GÜLBAHÇESİ

1375 Words
Sabah uyandığımda hızlıca hazırlandım bugün nöbetim vardı kahvaltı yapıp hemen gidecektim. Bu evde sadece birkaç gün daha kalacaktım sonra kendi evime geçebilecektim. Tanju ile sevgili oluşumuzun ikinci günüydü ve ilk günün heyecanını tam atlatamamıştık. Yemek odasına ilk giren ben oldum sonra Tanju. “Günaydın gülüm.” dediğinde yanağımdan öpünce hemen sitem ettim. “Biri görecek delirdin mi?” “Görmezler.” dedi gülerek ve yanıma oturdu. “Aileni beklemesem ayıp olur mu yoksa nöbete geç kalacağım.” dedim. “Hayır biz başlayalım onlarda gelir ki benim de derse yetişmem gerekiyor.” Aldığı yiyecekleri önce benim tabağıma koydu sonra kendi tabağına. Ağzıma bir lokma almıştım ki içeri giren Enes ağabey doğrudan “Tanju!” deyince yanımdaki boş bulunup “Efendim aşkım.” dedi. Lokma boğazıma kaçtığında istemsizce öksürmeye başladım. Önümdeki meyve suyundan bir yudum içtiğimde biraz rahatlamıştım. Enes ağabey yerine otururken “Adres şaşırdın heralde koçum.” dedi. İkra abla ise alttan alta gülüyordu. “Yok ağabey öyle bir anda boş bulundum.” “İyi dersin bitince yanıma gel işimiz var.” Konudan rahatsız olsam da yüz ifadem sabitti. Tanju ise rahatlıkla cevap verdi. “Gelirim ama sonrasında iki hafta hiçbir işe bakmam sınavlarım başlıyor.” “Utan utan.” diye bir ses duyuldu sonra Şirin abla içeri girdi. Eli beni gösteriyordu. “Bak Güllü Çiçeğe bu yaşta parasını kazanıyor sen hala okul diyorsun sınav diyorsun.” “He yenge he.” dedi Tanju. Hızlıca ağzıma birkaç lokma daha attım ve oturduğum yerden kalktım. “Sizlere afiyet olsun.” dediğimde Rumeysa hanım yani Tanju'nun annesi içeri girmişti. “Gidiyor musun Gülbahçem kahvaltını yaptın mı?” dedi bana bakarak. Tamam bu Gülbahçesi ismimde yeni bir seviyeydi. Ben kendime gelip cevap verene kadar Şirin abla gülerek konuşmuştu. “Kaynanam gelin diye diye kendine çiçek bahçesi kurdu. Karagül, Sarı Papatya şimdi de Gülbahçesi ne ballısın kız kaynana.” Rumeysa Hanım'ın, Şirin ablaya Karagülüm, İkra ablaya da Sarı Papatyam dediğini biliyordum da bana niye demişti ki Tanju ile sevgili olduğumuzu bilmiyorlardı bile! Rumeysa Hanım yerine kurulurken gelinine cevap verdi. “Sizin bahçenizdeki çiçekleriniz boy boy açsın ben de onları sulayıp büyüteyim Karagülüm.” Şirin abla gülerek İkra ablayı dürttü. “Kız Sarı Papatya benim kel kafalı yayıncıma söyle kaynanama kitap yazdırsın torun isteğini nasıl dile getiriyor baksana.” “Bunların âşık atışmaları bitmez hadi gidelim.” dedi Tanju ayağa kalkarak. Yanlarından ayrıldığımızda beraber yola çıktık. Beni işyerime bırakacaktı sonrasında okula gidecekti. “Annen sevgili olduğumuzu biliyor mu, neden öyle bir kelime kullandı?” “Hayır ama annemin en büyük hobisinin bekar oğullarına kız bakmak olduğunu söylemiştim seni de aldı radarına bizi evlendirmeden peşini bırakmaz.” Gözlerim kocaman açılmıştı. “Ne evliliği ben daha on sekiz yaşındayım tamam yakında on dokuz olacağım ama yine de evlilik için küçüğüm işte.” “Panikleme Gülüm nikah dairesine gidiyoruz demedim evlilik gibi bir durum için benim de önce okulumu bitirmem gerekiyor.” “Tamam.” dedim ve radyoyu açıp güzel bir müzik bulana kadar kanallar arasında dolaştım. “Şimdi siz böyle ne olduğunu bilmediğim olmaması gereken işlerle uğraşıyorsunuz ya..” “Eee!” dedi gülerek. “İşte bu yüzden zenginsiniz de ama bu durum polislerin dikkatini çekmiyor mu?” “Yasal olarak işlettiğimiz gece kulübü şeklinde mekanlar var ama arka planda da yasadışı kumar oynanıyor bir de tamamen yasal yollardan işlettiğimiz birkaç fabrikamız var oralarda da yurtdışına ihraç ettiğimiz kıyafetler üretiliyor.” “O zaman normalde de zenginsiniz neden bilmediğim o işlerle uğraşıyorsunuz ki?” diye sordum. “Bilmem bunu hiç düşünmedim ama bu işlere ilk babamın bulaştığını biliyorum. En alttan başlamış en üste çıkana kadar durmamış. Fazla acımasızdır ve bir şeyi kafasına koydu mu hatır gönül pek dinlemez. Ayberk ağabeyim babamın namını da geçti. Beraber büyüdüğü bir sağ kolu var Korkut ağabey yengemin kumam dediği kişi birlikte yeraltı dünyasında diz çöktürmedikleri adam kalmadı. Enes ağabeyimde hemen onun ardından yetişti ve kendi ilgilendiği alanda adını fazlasıyla duyurmuştur şimdi de iki ağabeyim beni aynı şekilde yetiştiriyor.” “Peki Şirin abla O da sizin gibiymiş?” dedim. Gülmeye başladı. “Öyle hunili olmasına, lay lay lom konuşmalarına bakma düşman karşısına geçti mi kıyamet gibi kopuyor üzerlerine. Babası iyi yetiştirmiş on erkeğe bedel vardır gücü, ağabeyimle birlikte işe de gidiyordu ama hamile olunca bırakmak zorunda kaldı.” Kırmızı ışıkta durduğunda yüzüme uzanıp dudağımdan öptü ve hemen geri çekildi. “Merak ettiğin ne varsa açıkça anlatırım sen yeter ki kalbinde bana karşı korku besleme.” “Şu an korkmuyorum.” dedim tebessüm ederek. Bir süre daha yol gittikten sonra beni iş yerime bırakıp okula devam etti. Bugün Hasret abla ve Şeref ağabey ile nöbetçiydik. Nöbeti devraldığımızda sadece bir vakaya gittikten sonra il dışı sevk vermişlerdi. Hasret ablanın bilgileri yazdığı kağıdı alıp baktım. “Eve nakil mi?” dedim şaşkınca. “Neden sevk ekibi ilgilenmiyor?” “Boşta sevk ambulansı yok o yüzden bize kaldı.” dedi Hasret abla. Bir de gideceğimiz yer ailemin yaşadığı ildi yani buraya çok uzaktı varmamız yarını bulurdu. Hastanın sadece bacağı kırıktı ciddi bir durumu da yoktu. “Ama bu çok saçma neden özel taksi gibi bacağı kırık birini bu kadar uzağa evine götürüyoruz?” Hasret abla gülümseyerek karşılık verdi. “Sosyal endikasyon! Hasta bir dilekçe yazıyor özel aracı olmadığını, maddi durumundan dolayı taksi ve benzeri araç tutmadığını ve sağlık durumunun otobüsle gitmeye uygun olmadığını falan söylüyor ve ambulans istiyor sonra da dilekçesi onaylandığında iş bize düşüyor.” Normalde kullandığımız ambulansı bırakıp yedek ambulansı alarak yola çıkmıştık. Hasta on beş yaşındaydı ve yanında annesi vardı. Annesini ön kabine oturtmuştuk biz de Hasret ablayla sırayla arkada oturacaktık. Hastayı yalnız bırakamazdık ama yanında iki kişinin durmasına da gerek yoktu. Zaman ilerlerken yol yoruyordu ama bu da işimin bir parçasıydı. Sadece yemek yemek için iki kez mola vermiştik. Şeref ağabey yorulduğunda ambulansı sürme işini Hasret abla üstlenmişti bu yüzden arkada normalden daha fazla kalmam gerekmişti ama sonunda hastanın evine varmıştık. Evine bıraktığımızda üçümüzde çok yorgunduk. “İyi bir uyku çekmeden asla geri dönemem.” dedi Şeref ağabey. “Bir otele falan gidelim.” “Ailem burada yaşıyor isterseniz evime gidelim rahatça dinlenelim.” diyerek araya girdim. Hasret abla bana baktı. “Doğru söylemiştin ama unutmuşum. Ay vallahi olur gidelim yoksa yorgunluktan şurada yere yatıp uyuyacağım.” Eve geldiğimizde annemle babam okulda olduğu için kimse yoktu ama anahtarımı hala saklıyordum. Kapıyı açtığımda içeri girdik. Kahvaltı hazırlayabilirim demiştim ama yemek şu an ikinci sıradaki ihtiyaçtı. Benim küçük ergen kardeşim odama çoktan yerleşmişti orasını Hasret ablaya hazırladım. Şeref ağabeye de kardeşimin eski odasını hazırladım ben de annemlerin yatak odasına geçtim. Sanırım başım yastığa bile değmeden uykuya geçmiştim. ~~~~ Uyandığımda içerisi tamamen karanlıktı. Gözlerimi ovarak yataktan çıktım. Annemlerin banyosunu kullanıp yüzümü yıkadım ve telefondan saate baktım. Akşam yediydi yine fazla uyumuştum. Annemler gelmiş olmalıydı ben onlara haber bile vermemiştim! Misafirleri görünce ne düşünmüşlerdi acaba? Odadan çıktığımda mutfaktan gülme sesleri geliyordu. Sesin sahiplerine bakmak için mutfağa girdim. Şeref ağabey ve Hasret abla, annemlerle yemek yiyerek sohbet ediyordu. Beni fark eden ilk ergen kardeşim oldu. “Abla.” diyerek masadan fırlayıp yanıma geldi ve sıkıca sarıldı. Ondan sevgi gösterileri görmeye pek alışkın değildim ama sarılmasına karşılık verdim. Kardeşimi bıraktığımda “Gülüm Çiçeğim, ilk göz ağrım.” diyen babama doğru adımladım ve onunla da sıkıca sarıldık. Annemle de hasret giderdiğimizde aralarına oturmuştum. “Eve misafir getirip en son ben uyandım çok misafirperverim.” dediğimde hepsi gülmüştü. Hasret abla, “Biz de yılların alışkanlığı var birkaç saat uyuyunca dinleniyoruz zamanla sen de alışırsın.” dedi. Babam saçlarımı okşadı. “Eve girdiğimizde Şeref Bey ile göz göze gelince biraz gerildik ama neyse ki üzerinde 112 üniforması vardı.” “O kadar yorgundum ki sizi arayıp haber vermek aklıma bile gelmedi.” deyince annem yanaklarımı sıkmaya başladı. “Kıyamıyorum kızıma hiç yormasınlar seni.” Başımı yana eğdim. “Çok açım.” Annem yaptığı yemeklerden verdiğinde iştahla yemiştim. Anne yemeği kesinlikle dünyanın en iyi yemeğiydi. Ailemle bir saat kadar vakit geçirmiştim. “Yolcu yolunda gerek artık gidelim.” diyen Şeref ağabeye babam cevap verdi. “Gece vakti yola mı çıkacaksınız? Bu gece kalın yarın gidersiniz.” Hasret abla araya girdi. “Kalamayız dinlenme süresini çok uzun tuttuk ki şimdi yola çıkarsak yarın akşama anca varırız ve ertesi gün aynı ekip tekrar nöbete gideceğiz.” İstemesem de gitme vakti gelmişti. Annem ve babamla sarılıp vedalaştık, kardeşimle de sarıldığımızda cebine biraz harçlık sıkıştırdım. “En sevdiğim ablam.” diyerek yanağımdan sulu sulu öpmüştü. Tekrar ambulansa bindiğimizde dönüş yoluna çıktık.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD