tanıtım bölümü 3

3321 Words
~~~~~~•~~~• 5 ay sonra ~~~•~~~~~~• "Asiye, sıradaki gelsin." "Peki doktor hanım, hemen gönderiyorum." İçimdeki bu kıpır kıpır şeyin bir o yana bir bu yana hareket etmesinden yılmıştım artık. Kusmalarım geçti, artık sadece parazitim kaldı diye sevinirken bu ayda da o parazitin hareketleri midemi bulandırıyor uykularımı kaçırıyordu. Gelecek kişinin suratına karşı kusmamak için koltuğumdan kalkıp camı açacaktım kii, kapının tıklanmasıyla amacıma ulaşamadan yakalandım. Normalde yerimden çok nadir kalktığım için hemen hemen hiç kimse beni böyle bilmiyordu. Aslında bu gelen kişiye de belli etmeyecektim ama parazitim müsade etmemişti. Kapıdan, gözleriyle birlikte inci gibi dişleri gözükecek kadar gülümseyen bir kız girince, bende cam açma işlemimi yapıp yerime doğru yürüdüm. "A. oooowww..." Şaşırmasına şaşırarak, "Bir şey mi oldu?" dedim. "Daha ne olsun doktor hanım, yıllarca derdimi anlatmamak için kaçtım durdum, tam bi güç buldum kii, sende böyle çıktın." "Ne varmış ki bende?" "Beni yarım bırakacakmışsın gibi duran bir çıkıntı görüyorum. Bu kadar güzel bir fizikte sadece karın ödem yapmaz herhalde, değil mi?" "Ben de bu kadar enerji dolu birinin üç aylık bir sorunu olabileceğini düşünmüyorum... Ayrıca hiç bir hastamı yarım bırakmak gibi bir niyetim yok. Ölmezsem eğer." "Aman aman, Allah korusun... Allah sana ve bebeğine uzun ömürler versin." "Teşekkür ederim. E hadi geç otur bakalım. Bu güzel enerji dolu ziyaretini neye borçluyuz, adın ne bi tanışalım." "Adım Ezra." "Ezra!.. Doğru mu anlıyorum. Azra değil?" "Ezra, Ezra. Doğru anladınız, sözü ve konuşması düzgün demek." "İsmin de anlamı da çok güzel, sana da uymuş." "Sözüm konuşmam düzgün olsa ne olur... Ben öyle olmadıktan sonra." "Asiye, bana her zamankinden Ezra'ya daaa, ne içersin?" E: "Burada en çok ne içiliyorsa ondan olsun." "Ezra'ya da taze sıkılmış meyve suyu alalım, suyumuz burada hazır." E: "Haa, bir dee şöyle büyükçe bir çarşaf, bez falan varsa iyi olur." "O ne için?" E: "Ben şimdi ağlarsam burnum çok akar, buradaki mendiller yetmez onun için." "Ben de seni o kadar çok ağlatmamaya çalışırım." E: "Siz öyle diyorsanız. Ben söylemiş olayım da." "Asiye sen çıkabilirsin..." •~~~~• E: "Bu Asiye çok iyi biri ama çok acı çekmiş gibi bir hâli var." "Dışarıdan bakınca öyle mi görünüyor?" E: "Yüzü gülerken içi ağlayanlara benziyor." "Dört aydır burada ama hâlâ derdini anlattıramadım." E: "Ne ooo, siz de seans parasını veremediği için burada mı çalıştırıyorsunuz?" "a-ahahahahahhaahahhh, ilahi Ezra... Sen beni güldürdün Allah'ta seni güldürsün emii? Hayır tabiii kii, aslında onun derdi olduğunu birinden duydum ve yakınlaşmaya çalıştığım için işe aldım. Seanslarımın ücreti de o kadar yüksek değil ayrıca." "Ücretim değil ama ben çok iyi biriyim diyorsunuz yani?" "Öyle olmaya çalışıyorum..." "Bebek kız mı erkek mi?" "Bilmiyorum." "Belli olmadı mı?" "Oldu ama ben baktırmadım." "İçinde sana ait bir şey var ve sen merak etmedin mi? Ben olsam sürekli doktora giderdim. Hani şu renkli ultrason oluyo yaa, ona baktırmak için." "İnşaallah senin olunca bol bol baktırırsın Ezra'cığım." Bu sözümün, gülüşme dolu konuşmamızı sonlandırıp yerini hüzne bırakacağını bilememiştim... "Ezra, yanlış bir şey mi söyledim. Özür dilerim." "Yok, doktor hanım, buraya gelme sebebimi hatırladım. Ben konuşup seansı kaynatmaya çalışıyordum." "Benim hakkımda bilmediğin bir şey daha söyleyeyim, benim seanslarım odaya girince değil, buraya gelme sebebini anlatmaya başlayınca başlar." "Haydaa..." "Yani henüz başlamadık." "Ne zaman başlıcaz peki?" "Asiye içecekleri getirdiğinde." "Teneffüs de yok yani?" "Ufak bir balkonum var, istediğin zaman çıkıp hava alabilirsin." "Allah razı olsun yaa, çok düşünceliymişsiniz. Ben yıllardır aldım havamı, artık yeter." Asiye'nin kapıya vurup getirdiği meyve sularını bırakmasını bekledikten sonra geriye yaslanıp Ezra'ya bakmaya başladım. Enerjisi bu kadar yüksek cıvıl cıvıl bir kız ne yaşamış olabilirdi ki?.. kesinlikle okuldan birine aşık olmuş ve karşılığını bulamamış depresyona girmiş olmalıydı... Meyve suyundan bir yudum alıp dudaklarını ıslattıktan sonra, "Bu kadar yeter" der gibi konuşmaya başladı. "Hani sizlerin bir sözü varmış yaa, 'Bize asıl hastalar gelmez, hastaların hasta ettiği kişiler gelir' diye." "Çoğu zaman evet." "İşte, beni hasta eden kişi de annem ama o gelmez." "Annen mi?" dedim şaşırarak. Bir anne kızına kendini hasta hissettirecek ne yapabilirdi ki, ev işi, yemek, hayırlı kısmet bulma üçlüsünü mü abartmıştı acaba? "Evet yaa, annem..." deyip iki damla göz yaşı dökünce çarşafın az bile geleceğini düşünmeye başladım. Mendil tasarrufu yapmak istemiş gibi, burnunu çekip göz yaşlarını elinin tersiyle silince kendisine kutuda yeteri kadar var diyerek peçeteliği önüne sürükledim. "Doktor hanım, hani ilaç mümessilleri oluyor ya, eşantiyon olarak kalem notluk falan verirler ya, size de bu mendil kutularını mı veriyorlar?" "Seans başladı, buradan sonra kaynatamazsın Ezra'cığım... Çıkarken unutturma cevabını vereceğim." "Bir anne kızına ne yapabilir ki? diye düşündün değil mi? Oysa ben, annemin bana bize bu kadar kötülüğü yapacak ne yaşadı onu merak ettiğim için geldim." "Size mi?" "Evet, biz dört kardeşiz, bize ve babama." "Sen bir şeyden şüpheleniyor musun pekii? Mesela travmalar çoğunlukla ananelerden torunlarına geçer." "Aaahaaa... biliyordum, vallaa biliyordum... Benim ananem ölmeden bana acı dolu bir hayat miras bırakmış meğer." "Nereden başlamak istersin?" "Çocukluğumdan başlamayalım, genç kızlığımı da ben anlatmaya dayanamam. Şimdi ki hâlime de sen dayanamaz erken doğurursun, ne yapsak?" "O zaman ben sana sorayım, sen de istediğini cevapla istediğini geç de, olur mu?" "Olur." "Annen ve baban hayatta mı?" "Annem ölmez doktor hanım, o ölüme bile bi kötülük düşünür kendine yaklaştırmaz... Babam ise yaşayan ölü gibi, akşam yemeğinden sonra onu gözü açık göremezsin. Sabaha kadar uyumak zorunda kalır. O yüzden de akşama kadar saf saf oturur." "Bir dakika, babam uyumak zorunda kalır dedin, içki mi içiyor, sarhoş olduğu için mi?" "Evet, sarhoş olduğu için ama içkiden alkolden değil ilaçtan, annemin vitamin diye verdiği uyku ilaçlarından." "Anlamadım Ezra?" "Yani annem istediği zaman uyandırıp istediği zaman uyutuyor." "Sen bunu bildiğin hâlde bir şey yapmıyor musun?" "Sana en başında dedim yaa, sözüm iyi olsa nee, kendim kötü olduktan sonra diye." "Pekii, kusura bakma, sorumu değiştiriyorum. Sana, bunu bilipte söyleyememene sebep olan şey ne?" "Annem ve o meşhur sobası." "Soba?" "He yaa soba... Sopa değil... Hani şu içine odun kömür atılan soba... Bana istediğini yaptırmak için yaz kış yaktığı, odamda duran soba." "Seni ateşle mi korkutuyor?" "Korkutmaaaakk, annem korkutmaz doktor hanım yapar... Bak... Bu kolumu boruya yapıştırdı... Sekiz yaşındaydım... Sana bir şey söylerlerse böyle böyle söyle dedi, bende yalan söylemek istemedim yaktı, eğer söylemeseydim yüzümü de yakacaktı. Bende söyledim." "Ezra, sana inanmakta güçlük çekiyorum, özür dilerim." "Nedeeenn?" "Bunu bu kadar basit söylemen bana inandırıcı gelmiyor çünkü." "İyi dee bu basit zateeennn, bunda ne var kii?" "Sana başka şeyler de mi yaptırdı?" "Bu günlük bu soruyu geç." "Pekii tamam. Sadece sana mı?" "Yoookkk, olur mu? İki abim bir kız kardeşimle birlikte bana ama dayımdan intikam almak için." "Dayından intikam almak için mi?" "Evet, dayımdan." daha şimdiden üç mendil bitirmişti ve neredeyse söze başlamamıştık bile. "Sence neden intikam alıyor." "Bende onu sormak için geldim doktor hanım, bi kardeş abisinden intikam almak için neden dört çocuğu ve kocasına eziyet eder... Bir abi, kardeşine ne yapar da kardeşi bu derece kötü olabilir?" "Ezra!.. Tamam... Sakin ol...Biraz meyve suyundan içmek ister misin?" "Bu soru kolay, evet içerim..." Bir iki yudum aldıktan sonra devam etti. "Kusura bakma emi, ben çok doluyum, yirmi iki yılım annemin evinde zorbalıkla geçti, şimdi ise kendimi bildim bileli benden nefret ettiğini bildiğim dayımın evinde geçiyor." "Neden dayında kalıyorsun?" "Annemin acımadığı birine daha yaptığı kötülükten dolayı." "Kime?" "Dayımın oğluna." "Ona ne yaptı?" "Önce benimle evlenmeye mecbur bıraktırdı... Sonra o beni istemeyip başkasıyla evlenince de düğün günü yine beni kullanarak hayatını mahvetti." "Yine sobayla mı korkuttu yoksa?" "Yookk bu sefer o yapmadı ben yaptım... Sobanın üzerine çıkıp kendimi astım, sobanın borusuna bağladığımız çiviye." "Kim kurtardı peki?" "Dayımın oğlu kurtardı." "Nereden biliyordu?" "Ben anamın kızı olamamışım doktor hanım, yaptığım plan tutmadı. Annemle kız kardeşime annemin ilacından verdim... Dayımın oğluna da veda mesajı yazmıştım... Normalde arama inanma dediğim hâlde annemi aramış, annem cevap vermeyince kardeşimi aramış... Daha sonra tekrar annemi arayınca annem uykulu uykulu telefonu açmış, Ezra nerede diye sorunca, annem de ben sana bir gül verdim koklamasını bilemedin, Ona öyle bir düğün yapacağım ki, bugün ki akıttığı göz yaşlarını sende akıtacaksın demiş... O ara ben can havliyle çırpınınca ses gelmiş, annem bir bakmış ben sallanıyorum. Beni kucaklamış, çığlık atarak yardım istemiş... Normalde dayımın oğlu ona da inanmazdım ama babanla Eda'ya seslendiği için inandım dedi. Sonra gelmiş beni indirmişler... Gözümü açtığımda başımda ağlıyordu... Neden söylemedin diye... Ne söyleyecektim ki doktor hanım, ben senin hayatını mahvettim ama sen yine de beni bırakma mı deseydim... Her doğum günümde o kara geceyi mi hatırlatsaydım?" "Ezra, ben ne söyleceğimi bilemiyorum...Dayının oğlunun adı ne ismiyle sorayım?" "Kağaann!.." "Kaan?" "Ortasında kendi gibi yumuşak g de var... Kağan..." "Ezraa, sen Kağan'a kızgın değilsin sanki." "Değilim, ona nasıl kızayım ki? Her şey benim yüzümden oldu..." "Başlaya bilecek misin?" "Sana verdiğim seans parasının içinde peçeteler de dahil mi?" "Dahil dahil korkma." "O zaman ben şu paketten bir kaç tane daha alayım... Bittikçe sen veriyon ya ben bi tuhaf oluyorum." "Tamam al, üç paket bitene kadar anlat, sonrasında seans bitecek zaten..." "Sende anladın herhalde, derdimin dağlardan aşırı olduğunu." "İstediğin zaman başlayabilirsin?" "Benim on dört yaşımın bitip on beşimden gün aldığım gün... Annem bi telaş içindeydi..." Arada burnunu çekmesi akmasın diye değildi, güç toplayabilmek için zaman kazanmak istiyordu... Yaşını söylediğinde tüm benliğimin sarsıldığını hissettim... Anladığım kadarıyla kendi annesi tarafından benimle aynı şeyi yaşamaya mahkûm edilmişti... Kendimi hatırlamadan, daha da önemlisi ağlamadan nasıl dinleyecektim... İlk defa bir seansımın bir an önce bitmesini istemiştim... On beş yaşımdan gün aldım desede o daha on dört yaşında bir çocuktu... Ne olmuştu bu yavrucağa... daha on beşinde hayâl bile kurmadan hayatını nasıl yıkmışlardı... Hemde öz annesi tarafından... E: "Sabah kalktık, güzel bir kahvaltı yaptık, sonra alışverişe gittik. Askılı, belden oturtma, dizüstü, kırmızı bir elbise aldık... Anne ben bunu abimlerin yanında giyemem dedim... Sen artık genç bir kadın oluyorsun, her zaman olmasa da arada böyle giyebilirsin, onlar bir şey söylerse ben kızarım onlara dedi... On beş yaş neden kadın yaşı oluyordu kii... ben daha genç kız bile olmadan neden kadın oluyorum anne diye soramayacak kadar cahildim... çorap, topuklu ayakkabı, küpe kolye bileklik, ilk defa o gün kendimi onun kızı hissetmiştim... Alışverişten sonra kuaföre gittik... Orada bi ablaya, ablası kızım daha küçük, nasıl olduğunu bilmiyor... Sana zahmet, uygulayarak nasıl temizlenilir gösterir misin? dedi... Utana utana onu da yaptırdım. Ve ben gerçekten tam vücut temizliğini o güne kadar bilmediğimi farkettim... Eve geldik, beni hiç mutfağa sokmadı... Bir sürü börek tatlı kek falan yaptı... Kağan'a da telefon etmiş, bugün Ezra'nın doğum günü sürpriz parti yapıyoruz, abilerinin elinde görmesin anlar, falan pastaneden pastayı sen alıp gelir misin diye... O garibim de 'olur hala' demiş... Hiç bir şeye itiraz etmezdi... Akşam oldu, kapı çaldı... Koşup açtığımda karşımda görünce şok oldum... O da herhalde beni o elbiseyle o hâlde görüp şok olmuştur... Ben hemen koşup odama saklandım... Utandım doktor hanım... Gerçekten kuzenim de olsa beni öyle palyaço gibi görmesine dayanamadım. Aramızda üç yaş var ama ben o kılıkla ondan büyük duruyordum... Annem geldi...Benim o özene bezene yapılan saçlarımı tuttu... Sobayı gösterip... Biraz sonra bu sobayı yakacağım... Dediğimi yapmazsan odun yerine seni yakarım dedi..." "Annen senden ne istedi." "O şekilde Kağan'ın yanında durup ona hizmet etmemi... Sonra daa..." "Pekii, Kağan, o?" "Onun bir şeyden haberi yoktu, hem de hiç bir şeyden... Masaya geçtik... O sürpriz parti beklerken sürpriz ona olmuştu... Annem sobayı yaktı... Sıcaklığı diğer odaya kadar geliyordu ama ben iliklerime kadar donmuş gibiydim... Korkuyordum..." "Baban?" "Babam o gün Kağan'ı hiç görmedi bile, o kadar erken uyudu... Abimler istemese de Edirne'de ki teyzeme götürmeleri için iki koli erzak göndermiş... Onlar gitti mi iki gün gelmezlerdi... Doğum gününden sonra gidelim demişler ama benim annemin plan bir kere devreye girmiş, geri döner mi hiç... Nerede görülmüş..." "Kağan anlamadı mı? Tek erkek... Neden gitmedi?" "Annem biz mutfaktayken, Oğlum Ezra çok kötü, abilerine çok kırgın, belli etmiyor ama ben anlıyorum için için yanıyor, biraz kalıver demiş... İlerleyen saatlerde müzik açtı, Hadi abisi dans edin, bende sizi çekeyim falan diyerek bizi dansa kaldırdı... Dedim yaa, korkudan titriyordum... Kağan kulağıma eğilip, 'üzülme Ezra, sana söz veriyorum seneye ki doğum günün daha güzel olacak...Abinler de eminim çok üzülecek ama bak ben senin yanındayım, üzülme... Gül bakayım... Bak bugün senin en güzel günün... dedi ama bilmiyordu ki ikimizin de en berbat günü olacaktı..." "Kardeşin?" "Amman doktor hanım, sende beni koruyacak birilerini arama çabasındasın ama kardeşim o zamanlar on yaşındaydı... Bir şey anlamadı kii... Hem söylese nee, bi evladı anası korumadıktan sonra kim korur..." "Haklısın galiba." Beni de annem koruyamamıştı, varını yoğunu bana feda etmişti ama beni koruyamamıştı... "Sonra ne oldu?" "Sonra, Kağan'ın uykusu geldi... Annem de oyalaya oyalaya iyice dalmasını sağladı." "Nasıl yani, Kağan'a da mı uyku ilacı verdi?" "Hıııı hıııııı... Evet... Uyku ilacıyla birlikte... Şey ilacı da... Kağan'ı kardeşimin yatağına yatırdı... O zamanlar on yedi on sekiz yaşlarında olduğu için gelişim çağıydı, çok iri değildi... Gücü yetti yani... Masadan yatağa kadar götürdü... Çıt kırıldım gibi duran annemin içinden o an seyit onbaşı çıktı... Bana da daha önceden aldığı saten geceliği giydirdi... Birlikte odaya geldik... Kapı kıyık beni izliyordu... söylediklerini yapmazsam yine yakacaktı..." "Senden ne istedi pekii?" "Sen sadece uyandır dedi... Uyandığını hissettiğin an git yatağına uzan... O da planın bir parçasıymış... O zamanlar anlamamıştım... Sen geldin sen yaptın vesaire... Oda sıcacıktı ama ben titriyordum... Yanına gelip, yatağa oturdum... Annemin söylediklerini yapmaya başladım... Yanaklarını öperken hiç bir şey hissetmiyordum... Seviyordum çünkü... Gerçekten abim gibi seviyordum... Ama dudaklarını öperken kendimden iğrendimmm..." Ezra anlatırken ben kusacak gibi hissediyordum... Onun yıllar önce ve çocukken yaşadığı bu travmayı ben daha bir kaç ay önce yaşamıştım... Bende yedi sekiz yıl sonra böyle mi olacaktım... Daha dün gibi mi hatırlayacaktım... Neyse ki Ezra yüzüme bakamadığı için dudaklarımı kemirip ağladığımı görmüyordu... "İki yada üçüncü dudak öpüşüm de dayanamayıp kendimi sıktım... Her hâlde onun da canı acımıştı kii inleyerek uyanır gibi oldu... Benim varlığımı hissettiğinde yutkunduğunu hissettim... Loş ışıkta, şah damarı kabarmış hızlı hızlı atıyordu görüyordum ama o gözünü açmıyordu... Uyandığını belli etmemek için arkasını döndüğünde kulağına eğilip, 'İyi geceler aşkım' dedim... Annemin sondan bir önceki emrini de yerine getirmiş bir hâlde yatağa yattım... Bir süre annemin böyle yat dediği şekilde yattım... Baktım ondan bi hareket yok... Uyku ilacının tesiri devam ediyor diye düşündüm... Sabah anneme 'ben dediğini yaptım' derken, korkmayacağım diye sevinerek gözlerimi kapattım... Saat kaçtı, ne kadar uyudum bilmiyorum... Kağan'ın saçlarımı okşamasıyla uyandım... Korkum tekrar geri geldi... Göz bebeklerini görüyordum, kocamandı ama sevgiyle bakmıyordu... Önceki bakışları bile daha sevgi doluydu... Annemin son emrini de yaptım... Hiç bir şey... Ben o an anladım ki, annemin Kağan'a verdiği uyku ilacıyla babama verdiği arasında doz farkı varmış... Şeytanın adres sorduğu annem, Kağan'a bütün gece uyumasın diye çeyrek verirken, bütün gece de durmasın diye bütün verdi herhalde..." Uzaklara gitmesi ve hareketlerinin belli belirsizleşmesi devam edemeyeceğini gösteriyordu... Seans devam ettiğine göre bir şeylerle devam edecekti... Merakla ağzından çıkacakları beklemeye başladım... "Tıpkı abime yaptığı gibi..." "Abine mi? Ona ne yaptı?" "Bende başarılı olduğunu abilerimi kullanarak dayımın kızlarına da yapmaya çalıştı." "İlk olarak kimde başladı." "İlk olarak benimle başladı... Benim küçüklüğüm anneme dokunmadı ama duyulursa abimler hapse girer diye ikizlerin on sekiz yaşını doldurmasını bekledi... Bu kadar da yasadan haberi vardı yaaaniii... Bende başarılı olunca da büyük abimle devam etti ama onda başarılı olamadı... Abim küçükken bir hastalık geçirmiş, aslında normal bir erkek ama o zamanlar özel konuda isteksizdi. Biz de bunu çok acı bir şekilde öğrendik." "Nasıl?" demeye dilim varmasa da sormak zorundaydım... İyi ama bir anne dört evladına birden bu söyleneni yapabilir miydi? Yoksa sevdiği ile evlenmesine izin vermediği için kızının attığı iftiralar mıydı. İftira değilse bile bu kadın ne yaşamıştı da etrafına bu derece kötülük yapmasına sebep olmuştu. "Dayımın, Kağan'dan sonra ikiz kızkarı var... Annemin planına göre iki oğluna dayımın iki kızı, iki kızına da dayımın iki oğlu... Abimin askere gideceği zaman bu kızlardan birine yakınlaşmaya başladı. Yengem ve dayım bizi sevmez. Benden de nefret ederler. Ama annem diğer dayımın evlerine gire çıka onların sevgilerini kazandı, biz dayımlara gitmezdik ama onun çocukları bize gelirdi. Kağan'la Salih'de abimlerle çok iyi anlaşırdı." "Salih kim?" "Salih!.. O da benim diğer dayımın oğlu. Şuan onunla evcilik oynuyoruz..." "Salih'e geri döneceğim ama abin askere gideceği zaman ne oldu?" "Annem, bu kıza bir ümitler verdi, kızım yavrum güzelim... Altın zincirler, küpeler, gümüş bileklikler. Bana almazdı ama Ezra'ya aldım beğenmedi sen tak kızım sana daha çok yakışır derdi... O da kendince garibim halam beni çok seviyor zannetti herhalde... Sevdiler zavallılar..." "İkisine de mi?" "Evet, eveeett... Dedim yaa, iki oğluna iki kız... Bir akşam kuzenler geldi. Kağan o zamanlar şehir dışında okumaya gitmişti. Annem abimle bu kızın yemeğine yada içeceğini bilmiyorum, ilaç koymuş." "Sen bunu bilmiyor muydun?" "Ben yapacağını biliyordum ama kime ne zaman kestiremiyordum." "İlaçtan sana vermedi mi?" "Verdi de ben istemedim... İçsem de istediğim olmayacaktı içmesem de... Onu içip yapınca kendi isteğiyle mi yapmış oluyor kii, bence değil... Bence, o gece ben de Kağan da tec.vüze uğradık..." "Sonra ne oldu?" "Sonraaa... gece yarısı... abim... fenalaştı... Bağırıyor kendini duvarlara vuruyordu..." "Ezraa, iyi misin?" "Sen o çarşafı iste bence doktor hanım, bu daha başı çünkü." "Devam edebilecek misin? İstersen ara verelim." "Etmeye çalışıcam... Babam hariç hepimiz yanına koştuk... Doktor hanım, abimin elleri kas katı, parmakları böyle dönmüş... Ağzından köpükler çıkıyordu... Kusacak gibi oluyor ama kusamıyordu..." "Baban neredeydi?" "Babam, o gece bende olduğu gibi yine kütük gibi uyuyordu... O gece o evde kıyamet koptu ama o yine de uyanmadı... Annem o gece fazla verdi galiba... Küçük abim yalvardı, 'kurban olduğum abim, ne oluyor derdini söyle' diye... Abim sıkın kafama, vurun beni diye bağırıyordu... Sonra Feyza dedi ki, bu arada kızların birinin adı Beyza diğeri Feyza... Feyza dedi ki, abii bende de bi haller var... İçim bi acayip... Üzerimi çıkartıp çığlık atarak koşmak istiyorum... Abim o zaman sırtladı doktora götürdü... Kan tahlili yapmışlar... Serum takıp midesini yıkamışlar... Doktor demiş ki kanında yüksek miktarda sildenafil var... Bu durumda kalp krizi bile geçirebilirdi tam zamanında getirmişsiniz..." "Annen ne yaptı peki, pişman oldu mu?" "Eveeeettt pişman olduuu, doğurduğu için pişman oldu... Doktor hanım güldürmeyin beni... abime bir bakışı vardı, çürük elma der gibi... Ona yığınla para döktü... Amerika'da okumaya gönderdi... El ayak altından gözünün önünden gönderdi desek daha doğru olur... Abimde orada tedavi olmuş... Geçen yaz geri geldi... Sonra da Kağan'ın karısına salça olmaya başladı..." "Kağan neden başka biriyle evlendi peki?" "Sevdi doktor hanım." "Seni sevmedi mi?" "Neden sevsin kii, ben sevilmeyi hak etmiyorum ki?" "Öyle olur mu hiç Ezra'cığım sevmek ve sevilmek herkesin hakkıdır." "Sevmek herkesin hakkıysa annem de neden yok doktor hanım." "Biz sevgiyle doğarız ama bazı şartlar ve durumlarla karşılaşınca o sevgi elimizden alınır." "Annem de mi sevgiyle doğdu yani, peki o ne zaman kaybetti, onun elinden kim aldı?" "Sevgisi hiç yok muydu sence, kardeşlerine karşı abilerine karşı yada babana?.." "Ben sadece bir kere annemin birini öptüğünü gördüm, o da kardeşim doğduğunda, 'ooohhh bee şükürler olsun' diye sevinmişti, ben işte o zaman annem de birini sevebiliyormuş demiştim ama meğer o da dayımın çocuklarına eşit olduğumuz içinmiş... Ve şükrettiği şeyde babamla olan ilişkilerinin son bulmasıymış, o günden sonra onları hiç aynı odada görmedik..." "Annenin planı neydi peki?" "Dayım her ne yaptı bilmiyorum ama, dedemler aşiretler... Dedemden sonra yerine dayım geçecekti, sonrasında da Kağan... Sekiz yaşındaki yalanımla dayım geçemedi, on beş yaşında ki yaptığımla da Kağan geçemedi..." "İtibarsızlaştırmak için yani?" "Evet, ama neden?.. Bu kadar kin öfke neden?.." "Diğer abin ne oldu peki?" "Diğer abime de Beyza'yı ayarlamaya çalıştı amaa abim başka birini sevdiği için Beyza'nın geldiği geceler evden gidiyordu... Kağan yazın geldiğinde Feyza olanları anlatmış olacak ki, Kağan Beyza'yı bize göndermemeye başladı ve o da bu şekilde kurtuldu..." "Pekii kız kardeşin?" "Ona henüz yapamadı... Ben artık ateşten korkmuyorum doktor hanım... Kağan'ın kardeşine de ilaç verdi ama onu ben içtim." "İlacın etkisinden nasıl kurtuldun peki?" "Birinde kendimi kusturdum... Birinde bizim altta spor aleti var, orada attım... diğerinde dee..." "Nasıl yaa, Ezra kaç defa oldu kii?" "Üç kereee..." "Ezra, seans bitmek üzere... ama ben seninle biraz daha konuşmak istiyorum." "Ama ben çok yoruldum... Bana sizin bu kadar yorduğunuzu söylemediler... bilseydim gelmezdim..." "Kimin vasıtasıyla geldin?" "Kimin miii?.. Hani, altı aylık kocası ölen ve aşiretin de kaynıyla evlendirdiği gelin var yaa, onun vasıtasıyla geldim... Onun size kaç seanstır, 'evlendiğim gece kocamı yataktan çağırdı, o gece onunla birlikte oldu, hatta belki de hamile kaldı, sonrasında kocamla kaçacakken kocam trafik kazası geçirip öldü... beni de zorla abisiyle evlendireceklerken kaynımla evlenmek zorunda kaldım... diye anlattığı kız var yaa, işte o benim... Olayı bir de benim ağzımdan dinleyin diye geldim..." "Ezraa, sana inanamıyorum... Gerçekten o kız sen misin?" "Evet... Benim..." "Gördüğüm kadarıyla hamile değilsin." "Evet değilim ve bir çok şeyin de yalan olduğunu anlatacağım size doktor hanım."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD