3.ŞEYTANA SATILMIŞ RUH

1246 Words
Kadının söylediği sözler kulağımda çınlıyordu. Doktora dönük olan başım duyduklarımla hızla yön değiştirmiş Mehveş hanıma dönmüştü. Hem çok sinirlenmiş hem de şaşkınlık geçirmiştim. Bu güne kadar benden nefret etmezmiş gibi bugün torunu için bu sözleri sarf edebilmişti. Ama böyle bir şeyin oluru yoktu. Olamazdı. Odağım bu kez Asaf oldu. Zaten üzerimde olan sinirli bakışları benim gözlerimle buluştuğu an daha da bir kararmıştı. Yüzü de sinirden kızarmış bir haldeydi. Benim gözlerim de sanki bir yerlere dalıp gitmişti. Ne düşünüyorsa sinir hali hat safhaya ulaşmış gözlerinden ateş fışkırıyordu. "Ben o hataya bir kez düşerim." Gözlerimin en içine bakarak bastıra bastıra sarf etmişti bu sözleri. Bir dakika ya beyefendiye bak sen. O hataya bir kez düşermiş. Duyanda silah zoruyla ilişkiye girdi der. Güneş tek gecelik ilişki sonucunda olmuştu. Ervanın hamile olduğu öğrenilince evlenmek mecburiyetinde kalmışlardı. Ağzımdan sinirli bir kıkırtı kaçtı. "Yani sen tamam desen ben zaten senden çocuk yapıyor olurdum kesin." dedim. Ne sanıyordu kendini? Bana verdiği cevap ise hiç duymak istemediğim şeyler oldu. "Kardeşin sikilmeye pek bir istekli olunca elmanın yarısı neyse diğer yarısı da o..." "Kes sesini! Benimle düzgün konuş." Kan beynime sıçramıştı. Nasıl konuşmalardı bunlar böyle. Hiç mi edep yoktu bu adamda. Susmadı konuşmaya devam etti. "Şimdi hemen buradan siktir olup gidiyorsun." Daha fazla bana tahammül edemiyormuş gibi beni hiç takmadan tükürürcesine konuşmuştu. Üzerine basa basa konuştum. "Ben hiçbir yere gitmiyorum!" Sonradan aklıma gelenle konuşmaya devam ettim. "Hem hiçbirimizin iliği uyuşmuyor diyorsunuz. Biz test bile yaptırmadık. Nasıl bize Güneşin kanser olduğunun haberini verm..." Kükreyen sesiyle irkilip sıçradım yerimden. "Pezevenk baban biliyordu!" "N.. Ne!" Babama pezevenk demesine bile tepki verememiştim. "Ne demek biliyordu." "Off! sıkıldım artık gerçekten." Bu tavırlarına anlam veremiyordum. Babamdan ciddi anlamda nefret ediyordu. Babam da ondan. Bunların arasında bir şey mi geçmişti? "Yavuz, biz Güneşi eve götürebiliyor muyuz şu an?" diye sordu Asaf. "Tabi, biz gereken her şeyi yaptık. İstediğiniz zaman evine dönebilir." diye de cevapladı doktor. Bunlar son konuşmaları olmuş, Asaf Güneşi de alıp gitmişti. Ona sarf ettiğim tüm sözleri duymazdan gelmiş, beni yok saymıştı. Hızlı sert adımlarıyla konuşmama fırsat bile vermemişti zaten. Şu an ise yapacağım şey belliydi. İlik nakli için test Yaptıracaktım. Ama öncesinde anneme de haber vermeliydim. Of annem şimdi çok endişelenir. Nasıl izah edecektim ona bu durumu. Babamla sonra görüşecektim. Hesap vermeliydi bütün bu yaptıkları için. Çantamdan telefonumu çıkarmış, rehberde kayıtlı olan Annemin numarasına bakarken derin bir nefes alıp onu aradım. Uzun uzun çaldırmış, tam kapanacakken son anda açmıştı. "Efendim kızım." Annemin Naif sesini duyunca içime bir huzur doldu. Ancak bu kısa sürdü çünkü ona söyleyecek olduğum gerçekler zihnime üşüşmüştü. "Annem ben bugün güneşi gördüm." duygulu çıkmıştı sesim. Annemin