Ertesi gün salıydı. Sinan’ın Rüya ile ilk ders günüydü. Birlikte geçirdikleri iki saatlik süre, ona göre hiç verimli geçmemişti. Çünkü Rüya, dersten başka her şeyle ilgilenmişti. İlkokula başlayan küçük bir çocuk gibi, sürekli mazeret bularak defalarca çalıştıkları masanın başından kalkmıştı. Bahaneleri basitti. Başım çok ağrıyor ben bir ağrı kesici içsem, çok susadım, lavaboya gitmem gerekiyor, yazmaktan elime kramp girdi, Hacı dayımın çayı bitmiştir, canım meyve istedi… En son, dakikalardır not tutmaktan gözlerinin ağrıdığını ileri sürdüğünde, çalışmaya son verdiler. Sinan, anlattığı konuyla ilgili test çözmesini istedi. “Bir sonraki dersimizde bugün anlattıklarımın üstünden tekrar geçeriz. Anlamadığın, yapamadığın bir şey olursa bana sorabilirsin.”
Dersten sonra aşağıya inen Sinan, “Arkadaşlar, bizim bu kızla işimiz çok zor,” dedi. “Anlattığım hiçbir şeyi anlamadığından adım gibi emim.”
Uzandığı koltukta, telefonundan sosyal medya hesaplarındaki hikayelere bakan Melih şaşırmadı. Başını ekrandan kaldırmadan, ne düşündüğünü açıkça dile getirdi. “Hem çirkin, hem sevimsiz, hem de geri zekalı. Yandık desene!”
Ailesinin yanından yeni dönen Ahmet Onur, Melih’in yorumuna dayanamadı. Dişlerini sıkarak yerinden kalktı, arkadaşının elindeki telefonu alıp boş olan koltuğa fırlattı. Şaşıran Melih’e bakarak, sertçe, “Ne biçim konuşuyorsun oğlum!” dedi. “İnsanları dış görünüşlerine göre yargılayamazsın! Ayrıca geri zekalı ne demek? Sen çok mu zekisin?”
Ahmet Onur’un neden böyle davrandığını tahmin eden Sinan, tartışma çıkmasından endişe duydu. Sakin olmasını söyledi. Bu sırada hatalı olduğunun farkında olan Melih, yaptığı gaftan dolayı karşılık vermedi. Çünkü Sevda’nın durumunu iki yıl önce Ahmet Onur onlara anlatmıştı. Geri zekalı yakıştırmasına bu nedenle sinirlendiğini biliyordu. Üstelik, ailesinin yanından akşam dönmüştü. Her zamankinden daha hassastı. Arkadaşının yanına yaklaşan Melih, özür diledi. “Kardeşim lafın gelişi söyledim.”
“Söyleme abi! İnsanların kusurlarıyla alay etmekten vazgeç artık. Belki geç anlıyordur, olamaz mı?”
Konuyu değiştirmek isteyen Sinan, sorunun geç anlamaktan ziyade ilgisizlikle alakalı olduğunu anlattıktan sonra Ahmet Onur’a ailesini sordu. “Sizinkiler nasıllar? Hiç anlatmadın.”
Tekrar yerine geçen Ahmet Onur, “Çok şükür iyiler,” dedi. “Abi konuşurken lafınızı tartıp öyle konuşun. Çocuk değiliz artık.”
Ertesi gün akşam, ders verme sırası Melih’e gelmişti. Üst kata çıkacağı için o kadar huzursuzdu ki çalışacakları iki saat nasıl geçerdi, düşündükçe deli oluyordu. Okulda yeteri kadar kafa patlatmamış gibi, birde bu Rüya bela olmuştu başına. Sakinleşmek için telefonundan yeni kız arkadaşı Pelin’e mesaj attı.
Ne haber bebeğim? Şu an üzerinde ne var?
Kıza ne giydiğini özellikle sormuştu. Çünkü karşı cins bu tür şeylerden çok etkileniyordu. Sırıtarak ekrana bakarken, okumayı beklemediği cevap saniyeler içinde geldi.
Kedim.
Şaşırarak, Nasıl ya! Kedi ne alaka? yazdı.
Yine mesajına karşılık alması uzun sürmedi. Bu seferki yanıt bir videoydu. Videoda Pelin yatakta uzanmış, göğüslerinin üzerinde oturan kedisi dudaklarını yalıyordu. Üstelik kedisi yalarken, gıdıklanıyormuş gibi kıkırdıyordu, tiksindi. O dudakları sabah öptüğünü düşündükçe, midesi bulandı. Sanki yeni öpüşmüşler gibi ağzını kazağının koluyla defalarca sildi. Dayanamadı, Beni bir daha arama yazıp numarasını engelledi. “Zilliye bak sen! Kedisine yalattığı dudağını bana öptürdü. Allah’ım neler yaşıyorum ben. Akıllısı neden beni bulmuyor.”
Melih kendi kendine konuşurken, evin kapısının açılıp kapandığını duydu. Eve gelen kişi ya Ahmet Onur ya da Sinan olmalıydı. İstifini bozmadan alfabetik sıraya göre telefon rehberine bakındı.
Ayfer; iki ay kadar önce ayrılmışlardı. Kızın uzun sivri tırnaklarını hatırladığında hemen rehberden sildi. Sırtında hala o tırnakların izini taşıyordu.
Bade; ilişkileri on gün sürmüştü. Güzel kızdı ama ona göre çok aptaldı. Onunla birlikte olduğu on gün boyunca, gece gündüz attığı duygusal mesajları yüzünden çok bunalmıştı. Hele zırt pırt gönderdiği ses kayıtları, şarkılar, kabusu gibiydi.
Ceren; üç hafta birlikte oldukları kızla aynı sınıftaydılar. Ceren iyi kızdı ama ilk hafta ailesiyle tanıştırmaya kalktığında, soğumuştu ondan.
Sıradaki isme geldiğinde, en az kendisi kadar çapkın olan Duygu’nun, kendinden emin gülümsemesi gözlerinin önüne geldi. İki hafta süren flörtlerini, iki cambaz bir ipte oynamaz diye düşünerek noktalamıştı.
Ece ismini görür görmez, sanki tüyleri diken diken olmuş gibi hissederek hemen sildi. Kız isminden sebep, kendisine kraliçe gibi davranılmasını bekliyordu. Birkaç gün zor tahammül etmişti.
Telefon ekranında rehberi parmak ucuyla yukarı kaydırırken, Oya’nın ismini gördüğü an, ürktü. En uzun ilişkisiydi. Birliktelikleri dört ay kadar sürmüştü. Kızın yaptıkları aklına geldiğinde kalbi sıkışıyordu adeta. Oya, büyüye fala çok inanırdı. Bunu da hiç saklamazdı. Fakat inandıklarını, kendisi üzerinde uygulayacağına hiç ihtimal vermemişti. Her şeyi bitiren sebep ise montunun içine çengelli iğneyle tutuşturulan muska olmuştu. Bir gün eve gelip montunu çıkartmadan kendini koltuğun üzerine attığında, acıyla tekrar kalkmıştı. Sinan ve Ahmet Onur’un şaşkın bakışları altında bulmuştu muskayı. Montun astarının içine, etek ucuna çengelli iğneyle iliştirilmişti. Muskayı, buldukları bir hocaya götürdüklerinde, hoca bunun bağlılık için yapıldığını, böyle bağlılıkların sadece ölümle bitmesi için iğnenin özellikle kullanıldığını anlatmıştı. Aynı gün Oya’dan ayrılan Melih, sonraki günler yastığının içinde, çantasında, evin kapısının girişinde küçük kağıtlara yazılmış Arapça yazılar bulmuştu. Kızdan çok zor kurtulmuştu.
Melih, telefon rehberinde temizlik yaparken kendi kendine, “Bunu da sil,” dediğinde, kapıya gelen Sinan’ın sesini duydu. “Hazır elin değmişken, istersen tuvaletin aynasını da bir sil, su sıçratmışsın. Ahmet Onur geldiğinde o rehberindeki hatunlar kadar anlayışlı olmaz bak, benden söylemesi. Ayrıca dişini fırçaladıktan sonra fırçayı yine musluğa vurmuşsun. Lavabonun her yerinde diş macunu kalıntıları var. En deli olduğu şey biliyorsun.”
Keyfi kaçan Melih, telefonunu kapatıp Ahmet Onur’un takıntılarına isyan etti. “Alt tarafı dişimi fırçalayıp yüzümü yıkadım. Ev ev değil sanki kriminallaboratuvar a*ınakoyim!”
Melih temizlemek için tuvalete giderken, Sinan onu takip etti. Arkadaşının çamaşır suyunu klozetin içine boca edip sifonu çekmesini izledi. Kapının arkasından aldığı bezle aynayı silerken, klozetin içini fırçalaması gerektiğini söyledi. Ahmet Onur evde yoktu ama Sinan onun yokluğunu aratmıyordu. “Hayırdır oğlum. İçine kankan mı kaçtı?”
Sinan güldü. O gün, temizlik sırasının onda olduğunu hatırlattı. “Biz eşek gibi doğru düzgün temizliyorsak, sen de öyle yapacaksın. Sabah tuvaleti yıkamamışsın. Bir saat Ahmet Onur’un hijyen nutuğunu çekemem şimdi. Okuldan geldikten sonra öküz gibi yatmak yerine, üstüne düşen görevleri yerine getirseydin şimdi bunları konuşuyor olmazdık.”
Sinan’ın görevlerden bahsetmesiyle Melih saate baktı ve aynı anda zil çaldı. Baş parmağıyla arka tarafına düşen giriş kapısını göstererek, “O geldi,” dedi. “Kabus!”
Kapıyı açtığında doğru tahmin etmişti. Rüya karşısında duruyordu. Utangaç tavırlarla bakışlarını kaçıran kız, ders saatlerinin üç dakika önce başladığını hatırlattı.
“Tamam. Sen çık, ben geliyorum.”
Kapıyı kapatan Melih, ya sabır çekerek elleriyle yüzünü ovuştururken, kapıya yaslanan Sinan’ı gördü. Gülüyordu. “Ne var! Çok mu komik?”
Sinan komik bir şey olmadığını, onun haline güldüğünü söyledi. “Dünyanın sonu gelmiş gibi davranıyorsun. Alt tarafı iki saat konu anlatıp ineceksin Melih. Çok abartıyorsun. Ayrıca Rüya senin düşündüğün gibi korkunç birisi değil.”
Melih öfkeden, “Ya tabii,” dediği sırada telefonu çaldı. Sınıf arkadaşı Anıl arıyordu. “Partinin sekizde başladığını hatırlatayım dedim.”
O akşam, Anıl’ın kız arkadaşının doğum günü partisi vardı ve Melih unutmuştu. Az önce asık olan yüz ifadesi anında yumuşadı. Partiyi düşündü. Parti sahibinin kız olması, oraya gelecek olan kız sayısının fazla olacağı anlamına gelirdi. “Dokuz gibi orada olurum,” diyerek telefonu kapattığında, Sinan’a en sevimli yüz ifadesiyle baktı. “Neyse ki bugün bereketli günümdeyim. Anıl’ın manitasının doğum günü partisi var. Bir an önce dersimi verip geleyim, gece uzun olacak,” dedi.