.......LÜTFEN DİKKAT......
BU BÖLÜMDE ANLATILAN HİKAYE GERÇEK BİR OLAYDAN UYARLANMIŞTIR...
ÜLKEMİZDE 15 YAŞINDA BİR KIZA YAPILMASI DIŞINDA BENİM ANLATTIĞIM YURT DIŞINDA YAPILANDIR... GENÇLERİMİZİN BU KONUDA DİKKATLİ OLMASINI DİLİYORUM VE BÖYLE ŞEYLERİN YAŞANMAMASINI DİLİYORUM...
BU KONUDA KIZLARIMIZI UYARALIM, HAKLARINI BİLSİNLER, RESİMLERİ YADA VİDEOLARI VARSA KORKMAYIP SÖYLESİNLER...
RABB'İM, ŞERLİ İNSANLARIN ŞERLERİNDEN HEPİMİZİ, ÖZELLİKLE DE ÇOCUKLARIMIZI KORUSUN...
BU ANLATTIKLARIM GENÇLERE İBRET OLSUN!!! FARKLI BİR HEYECAN DİYE DÜŞÜNÜP YAPILMASIN!!!
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~
Ezra'nın kuması iken bir anda eltisi olan Gizem'in, kaynı ile düğün yapacağı için bu seferki seansı ertelenmişti.
Şuan ki duygularını o kadar çok merak ediyordum ki, âdetleri gereği iddeti bitip baba evine döneceği günü iple çekerken ne olmuştu da bu evliliği kabul etmek zorunda kalmıştı, kalmışlardı...
Asiye ablanın kapıya vurup, içeri girmesi ile düşüncelerimi sonlandırdım...
"Buyur Asiye abla?"
"Doktor hanım, size bir komşum var demiştim yaa?"
"Asiye abla, benim niyetim sensin ama sen, bütün komşularını getirdin de şu koltuğa bi kendini oturtamadın?"
"Ben kaçmıyorum doktor hanım, otururum elbet... Ama bu kız yine kaçmış."
"Haa şu kız?! Bulundu mu?"
"Bulundu çok şükür... Bu sefer de otogarda bulmuşlar. Kızı ikna etmişler, doktor bırakın gitsin derse gitmene izin vereceğiz diye."
"Ne zaman geliyorlar?"
"Geldiler, aşağıdalar."
"Ailesi kalsın, sen direk kızı getir abla."
"Tamam doktor hanım."
...Kızın güvenini sağlamanın ilk hamlesi, aileni dinlemeden onlara hâk vermeden önce seni dinledim ve senin düşüncelerin benim için çok önemli izlenimi vermekti... Asiye abladan ailenin derdini bildiğim için benim direk kaynağına inmem gerekiyordu...
Son üç aydır okula gitmeyen ve sürekli evden kaçan bir kızı dinleyecek ve ona göre "evet haklısın okulu da bırak aileni de terket" diyecektim...
Bu kadar küçük bir kıza bunu, ben değil hiç kimse söylemezdi...
Kapıdan gelen sesleri duyup, boğazımı temizleyen öksürükle girmelerini bekledim.
Asiye abla kapıyı açıp, "Gel, gel kızım." diyerek kolunun altından içeriye gönderdiği çıtı pıtı kızı görünce ayağa kalktım...
Asiye abla, "Küçücük kız doktor hanım" derken abartıyor zannetmiştim ama bu kız gerçekten çok küçük duruyordu...
"Merhaba canım hoşgeldin." diyerek sarıldığım kız neredeyse kollarımda kayboluyordu.
"Hoşbuldum doktor abla." Mini minnacık kızdan aman aman bir ses çıkmazdı ama bu kadar da içine içine konuşacağını tahmin etmemiştim.
"Gel, şöyle otur." diyerek oturttuktan sonra koltuğum yerine karşısına oturdum.
Ona bir süre merak dolu bakışımdan; kendisini ilk defa gördüğüm gibi, durumunu da bilmediğimi düşünüyor olmalıydı.
"Benim adım Ceylan."
"Memnun oldum Ceylan, bende Beyza."
"Beyza, beyaz demek değil mi?"
"Evet canım."
"Yüzünde adın gibi bem beyaz."
"Senin de gözlerin adını yansıtıyor."
"Doğduğumda babam gözlerimi ceylana benzetmiş, adı Ceylan olsun demiş."
...Benim bebeğim nasıl olacak ve ben gittikten sonra babası ismini ne koyacaktı acaba?..
Kendimi düşünmenin sırası değildi belki ama ben Ceylan'ın yerine kendi bebeğimi koymuştum...
"Ceylan, şuan o güzel gözlerinin altında morarıklar oluşmuş, sen kaç gündür uyumuyorsun?"
"Gelirken arabada uyudum."
"Arabada oturduğun yerde kestirmeni sormuyorum canım, yatağa yatıp en uzun ne zaman ne kadar uyuduğunu soruyorum."
"Galiba bir aydır hiç."
"Neden güzelim."
"Uyursam evden çıkıp gidemem sabaha kalırım diye."
"Ceylan, kaç yaşındasın?"
"On dokuz."
"Üniversite ikinci yıl değil misin?"
"Öyleyim... Dedem müdür olduğu için onunla okula giderdim, beş yaşında okula başladım gibi oldu, okuma yazma öğrenince dedem de beni ikinci sınıfa kayıt ettirdi. Yaşıtlarımdan bir dönem önce üniversiteye başladım."
"Derslerin nasıl?"
"İyiydi."
"Ne zamana kadar iyiydi?"
"Bir kaç ay öncesine kadar."
"Derslerinin kötüye gitmesine sebep olan bir sıkıntın mı var?"
"Burada konuştuklarım aramızda mı kalacak?"
"Hiç şüphen olmasın, sen on sekiz yaşını doldurmuş aklı başında bir bireysin... O yüzden annen ve baban dahil kimseye söylemeyeceğim, çok iyi sır saklarım."
"Ara dönemin üçüncü haftasıydı..."
Hem anlatıp bir an önce kurtulmak istiyor, hemde anlatacak gücü kendinde bulamıyor gibiydi.
Bakışlarını benden çekip, ayak parmaklarına baktığında içim bi tuhaf olmuştu...
Allah'ım, lütfen... Bu kız da benim gibi Ezra gibi olmamış olsun lütfen... Şuan burada bi ergeni dinliyor olayım... Ailesinden baskıya dayanamayıp kaçan biri olsun, küçük yaşta okula başladığı için okumaktan bunalan biri olsun. Kardeşi doğduktan sonra ilgiyi onun üzerinde yoğunlaştırdıkları için kıskanıp evden kaçan biri olsun lütfen...
"Bir gün, okulu astık."
İşte başlıyorduk... Ben susup dinleyecek o anlatıp ağlayacaktı. Kahretsin ki bu hep böyle oluyordu...
"Müziğe kendimi o kadar kaptırmışım ki sağa sola hiç bakmadım... Yol uzadıkça hoşuma bile gidiyordu. Bilmediğim yollardan, bilmediğim bir eve gittik... "
"Kiminle gittin?"
"Geçen dönem çıkmaya başladığım erkek arkadaşımla."
"Sınıf arkadaşın mıydı?"
"Hayır, o iki sınıf üstümdü, kız arkadaşımın sevgilisinin arkadaşıydı."
Bu neden bana hiç şaşırtıcı gelmiyordu, ne kadar sık oluyordu... İki sevgili arkadaşlarını da ayarlamak zorunda gibi bir hâl almaya başlamıştı ama bu, zaman zaman tehlikeli olabiliyordu. Bu da o durumlardan biriydi...
"Evde yalnız mıydınız?"
"Hayır... Mini parti gibi bir şeydi... Yirmi otuz kişi falandık ama erkek arkadaşım hariç kimseyi tanımıyordum."
"Erkek arkadaşının tanıdıkları mıydı peki?"
"Ne kadarını tanıyordu bilmiyorum... İçlerinde bir kızla çok samimiydi."
"Sen parti olacağını bilerek mi gittin?"
"Parti olacağını biliyordum... ama... sonrasında... olacakları... bilmiyordum..."
"Biliyorum güzelim, çok zor... Ama ben buradayım... Yanındayım..."
"Parti akşama kadar devam etti... Evin sahibi... en son kalan kişilere 'şişe çevirmece oynayalım mı?' dedi... Basit bir şişe çevirmece dedim, sürse sürse bir saat süren, en fazla ya erkek arkadaşıyla öpüştüren ya birini tokatlatan ya da en önemli sırrını söyleyeceğin basit bir şişe çevirmece..."
"Kaç kişi oynadınız?"
"Biz dahil beş erkek beş kız, toplam on kişi."
"Bu saydıklarının olmadığı ne oldu peki?"
"Oyunda şişe bile orjinal şişeydi, oyuna özel yapılmış gibi... Bir de kartlar vardı... Şişeyi çevirip durmasını bekliyorsun ve kartı çekiyorsun... Kartta ki resim de ne varsa karşındakine onu yapıyorsun."
"Kartlarda neler vardı?" Bunu soruyordum, çünkü aslında bu oyunu biliyordum, psikopatlık derecesinde bir oyundu ve sonunda katilliğe kadar gidebiliyordu. Ceylan'ın da bu oyunu oynayıp oynamadığını merak ediyordum.
"İlk başlarda çok sıradan olmasa da olağan şeylerdi, birinin üzerine su dökme, alkol döküp yalama, piercingini çekme, oyun git gide zorlaşmaya başlayınca devam etmek istemedim ama erkek arkadaşım, bi senet imzaladığını bunu bitirmezsek para vermemiz gerektiğini söyledi..."
"Sen imzaladın mı?"
"Ben değil ama benim adıma da imza atmıştı."
"Kendini bitirmek zorunda mı hissettin?"
"Öyleydim..."
"Değildin" diyebilmeyi çok isterdim ama ne işe yarardı ki? Olan olmuş Ceylan blöfe kanmıştı.
"Şişeyi çevirme sırası o güne kadar hiç görmediğim adını o an duyduğum birine geldi ve çevirdiği şişe bende durdu... Kartı çekti, yüzüme baktı... Herkes, "göster" "göster" "göster" diye alkışlıyordu..."
"Ceylan..." derken, su vermek üzere sürahiye ve bardağa uzandım.
Elleri titrer bir hâlde suya uzanıp, "Teşekkür ederim..." diyerek elimden aldı. Bir yudum çekip, onu da zorla yuttuktan sonra devam etti.
"Kartta, birlikte ol yazıyordu ve resimde de nasıl olacağını gösteriyordu... Orada tek tanıdığım olan arkadaşıma baktım... Erkek arkadaşımdı ya hani, yeter lan demesini bekledim, oyunu dağıtıp beni oradan götürmesini de... Ama o sessizce önüne bakmakla yetindi, onun yerine kartı çeken ayağa kalkıp, başlarım sizin oyununuza da şişenize de ben gidiyorum... dedi... Kapının dışarıdan kilitli olduğunu o zaman anladık... Açtır şunu diyerek ev sahibine bağırdı... O da cebindeki senetleri gösterdi..."
"O da mı imzalamış."
"Evet... Ne kadar yazıyordu bilmiyorum ama 'evimi, arabamı alıp beni hapse de attırsan bunu yapmam' dediğine göre baya yüklü bir miktar diye düşündüm."
"Sen ne yaptın peki?"
"Arkadaşıma yalvardım, götür beni gidelim dedim... ama... o... 'yap'...der gibi... baktı..."
"Ceylan, istersen bırakalım haa, yeter bu kadar."
"Benim gitmem lazım doktor hanım, buralardan gitmem gerek, o yüzden anlatmak zorundayım... Ailemin yüzüne daha fazla bakamıyorum..."
"Nasıl kabul ettiniz Ceylan."
"Evin sahibi ile biri daha 'onun yerine ben yaparım o zaman' diye ayağa kalkınca, o "Tamam." dedi... Oradan kurtuluşum yoktu... Ya biri yerime yapacaktı, ya da başkası bana... Ben yerde oturuyordum, elimden tutup kaldırdı... "Hangi odaya" diye sordu... Ben hâlâ arkadaşıma yalvarıyordum... 'Ne odası, burada olacak' diyerek sırtı bize dönük koltuğu gösterdiler..."
"Ceylan..." Ceylan anlattıkça karnım geriliyordu... Fetüs kas katı kesilmiş nefes almama engel oluyordu...
Ceylan, geriye yaslanıp nefes almaya çalıştığımı görünce, hemen ayağa kalktı, camı açıp masamdaki suyu bana içirmeye çalıştı...
Ben, onun yaşadıklarını yaşamamış olsaydım, daha kolay mı dinlerdim acaba? Empati kuran bi doktor değil, yaşadığını hatırlayan biri olmasaydım... O zaman daha mı az etkilenirdim...
"İyi misin doktor abla?"
"İyiyim canım, iyiyim."
"İyi de doktor abla, hamile hamile de doktorluk yapılır mı hiç, hemde bunu... Çocuk doğmadan travma biriktiriyor."
"Sana bir sır vereyim mi Ceylan?"
"Söyle doktor abla."
"Bu fetüs, benim travma sebebimin eseri."
"Hiiii'... Sen de mi?"
"Evet, bende..."
"Devam etmiym o zaman... Sana kötü hissettiriyorum galiba?"
"Sen nasıl bir kızsın böyle yaa, kendi derdini unutup bana yoğunlaşıyorsun?"
"Damdan düşenin halini damdan düşen anlar abla, o yüzden."
"Neyse, hadi bakalım... Doktorluğumu elime alayım ve ben sana sorayım... Devam edebilecek misin?"
"Evet... Ama daha dikkatli olacağım... Söz..."
"Kendini rahat hissedeceğin şekilde anlat lütfen."
"Önce, itiraz etti... Burada yapamam diye... 'Nereden bileceğiz yapıp yapmadığını' dediler... Galiba onunda planı buydu... 'Bitmeye yakın gelip senin ağzına boşaltırım görürsün' dedi... Ama kabul etmediler. 'Çarşaf getirin o zaman' dedi..."
"Sana sormadı mı? Ne istiyorsun diye?"
"Onların beni bırakmayacağını biliyor olmalıydı... Bir tanesi ona, 'borcunu ben öderim git' deyip duruyordu..."
"Onların insafsızca davranacağını mı düşündü yani?"
"Borcunu ben öderim' diyen, bi kızın piercingini çekip kulağını parçaladıktan sonra onu yaladı."
"Bu nasıl bir vahşet böyle!"
"Ben bi erkeğe beni onlara bırakma diye yalvaracağımı asla düşünmezdim... ama söyledim... Ellerimi yüzüme kapadım, başımı göğsüne dayayıp beni bırakma dedim... Çünkü o diğerlerine göre daha insan evladı gibiydi... Çarşafı getirdiler, üzerimize örttü... Sadece bir defa göz göze geldik, onda da bana, "Özür dilerim." dedi ..................... Semih............ k.nımı çarşafa silerken................. "Allah belanızı versin.............. pisliğinizde boğulun inşaallah." diyordu..............
Galiba ilk olduğunu o da diğerleri gibi orada anlamıştı............ Erkek arkadaşıma, 'kaymak gitti, bu yoğurt çabuk ekşir' diyen birine de, 'kes lan.' deyip yumruk attıktan sonra beni kaldırıp yanına oturttu..."
"Ne yani..... oyuna devam mı ettiniz?"
"Evet, sıra bana geldiği için şişeyi ben çevirdim........ Kartımı elime verdiklerinde kusacak gibi hissediyordum....... Öpüşme kartıydı ve karşımdaki bir kızdı....... Kız yerinden kalkıp yanıma geldi, dudağını değdirdiği an ağzına kustum....... Dalga geçtiler..."
"Nasıl bitti peki?"
"Sıra erkek arkadaşıma geldi......... şişeyi çevirdi, daha şişe durmadan kartı aldı. şişe durduğunda bir erkeğe bakıyordu ve elinde de ölüm kartı vardı....... Ayağa kalktı... Oyun sandığını açıp....... İçinden sert bir cisim çıkarttı...... Galiba bu da oyuna özel eşyalardan biriydi."
"Ne yaptı peki?!"
"Yavaş adımlarla ona doğru yürüdü... Herkes o kadar gergin ve sabırsızdı ki, ben korkudan Semih'e sığındım...... 'Korkma, bakma...' deyip beni kendine çektikten sonra, 'indir onu geri zekalı, kafayı mı yedin sen?' diye bağırdı... 'Paramı verebileceksen olur.' dediğini hatırlıyorum....... sonrasında kısa bir sessizlikten sonra vurma sesini duydum, elime sıcak bir şeyler sıçradığını hissederken herkes çığlık çığlığa bağırmaya başladı... O saniyeye kadar "Vur, vur, vur." diye bağıranlar susmuş, kızlar çığlık kıyamet ağlıyordu."
"Öldürdü mü yani?"
"Bilmiyorum... Semih, beni bırakıp onun yanına gitti... Başının her yerinden k.n akıyordu... 'Açtır şu kapıyı Allah'ın belası' diye bağırdı... adamı sırtına aldı, bana da yürü hadi dedi... Arabaya geldik, onu arka koltuğa yatırdı, bir saat sonra ancak merkeze gelebildik... Bi taksi durağında durdu, cebindeki bütün paraları bana verip... Hemen eve git ve bu gece olanları unut... kimseye tek laf etme dedi..."
"O hâlini görünce ailen anlamadı mı?"
"Eve gitmedim ki? Kuzenimin evine gittim... Her yerimde k.nlar vardı, çok korktu... annemi arayıp Ceylan bana gelmişti, çay çekirdek derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık merak etmeyin deyip kapattı... Ablam beni yıkadı, ilaç içirdi... En son o ağrı kesicinin etkisiyle sabaha kadar uyuduğumu hatırlıyorum..."
"Kuzenin söylemedi mi?"
"Hayır, söylemedi."
"Semih'le daha sonra karşılaştınız mı?"
"Hayır, onu son görüşüm oldu."
"Okuldan mıydı peki?"
"Bilmiyorum ama olsaydı illaki görürdüm."
"Erkek arkadaşının vurduğu kişiyi tanıyor musun?"
"Hayır... Erkek arkadaşımın vurduğu kişi samimi olduğu kız arkadaşının sevgilisiydi."
"Bi art niyetle yapmış olabilir mi?"
"Ben artık ondan her şeyi beklerim."
"Sen neden kaçmak istiyorsun peki?"
"Bende senin gibi travma sebebimin eserini taşıyorum çünkü."
"Hamile misin?!"
"Bağırma doktor abla... Evet... Maalesef... Ben ailemden kaçmıyorum... Bebek doğunca bir yere bırakıp geri döneceğim."
"Ne kadar oldu?"
"Dört aylık... Ben öğrendim yine ablama gittim, birlikte doktora gittik ama cinsiyeti bile belli olmuş alamayız dediler... Her şeyi denedim, yüksekten hopladım, ip atladım, zıpladım... Ben kurtulmaya çalışırken o daha çok bağlandı..."
"Peki neden kilo almıyorsun... çok zayıfsın..."
"Korse takıyorum ve az yiyorum... Mide bulantım hiç olmadığı ve düzensiz regl olduğum için ailem de bende anlamadık."
"Ceylan... Sana yardımcı olmak istiyorum ama senden bir ricam var... bana biraz süre ver... bu süre de lütfen korse takmayı bırak ve kaçmadan bekle... Anlaştık mı?"
"Gerçekten mi, ailem bilmeden halledilir mi?"
"Söz vermiyorum ama bir şans istiyorum... Her şeyi denemişsin, bunu da dene rica ederim."
"Tamam abla..."
"Teşekkür ederim."
~~~~•~~~~•
İçime çöken bu ağırlık, bebeğin ağırlığı mıydı, bebeğin babasına işim düştüğü ve ayağına gidiyor olmam mıydı bilmiyorum ama ayaklarım beni geri geri götürüyordu...
Benim doğumuma yakın bir zamanda doğum yapacak olan Ceylan'a yardım etmeyi çok istiyordum.
Her ne kadar istemeyerek gelsemde nefes nefese çıktığım merdivenleri geride bırakmış yönetim kurulu başkanı yazan odaya gelmiştim...
Kapıya vurup içeri girince, karşımda sekreteriyle kırıştıran bir müdür görmeyi çok istesem de o, sap gibi dosyaları masaya tek başına yatırmış oturuyordu...
Öyle olmasına rağmen beni görünce basılmış gibi ayağa kalktı.
"B.B.Beyza?!" derken masanın üzerine dağılan kağıtları zapt etmeye çalışıyordu...
Bir ara, belki de sekreter masanın altındadır diye düşünecek oldum ama onu da cam masa yalanladı.
"Müsait miydin?"
Müsait olmasa bile benim için müsait olacağını bile bile sormak, bana iki yüzlülük gibi gelse de sormam gerektiğini düşünüyordum.
"G.G.Gell... Gel... Müsaitim." derken beni çağırdığı yer kendi koltuğuydu... Onun sıcaklığını en son tansiyonum düşüp bayıldığım da hissetmiş ve doymuştum, daha fazlasına gerek yoktu...
"Böyle iyi." diyerek karşı koltuğuna oturup onun da oturmasını bekledim.
"B.Bir şey mi oldu?"
"Sakinleşir misin lütfen." derken bende nefes nefese değilmiş gibiydim...
"O.Olmaya çalışıyorum a.a.ma... S.Sen neden nefes nefesesin?"
"Her kata çıkan asansör senin kata gelmediği için ve bu kiracı senin aksine bencil birine benzediği için... Balkonu odaya kattığı yetmiyor gibi, iç hacmimi daralttı ve ciğerlerim rahat bir nefes alamıyor."
"Onun adına özür dilerim..."
"Fazla zamanını almak istemiyorum, senden bir şey istemek için geldim, daha doğrusu, beni günlerce arayıp buldurduğun kaynaklarınla birini bulmanı istiyorum."
"Ben seni bulmak için kaynaklarımı kullanmadım, onları kullansaydım bir günde bulurdum."
"Her neyse? O zaman işim kolay. Bugün bir hastam geldi, onda kendimi gördüm ve yardım etmek istiyorum."
"Benim gibi birini mi arıyoruz?"
"Kendinle neyi kasdettiğini bilmiyorum ama inşaallah bir konuda senin gibidir diye umduğum birini arıyoruz."
"Kimi buluyoruz?"
"Adı Semih."
"Eveet?"
"O kadar?"
"O kadar derken?.. Elimizde sadece Semih mi var, onun doğruluk payı yüzde kaç peki?"
"Ben sana geldiğimde o bile yoktu... Kim olduğunu ne zaman öğrendiğimi hatırlatma istersen."
"Tamam tamam, başlama yine... Bana, şehir yaş aralığı gibi elle tutulur bir şey daha vermeye çalışsan?.."
"Elimde, bu tarihte kafa travması ile hastaneye yatmış isimsiz biri ve onu hastaneye götürmüş Semih var."
"Bu da bir şeydir... Sürem ne kadar?"
"Beni bulduğundan daha kısa sürerse iyi olur."
"Keşke iki hafta da bulsaydım diyeceğim aklıma gelmezdi."
"Bir hafta."
"Anlaştık."
"Bu akşam teyzen geliyormuş?"
"Öyle miymiş?"
"Haberin yokmuş gibi davranma?"
"Vallahi yookk!"
"Neden geliyor o zaman? Ben aylık kontrollerime gidiyorum."
"Annem torununu görmek istiyor herhalde."
"İki hafta oldu."
"Bilmiyorum Beyza, cinsiyetini merak ediyor olabilir, kalp atışını duymak istiyor olabilir, yüzünü görmek istiyor olabilir."
"Hani bilmiyordun?"
"Bilmiyorum zaten, tahmin sadece?"
"Nereden çıktı kalp atışı falan?"
"Geçen gün yüklü miktarda para harcamıştı, ekstresine baktım, renkli ultrason cihazı sipariş etmiş."
"Neee?"
"Bende ondan dolayı olabileceğini düşündüm."
"Üç ay sonra görecek zaten neden bu kadar sabırsız ki?"
"Onu da kendisi büyütecek ya o yüzden?"
"Nasıl yani?"
"Zamanımın çoğu yurtdışında geçtiği için ben yılda iki defa ancak görürüm, annem de bildiği için şimdiden kendine alıştırmak istiyor herhalde."
"Ben yokum, sen büyütmeyecektin madem, neden bırakmadın ki aldırayım."
"Ha ben ha annem ne fark eder ki? Bizi o büyüttü, cimcime de annesinden çok onun elinde görüyorsun."
"Cimcime bir yandan annesiyle de birlikte ya hani? İki tarafı birden eksik değil."
"Gitme, bizim de çocuğumuz annesiyle büyüsün?"
"Senden haber bekliyorum. Bulunca haber verirsin?"
"Canının istediği bir şey var mı? Akşam gelirken alayım."
"Yok." deyip çantamı aldıktan sonra morali alt üst olmuş bir şekilde üç ayımı daha yaşayacağım evin yolunu tuttum...