İlk iş günüme geldiğimde biraz gergindim. Beraber nöbet tutacağım iki kişiyle tanışmıştım. Şeref Ağabey ambulans şoförüydü, İkbal ablada benim gibi acil tıp teknisyeniydi. Şu an çalışacağım 112 istasyonunda en küçük bendim. Hepsi yirmi beş yaşın üzerindeydi ben ise daha on sekiz yaşımdaydım.
İkbal abla ilk olarak küçük binanın içini gösterdi. Malzemelerin olduğu depo kısmı, dinlenme odası, mutfağı ve tuvaleti, banyosu. Sonrasında ambulans içinde hangi malzeme nerede onları anlatmıştı bir de her hasta için doldurulması gereken formlar vardı. Temel işleyiş kendi ilimde staj yaptığım yerle aynı olsa da her yerin hastane durumuna göre kendi içinde bir işleyişi daha vardı.
Ambulanstan ayrılacağımız esnada telsizden gelen anonsu duymuştum ve ayağımın tozuyla ilk vakama gitmek için yola çıkmıştım.
~~~~
Sabah sekizde devraldığım nöbette on iki saati devirmiştim ama hala ambulanstan inememiştim. Yemeği bile iki vaka arasında giderken ekmek arasıyla geçiştirmiştik. ‘’Hep böyle yoğun mu oluyor?’’ diye sordum. Lisede okurken stajda da çalışıyorduk ama yaşadığım yer küçük bir ildi ve bir günde yapılan vaka sayısı az oluyordu.
İkbal abla, ‘’Bence bugünkü vakalar çok basitti.’’ dediğinde gözlerim büyümüştü. Şaşkınlığıma güldü. ‘’Gözünü korkutmak için söylemiyorum ama bugün hiç trafik kazasına ya da yüksekten düşen, intihar eden birilerine gitmedik sadece sevgililerinden ayrılıp sinir krizi geçiren gençlerle uğraşıp, yaşlı genel durumu bozulmuş hastalara baktık.’’
‘’Şanslıyım o zaman.’’ dediğimde telsizden gelen anonsu duyduk.
Şeref ağabey, ‘’Erken konuştun.’’ dediğinde sirenleri açıp kazanın olduğu tarafa direksiyonu çevirdi.
Kaza yerine geldiğimizde araçta şoför koltuğunda baygın yatan kadını görünce biraz afallamıştım. Yüzü tamamen kan içindeydi ve daha önce hiç bu kadar kötü durumda birini görmemiştim. ‘’Gülçiçek kendine gel.’’ diyen İkbal ablayla düşüncülerimi toparlayıp harekete geçtim.
Ambulansın arkasından gerekli malzemeleri çıkarıp tekrar aracın yanına gittik. Arka tarafın ezilmiş kapısını açmaya çalışmıştım ama yapamamıştım. Şeref ağabey gelip bütün gücüyle asılınca sonunda açılmıştı. Polisler etrafımızdaki kalabalığı ulaştırmaya çalışıyordu. Elimdeki boyunluğu dikkatlice boynuna taktım. Ben sabitlemeye uğraşırken İkbal abla genel durumunu anlamaya çalışıyordu ve bir yandan da hızlıca damar yolunu açıp serum takıyordu.
Şeref ağabeye baktığında, ‘’Şeref KED yeleğini ver.’’ diye bağırdı. Yelek geldiğinde dikkatlice belden yukarısını korumak için takıp göğüs kısmını sabitledik. Araçtan çıkarmamız uzun sürmüştü ama dikkatli olmazsak daha sonra kalıcı hasar bırakabilirdik.
Hastaneye getirip teslim ettiğimizde üzerime bulaşan kanlar vardı ve kalbim çok hızlı çarpıyordu. Lavaboya girip elimi yüzümü yıkadım ve dışarı çıktım. Temiz havayı içime çektim. ‘’Sakinleş.’’ diyen İkbal ablaya başımı salladım.
‘’İyiyim sadece ilk defa bu kadar kötü birini gördüm ve yaptıklarım doğru muydu o an anlayamadım.’’
‘’İyi iş çıkardın ve yanlış bir şey yapmadın. Gördüklerin seni biraz korkutmuş olsa da o anlarda kendini kaybetmeyerek soğukkanlılığını korudun ki bu da bu mesleğin altın kuralıdır. Paniklersen hastayı da kaybedersin.’’
Biz ambulansın arka tarafını temizleyene kadar Şeref ağabeyde hastane kantininde karnını duyurup bizim için de çorba alıp getirmişti çünkü temizlik bitene kadar yeni bir vaka daha vermişlerdi.
Yolda giderken çorbalarımızı içip karnımızı doyurmuştuk. Olay yerine geldiğimizde kenara çekip polis ekibinin işini yapmasını bekledik. Sarhoş adamın biri elinde silahla etrafa ateş edip duruyordu. Yaralanan yoktu ama her ihtimale karşı birini vurursa diye beklemedeydik.
Tam bir saat beklemiştik. Sonunda polis bir yolunu bulup adamı etkisiz hale getirmişti de olay yerinden ayrılabilmiştik.
Ev ev, sokak sokak sabaha kadar dolaşmaya devam ettik. Geçirdiğim yirmi dört saatte toplamda iki saat uyumuşumdur ki onlar da hastanın olduğu adrese giderken ambulans koltuğunda oturduğum yerde uyuduğum bölük pörçük uykulardı.
Sabah nöbet teslimine yeni ekip geldiğinde onlarla da tanıştım. İsmail ağabey aynı zamanda bizim sorumlumuzdu ve kırk beş yaşındaydı.
Üzerimdeki sarı yeleğe bulaşmış kanları gülerek gösterdi. ‘’İlk nöbet güzel hoş geldin partisi yapmışsın.’’
‘’Biraz öyle oldu.’’ dedim ben de gülerek.
‘’Ee İkbal yeni çömezimizde iş var mı?’’ dedi bana göz kırparak.
İkbal abla elinde kahvesiyle yanımıza geldi. ‘’Tam bizlik soğukkanlı, hasta yanında paniklemiyor da ee tabi güzel de kız yaşlı amcalar gördüğü gibi cana geliyor da uğraştırmıyor bizi.’’
Konuşmaya Hasret abla da karıştı. ‘’Gülçiçek benim yerime de nöbete devam etsene bugün pazartesi şimdi Ali amca arar çağırır yine beni hastaneye götürün diye belki seni görür de cana gelip vazgeçer.’’
‘’Nasıl yani?’’ diye sorduğumda cevap verdi.
‘’Bir sokak altta bir Ali amca var her pazartesi günü 112’yi arıyor göğsüm ağrıyor diye yalan söylüyor amaç ambulans gelsin beni hastaneye götürsün ben de istediğim polikliniklere muayene olayım.’’
‘’Taksiyle gitse.’’ dediğimde İsmail ağabey güldü.
‘’Taksi parayla ambulans bedava kardeşim öğren bunları.’’
İkbal abla konuşmaya dahil oldu. ‘’Valla bir defasında ben biraz inatlaştım yerinde müdahale diye bıraktım evde götürmedim bir saat sonra tekrar aradı bir daha evde bıraktım bir saat sonra tekrar aradı en sonunda pes edip hastaneye bıraktım. Hayır adam bir de huysuz her defasında beni öne oturtun arkada araba tutuyor diyor. Seni ön koltuğa oturtup kendim mi sedyeye yatayım!’’
Bugünkü ambulans şoförü Özer ağabey geldi. ‘’Kızın gözünü korkutmayın ilk günden yaşayarak yavaş yavaş alışır.’’
Telsizden gelen anons duyuldu. ‘’Al işte.’’ dedi Hasret abla. ‘’Ali amcanın evinin adresi bu.’’
Ambulansa binip gittiklerinde bizde istasyonun kapısını kilitleyip çıktık.
Eve geldiğimde kanlanmış kıyafetlerimi çamaşır makinesine atıp duş aldım ve yatağa yattım. Bütün insanlara yeni sabah olmuştu ama benim için geceydi. Göz kapaklarımı bile kapatamadan uykuya geçiş yapmıştım.
Uyandığımda akşam olmuştu. Telefonu alıp baktım. Annem ayrı babam ayrı defalarca aramıştı. Annemi geri aradım. Çalar çalmaz açmıştı. ‘’Gülçiçek neredesin sen öldük meraktan?’’
‘’Nöbetten çıktım uyuyordum duymamışım telefonu.’’
‘’Bu nasıl bir uyku kızım saat kaç oldu!’’
‘’Annem merak etmeyin beni şehir büyük olunca hastası da çok oluyor nöbette de ambulanstan inip dinlenemedik hiç o yorgunlukla da uyumuşum.’’
‘’İyi peki sen nasılsın?’’
Yattığım yerde yan döndüm. ‘’İyiyim alışıyorum buraya, çalıştığım yerdekiler de çok iyi insanlar hiç zorluk yaşatmıyorlar.’’
‘’Sevindim canım çok öpüyorum seni.’’
‘’Ben de seni güzel annem.’’ diyerek telefonu kapattım. Sohbet grubuna baktığımda üç bin tane mesaj vardı.
Ben; Bensiz üç bin mesajlık ne konuştunuz şerefsizler?’’
Asiyem; Sen, ben, o, biz, siz, onlar.
Ben; İyi önemli bir şey kaçırsaydım üzülürdüm.
Tuğbam; Şu an ilk nöbetimdeyim ve sabahtan beridir sadece iki vakaya gittim.
Şulem; Ben yirmi vakayla kapatmıştım ilk nöbetimi.
Ben; Ben kırka yakın hastaya gittim. Benden az nasıl çalışırsınız? Kıskandım!
Metincik; Büyükşehir diye tutturan sendin ve size bir sürprizim var.
Metin’in attığı fotoğrafa baktım. Yine sevgili yapmıştı.
Asiyem; Otuz biri çekmişsin.
Şulem; Iyy kanka esprine lavman yapayım.
Ben; Neden sizinle arkadaşlık ediyorum ki?
Tuğbam; Bak bak şehre gitti şehirli oldu. Çiçek Gülü daha düne kadar burada köy gibi ilde yaşıyordun!
Metincik; Kıskanç görümceler sizi! Kızlar peşimde koşarken otuz biri çekmeme gerek yok.
Ben; Uğraşamam sizin seks hayatınızla uykudan yeni uyandım karnım aç hadi görüşürüz.
Telefonu bırakıp yataktan çıktım. Mutfağa girdiğimde kahvaltı tabağı hazırlayıp salona televizyon karşısına geçtim. Bu saate kadar uyumuştum da gece nasıl uyuyacaktım? İlk günden uyku düzenim bozulmuştu.
Karnım doyunca televizyonu kapatıp kitabımı okumaya başladım. Madem sabahlayacaktım bunu kitap okuyarak yapmak daha iyiydi.