-TANITIM-
“Resmi nikahı İstanbul’a dönmeden önce mi yapacağız?”
S.imin derdine düşüp fazla yüz verdiğim köylü güzeli, ilk günden hayatıma çökmeye çalıştığında anlayacağı dilden konuştum.
“Nikah yok, İstanbul da.”
Yüzüne dehşete düşmüş gibi bir ifade yayıldı.
“Boşayacak mısın beni?”
Hiç de ayarı yoktu. Ya gelip tüm düzenimi mahvetmek istiyordu yada beni teninden mahrum etmek.
“Boşayacağım demedim.”
Verdiğim cevapla yüzünün mağdur ifadesi tümden değişti.
“Kusura kalma Azad ağa, ben cahilim. Ne dediğini tam anlayamıyorum.”
Aslında çok iyi anlamıştı da işine gelmediği için hesap sorma peşindeydi aklınca.
“Ne dediğim açık Elif. Seni yanımda götürüp bakıcılık edecek zamanım yok.”
Sert sesimle inadı nihayet kırılırken, bakışlarını öne düşürüp usulca mırıldandı.
“Tamam, götürme ama bebek için resmi nikah kıymamız lazım.”
Şu mahzun hali ile bana yaptıramayacağı şey olmadığını fark ettiğimde hızla çıkıştım.
“Ne resmi nikahı lan! İki kere girdim çıktım diye seni alıp evimin kadını yapacağım mı sandın!”
Gece utana sıkıla kollarımda, sırtımda, saçlarımda gezdirdiği ufak, tombul elini yüzüme vurmak için hınçla kaldırdığında, bileğini havada yakaladım.
O kadar da uzun boylu değildi.
Eli havada kaldığında öfkesini alamadığı için gözlerime nefretle bakıp hızlı hızlı solurken inip kalkan göğsü tekrar kanımı ateşledi.
Ne kadar s.ersem s.eyim içimde geçmeyecek bir saplantı vardı sanki.
İçime dışıma lanet edip bileğini, acıyacağını bile bile sıkarak bedenini yatağın üzerine doğru fırlattım.
Uçuşan eteğinden beyaz, etine dolgun bacakları önüme serilirken tekrar içine girmemek için zor duruyordum.
Bakışlarımdaki arzuyu gördüğünde toparlanmaya çalıştı ama artık çok geçti.
Ellerini yakalayıp başının üzerinde birleştirerek öfkeden kızarmış dudaklarına doğru abandım.
Öpmeme izin vermeden başını çevirdi. Nazıyla niyazıyla oyalanacak zamanım yoktu.
“Direnme! Canın yanar.”
Hızla yüzüme dönüp korkuyla gözlerime baktığında hakkım olanı istedim.
“Seni istediğim gibi s.mek için imam nikahını kabul ettim, fazlasını beklemeden işimi göreceksin.”