Bahçeye adım attığımda Tanju ile Enes ağabeyi görmüştüm. Yaktıkları ateşin başında oturuyorlardı. Üzerimdeki kıyafetlerden dolayı fazlasıyla rahatsız olmuştum. Hızlı adımlarla gitmeye çalıştım ama Tanju'nun yanıma geldiğini fark ettim.
‘’Nöbet hareketli geçmiş.’’ dediğinde evet anlamında başımı salladım.
‘’Yaklaşmanı tavsiye etmem çünkü iğrenç kokuyorum.’’
Eliyle omzumu gösterdi. ‘’Şurana kusan kişi yediği elmayı tam çiğnememiş.’’
Gözlerimi devirdim ama gülmeme engel olamamıştım. ‘’İğrençleşme ayrıca omzuma kusan daha beş aylık bebekti yani sadece süt içerken elma nasıl kussun?’’
‘’O zaman süt peynir olmuş ben yanlış anlamışım.’’
‘’Biraz daha devam edersen ben üzerine kusacağım.’’ deyince O da benimle birlikte gülmeye başladı.
‘’Gülçiçek üstün kan ve kusmuk dolu ama benim söylediğim iki söze mi kusacaksın? Buna inanayım mı?’’
Omuz silktim. ‘’Tabii ki inanma gördüğün gibi kolay iğrenen biri değilim aksi olsaydı bu haldeyken gülemezdim.’’
Eve doğru beraber yürüdük. ‘’Her nöbet böyle mi geçiyor? Bu hale tam olarak nasıl geldin?’’
İç çektim. ‘’Zincirleme trafik kazası olmuştu. Kazaya karışan araçlardan biri de yolcu otobüsüydü yani çok sayıda yaralı ve ölü vardı. O anlarda kendi güzelliğimizi pek düşünemiyoruz.’’
‘’Yine de kan dolu havuza atlamış gibisin.’’ dedi. Halimle fazlasıyla eğleniyordu.
Adımlarını durdurduğumda biraz sitemli konuştum. ‘’Tanju, kaç kişiye kalp masajı yaptığımı hatırlamıyorum, eldivenleri bir yerden sonra elime takmak yerine balon yapıp ağlayan çocukların eline tutuşturuyordum. Etrafım kopmuş uzuvlarla doluydu ve en son yan yatmış otobüsün içinde kolu sıkıştığı için yerinden çıkartamadığımız hamile kadına yattığı o daracık yerde doğum yaptırdım.’’
‘’Cinsiyeti neydi?’’ diye sordu sitemimi umursamadan.
‘’Kızdı ve annesi adımı koydu.’’
Beraber eve girdiğimizde kaldığım misafir odasına doğru ilerlerken Şirin ablayla karşılaştık.
‘’Oha, bu ne hal? Kız Güllü Çiçek çatışmaya mı girdin? Çağırsaydın yardıma gelirdik.’’
‘’Çatışma?’’ diye sordum. Tam olarak ne söylemek istemişti?
Tanju biranda Şirin ablanın koluna girip çekiştirdi. ‘’Çok şakacısın yenge hadi gel biz ateşin yanına gidelim de Gülçiçek rahatça dinlensin.’’
Söylediğinin üzerinde çok durmadım ne de olsa lakabı huniliydi. Odaya girdiğimde üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp duş alarak temizlendim.
Kirli kıyafetlerimi toplayıp odadan çıktım. Çalışanlardan birini bulduğumda elimdekileri gösterdim. “Bunları yıkamak istiyorum ama çamaşır makinesi nerede?”
“Siz verin ben hallederim.” dediğinde kabul etmedim.
“Çok kanlı birazda kusmuk var ben yıkatsam daha iyi olur.”
Yüzüme tebessüm ederek baktı. “Sorun olmaz hallederiz.” Elimden çekip aldığında arkasını dönüp gitti.
Odaya geri döndüğümde yorgunluktan ayakta durmakta zorlanıyordum. Yatağa yattığımda gözlerim hemen kapandı.
Uyandığımda içerisi karanlıktı. Elimle arayıp telefonumu buldum ve onun ışığıyla kalkıp odanın ışığını açtım.
Uykulu gözlerimi ovarken saate baktım. On bir olmuştu. İstemeyeceğim kadar çok uyumuştum ve geceyi yine uykusuz geçirecektim.
Kahvaltı yapmamıştım öğle yemeği zaten yememiştim açlıktan midem kasılıyordu. Bu saatte mutfağa gitsem olmayacaktı, dışarıdan sipariş versem ayıp olur muydu?
Yatağın üzerine oturduğumda telefonun kilidini açınca gelen mesajları gördüm. Biri Tanju’dandı ve üst üste iki mesaj atmıştı.
‘Uyandın mı? Akşam yemeğine gelecek misin?’
‘Saat önemli değil uyanınca haber ver.’
Dağılmış saçlarımı elimle geriye itip cevap yazdım.
‘Uyandım.’
Cevap yazmadı ama yarım saat sonra odanın kapısı tıklatıldı. Kim olduğuna bakmak için kapıyı açınca Tanju’yu elinde tepsiyle gördüm.
“Misafir kabul ediyor musun?” diye sordu tebessüm ederek.
“Senin evin.” dedim kapıyı açarken.
İçeri girdiğinde kapıyı kapatıp dağınık yatağı hızlıca toparladım.
Tepsiyi yatağın üzerine bırakıp kendisi de oturdu. “Acıkmışsındır diye yiyecek bir şeyler getirdim.”
Yüzümde bir gülümseme oluştu. “Yalan söyleyemeyeceğim çok acıktım.” Yatakta karşısına oturdum ve tepsideki sandviçi alıp büyük bir ısırık kopardım. Sandviç dışında bir tabakta kek ve börek vardı bir de iki büyük bardakla kahve hazırlamıştı.
Ben iştahla yerken O da kahveyi içiyordu. “Bu saatte o kahveyi içersen gece nasıl uyuyacaksın?”
“Uyumayacağım.” dedi rahatlıkla. “Sana eşlik etmeyi düşünüyordum. O kadar çok uyudun ki gece bir daha uyumayacağına eminim.”
Onun gülmesiyle ben de gülmüştüm. “Bir gün yerime nöbet tutmayı dene bakalım sen ne kadar uyuyacaksın.”
“Teşekkür ederim ben almayayım.” dediğinde eli yüzüme uzandı. Dudağımın kenarına dokunduğunda hareketsiz kalmıştım. Eli geri çekildiğinde minik bir ekmek kırıntısını tutuyordu.
Yutkunmak zor gelince kahveden bir yudum içtim.
“Bahçede sabahlayalım mı?” dediğinde başımı tamam anlamında salladım.
Odada yalnız kalmaktan daha iyiydi. Annesi, babası ya da ağabeyi bu şekilde görsün istemezdim.
Karnımı doyurunca üzerime montumu aldım ve beraber dışarı çıktık. Hızlıca ortada bir ateş yakmıştı.
“Bu ateş yakma olayını sık yapar mısınız?” diye sordum. Sabah eve geldiğimde de ağabeyiyle aynı şekilde ateş yakmıştı.
“Evet havalar soğuduğunda ağabeylerimle bütün kışı böyle geçiriyoruz evlendikten sonra yengemlerde alıştı bu duruma.”
“Şirin abla, İkra ablayla iyi anlaşıyor. Genelde eltiler pek sevmez birbirini ama onlar öyle değiller.”
Söylediğime gülmüştü. “İkra yengem normalde Şirin yengemin asistanıydı ağabeyimle de öyle tanıştılar yani iki eltinin arkadaşlıkları eskiye dayanıyor bir de sevgili olmalarına rağmen Enes ağabeyim ve İkra yengem görücü usulü evlenmiş gibi davranıyoruz.”
“Neden?” diye sordum.
“Annem sürekli hamamdan, çarşı pazardan ağabeyime kız bakıyordu ağabeyim de delirip duruyordu. İkra yengem bir gün Şirin ablanın yanına gelince bu defa annem görüp bu kızı gelin diye istiyorum demeye başladı Enes ağabeyimde hiç bozuntuya vermedi tamam git iste evleneyim dedi öyle evlendiler.”
İkimizde gülüyorduk. Biraz maceralı bir evlilik olmuştu ama bence ileride hatırlanacak tatlı bir hikayeydi.
“Tavla oynar mısın?” dediğinde elimle eh biraz işareti yaptım.
“Oynarım ama pek iyi değilim.”
Eve gidip tavla ile bir masa getirdi. Aramıza yerleştirdiğinde oynamaya başladık. Gözüm arada nöbet tutan adamlara kayıyordu. Bakışlarını bize hiç çevirmiyorlardı.
Zarı atıp hamle yaptığımda engel oldu. “O taşı oynatırsan açık verirsin onun yerine bunu oynat.” diyerek başka bir taşı oynattı.
“İyi olmadığımı söylemiştim.” dedim.
“Bizim evde bu tür oyunlar çok oynanıyor zamanla alışırsın.” dediğinde söylediğiyle kendisi de şaşırmıştı.
Kiralık ev bulur bulmaz çıkacaktım alışacak kadar uzun kalmayacaktım. Söyleyecek başka söz bulamayınca zarları atıp elini oynamıştı.
Tavlayı oynamayı bitirdiğimizde yenilmiştim ama oynarken sürekli yardımcı olmuştu ve yaptığım yanlış hamleleri düzeltmişti. Onun yenmem için çabalamasına rağmen yenilmem de bence büyük bir başarıydı.
Oturmaya devam ederken semaver yakıp çay demlemişti ve yanına cips, çekirdek, çerez getirmişti. Başımı gökyüzüne kaldırdığımda yıldızların parıltısını çok hoş görünüyordu.
“Liseye giderken en büyük hayalimdi atanıp yaşadığım küçük ilden çıkabilmek. O olayı yaşadığım gece yanlış bir karar verdiğime inanmıştım ve istifa edip ailemin yanına dönmeye hazırdım. Ailem üniversite okumamı çok istiyordu ve onları dinlemeliydim dedim. Bu yaşta çalışıp kendi hayatımı elime almak bana göre değilmiş diye düşünmüştüm.”
Bakışlarımı gökyüzünden indirdiğimde göz göze geldik. “O yaşadığın talihsizlik üniversite okurkende başına gelebilirdi.”
“Haklısın.” diyerek oturduğum yerden kalkıp bardağıma semaverden bir çay daha doldurdum.
Sohbete devam ederken bahçeye dolan araba ışığı olduğumuz yeri aydınlattı. Kenarda nöbet tutanlardan biri hızlıca gidip kapısını açmıştı ve içindeki inince arabayı alıp götürmüştü.
Ayberk ağabey bizi fark ettiğinde olduğumuz yere adımladı. Tanju oturduğu sandalyeyi ağabeyine verip kendisine yenisini aldı. “Çay ile gece sefası mı?” dediğinde sadece tebessüm ettim. “Muhabbetinizi bölmediysem bir bardak içerim.” dediğinde kardeşi temiz bardak getirip sadece dem doldurmuştu. O kadar acı nasıl içecekti?
Adamın oturuşunda bile ayrı bir otorite vardı. Düşmanı olmak istemeyeceğiniz bir karakterdeydi.
“Ev meselesini ne yaptın? Tanju’ya hallet kızı zor durumda bırakma dedim ama karışmayın deyip duruyor.”
Biraz gerilmiştim. “Tanju yardım edebileceğini söyledi ama ben istemedim. Beni tanımadığınız halde evinizde misafir etmeniz bile büyük bir incelik.”
“Ben tanıyorum yetmez mi?” diyen Tanju’ya cevap veremedim. O ağabeyinin yanında rahat konuşuyordu ama ben fazlasıyla utanmıştım.
“Ev burada istediğin kadar kal ama yeri geldiğinde yardım almaktan kaçınma.”
“Teşekkür ederim.” dedim sadece.
Ağabeyi çayını içtiğinde yanımızdan gitmişti. Tanju gülerek yüzüme bakıyordu.
“Kanatların senden önce kaçtı.”
Ayağına tekme attım. “Dalga geçmesene.”
“Şu anki halinle o kadar tatlısın ki mahçup oluşunla gamzelerinde koca bir gül tarlası boy veriyor.”
O nasıl bir sözdü öyle resmen düşmüştüm. Kalbimin ortasına kocaman bir ok saplamıştı. Elimdeki yarısı çay dolu bardağı tek yudumda içtim. Her kızla konuşması böyle miydi? Muhtemelen böyleydi neden bana özel olacaktı ki! Hayır neden kendimi özel görmek istemiştim?