Ersin yalnız kalınca küçüğünün bakışlarını yakalamaya çalıştı. Sessini biraz yumuşattı. “Senin için döndüm.”
Başak duyduğuna sinirle güldü. Üç sene sonra neyin dönmesinden bahsediyordu? “Ben istemedim.”
Küçüğünün canını yakmasını anlıyordu. En son söyledikleri kelimeler onu çok kırmıştı. Başını eğdiğinde hala bakışlarını yakalamaya çalışıyordu.
-Bana kızgınsın…
Başak kırgın gözlerle baktı. Devam etmesine izin vermedi. “Sen o duyguyu bile hak etmiyorsun. Beni öylece bırakıp gittin. Ben hayatıma devam ettim. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi gelemezsin.”
-Senin için yaptım.
Ersin derdini anlatamaya çabalasa da küçüğü dinleyecek gibi değildi. O gözler fazla öfkeli bakıyordu. Bunu hak ettiğini bilse de vaz geçemezdi.
-Benim için. Peki ben istedim mi? Sana neden dedim? Verdiğin cevabı tekrar konuşmayalım.
Ersin sıkıntıyla nefes aldım. “Salaklık yaptım. Ailem üstüme çok geldi….”
Başak bunca zaman sonra gelen bahaneleri dinlemeyecekti. “Yeter! Duymak istemiyorum. Ben kendime yeni bir yol çizdim. Sende öyle yapsan iyi olur.”
Ersin gerilirken “Yeni yol dediğin Ufuk mu?” dedi. Onu başkasına vermeyecekti. Hem inadına yaptığına da emindi.
-Kimle olduğu seni hiç ilgilendirmez.
Bırakıp giden kendi değilmiş gibi gelip hesap sormasına sinir oldu. Daha fazla da bir şey konuşmak istemediği için “Şimdi izin verirsen arkadaşımın yanına gideceğim.” dedi. Adım atmıştı ki Ersin kolunu tuttu.
Uzaktan izleyen Ufuk’un içi içini yiyordu. Başak’ı zorda bırakmak istemese de Ersin ile yan yana olması canını yakıyordu. Onun yanında daha bir anlamı olmadığı içinde geri durmaya çalışıyordu. Tutulan kolla adım attı ki kendini zor tuttu. Yumruğunu sıkıp dursa da bu hiç kolay değildi.
Başak kolunu çekip uzaklaştı. “Bana bir daha dokunma.” Hızla uzaklaşırken Ersin de peşine takıldı.
-Daha konuşmamız bitmedi.
Ufuk yanına yaklaşan Başak’ın önünden çekilmeye çalışsa da koluna girmesi ile anlık şaşkınlık yaşadı. Desteğe ihtiyacı olduğunu düşünüp eşlik edeceği anda Ersin tarafından çekildi. Ne olduğunu anlamadan da yüzüne yumruğu yedi. Beklenmedik anda gelince yere düştü.
Başak saniyeler içinde olan olayda çok kötü hissetti. Hiç suçu olmayan biri kendi yüzünden zarar görmüştü. Telaşla Ufuk’un yanına eğildiğinde Ersin iyice öfkendi. Başka biri için nasıl paniklerdi?
-İyi misin?
Ufuk öfke patlamasını anlamaya çalışıyordu. Anlaşılan kapanmayan durumlar vardı. Başak’ın tam olarak ne düşündüğünü bilmiyordu. Bu yüzden sakin olacaktı. Kendi ayağa kalktığında Ersin’in karşısına dikildi.
-Başak bize biraz izin verir misin?
Ersin tavrına iyice sinir olurken “İyi adam rolüne bürünmeyi bırak. Ne zamandır sevgilimde gözün vardı?” dedi.
Başak duydukları karşısında utanmıştı. Oysa kendi bile Ufuk’un hislerini bu gece tam duymuştu. Hiçbir zaman adım atan olmamıştı.
-Ersin söylediklerine dikkat et.
-Sen karışma Başak. Bu adam cevaplayacak. Söyle ne zamandır peşindesin?
Ufuk cevaplamak zorunda olmasa da saklayacak bir durum olmadığı için “İlk karşılaştığımız zaman başladı.” dedi. Kendinden emindi. Bir kere bile Başak’a yaklaşmaya çalışmamıştı. Sevgisini uzaktan yaşamıştı. Şimdi adımı atmışken de öylece dönmek kolay olmuyordu.
Ersin duyduğuna gülerken Başak’a işaret etti. “Sende duydun mu? Sen benim sevgilimken bile seviyormuş.”
Ufuk ne kadar sakin olmaya çalışsa da söyleneler yanlıştı. “Onu tanıdığımda sevgilin değildi. İkinizi duyunca zaten bir şey yapmadım.”
Başak konuşmalardan iyice rahatsız olmuştu. İki adam sevgilerini mi yarıştırıyordu. “Ne haliniz vara görün.” Sinirle yürümeye başladığında ikisi de peşine takılmıştı ki dönüp “Sakın peşimden gelmeyin.” diye uyardı. Devam edip dışarı çıktığında abisini aradı. Tek istediği bir an önce uzaklaşmaktı.
Ersin ve Ufuk yalnız kalınca ortam tekrar gerildi. Ersin “Hiç uzatmadan çekil aradan. Beni unutmadı. Bende onu bırakmayacağım.” dedi.
Ufuk bir şey demeden uzaklaştığında karar vermek kolay olmuyordu. Başak ona geri dönmek isterse düşüncesi kalbini sıkıştırıyordu. Onu zorlayamazdı. Kalbi onu yanında istese de tercihine saygı duymak zorundaydı.
“””
Sarp üstüne geçirdiği takım elbise ile mutfağa girdiğinde annesi ve babasının bakışları onu buldu. Bu işine yeni başlamıştı ve kıyafet isteklerine alışmaya çalışıyordu.
-Nasılım?
Aslı yakışıklı oğlunu süzerken dayanamayıp yaklaştı. Yanağını öptükten sonra “Göz alıcı.” dedi.
Salih de oturduğu yerden oğlunu izliyordu. Koca adam olmuştu. Ondan bir tepki beklediğini görünce “Damat olacak yaşa gelmişsin.” dedi.
Sarp gülerek masaya geçtiğinde Aslı da hazırladığı tabağı alıp oturdu. Kocası istediğini alamayınca “Yalan mı oğlum?” demesine gülümsedi. Bu sıralar da oğluna takmıştı.
-Yalan değil de baba. Sabah sabah hayrola nereden çıktı? Hem kızını zor verirken beni evden koçmaya hazırsın.
Salih güldüğünde “Ne o ablanı mı kıskandın?” sorusu hepsini güldürdü. Baba oğul kıskanç adamlar olarak anılıyordu.
-Gerçekten kalbinde biri yok mu?
Aslı kocasının sorusu ile oğluna baktı. Sedef ile biten ilişkisinden sonra adam akıllı bir kişi olmamıştı. Unutamamış mıydı yoksa artık ciddi bir ilişki yaşamak istemiyor muydu merak ediyordu.
-Olursa haber veririm baba. Yani ilk görüşte aşk olsa bende peşine düşsem. Bak tanıdıktan sonra da olur, ama şu anda yok.
Sarp aklına gelen şeyle annesine baktı. “Babamı ilk gördüğünde ne hissettin?” Hikayelerini bilse de bunu konuştuklarını hatırlamıyordu.
Aslı soruya gülerken Salih “Beni öldürmek istemiştir.” dedi. Kocasına baktığında tamamen inkar edemiyordu. Onların aşkı nefretten doğmuş gibiydi.
Sarp annesi sessiz kalınca babasının söylediğinin doğru olduğunu anladı. Gülerek “Peki sen baba?” dedi. Bu sefer cevap veren annesi oldu.
-Bana diyor ama kendi de az değildi. İstemezsen çeker gideriz diye atar yaptı.
Salih de hatırlayınca karısının elini tuttu. İkisi de ilk anda birbirlerini hiç sevmemişlerdi. Buna hayır diyemeyecekti.
Sarp ikisini izlerken “İşte bende ne nefret ne de ilk anda vurulma yok. Kalbimi heyecanlandıran biri yok.” dedi. Bundan şikâyetçi olmasa da ailesini beklenti içinde olmasını istemiyordu. Kendi konusunu unutup heyecanla “Ama Kartal sonunda buldu galiba.” dedi. Gecenin sonunda Eylül bana atar yaptı gitti dese de ona göre bu iş olmuştu. Ortalıkta gezen bir sevgili konusu vardı, ama sıkıntı değildi. Kardeşi sonunda aşkını bulmuş olabilirdi.
Aslı ve Salih merakla baktı. “Oğlum şunu adam gibi anlatsana. Kartal’ın hayatında ki kim?”
-Tabi siz dün akşam Başak ile Ersin konusuna odaklandığınız için göremediniz. Bizimki Eylül’e aşık.
Kardeşi tam kabul etmemiş olsa da biliyordu. Salih malum kişinin adı geçince huzuru kaçtı. “Kahvaltı yapalım ben Oğuz’un yanına gideceğim.”
-İyi yaparsın baba. Bende fırsat bulursam başak ile konuşacağım. Asam sözde geri gelmiş. Bu kız sahipsiz değil.
Aslı kocasının oğluna destek vermesine hiç şaşırmıyordu. Yine başlamışlardı. “Beyler biraz sakin olun. Bu kız tabi sahipsiz değil, ama çocukta değil. Bırakın kendi karar versin.”
-Adamın tekrar üzmesine izin mi verelim.
Sarp da babasına destek oldu. “Kesinlikle katılıyorum. Canı istediğinde kızı üzecek sonra geri gelecek. Yok öyle dava.”
-Hem Ufuk var. Tam kız mutlu olacaktı.
Aslı ikisinin arasına girdi. “Tamam sizde haklısınız ama ya Başak da unutamadıysa. O zaman biz ne yapabiliriz? Bırakın kız kendi karar versin. Biz yine yanında olalım.”
Salih karısının düşüncelerini duyunca “Sen Ersin’e dönmesini mi istiyorsun?” diye sordu.
-Canım ben Ersin ya da Ufuk demiyorum. Ben sadece Başak’ın doğru karar vermesi için rahat bırakın diyorum.
Bu fikir kocasının ve oğlunun aklına yatmadığını bakışlarından görüyordu. Dün konuşamasalar da zaten bugün Tuğçe’nin yanına uğrayacaktı. Bu süreçte yanında olmak iyi olurdu.
Sarp çok şey söylemek istese de saatine baktığında çıkması gerekiyordu. Son lokmasını ağzına atıp ayağa kalktı.
-Ben çıkıyorum. Malum daha ikinci haftam. Geç kalamam.
Aslı da ayağa kalkarken Salih oturduğu yerden uğurladı. Sarp kapıya vardığında annesi de peşinden gelmişti. Yanağını öptüğü gibi ayrıldı. Aşağı indiğinde arabaya binmişti ki telefonu çalmaya başladı. Kulaklığını takıp açtığında arabayı çalıştırdı.
-Kardeşim günaydın.
Kartal’ın sesini duyunca “Sana da günaydın. İşe mi?” diye sordu. Keyifsiz gelen evet cevabından sonra “Ne oldu?” dedi.
-Eylül. Sabah her zamanki gibi mesaj attım bu saat oldu cevap yazmadı.
Sarp gülünce Kartal “Eline fırsat geçti kaçırma tabi.” dedi. Canı sıkkındı ve fırsatı olsa direk yanına gidecekti. Şimdi akşama kadar yazmasını ya da aramasını bekleyecekti. Kendi arardı, ama açmazsa tedirginliği yaşıyordu.
-Oğlum ben sana farkına var dedim. Sen kızı kaçırdın.
-Ben mi kaçırdım? Kız arkadaşın var dedi. Nereden çıktı onu da anlamadım.
-Bir de o var. İlk fırsatta git adam akıllı konuş. Bir de ne düşünüyorsan söyle gitsin.
Kartal daha kendi bile yeni farkında varmaya başladığı için “Düşüneceğim. Kapat işe geldim.” dedi ve vedalaştı.
Sarp da gaza basıp vardığında yeni bir günün heyecanı ile binaya giriş yaptı. Gelen birkaç kişiye selam vererek yerine geçiyordu ki gördüğü bir kişi yüzünden durdu. Ayakları olduğu yerde kalırken sabah güneşinin altında parlayan kıza baktı. Acayipti, ama sanki bir tek ona ışıldıyordu. Yüzüne dökülen saçları kulağının arkasına koymasını izlerken kalbinin atışının değişine gülümsedi. Bu neydi şimdi? İlk görüşte, uzaktan baktığı kızdan etkileniyor muydu? Dikkatle izlerken pencere önünde ki çiçeklere su verdiğini fark etti. Narin parmakları sanki her birini okşuyordu. Peri olabilir miydi? Bir haftadır hiç görmediğine göre olabilirdi.
-Günaydın!
Kulağının dibinde bağıran Sude yüzünden sıçrayarak kendine geldi. Dönüp baksa da aklı ve kalbi de pencere önünde ki peri kızındaydı. Saçları yüzüne döküldüğü için tam net görememişti. Kaybetmekten korkarak bir kere daha baktığında göz göze geldiler. İşte dedikleri o zamanın durmasını yaşıyordu. Aradaki mesafeye rağmen güneş sayesinde bal gibi parlayan gözlerini gördü. Gülümsediğini gördüğü anda da kalbi avucunun içinde gibiydi. Bu nasıl bir şeydi? Dudaklarında gülüşeme belirdiğinde yanına gidip tanışmak için adım attığı anda Sude yüzünden durmak zorunda kaldı.
Yeni çalışmaya başlayan arkadaşının kime baktığını görünce durdurmak istemişti. Baştan uyarmalıydı. “Patronun kızı.”
Sarp için hiç sıkıntı değildi. Bir an önce gidip konuşmak istiyordu. “Olsun” diyerek devam edeceği anda arkadaşı yine izin vermedi. Kalbine saplanıp kalan kızı merak ederken kaybettiği her zamana sinir olmak üzereydi.
-Sude izin ver de bir günaydın diyeyim.
-Diyemezsin.
Merakla bakarken “Arkadaşça konuşmakta mı yasak. Patron bu kadar da dar görüşlü değildir.” dedi. Gözü bir yandan peri kızındaydı ki iki adam yanına geldi. İkisi de kolunu peri kızının omzuna attığında o güzel gülüşü onları buldu. Daha z önce gördüğü kızı deli gibi kıskanırken “Bunlar kim?” dedi.
-Abileri.
Biraz rahatlasa da Sude devam edip “Sarp seni baştan uyarayım. Malum yeni başladın ve bilmiyorsun. Patronun kızını kimse rahatsız etmez.” demesiyle dönüp baktı. Bu kadar uyarının nedenini merak ediyordu. Tamam kızdan fazlasıyla etkilenmişti de Sude bunu hemen fark etmiş miydi? Arkadaş olarak bile konuşmasına izin vermiyordu.
-Neden?
-Konuşamıyor ve duyma problemi var.
İşte bunu hiç beklemiyordu. Gözleri hızla kızı bulduğunda dudaklarında ki bitmeyen gülümsemeye baktı. İki abisinin elleri ile yaptıkları işareteler de anlam kazanıyordu. Oysa sesini duymak için can atmıştı. Kalbini etkileyen kıza üzülse de onu tanımadan yapamayacağını biliyordu. O gülüşten uzak kalamayacaktı.
-Adı ne?
-Dildar..
İsmini tekrar ederken problem diye söylenen hiçbir şey umurunda değildi.