2.BALYOZ ETKİSİ

1033 Words
Şaşkınlığımı üzerimden atmam biraz uzun sürmüştü. Karşımdaki adam hâlâ alaylı bakışlara sahipti. "Bak ben buraya olay falan çıkartmaya gelmedim." yapıcı çıkmasını umduğum sesimle konuşmuştum. "Benim tek istediğim yeğenimi görebilmek." "Bunu daha ne kadar uzatacaksınız." Ses tonum giderek yapıcılığını kaybetmiş sinirli çıkmaya başlamıştı.Söylediklerim onu sinirlendirmiş, boynunda bir damarının attığını dahi görür olmuştum. "Payidar soyundan gelen, her kim olursa olsun benim kızımı göremez." Söyledikleri beni çileden çıkartmaya yetmişti. "Annesinin bir payidar olduğunu unutuyor olmalısın." Aniden deli gülmeye başladı. Söylediklerim komik miydi. Gülmesi bittiğinde gözleri daha da kararmış bir haldeydi. "Bir kere bile emzirmemiş, anneliğin ne olduğu hakkında en ufak fikri olmayan, ulan daha kırkı çıkmamış bebeğini terk edip giden annesinden mi bahsediyorsun sen." Sanki nefes alamıyordum. Annesi... Güneşin annesi yani benim diğer yarım, ikizim. Böyle olmak zorunda mıydı? Neden yaptın bunu erva? Nasıl yapabildin? Güneş şu an 4 yaşındaydı. Anne sevgisi nedir bilmeden geçirdiği 4 yıl. Ne denirdi ki? sözlerin kifayetsiz kaldığı noktadaydım şu an. Konuşmaya çabaladım. ''Üzgünüm! ben böyle olmasını ister miydim? Böyle olmasını kimse istemezdi. Ervanın yapmış olduğu hatanın bedelini bize ödetemezsin.'' Söylediklerimin, karşımdaki adama hiçbir etkisi olmamıştı. Kafasını onaylamaz anlamda iki yana sallamıştı. Sonrasında da kafasını yere eğmiş, hemen ardından da derin bir nefes alıp doğrultmuştu. ''Sen ya hiçbir şey bilmiyorsun ya da saf kızı oynayıp bilmemezlikten geliyorsun.'' Ben neyi bilmiyordum. Ne diyor bu adam. sözlerinin üzerine basarak ''son kez söylüyorum! bir daha kapımın önünde payidar görmeyeceğim!''dedi. ''Bu sefer çok farklı yüzümü görürsünüz. Ve inan bana bunu kimse istemez.'' Sesi tehditkar çıkıyordu. Ben şaşkın şaşkın bakarken, benim konuşmama fırsat bile vermeden hızlıca yanımdan geçip gitmişti. Omuzlarım yenilgiyle öne eğilmişti. Derin bir of çekip ağlamaklı halimle başımı gökyüzüne çevirmiştim. ''Allah'ım ne yapacağım ben'' diye de mırıldanıyordum. Ben kara kara düşünürken malikaneden gelen sesleri duydum. İçeride bir kargaşa var gibiydi. Kapıdaki güvenlikler de hareketlenmeye başlamıştı. Neler oluyordu? ''Hazar! arabamı getirin hemen!'' ''anne ne oldu'' ''kızım Güneş birden bayıldı.'' Güneşin bayıldığını duyduğumda korku her yerimi sarmıştı. Endişeyle kapıya doğru ilerledim. Korumalar da neler olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydiler. Hemen onların dalgınlığından faydalanıp içeriye koşarak, hızlıca girdim. Korumalar, arkamdan ''heyy! dur!'' diye bağırıyordu. İçeriye girdiğimde beni büyük bir avlu karşılamıştı. Gözlerim hemen güneşi kucağında baygın halde tutan Asil Asafı buldu. Yanlarında ise Asafın annesi Mehveş hanım, kız kardeşleri Balım ve Billur da vardı. Ben koşar adımlarla güneşe doğru ilerlerken, Mehveş hanımın sinirle bana bağıran sesini duydum. ''Senin burda ne işin var.'' korumalara bakarak ''kim aldı bu kızı içeriye'' diye bağırmaya da devam etti. Mehveş hanımı duymamazlıktan geliyordum. O sırada gözlerim, bir çift kuzguni siyah gözlerle buluştu. Beni öldürecek gibi bakıyordu. Katil değildir di mi? Gözlerimin içine bakıp, duygusuzca ''kapımda bir daha payidar görmeyeceğim demiştim.''dedi. Sanırım işim bitmişti. Çünkü daha beni 5 dakika önce uyarmıştı. Ona ben masumum bakışları atıp, hiç ağzımı açmamayı düşünüyordum. Aramızdaki bu gerileme son veren şey hızlıca Asafın önünde duran araba oldu. Asaf, Güneşi arabanın arka koltuğuna yatırıyordu. Aklımdan, ölüm fermanımı kendi ellerimle imzalayacağım düşünceler dolaşıyordu. Düşüncesiyle bile hızlanmaya başlayan kalbim, eyleme geçirsem ne halde olurdu acaba. Daha fazla düşünmeye gerek yoktu. ölüm fermanımı kendi ellerimle imzalayacak şeyi yapmıştım... Deli cesaretiyle hızlıca arabanın kapısını açmış, kendimi Güneşin yanında otururken bulmuştum. Yapmıştım. Kalp krizi geçirebilirdim şu an. Yan taraftan dışarıya baktığımda, gözlerim Şaşkın şaşkın bana bakan Mehveş hanımı gördü. Ondan hızlı davranmış ben oturmuştum. Kafamı çevirmeye korkuyordum. Ama hiç ses çıkarmıyor, araba da hala olduğu yerde kalınca çevirmek zorunda kaldım. Aynadan gözlerimiz kesişmişti. Hiç normal bir bakış atmadığını söyleyebilirdim. ''Benim seni arabadan fırlatmamı istemiyorsan inersin. '' ''Öyle bir şey olmayacak.'' Elini vakit kaybetmek istemez gibi hemen kapıya uzatmış, açacakken ondan hızlı davranıp korkuyla koluna yapıştım. ''Lütfen! dur artık ne olursun.'' Kuzguni bakışları, kolunu sıkı sıkı tutan elime değmiş, yüzünde de iğrenir bir ifade oluşmuşken, aynı zamanda da hızlıca kurtarmıştı kolunu. ''Elimde kalacaksın!'' Sinirden nefesi bile hızlanmıştı adamın. Bir yandan da anlayamadığım sinirli homurtuları kulağıma doluyordu. Ben dediğini yapar, beni arabadan fırlatır diye korkuyla beklerken, Asaf beni şaşırtacak bir hamle yapıp arabayı hızla sürmeye başlamıştı. ?>> Güneşi telaşla hastaneye getirmiştik. Doktor kontrolünden geçiyordu şu an. Bizde koridor da doktordan gelecek bir haberi bekliyorduk. Mehveş hanım ve diğerleri başka araçla gelmiş, hemen arkamızdan varmışlardı hastaneye. Ben de Mehveş hanımın nefret barındırdığı bakışları altında onlardan daha uzak bir köşede bekliyordum. Yol boyunca Güneşin yıllardır okşayamadığım saçlarını okşamış, mis gibi kokusunu içime çekmiştim. Asafla da hiç konuşmamıştık. Otomatik kapının sesini duyunca hemen o noktaya bakmış, doktorun çıktığını görmüştüm. Hızlı adımlarım doktorun yanını bulmuştu hemen. "Hastalığından sebep yorgun düşüp bayılmış. Güneş şimdilik iyi." Hastalığından sebep mi? şimdilik iyi mi? ne demek oluyordu bunlar. "Şimdilik ne demek?" Asafın endişe barındıran sesi koridorda yankı yapmıştı. "Yani demem o ki, zamanımız daralıyor Asaf bey. Eğer Güneşe uygun bir ilik bulunmazsa korkarım ki durumu kötüye gidecek." Kulağım çınlıyordu. 'İlik bulunmazsa korkarım ki durumu kötüye gidecek.' doktorun sözleri beynimde durmadan tekrar ediyordu. Asaf doktorla konuşuyordu ama ben anlayamıyordum. "Gü.. Güneş kanser mi?" fısıltıyla dökülmüştü bu sözler, gözümden bir yaş akarken. Güneş kanserse bizim neden haberimiz yoktu bundan. Bu kadarı da fazlaydı. Ervanın yapmış olduğu büyük bir hataydı. Ve bunun bedelini bize ödetiyorlardı. Sesler yavaş yavaş zihnimde can bulmaya başlarken ilk mehveş hanımın sözleri kulağıma doldu. "Ama hiçbirimizin iliği uyuşmuyor.Ne yapacağız Yavuz bey." Çaresiz bir yakarıştı Mehveş hanımın sözleri. "ilik bankalarına başvurmuştuk zaten. Uyumlu gönüllü donör aranıyor. Bunun dışında..." Doktor son heceyi uzatmış, sessizleşmişti. "Bunun dışında..." Asaf doktorun sözlerini tekrarlamış, devam etmesini istediğini belirtmişti. "Bunun dışında Güneşin bir kardeşi olursa eğer, kardeşinin göbek kordonundan kök hücre nakli yapılabilir." "Güneşin annesi yok. Daha kırkı çıkmamışken bırakıp gitti yavrucağı. Şimdi kim bilir kimlerle Sürtüyor." Mehveş hanım yine nefretini kusmuştu. "Kordon kanı nakillerinde doku tipinin tam uygun olması gerekmemektedir. Altıda altı, altıda dört antijen uyumu yeterli olabilir." "Bu tek seçeneğimiz mi peki?" Asafın sesi doktordan başka bir seçeneğinin olduğunu söylemesini istiyor gibi çıkmıştı. "Gönüllü donör bulmaktan başka tek seçeneğiniz." "Şimdi benim torunumun eğer bir kardeşi olursa iyileşebilir mi diyorsunuz." "Evet. Ancak, uygunluk derecesi ne kadar iyi ise kök hücrelerin tutunması da o kadar başarılı olmaktadır. Aynı zamanda da istenmeyen olaylarla daha az karşılaşılabilmektedir." Doktorun bu sözlerinden sonra Mehveş hanımın balyoz etkisi yaratan sesi koridorda yankılandı. "Kardeşinin annesi... teyzesi olsa ne kadar uyumlu olur. Annesinin ikizi olan teyzesi.." Bu sözler zihnimde balyoz etkisi yaratmış, Yankılanan sesi koridorun duvarlarından zihnime çarpmıştı. Kanım donmuştu.Nefes nasıl alınırdı onu dahi bilmiyordum şu an. Kalbim dahi atmayı unutmuştu. Bu kadının ağzından çıkanı kulağı duyuyor muydu?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD