Eve döndüğümde gece yarısı olmuştu. Tanju geç geleceğimi bildiği halde beni beklemişti. ‘’Hoşgeldin.’’ dediğinde gülümseyerek ‘’Hoş buldum.’’ dedim.
Kendine çektiğinde dudağımdan öpmüştü. ‘’Özledim.’’
‘’O kadar uzun zaman olmadı.’’ dediğimde yüzümde mutlu bir tebessüm vardı.
‘’Evet ama sabah yine işe gideceksin sonra da tamamen evden gideceksin. Senin burada olmadığın saatlerde ev sahibinden evi satın alıp sonra ateşe verip yakmayı düşünüyordum. Böylece bir kez daha evsiz kalıp burada yaşamaya mecbur olurdun.’’
‘’Öyle bir şey yapamazsın.’’ dedim sitemle ve adımlarımı durdurdum. ‘’Yoksa yapar mısın? Yapabileceklerinin sınırı tam olarak nerede bitiyor?’’
‘’Gerekli görürsem yapabilirim ama yapmam.’’
‘’Bu evden taşınmayı hiç düşündün mü? Ağabeylerinden biraz uzakta mı yaşasan?’’ deyince sesli bir kahkaha attı.
‘’Senin evinde yaşamama izin vereceksen olur.’’
‘’Yoo öyle bir şey yapmayacağım.’’ Kaldığım odanın önünde durdum. ‘’İyi uykular.’’ diyerek yanağından öptüm ve cevap vermesine fırsat tanımadan içeri girip kapıyı kapattım.
~~~~
Yol yorgunluğundan sonra nöbet yorucu gelmişti ve nöbetten çıktığımda kendi evime taşınacak olmama rağmen dayanamamış yatıp uyumuştum ve uyandığımda yine akşam olmuştu.
Telefonumda evin sahibinden ayrı emlakçıdan ayrı gelen birçok arama vardı. Ben telaşla ne yapacağımı düşünürken Tanju’nun attığı mesajı görmüştüm.
‘Evi hallettim uyanınca aramaları görüp panikleme.’
Nasıl halletmişti? Evi gerçekten yakmamıştır değil mi? Bir telaş odadan çıktığımda Tanju’yu bahçede ağabeyleriyle ateş başında otururken buldum.
Beni gördüğünde akşam olmasına rağmen gülümseyerek, ‘’Günaydın?’’ dedi.
‘’Evi nasıl hallettin söylediğin gibi gidip yakmadın değil mi?’’ dediğimde Ayberk ağabeyin gür sesi duyuldu.
‘’Hayırdır Aslanım ne ev yakması işi öğren derken eşkıyalığa mı başladın?’’
Tanju yüzüme sitemkar bir bakış attı. ‘’Niye ev yakayım sana ulaşamayınca emlakçı beni aradı gittim anahtarı teslim aldım hatta ne olur ne olmaz diye evin kilidini de değiştirttim.’’ Cebinden çıkardığı anahtarı uzatınca elinden aldım.
‘’Sen o gece öyle söyleyince ben sandım ki…’’
‘’Gülçiçek, şaka ile gerçeği birbirinden ayırsaydın da ağabeyimi bana kükretmeseydin güzel olurdu.’’
Oturduğu yerde yana kayınca açılan yere oturdum. ‘’Özür dilerim ben yanlış anlamışım.’’ dedim mahçup halde.
Enes ağabey gülerek araya girdi. ‘’Dert etme İkra gerçekleri öğrendiğinde alışması senden daha uzun sürmüştü.’’
Sözlerine cevap veremedim. Erkek erkeğe oturdukları için yanlarından gitmek istedim ama Şirin abla ve İkra ablanında geleceğini söyleyerek izin vermediler.
‘’Ailenin yanına gitmişsin, nasıllar iyiler mi?’’ diyen Ayberk ağabeye baktım. Oturduğu yerde elindeki tesbihi ağır ağır çeviriyordu. Allah’ım bu adamın ürkütücü görüntüsüne asla alışamayacaktım.
‘’İyilerdi ama yanlarına gitmem biraz tesadüf oldu. Sevk vardı hasta götürmüştük gitmişken dinlenmek için de ailemin yanına geçtik.’’
Tanju kulağıma doğru fısıldadı. ‘’Ailenle ben ne zaman tanışırım?’’ Ayağımla ayağına basıp susması için uyarı verdim. Babam ve annem zaten gerçek yüzlerini görseler hayatta arkadaşlık etmeme izin vermezlerdi.
Şirin abla ve İkra abla geldiğinde ortamın bir anda havası değişmişti.
‘’Ay çok hamileyim on kişilik yer açın bana.’’ diyen Şirin abla kocasının yanına oturdu.
Ayberk ağabey elindeki tesbihle karısının burnuna hafifçe vurmuştu. ‘’Bir doğursaydın da hepimiz rahatlasaydık Hatun.’’
Onun sözleriyle İkra abla gülerek araya girdi. ‘’Bu defa da ben lohusayım der, sonra emziriyorum der sonra bir ömür de anneyim ben der. Şirin de bahaneler asla bitmez.’’
Şirin abla gülerek cevap verdi. ‘’Kız Sarı Papatya gel sana da ders vereyim de öğren bunları.’’
‘’Aman yenge, karımdan uzak dur.’’ diyen Enes ağabey ile biz de gülmüştük.
Kenarda yanan semaverde demlenen çaydan birer bardak alıp içmeye başladık. Sohbetlerine dahil oluyordum ama bir yandan da sohbet grubundan kızlarla dedikodu yapıyordum. Şule bir çocukla tanışmıştı ve onu anlatıyordu.
Ben; Gerçekten polis mi? Çok sinirli biriyse uzak dur!
Şulem; Kankam ortak gittiğimiz vakada denk geldik işte bizimde ifade vermemiz gerekti öyle sohbet ilerledi henüz ortada elle tutulur bir şey yok.
Metincik; Belli almış ifadeni. Hepiniz bir bir gelin olmuş gidiyorsunuz bir ben damat olamadım.
Asiyem; Kim gidiyormuş biz hepsini iç güveysi alacağız ama gelin hanım isterse seni iç güveysi veririz yeter ki artık birine kilitlen.
Tuğbam; Ha ha ha! Zorla kilitleyelim desek kilit bozuk çıkar öyle de şans var bunda.
Ben; Çekilecek sayıları varmış ne yapalım!
Metincik; Sizi RL ile kınıyorum. (Serum Fizyolojik halk dilinde tuzlu su olarak bilinen serum kısa yazılımı SF olup esef şeklinde söylenir, Ringer Laktat (RL) kullanılan bir diğer serum çeşididir. Metin esefle kınıyorum demek yerine Ringer Laktat demiştir.)
Asiyem; Öğğkkk kusacağım bu ne biçim espri!
Şulem; Dondum soğuktan.
Ben; Beynini SF dolu bidona yatırıp salamura yapayım kanka da bir daha espri yapama.
Metincik; Siz ne anlarsınız espriden pis cahiller.
Tanju telefonu elimden çektiğinde geri almak istesem de ailesinin yanında rahat hareket edemiyordum. ‘’Versene.’’ diye fısıldadım.
‘’Dur bir bakayım eniştesinin gülleri neler yazmış.’’
Söylediğiyle gözlerimi devirdim. ‘’Sana ne, sanki okusan anlayacaksın! Ver yoksa ağabeyine şikayet ederim.’’
Gülerek ‘’Edebilirsin.’’ dediğinde mesajları okumaya devam ediyordu. Okumasını bitirdiğinde telefonu geri uzatınca yine fısıldayarak konuştu. ‘’Anladığım tek şey polis bir bacanağım olacağı. Biraz gözüm korktu.’’
Gülmesinin ortasına bir tane vurasım vardı. ‘’Bir daha telefonumu elimden alırsan seni öldürürüm ve inan bana otopside bile ölüm sebebini bulamazlar.’’
‘’Öyle yollar biliyor musun?’’ dediğinde şaşkınca yüzüme baktı.
Yüz ifadesine gülmüştüm. ‘’Sağlıkçıyım ben kendi kullandığım ilaçları iyi biliyorum bilmesem hastaya zarar veririm.’’
‘’Bana da öğretsene.’’
‘’Oldu öğreteyim de gidip başkalarında dene değil mi?’’
Rahatlıkla omuz silkti. ‘’Yalan yok kan akıtmaktansa söyleyeceğin yolu tercih ederdim.’’
‘’Beni işlerine karıştırma.’’ diyerek son noktayı koydum.
“Piştt fısır fısır ne konuşuyorsunuz aranızda?” Şirin ablanın sorusuna Tanju cevap verdi.
“Ev meselesini yarın taşınacak ya.”
“Aman ben de dedikodu var sanmıştım.”
Şirin abla diğerleriyle sohbete döndüğünde Tanju’yu dürttüm. “Yalan söyleme konusunda aşırı rahatsın olur da bana karşı en küçük yalanını yakalarsam seni ölmekten beter ederim.”
Eli sırtıma kaymış saçlarımla uğraşmaya başlamıştı. “Nasıl da aileme layık bir gelin! Tüü maşallah rabbim nazarlardan korusun.”
Saçımdaki elini ittim. “Nasıl da ailemin onaylamayacağı bir damat! Tüü inşallah rabbim doğru yolu gösterip hidayete erdirir.”
Attığı kahkaha evi inletince herkes dönüp bize baktı. “Valla siz bir şeyler karıştırıyorsunuz.” diyen Şirin ablaya Ayberk ağabey cevap verdi.
“Kadın bir rahat bırak çocukları.”
“Ama gülüp duruyorlar merak ediyorum. Kız Güllü Çiçek ne konuşuyorsunuz gel kulağıma söyle bunlar duymasa da olur.”
“Hiç öyle boş muhabbet.” dedim Şirin ablaya.
Tanju boşalan bardağımı çayla doldurup uzattığında teşekkür ederek elinden aldım.
“Gülçiçek, ailen öğretmen demiştin branşları ne?” diye soran Enes ağabeydi.
“Annem resim öğretmeni babam müzik öğretmeni.”
“Sanatçı ailede büyümüşsün.” dedi İkra abla. “Onlardan sana gelen yetenek var mı?”
“Ben babamın sesini almışım kardeşimse annemden resim yeteneğini almış.”
“Söylesene bir şarkı dinleyelim.” diyen Tanju’ya bir bakış attım.
Söyleyemem falan dedim ama Şirin abla ve İkra ablada söylemem için ısrar etmeye başladı.
En sonunda pes edip söylemiştim. Bitirdiğimde hepsi bana bakıyordu.
“Bu şarkıyı daha önce duymamıştım ama güzelmiş.” dedi Enes ağabey.
“Babamın annem için bestelediği şarkılardan biri.” diyerek açıkladım.
“Sen niye bana şarkı bestelemiyorsun sen de bestele.” dedi Şirin abla kocasına.
Ayberk ağabey elindeki tesbihi sallamayı hızlandırmıştı. “Tövbe tövbe Kadın şimdi sana kurşunlardan bir beste yapacağım göreceksin neden yapmıyormuşum!”
Onlar aralarında atışırken Tanju yine fısıldayarak konuştu. “Güzelliğinle zaten büyülenmiştim sesinle iyice efsunladın kara büyüyle bağladın.”
Onun gibi fısıldayarak konuştum ve ilk kez “Seni seviyorum.” dedim.