa giriyorum. Önümüzdeki bir ay boyunca değil bir kıza yaklaşmak, dişi bir kedinin başını bile okşamayacağım.” Sinan ve Ahmet Onur, Melihe inanamıyormuş gibi bakarlarken, ilk tepki Sinan’dan geldi. “Harbi mi lan?” İkinci tepki Ahmet Onur’a aitti. “Hadi canım! Hayatta inanmam. İki günde kurtlanırsın sen.” Arkadaşlarına içerleyen Melih, işaret parmağını büküp elinin tersiyle masayı tıklattı. “Var mısınız iddiaya?” Üç arkadaş arasında dakikalarca süren iddia konusu sonunda bir karar bağlandı. Kaybeden taraf bir ay boyunca evin tüm işlerini yapacaktı. Yarım saat sonra evden çıktıklarında, Melih keyifsizdi. Çünkü okuldaki dedikoduları az çok tahmin edebiliyordu. Karizması çizilmiş, popülaritesi yerle yeksan olmuştu. Günlerce alay konusu olacaktı. Akşam partide olan arkadaşları, diğer arkadaşlarına olanları ballandıra ballandıra anlatacaklardı. Bunların hepsini biliyordu fakat bilmediği, çekilen fotoğraflarının elden ele dolaşmasıydı. Okula vardığında, diğer öğrencilerin onu gördüklerinde kulaktan kulağa fısıldamalarına şaşırmadı. Eski kız arkadaşlarından bazılarının, gözünün içine bakarak oh çekmelerine, gülmelerine de şaşırmadı. Zaten bekliyordu ama sınıf arkadaşı Anıl’ın telefonundaki fotoğrafı görmeyi beklemiyordu. Fotoğrafta iç çamaşırlarının üzerine giydiği, memurlardan birisinin verdiği mont vardı. İki polisin ortasında karakola götürülüyordu. Anıl takmamasını söyledi. “Her zaman yaptıkları gibi önce birkaç gün arkandan konuşurlar sonra unuturlar, emin ol,” dedi. Fakat Melih o kadar da emin değildi. İki arkadaş konuşarak sınıfa girdiklerinde, hemen arkalarından dersin hocası girdi. Onlar yerlerine geçtiklerinde hoca Melih’e bakarak güldü. “Oooo dün gecenin starı da buradaymış.” “Yahu hocam siz yapmayın bari,” diyen Melih, Anıl’ın kulağına fısıldadı. “Herife pamuk gibi adam, diğer hocalar gibi değil, adamın dibi, türünün son örneği diyerek bağrımıza bastık, dediği lafa bak.” Ders arası, Melih kahve almak için kafeteryaya gittiğinde, yanına genç bir kız yaklaştı. Yüzüne doğru eğilen kız kendini tanıttı. “Selam, ben Berrin. Herkes seni konuşuyor. Başına gelen talihsizliğe çok üzüldüm.” Kahvesin alan Melih teşekkür etti ve gitmek için yönünü döndü. Bu sırada Berrin arkasından, “Akşam işin yoksa bir şeyler içelim mi?” diye sordu. Melih uzaklaşmak için yürürken, gelen teklifle duraksadı. Başka zaman olsa böyle bir isteği asla geri çevirmez, balıklama atlardı. Ama kendine söz vermiş, arkadaşlarıyla iddialaşmıştı. Bu sefer kesin kararlıydı. Bir ay kadınlardan uzak duracaktı. Yüzünü Berrin’e dönmeden oradan uzaklaşırken, kızı kafasında oluşturduğu aranacaklar listesinin ilk sırasına yazdı. Melih’i uzaktan izleyen Ahmet Onur ve Sinan bu duruma şaşkınlardı. Melih ilk defa bir kızı reddetmişti. Sinan inanamayarak, “Bunun gelene git deme gibi bir adeti yoktu,” dedi. “Acaba bir aylık detoks derken ciddi miydi yav?” Onlar kendi aralarında konuşurken yanlarına gelen Berrin, “Dediğinizi yaptım ama bastı gitti. Yüzüme bile bakmadı,” dediğinde, Ahmet Onur Sinan’a onun üç günden fazla dayanamayacağını söyledi. Akşam eve ilk gelen kişi Melih’ti. O, yemeğini yerken, Sinan ve Ahmet Onur sonradan geldiler. Üçü masaya yerleştiklerinde, Melih’in telefonu çaldı. Annesi arıyordu. “Oğlum sen ne yaptın? Vallahi bir gün yüreğime indireceksin benim?” Annesinin selam vermeden sorduğu soru, gergin gelen ses tonu, hoş şeyler duymayacağının belirtisiydi. Arkadaşları duymasın diye telefonla kış günü balkona çıktı. Soğuk havada titrerken, “Sana da iyi akşamlar annelerin en güzeli,” dedi. “Söyle bakalım yine ne oldu, ne yapmışım?” Annesi derinden nefes alıp verirken, öfkesinin sebebini dile getirdi. “Seni, Selime teyzenin kızı Firdevs’le havuzda görmüşler.” Melih üç dört ay önce yaz tatilinde sadece iki gün süren ilişkisini hatırlayınca, hapı yuttuğunu düşündü. Firdevs’le yazlıkta geçirdikleri iki günün, bir gün karşısına çıkabileceğini düşünmediğinden, direkt inkar yoluna girdi. “Yalan anne! Kim uyduruyor bunları, yok öyle bir şey.” Telefonun ucunda kısa süreli bir sessizlik olduktan sonra annesi, “Teyzen,” dedi. “Yazlıkta gece yarısı sizi havuzda görmüş. Yalnızmışsınız. Kızın her yerini mıncıklıyordu,” dedi. Bitişikteki sitede oturan teyzesine yakalanmayı beklemeyen Melih, annesinden gelecek sert sözlere kendini hazırlayarak gözlerini kapattı. Artık inkar etmesi faydasızdı. Her zaman akşam erkenden yatan teyzesinin onu yakalayacağı tutmuştu. Büyük şanssızlıktı. “Oğlum sende hiç utanma arlanma yok mu? Ben seni böyle mi yetiştirdim. Teyzen ağzından kaçırmasa dünyadan haberim olmayacaktı. O kız senden en az on yaş büyük farkında mısın?” Melih, “Anne!” dediğinde, annesi daha bitmediğini söyleyerek susturup devam etti. “Allah bilir başka kimler gördü, kimlere rezil olduk sayende. Allah’tan babanın kulağına gitmedi. Hem ayrıca, Firdevs psikopat kocasından boşanalı bir sene bile olmadı. Adam barışmak için kızı sıkıştırıyormuş. Ya kocası boşanmalarının sebebi olarak seni görürse? Ya sana bir şey yaparsa? Hâlâ görüşmüyorsunuz değil mi?” “Ya anne korkacak bir şey yok. Günü birlik bir şeydi. Boşluğuma denk geldi. Bitti gitti. Özür dilerim.” Melih annesinden özür dilerken, bitişikteki daireden onun sesini duyan Şafak merak ederek, cam kapının perdesini açtı. Göz göze geldiklerinde, genç kız elindeki telefonun ekranına bakarak Sanem’i çağırdı. “Vallahi o Sanem, gel bak.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD