Sarp arkadaşının uyarısını duysa da gözlerini hala alamamıştı. Masasına geçip otururken abisi ile konuşan Dildar’ı izlemeye devam etti. Elleri ile yaptığı hareketleri anlamasa da gülüşü, bakışı sanki bir büyü gibiydi. Kimseye böyle tutulup kalmamıştı. İşine başlaması gerekiyordu, ama gözlerini alamıyordu. Narin bir çiçeği seyretmek gibiydi. Abileri en son bir yeri işaret edip uzaklaşınca ayağa nasıl kalktığını bilemedi. Kalbinde ki küçük çarpış büyürken kendine güldü. İlk ilişki tecrübesinden sonra ara ara kızlar ile takılsa da şu anda resmen titriyordu. Cesaretini toplayıp yaklaşmaya başladığında yanlış bir şey yapmanın tedirginliğini de yaşıyordu. Arkadaşı konuşamıyor ve duyma problemi de var demişti. Bunlara takılmasa da dikkatli olmak istiyordu. Çiçekleri sulamaya geri döneceği anda son anda adımını atıp varlığını belli etti. Dildar’ın kendini bulan gözleri ile buluştuğunda artık kalbinin attığından bile emin değildi. Pencereden vuran güneş o gözlerden kendine yansıyordu. Yüzünde ki hafif gülümseme de eklenince konuşmayı bile unutmuş gibiydi.
Dildar yanına birinin yaklaştığını hissettiğinde doğrulup bakmıştı. Yine abileri geldi sanırken hiç tanımadığı birini gördü. İlk anda heyecanlı bakışlarını fark ederken istemsiz baştan aşağı süzdü. Babası çalışanlarının güzel giyinmesini istediği için karşısında ki buna dikkat ederek giyinmişti. Açık mavi gölek ve siyah pantolon ile gayet hoş duruyordu. Boyu ondan biraz uzundu. Bakışları yüzünü bulduğunda şekil verilen saçları gözleri ile aynı renkti. Geçirdiği kazadan sonra insanları incelerken daha iyi tanıyordu. Onların bakışları ve davranışları bazen konuşmaya çalışmaktan daha çok şey anlatıyordu. Sesi çıkmadığımdan beri bu yönünü daha çok geliştirmişti. Çiçekleri sulamayı bırakıp döndüğünde konuşmasını bekledi. İşaret dilini bilmediğini düşündüğü için dudaklarına odaklandı. Onları okuyarak ne söylediğini anlayabilirdi.
Sarp bir şey söylemesi gerektiğini biliyordu. O gözlerin baktığı yeri bilmenin gerginliği ile bir elini kaldırıp ‘selam’ dedi. Sesi sanki içine kaçmıştı. Kendine biraz sakin ol dese de kalbi sanki en hızlı atma gününü yaşıyordu. Gerginliği daha artarken “Sarp” diye ekleyebildi. En azından kendini tanıtmak istedi. Sesini duymak için çıldırsa da bunun mümkün olmadığını biliyordu. Buna takılmadan tepkisini kaçırmadan izledi.
Dildar selam verdiğini ve adının Sarp olduğunu anlayınca gülümsedi. Karşısında ki adamın da gülümsediğini görünce hali biraz tatlı geldi. Fazla telaşlı görünüyordu ve neden geldiğini bilmiyor gibiydi. İşaret dili ile konuşmaya niyet etse de vaz geçti. Büyük ihtimal bilmiyordu. En kolay yolu telefonunu çıkarmaktı. Cebinden alıp not kısmını açtı. Bu durumlarda işine çok yarıyordu.
-Bende Dildar.
Sarp her hareketini kaçırmadan izliyordu. Telefonunu çıkardığını görünce merakla bekledi. Bir şeyler yazıp uzattığında okuması ile gülümsedi. Bakışları Dildar’ı bulduğunda tekrar bir şeyler yazarken yakından izlemenin büyüsüne takıldı. O gözler kendini bulduğunda toparlanması gerekse de yapamıyordu. Bu nasıl bir şeydi? Gerçekten mümkün müydü? Sorular çoğalırken telefonu gösterdiğini görünce telaşla bakmaya çalıştı. Kelimeleri ilk anda okumak bile zordu.
-Sen rahatça konuşabilirsin. Ben anlarım.
Dildar bakışlar kendini bulduğunda her zamanki gibi küçükte olsa bir acıma hissi beklerken aynı heyecanlı bakışları gördü. Gülümseyerek “Bunu nasıl yapabiliyorsun?” sorusu güldürdü. Kimse direk böyle soramamıştı. Genel de çekinerek yanlış anlama diye başlarlardı. Sarp ilk anda farklı olduğunu hissettirmişti.
-Konuşamayınca öğrenmen gerekiyor.
Sarp tekrar yazdığını görünce bu sefer yanına yaklaştı. Az önce abileri ile elleri ile konuştuğunu görmüştü. Yani işaret diliyle. Kendine gelince yazdığına göre bilmediğini düşünmüştü. Yanlışta değildi. Bilmemenin mahcupluğu ile izlerken “Bir de duyamıyorum.” yazsa da kendine bakmasını bekledi.
-Bende işaret dilini bilmiyorum, ama hemen öğrenirim.
Dildar yazdıklarına rağmen telaşla söylenenlerden etkilenmişti. Karşısında ki adam ona değil kendi eksikliğine üzülüyordu. Ona daha dikkatli baktığında samimi halleri gözüne çarpmıştı.
Sarp kendini izleyen gözlerin verdiği histe konuşmak zor olsa da “Ben işe yeni başladım. İlk karşılaşmamız.” diyerek devam etmek istedi. Konuşamamasına ya da duymadığına takılmadığını ve bunlardan bahsederek canını sıkmasını da istemedi.
Yaptığı bu hareket Dildar’ın gözünden kaçmamıştı. Yanından kaçmasını beklerken konuyu değiştirmesi onun için çok değerliydi. Dış görünüşünün etkisiyle yanına gelip durumunu öğrendiği gibi kaçan bir sürü erkek görmüştü. Babasının yanına geldiğinde abileri koruma altına alsa da ara ara burada da yaşamıştı. Patronlarının kızı olduğumu öğrendikleri anda uzak durmaları yanında bu da eklenince yaklaşan olmuyordu. Karşısında gülümseyen adam ben farklıyım diyordu. Bunu da çok güzel gösteriyordu.
Sarp bir şey yazmasını beklese de sadece izlediğini görünce istemsiz tedirgin oluyordu. Kızgın bir bakış olmasa da ters bir durum var mı gerginliği yaşıyordu. Anlamak için konuşacağı anda yanlarına yaklaşan abi ile durmak zorunda kaldı. Ortama girişi bile ‘kız kardeşimden uzak dur’ der gibiydi. Bir adım geri çekilmek zorunda kaldığında kızgın gözleri görmemek mümkün değildi. Kız kardeşini koruma hissini anlıyordu, ama ondan uzak duramayacaktı.
Dildar abisinin gelişi ile Sarp’ın da kaçacağını sanırken hala beklediğini gördü. Yeni başladığı için mi bu kadar rahattı? Abisine elini uzatıp kendini tanıttığında neler olacağını merakla izliyordu. Bu adam küçük bir cesaret yemiş gibiydi.
Arda elini uzatan tipe baktığında elbet hoşlanmadı. Kardeşinin yakınında gezinen hiçbir erkeği sevmezdi. Hepsi aynıydı ve onu üzebilirlerdi. Elini tatarken sıkabildiği kadar sıktı. Bu seni baştan uyarıyorum demenin ilk adımıydı.
-Bende Arda. Dildar’ın abisi ve Bilal Beyin büyük oğlu.
Sarp kimler ile konuştuğunun farkında mısın diyen abiye gülümsemeye çalıştı. Adam elini kırmak üzere iken pek mümkün olmuyordu. Sonunda elini bıraktığında kırılmadığına şükretti. Kıskanç abiye yabancı değildi. Zamanında ablasına çektirdiğini unutmuş değildi. Dildar da iki tane olduğunu düşünülerse baya uğraşacak gibiydi. Kendinden ne istediklerini bildiği için sorun yoktu. Onlara kardeşlerini üzmeyeceğini gösterebilirdi.
Arda hala gitmeyen adamı görünce “Mesainiz başlamadı sanırım.” diye ikinci uyarıyı yaptı. Sonunda harekete geçen adam kardeşine baktığında sinirlenmeye başlamıştı. Bir de üstüne “Tanıştığımıza çok mutlu oldum. Görüşürüz.” dediğinde küçük çaplı bir şok yaşadı. Giden adamın arkasından kardeşine baktığını görünce güldüğünü görmek güzel olsa da sonrasında canı acımasın diye kolundan tutup götürdü. Babası evde sıkılmasın diye kardeşlerine küçük bir oda ayarlamıştı. Bundan sonra bu ofiste takılacaktı. Az önce gördüklerinden sonra Ata’nın yanına vardığı gibi “Ben vaz geçtim. Dildar’ı burada götürelim.” dedi.
Ata kardeşinin masasını düzenliyordu ki odaya giren abisinin dedikleri ile kafasını kaldırdı. Yanında kız kardeşinin baya mutlu olduğunu görünce neden böyle bir şey dediğini anlamadı. Yaklaşırken “Ne oldu?” diye sordu.
Dildar abisinin yanında yürüdüğü için ne dediğini bilmiyordu. Ata abisinin sorusu ile ortalarına geçip izlemeye başladı.
Arda kız kardeşine bakıp işaret diliyle gösterirken “O adam senin yanına neden geldi?” diye sordu. Babası bu konuda uyarsa da masum olduğunu düşünmüyordu. Uyarısını bile ciddiye almamış gibiydi.
Ata da duyduğu soru ile kardeşine baktı. Abisi hangi erkekten bahsediyordu? Gidip bir de kendini gösterse iyi olurdu. Kardeşinden uzak durmazsa olacakları bizzat anlatırdı. İki gün sonra üzecek adamlar ile işleri yoktu. Bunu daha önce çok yaşamılardı ve en küçük arkadaş diye yaklaşan erkeğe bile güvenmiyorlardı.
Dildar abilerinin bu hallerine alışkındı. İnsanların onu kırmasından korkuyorlardı. Bunu defalarca yaşamamıştı, alıştım dese de elbet üzülüyordu. Yine de Sarp kötü bir şey yapmamıştı. Sadece tanışmaya gelmişti. Hem durumunu öğrenince belki bir daha yaklaşmayacaktı. İlk anda takılmadığını görse de kırmamak için öyle davranmışta olabilirdi. Bu yüzden işaret diliyle ‘sadece selam verdi’ diye anlattı.
-Abi bana şu adamı göster.
Ata adım attığında Arda durdurdu. “Babamın dediğini unutma. Kardeşimizin yanına yaklaşan her adam maalesef dokunamıyoruz. Hem ben uyardım. Anlamadıysa icabına bakarız.”
-Çocuklar her şey hazır mı?
Bilal içeri girince kızının yanına yaklaştı. Mutlu yüzü onun için en değerli şeydi. Odasını gösterip “Beğendin mi kızım?” diye sordu.
Dildar onayladığı gibi küçük masasına geçti. Heyecanla önüne koyulan kağıtlara baktığında sonunda çalışacağı için mutluydu.
Bilal oğullarına döndüğünde düşünceli hallerini gördü. Kardeşlerine düşkün olduklarını biliyordu ve bu çalışma işine de pek sıcak bakmamışlardı. Kardeşlerini koruma çabalarını görse de öncelikleri Dildar’ın mutluluğu olmalıydı.
-Siz neden sessizsiniz?
-Baba benim içim hala rahat değil.
-Bende abime katılıyorum. Dildar’ın çalışmaya ihtiyacı yok. Başka sevdiği bir şey yapalım.
Bilal kaç gündür bu konuşmayı yaptıkları için daha fazla dinlemek istemiyordu. “Kardeşiniz istediği sürece burada. Sizde alışın buna. Hadi sizde işinize gidin.” Kapıyı gösterse de oğullarının pek gidesi yoktu.
-Ne o zamanında sizi de işi alacağımda biz ayrı çalışacağız diyen sizler değil miydiniz? Şimdi gidemiyor musunuz?
Oğullarının da sigorta şirketi vardı. İki kardeş birlikte çalışıyorlardı. Ayrı olmaları hoşuna gitse de takılmadan geçemiyordu.
Arda ve Ata mecburen ayrıldıklarında ofisten ayrılmadan önce özellikle gözleri Sarp’ın üstündeydi. Şu anlık tehlikeli görünmese de bu olmayacağı anlamına gelmiyordu. Anlaşılan her boşlukta buraya gelmek zorundaydılar. Bir sıkıntı olmadığına emin olduklarında kafaları rahat edecekti.
“”””
Başak yeni güne dünü düşünmeden başlamak istese de olanlar ister istemez aklına geliyordu. Kahvaltı için mutfağa girdiğinde annesi masaya hazırlıyordu. Yaklaşıp yanağını öpüp günaydın dedi. Hazır olan tabakları masaya koyarken babası geldi.
Tuğçe kızı yanağını öpünce yüzüne göremeden iş yapmasını izledi. Kocası da gelince birlikte kızlarına baktılar. Doğum gününden erken ayrılıp eve geç gelmişti. Biraz yalnız kalsın diye rahatsız etmemişlerdi. Ersin’in dönüşü hakkında ne düşündüğünü elbet merak ediyorlardı.
Başak döndüğünde anne ve babasının bakışlarını yakaladı. Neden böyle izlediklerini bilse de işine devam etti. Masayı bitince de çayları doldurmaya koyuldu.
Oğuz ses etmeden masanın başına geçti. Karısı da yanına oturunca kızın da katılmasını bekledi. Çay önüne koyulduktan sonra karşısına yerleşmesini izledi.
Başak gözlerin üstünde olduğunu hissediyordu. Bir yandan kahvaltıya başladı. Bir yandan da “Siz sormadan ben söyleyeyim. Her şey yolunda.” dedi. İşe gidecekti ve her zamanki gibi devam edecekti. Ağzına lokmayı attığında cebinde titreyen telefonu çıkardı. Kimden geldiğini bakıp geri koymayı düşünürken Ufuk’tan olduğunu gördü. Normalde her sabah günaydın mesajı çekmesine alışkın olsa da dün onunla da biraz kötü ayrılmış gibi olmuştu. Mesajı açtığında “Günaydın. Olanlar için üzgünüm. Bir ara konuşalım mı?” yazısını okudu. Ersin yüzünden biraz ona da patladığının farkındaydı. Kafası karışmıştı ve ikisini kavga ederken görünce sinir olmuştu. Kendini paylaşılmayan bir eşya gibi hissettirmişlerdi. Ufuk’un her zaman anlayışlı yaklaşımını hatırlayınca her zamanki gibi kısa mesajla tamam yazıp yolladı. Telefonu cebine attığında ailesi hala onu izliyordu. Böyle olmayacağını anlayınca “Konuşun dinliyorum.” dedi.
-Biz değil sen konuşacaksın kızım. Ailen olarak iyi misin merak ediyoruz.
Annesine baktığında “İyiyim ve ben halledebilirim.” dedi. Geçmişte ki gibi onları ilişkisinde yaşadığı sıkıntıların içine çekmek istemiyordu. Artık daha büyümüştü ve yaşadıklarını unutmuş değildi. Ona çocuksun diyerek çekip giden adamın hiçbir şey yokmuş gibi geri gelmesini kabul edemezdi. O gün geride bırakılışını ne de göz yaşlarını unutmuş değildi. Kendine defalarca neden diye sormuştu. Gerçekten çocukça bulduğu için gittiyse bile canı yanmıştı. Asıl sebep başka bir şeyse de bu saatten sonra umurunda değildi.
Oğuz daha fazla sessiz kalamayacaktı. Elindeki çatalı bırakıp kızına baktı. “Kendin halledeceğine sonuna kadar inanıyoruz. Bundan ne benim ne de annenin şüphesi var. Biz sadece yine üzülmeni istemiyoruz.”
Tuğçe de kocasına destek verip “Ayrıca ne karar verirsen ver yanındayız.” diye eklemek istedi.
Annesinin söylediği şaşırtırken babası “Burada ben aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Zamanında kızımı öylece bırak giden adamı önce ben affetmem.” diye tepkisini gösterdi.
Tuğçe kocasının elini tutup kendisine bakmasını sağladı. Kızının zaten aklı karışmışken daha da zorda kalmasını istemiyordu. “Hayatım önceliğimiz kızımızın mutluluğu değil mi?”
Oğuz karısının demek istediğini anlasa da kızına baktığında düşündüklerini saklamayı düşünmüyordu. Sonunda yine o adamı karşısına getirir seviyorum derse çok zorlanacağını biliyordu. Çocuklarının mutluluğuna engel olan bir baba olmak istemese de ortada bir gerçek vardı ve biri söylemeliydi.
-Evet önceliğim sadece kızımın mutlu olması. Bunu zaten kendi de biliyor, ama onu gerçekten seven kişi de ne olursa olsun oku kırmamalı. O adam bunu bir kere yaptı. İkinci bir şans verdiğinde aynı şeyi yapmayacağı garantisi var mı? Ben diyeyim yok. Akşam susmuş olabilirim, ama seni öylece bırakıp giden adam bunca zaman sonra gelmesi bir şeyi değiştirmemeli.
Tuğçe yine telaşla araya girip “Sakince düşün ve yanlış bir karar verme.” demek istedi. Kızının Ersin’den kaçarken Ufuk’un kalbini de kırmasını istemiyordu. Onunla iyi anlaşsa da adam akıllı bir ilişkileri olmadığını biliyordu. Yanlış bir karar üçünü de mutsuz bir sona götürürdü.
Başak anne ve babasının demek istedikleri anlasa da ne düşüneceğini bilmiyordu. Ersin ile elbet konuşmak istemiyordu, ama gelmesi duygularını alt üst etmişti. Sakin kalmaya çabalarken sadece hayatına devam etmek istiyordu. Bu noktaya gelmesi hiç kolay olmamıştı. Şimdi her şey karışmış gibi hissetmesi hiç hoşuna gitmiyordu.
-Onun gelmesi beni ilgilendirmiyor. Ben kendi hayatıma bakacağım.
Tuğçe dün akşam gördüklerinden sonra pek buna ihtimal vermiyordu. Ersin kızının arkasından koşarak gittiğine göre öylece kapanacak bir konu değildi.
Oğuz ise kızına son bir şey hatırlatmak istedi. “Sadece gerçekten seven insanın kaçmak yerine bir çözüm bulmaya çalışacağını unutma. Kaçmak en kolayı. Bunun örneğini vermeme gerek var mı?”
Babasının ne demek istediğini çok iyi anlamıştı. En güzel örnek onlar ve amcalarıydı. Hayatları ne kadar zor olsa da sevdiklerinden vaz geçmemişti. Her birinin hikayesi ayrı etkiliydi. Kendilerini anlatmaktan hiç vaz geçmeyen bu adamlar sevdiklerini de bırakmamışlardı. Kuzey amcası yeri geldiğinde günlerce Mira yengesinin kapısında yatmıştı. Salih amcası Aslı yengesiyle birlikte olmak için neler atlatmıştı. Bunları dinleyerek büyüyen çocuklardı. Bu yüzden örneğe ihtiyacı yoktu. Bakışları ile babasını onaylayıp sessizce kahvaltısını yaptı. Düşünceler yüzünden de çok yiyemeden “Ben gideyim.” diye kalktı.
Tuğçe az yediğini fark edince “Yanına yiyecek koyayım mı?” diye talaşla kalkacağı anda kızı durdurdu.
-Canım isterse alırım. Akşam görüşürüz.
Babasına baktığında “bir şey olursa biz buradayız.” demesine gülümsedi. Mutfaktan ayrıldığında eşyalarını alıp evden çıktı. Apartmandan çıkmadan önce telefonu çalmaya başladı. Kapıyı açarken telefonunu çıkardı. Ekranda baktığında abisi arıyordu. Kesin o da merak içindeydi. Açacağı anda gördüğü kişiyle durdu. Aramayı mesajla ret ederken gördüğü kişiye yaklaştı. Dün akşama rağmen kapısına gelmesine sinirini bozmuştu. Önünde durduğunda “Neden buradasın?” diye sordu.
Ersin öfkeli gözleri izlerken özlem doluydu. Ne kadar kızsa ne söylese haklıydı. Saçmalamıştı ve güzel giden ilişkisini batırmıştı. Bu yüzden ne kadar kovulsa da yine dönüp dolaşıp ona gelecekti.
-Hala konuşamadık.
Başak sinirden sadece güldü. Eskiden aşka baktığı gözlere şimdi sadece kırgındı. Oysa kalbini ona açmıştı. Bana inan diyen adama kendini bırakmıştı. Hatırladıkça daha çok kendine kızıyordu.
-Bende sana cevabımı verdim. Beni rahatsız etme.
Adım attığı anda Ersin telaşla bileğini yakaladı. Tenine değen parmakları elektrik gibi çarpılırken hızla çekilince şaşkın gözlerle izledi.
-Bana bir daha dokunma!!
Tepkisi kalbini parçalarken “Küçüğüm…”diye başladığında “Sakın! Bana bir daha öyle seslenme. Benimle konuşma. O bıraktığın küçük kız artık yok.” diye tepki aldı. Onu kazanma duygusu yara alırken gözlerinde ki nefret olduğunu düşünmek dahi istemiyordu.
-Madem büyüdün dinle beni..
Yalvarsa da Başak da işe yaramıyordu. “Doğru küçük olduğum için bırakıp gitmiştim. Büyüyünce mi aklına geldim?” Ne dese yanlış anlaşılıyordu. Sabrının sonunda “Tamam ben hatalıyım. Sana köpek gibi aşıkken seni bıraktım, ama neden diye bir sor!” diye isyan etti.
Başak içini kavuran aşktan kurtulduğunu düşünse de Ersin’i gördüğü her saniye sarsılıyordu. Canı yandıkça da dağılıyordu.
-Bu saatten sonra ne fark eder? O gün sordum. Cevap verdin mi?
Konuştukça daha çok üzülmeye devam ediyordu. Aldığı nefes bile her yerini yakıp geçiyordu. Daha fazla kalmak istemediği için cevap bile beklemeden uzaklaştı. Ersin arkasından koşturup adını seslense de arabasına bindiği gibi çalıştırıp uzaklaştırdı. Sinirleri bozulunca gaza bastıkça ağlamaya başladı. Dişleri sıkarken ‘ağlama’ dese de göz yaşları durmuyordu. Aksine daha çok ağlamaya başladığında yolu görmeyip kenara çekti. Direksiyonu sıkarken tek istediği artık ağlamamaktı. En olmadık yerden çalmaya başlayan telefonu yine başlayınca abisi olduğunu düşünerek direk açtı. Konuşmasına izin vermeden “Lütfen bana hiçbir şey sorma.” dedi. Kulağında telefon gözünde dinmeyen yaş ile sadece durmak istiyordu.
Oysa arayan abisi değil Ufuk’tu. Her zamanki gibi kısa mesaj çekse de işe giderken sesini duymak istemişti. Telefon açıldığı gibi söylediği ile kalırken ağladığını hissettiğinde yumruğunu sıktı. Bir yanı deli gibi yanında olmak isterken bir yanı da üstüne gidip sıkmak istemiyordu. Ona aşkını ilan etse de Başak’ın gözünde tam yerini bilmiyordu. Ben senin için neyin diye soracak bir zamanda değildi? Öyle bir yerde sıkışmıştı ki zor olsa da sadece arkadaşı olarak yanında yürümeye çalışıyordu. Yıllar önce ikisini uzaktan izlerken şimdi de kavgalarının ortasında kalmıştı. Başak’ı zorlamasa da bazen fazlalık olan kendi olduğunu düşünmeden edemiyordu. Kalbi ona doğru çekilse de bu ilişkiye hakkı var mıydı? Ya da Başak bir gün onu sevecek miydi? Kulağında sevdiği kızın ağlama sesi gelirken kalbi sıkışmış onu dinliyordu. Bu nasıl bir çelişkiydi?