heyecan dolu sesini işittim. "Gerçekten mi kızım? Nasıl gördün? İzin mi verdiler? Güneşim, yavrum iyi mi?" Annem sorularını ardı ardına sıralamış, sonlara doğru sesi titremişti. Güneş iyi miydi? Ne cevap verilirdi bu soruya? " İyi olacak... Güneş iyi olacak anne." Gözümden bir yaş akmış, sesim titrek çıkmıştı. "N.. Ne demek oluyor bu?" Boğazımda bir yumru vardı.Ne kadar yutkunsam da geçmiyordu. Göğsüme de bir taş oturmuştu sanki, her nefesimde o taş yontuluyordu. Hiç ağzıma dahi almak istemediğim o kelimeyi zorlukla sarf etmiş konuşabilmiştim. ''Güneş ka... kansermiş anne." Ağzımdan bir hıçkırık kaçmış, gözümden yaşlar boşalmaya başlamıştı. Ağlamalarım telefonun diğer tarafından annemin ağlama seslerine karışıyordu. Zorlukla kurmaya çalıştım cümlelerimi " Anne sana atacağım konuma gel olur mu? Lütfen bir şey sorma yanıma gel sadece." Annemden onay aldıktan sonra titreyen parmaklarımla kapattım telefonumu. Dağılmış olan yüzümü toparlamak adına bir lavaboya girip isteksizce kendime çeki düzen verdim. Annemi beklemek adına Hastanenin kafeteryasına inip annemi beklemeye başladım. Çok geçmeden annem, uzaktan dahi kolayca fark edebildiğim ağlamaktan kızarmış gözleriyle yanıma ulaşmıştı. Sımsıkı birbirimize sarılmış, soru sormasına izin vermeden adımlarımızı Yavuz beyin odasına ilerletmiştim. Yavuz beyle her şeyi konuşmuş ne gerekiyorsa yapılmasını istemiştim. ***☀️ Akşam güneşi, tülü aşıp usulca odama doluyor, öte yandan yatağımda uzanırken düşünüyordum. Bir hafta öncesine kadar ülkenin sayılı zenginlerindenken şu an zor bela geçindiğimizi söyleyebilirdim. Şimdiki odam öncesinde sahip olduğum odanın giyinme odası kadar ya var ya yoktu. Babam girdiği bir ihaleyi kaybettiğini söylüyordu. Zaten Ervanın kaçıp gitmesinden sonra işler karışmış babamın şirketi bayağı bir zarar etmişti. Çünkü bizim şirket, Asafın ortaklığıyla yükselmiş onun ortaklığı bitirmesiyle düşüşe geçmişti. Ama yine de piyasaya tutunabilmiş, kendi çabalarıyla ayakta kalabilmişti. Bu son ihaleye kadar. Aynı zaman içerisinde Güneşin kanser olduğunu da öğrenmiştik. Bir hafta... sadece bir haftada hayatım alt üst olmuş durumda. Şems-i Tebrizi'nin bir sözü vardı. ''Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?'' diye. Umut etmeli miydim? Polyannacılık mı yapmış olurdum? Zaman. Zaman her şeyi gösterecekti. Düşüncelerimin esirinden kurtulmak adına hızlıca doğrulup yataktan kalktım. Yatağımın ilerisinde konumlanan aynaya doğru ilerledim. Aynadan yansıyan görüntümle karşılaşınca korktum. Bir hayli dağınıktı. Açık kumral renginde olan saçlarım normalde göğüsümün altına kadar uzanırken şu an kabarmış çalı süpürgesinden farkı kalmamıştı. Bir sonraki durağım gözlerim olmuşken hangi renk olduğunu çözemediğim gözlerimin içi kızarmış altıda şişmişti. Gözlerim bir mavi oluyordu bir yeşil anlayamıyordum. Zaten dolgun olan dudaklarım ise her zamanki gibi uyandığımda daha da şişmiş olurdu. Güzellik yarışmasına katılsan Dünya birincisi olursun diyen arkadaşım bu görüntümü görse hala aynı düşüncede olur muydu? Muamma. Üstelik bir de kilo kaybetmiştim bu bir haftada. Normalde Fiziğime hep dikkat etmişimdir. Düzenli beslenir sporumu da eksik etmezdim. Şöyle aynadan bir de fiziğimi süzdügüm zaman, normalde daha belirgin olan karın kasım, zayıfladığımdan ötürü şu an varla yok arasındaydı. Çok ince olmayan sıkı bacaklara ve dolgun kalkık kalçalara sahiptim. Göğüsüm ise küçük sayılmayacak büyüklükte olup dolgun ve diktiler. Genel olarak Vücudum orantılıydı. Üzerime aynadan çeki düzen verip odamın kapısına doğru ilerledim. Susamıştım bir su içsem iyi olurdu. Evimiz iki katlıydı. Alt kat mutfak, salon ve banyodan oluşuyordu. Üst katta ise benim odam ve annemlerin odası ile bir banyo daha vardı. Küçük ama ben sevmiştim. Merdivenlerden indiğimde hemen karşımda dış kapı oluyordu. Geriye doğru döndüğünde ise bir hol karşılıyordu bizi. Salondan televizyon sesleri geliyordu. Annem izliyor olmalıydı. Mutfağa gidip, buz gibi suyla susuzluğumu giderdikten sonra salona geçtim. Annem Koltukta yarı uzanmış vaziyette dikkatle bir bilgi yarışması programını izliyordu. Odaya girdiğimi farketmiş sonrasında tekrardan televizyona dönmüştü bakışları. Ayak ucuna geçip oturdum. "Şu soruya iki saattir yorum yapıyor. Oysaki cevap çok basit yani." Diye kınarcasına konuştu. Annem çok zeki bir kadındı. Genel kültürü de bir hayli iyiydi. "Bir Piraye Payidar kolay yetişmiyor." dedim gülerek. Buna gülmüştü. Bana bakarak "Evet hiç kolay olmadı." diye de konuşmuştu. Elimle kendimi işaret etmiş gülerek, birazda ciddi bir tavırla "Ahh! Ben daha zekiyim ama." diye alay etmiştim. Onu sinirlendirmeyi seviyordum. Ve sinirlendirmeyi başarmıştım da. Ayaklarıyla beni koltuktan tepip, düşmeme sebep oldu. "Kalk git şurdan!" Ben yeri boylamış, gülme krizine girmiştim. Ben gülünce o da gülmeye başlamıştı. Artık Gülmekten karnım ağrımış, gözlerim dolmuştu. Sonunda sakinleşmiş, gülmekten düzensizleşen nefesimi düzenleyip, eski yerimi almıştım tekrardan. Gülmek bize haram kılınmış olmalıydı ki ikimizde aynı anda durgunlaştık sonrasında. Benim aklıma hastanede yaşanılanlar tekrar gelince irkilir gibi oldum. Mehveş hanım hiç tereddüt dahi etmeden o sözleri sarf etmişti. Bu akıl almaz olayı anneme de anlatmak istedim. "Anne, sana hastanede olanları eksik anlatmıştım aslında ben." Annemin ilgili ve meraklı bakışları bana döndü. "Neyi anlatmadın?" "Doktor Güneşin bir kardeşi olursa iyi olma ihtimalinden bahsetmişti ya... Ama doktor aynı zamanda alınacak kök hücre, ne kadar uyumlu olursa o kadar iyi olacağından da bahsedince..." "Eee kızım lafı ağzında geveleyip durma." "Mehveş hanımda annesinin ikizi, kardeşinin annesi olursa ne kadar uyumlu olur diye sordu." "Ne!" Annem bana çıkışınca birden dökülü vermiştim ama, sadece bir tane şaşkın ses duymadım. Arkamdan gelen ses ile korkmuş oraya dönmüştüm. Babam gelmişti. Ve anlattıklarımı duymuştu. Oldukçada şaşkındı.Ama anlayamadığım çözemediğim bir ifade daha vardı yüzünde. Eğer o gün babamın aklından geçenleri duyabilseydim uyuyup hiçbir zaman uyanmamayı dilerdim... Çünkü babam ruhunu şeytana satmış bir adamdı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD