1.NEFRET

1293 Words
Güne ödevini yapmak için saatlerini verip özene bözene yaptığı o ödevini evde unutan üzüntüler içerisindeki o öğrenci gibi uyandım. Bu yetmezmiş gibi bir de içimde büyük bir sıkıntı vardı ve ben daha güne başlamadan hemen bitmesini istiyordum. Kapalı olan siyah perdemden sızan güneş ve susmak bilmeyen alarmım uyumama izin vermiyorlardı ki zaten benim biran önce kalkıp işe gitmem gerekiyordu. Alarmımı kapatıp ofladım yorganı tekmeleyip üstümden atmıştım. Sersem sersem odadan çıkmayı düşünürken ayak serçe parmağım komodinin kenarına çarpmıştı. ''ahh! başlayacağım ama şimdi yaa'' kafamı eğip ayağıma baktım elimle parmağımı ovaladım neyse ki uzun süren bir acı değildi. Doğrulup banyoya doğru ilerledim vaktimin az olduğunu bilmeme rağmen duş almadan uyanmam mümkün değildi. Hızlıca üzerimdeki geceliğimi ve iç çamaşırlarımı çıkarıp duşa girdim. Dekolteli gecelikleri ve tabiki dantelli iç çamaşırlarına bayılırdım. kendimi onların içerisinde çok daha iyi hissediyordum. Son kez saçımı durulayıp duş almayı bitirmiştim. kabinden çıkıp havlumu vücuduma sardıktan sonra odama geçtim. Dolabımı açıp ne giyeceğime karar verdikten sonra üzerime geçirdim. Bu sırada bir zil sesi çaldı. Saatte erkendi kim gelmiş olabilirdi. kapı açılmış olmalı ki birkaç ses duydum ama ne konuşulduğunu anlayamıyordum. Odadan çıkıp merdivenlere doğru ilerlerken babamın sesinin yükseldiğini duydum. "siz ne saçmalıyorsunuz ya, hepiniz hemen evimi terk ediyorsunuz." adımlarımı hızlandırıp merdivenlerden aceleyle inmeye başladım. "beyefendi size tanımlanan sürenin sonuna geldik. maalesef evi boşaltmak zorundasınız." benim kulaklarım doğru mu duyuyor. Ne saçmalıyor bu adamlar neden evi boşaltmamız gerektiğinden bahsediyor. Salona girdiğimde sinirden yüzü kızarmış babamı gördüm ilk, karşısında bana arkası dönük olan bir adam vardı. Endişeyle "baba neler oluyor?" dedim. Babamın sinirli gözleri bu kez benimle buluştu ve sadece baktı. Tek kelime bile etmedi ya da edemedi. Arkası dönük olan adam bana döndü. O da gergin görünüyordu. Sanırım babamın ona zorluk çıkarması germişti onu. Adam babam yerine durumu açıklığa kavuşturmak adına konuşmaya başladı. "eviniz haczedildi." kalbim duyduklarımla hızlanmaya başladı. Adam durmadı konuşmaya devam etti. "Babanızın şirketi iflas etmiş durumda oldukça borcu var. evinizin değerinin fazla olmasından dolayı bu eve haciz işlemleri başlatıldı." Başıma ağrı giriyordu. kalbim zaten ağzımda atıyordu neredeyse. Duyduklarıma anlam veremiyordum. hâlâ sesi çıkmayan babama sinirle "baba ne diyo bu adam ne iflas etmesi ne borcu?" dedim. Babam önce dili damağı kurumuş gibi derince yutkunup dudaklarını ıslattı. Sonra konuşmaya karar vermiş olmalı ki bitkin, zar zor çıkan sesiyle "şirket iflas etti ve ben borç bataklığındayım." dedi. Allah'ım bu adam neler söylüyordu böyle bütün bunlar gerçekse benim nasıl bugün haberim olabiliyordu. Tam ağzımı açıp bir şeyler diyecekken babam lafı ağzıma tıkıp adama hızlıca "bize biraz daha süre tanıyın lütfen her şey çok ani gelişti. biraz daha zamana ihtiyacım var. bu elimizdeki tek ev şimdi çıksak nerede kalacağız." dedi. Tek nefeste konuşmuştu. Adam kafasını iki yana onaylamaz şekilde sallayıp "olmaz beyefendi süre bitti." dedi. sonra ardından "size zaten yaşamınızı devam ettirebilmeniz adına küçük bir ev verilmiş durumda. Bu temel ihtiyacınız için gerekli olan bir şeydi." diye de ekleme yaptı. Bu sözler son nokta olmuştu. Nasıl toparlanıp evden apar topar çıktığımızı bilmiyordum. Ve şimdi bize verilen o küçük evdeydik. Aradan bir hafta geçmişti. Bense bu süreçte işe gitmemiş eve iyice yerleşmiştim. Babamla aramız hiçbir zaman iyi olmamıştı. Aslında babamla kimsenin arası iyi olmamıştı. Annem de dahil. Bu olaylar gerçekleşirken annem İzmir'de teyzemin yanındaydı. Eve geri dönüp olan biteni öğrendiğinde hastanelik olmuştu kadın. Şimdi ise evde derin bir sessizlik vardı. bütün bu olanlar sanki kabustu. Peki ne zaman biticekti bu kabus.Beni düşüncelerimden koparan şey mutfaktan bize seslenen annemin sesi oldu. "Hadi gelin yemek hazır." mutfağa geçtim annem tabaklara çorba dolduruyordu. Yanına yaklaşıp yanaklarına sulu bir öpücük kondurdum. Yüzü azcıkta olsa gülümsemişti. Ona kıyamıyordum üzülmesine hiç dayanamazdım. O hep mutlu olsundu. Zaten o lanet günden beri hiçbir zaman tam anlamıyla mutlu olamamıştı hep bir tarafı buruktu. Buna dayanamıyordum işte. Bu seferde ortamda kaşık, çatal sesleri vardı. Kafamı çorbamdan kaldırıp annemle babama baktım, Hiçbirinin ağzını bıçak açmıyordu. Babam normalde bizim sinirimizi bozacak bir şeyi hep bulur, ortamın huzurunun içine ederdi. Şu an bir dirseğini masaya dayayıp yüzünü yumruk halini almıs eline dayamış durumda, öyle boş boş düşünüyor ve çorbasını karıştırıyordu. "Anne eline sağlık çok güzel olmuş." dedim. annem kafasını kaldırıp "afiyet olsun güzel kızım" demişti. sonrasında biten çorbamı görünce "musakka da var yavrum sen seversin koyda ye." dedi. bunu duyunca küçük bir sırıttım. Tamam belki bayağı kıkırdamışta olabilirdim. Çünkü babamın sinirli bakışları bana dönmüştü. "komik olan ne" diye de sormuştu. "Annem hep sevmediğim yemeklere dahi sen çok seviyorsun bunu derdi de."diyip anneme döndüm. Hafif gülümseyip "bu sefer doğru dedi ama." dedim. Ben yemeklerde biraz seçiciydim her şeyi yemezdim bu yüzden annem kendince çözüm bulmuş, benim yemediğim yemekleri de önüme koyup bak sen çok seversin bunu diyerek beni yemeye ikna etmeye çalışıyordu. Aşk kadın ya böyle her yerinden öpesim geliyor. Nerden bulduysa babamı, babam ne sevap işledi de annemle evlenme şerefine nail oldu acaba. Sandalyemi geriye itip sofradan kalkarken "doydum annem ben, hem şimdi hazırlanıp çıkıcam."dedim. Babamın da bakışları bana dönmüsken annem "nereye gidiyosun kızım akşam akşam?" diye sordu. Sıkıntılı bir sesle "güneşin yanına" dedim. Annem üzgün ve özlem kokan sesiyle "göstermiyorlar ki çocuğu bizlere, nasıl da özledim yavrumu" dedi. İnatçı çıkan sesimle "ben yine deneyeceğim, bunu yapmaya hakları yok anne" dedim. "Kızım her yolu denedik. Polisle de gittik olmadı. Nasıl bu kadar güçlü, söz sahibi olabiliyorlar anlamadım?" "Öyle ya da böyle ben o eve giricem ve yeğenimi gö.." sert bir sesle irkildim. Babam elini masaya sertçe vurmuş ve masadan kalkmıştı. "Hiçbir yere gitmiyorsun!" bana korkunç bakışlar atıyordu. Tehdit edercesine çıkan sesiyle "Hüma! o ailenin evine gidersen hiç iyi şeyler olmaz." dedi. Biraz korkmuş biraz da şaşırmıştım. Babama sen ne diyosun der gibi bakarken hemen ardından da "duydun mu beni." diye de ekledi. "Baba ben anlamıyorum, neden gitmeyecekmişim. Benim yeğenimi ve sizin de torununuzu görmek en büyük hakkınız."dedim. Babamın eli yumruk olmuş, gözleri de daha da kararırken " o artık torunumuz falan değil." dedi. Neler söylüyordu bu adam ne demek torunum değil ya. "O senin kardeşinin de, bırakıp gittiği o kocasının da hepsinin Allah belasını versin." Ben şaşkınlıktan konuşamazken annem "Faysal sen ne saçmalıyorsun. Bütün bu dedik.." Annemin de sözleri yarıda kalmıştı. babam elini havaya kaldırmış "bu kadar yeter kesin." diyip mutfaktan sert adımlarla hızlıca çıkmıştı. Annemle bakışmaya başladık. İkimizde ne olduğunu anlayamıyorduk. Annem "Kızım sen gitme şimdi. Sonra baban sakinleşince gidersin. olur mu kuzum." dedi. kafamı aşağı yukarı olumlu anlamda sallarken "olur annem" dedim. *** Gözlerim, karşımdaki görkemli malikanede uzun uzun dolaşıyordu. Daha düne kadar ben de böyle malikanede otururdum. Hayatımın bir günde böylesi değişmiş olması dehşet verici bir şeydi. Derin bir nefes alıp, malikaneye doğru ilerledim. Sabah olmuştu. Babam evden çıktıktan sonra soluğu burda almıştım. Eve daha da yaklaşmışken kapıdaki güvenlikleri gördüm. Onların da bakışları bana dönmüştü. Buraya ilk gelişim değildi ama hiçbir zaman şu güvenlikleri aşamamıştım. Güvenliklerin tanıdık bakışları altında onlara iyice yaklaşmıştım. İşte şimdi başlıyoruz. Hadi kızım bu sefer başaracaksın. Onlara fırsat vermeden tehdit eder gibi biraz da çirkefleşerek "Bana bakın eğer bu sefer de bana engel olursanız hiç iyi şeyler olmaz." dedim. "Ben yeğenimi bugün göreceğim. söyleyin o abinize açtırsın şu kapıları." diye de ekledim. Hâlâ yüzüme boş boş bakıyorlardı ya. Sinirle "konuşsanıza dilinizi mi yuttunuz." dedim. Derin bir off çekip elime hızlıca telefonuma attım. Polisi çağıracaktım. bir yandan da kendi kendime konuşuyordum. "Pekâlâ bunu siz istediniz." telefonumu kulağıma dayamış bir şekilde arkamı dönerken "polisi arı..." sesim şaşkınlıktan yarıda kesilmişti. Çünkü karşımda Asaf Asil Kandemiri bulmayı hiç tahmin etmiyordum. Ellerini ceplerine yerleştirmiş rahat bir tavırla beni izliyordu. Kulağıma tuttuğum telefonum şaşkınlıktan yavaş yavaş aşağıya indi. Adam bir de bana dalga geçer gibi de "polisi arıyordun." diye de hatırlatma yaptı. Elini de aynı zamanda durma ara der gibi ileri uzatmıştı. Polis geldiğinde sonucun değişmeyeceğinden o kadar emin ki. Zaten ben de farkındayım bunun ama ne bilim canlarından bezdirip artık polisle uğraşmak istemezler diye çaba sarf ediyordum. Bu adamdan nefret ediyordum. "Ne oldu konuşsana dilini mi yuttun." Alayla çıkan sesini duyduğumda artık kan beynime sıçramıştı. Ama bir şeyden emin olmuştum. Ben kesinlikle bu adamdan nefret ediyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD