Konuşmaktan çekindiğimi anladığında eğilip burnunu burnuma sürterek mırıldandı.
“Demek konuşmaktan hoşlanmıyorsun...”
Sesi gece tenimde hüküm sürerken çıktığı gibi çıktığında iliklerime kadar ürperdiğimi hissettim.
Bedenim kolları arasında hapis olduğu için içimin nasıl çekildiğini anında hissederek tatlı bir kahkaha attı.
Gülüşü dünyadaki en güzel şarkıdan bile güzeldi sanki. Ömrümün sonuna kadar beni böyle sarmalayıp gülse itiraz etmezdim.
Ona çok hızlı kapıldığımı fark ederek kendime gelmek için ufaktan iç çektiğimde belimdeki elini kalçama indirip etime iz bırakmak ister gibi aniden sıktı.
Yerimde zıplarken hissettiğim acıdan çok, dokunuşunun verdiği zevkle inledim.
“Ayyyh!”
Halime bir kez daha gülerken benimle uğraşıp kıvrandırmaktan nasıl zevk aldığını açıkça görebiliyordum. Bende hoşuna giden bir şeylerin olması dünyanın en mutlu insanı gibi hissettiriyordu.
“Sesini duymak için canını yakmam gerekiyor öyle mi?”
Nereden geldiğini bilmediğim bir cilveyle dudaklarımı büzüp kirpiklerimin altından gözüne baktım.
Onunla inatlaşıyor muydum bilmiyorum ama dün gece bana sahip olmak istediğinde hiç direnmediğim kadar şimdi konuşmaya direniyordum.
O da kendimce başlattığım oyuna ayak uydurup dudaklarıma eğilerek sıkı bir öpücük bıraktı.
Henüz öpücüğün sersemliğinden çıkamamışken yüzünü boynuma gömüp içimi ılık ılık eden nefesini tenime vere vere konuştu.
“Madem konuşmaktan hoşlanmıyorsun, biz de koklaşarak anlaşırız.”
Yüzümü göremeyeceği için sözlerine kaygısızca gülerken sesim çıkmasın diye dudağımın ucunu ısırdım.
Sanki koklaşarak anlaşmanın kitabını yazmak ister gibi burnunu boynumda gezdirirken aynı zamanda sıra sıra öpücüklerini de tenime diziyordu.
Sıcak dudaklarının dokunuşuyla kendimden geçmek üzereyken birden boynumdan uzaklaşıp gözüme baktı.
"Hala konuşmayacak mısın?"