Sabah uyandığımda gerinerek esnedim ve yataktan çıktım. Buraya geleli bir ay olmuştu ve yeni hayatımın düzenine alışmıştım. Kahvaltımı yaptıktan sonra üzerimi değişip hazırlandım. Ela gözlerimi ortaya çıkaracak bir göz makyajı ve olmazsa olmaz simli rujumu sürdüm. İkinci defa okuduğum kitabımı da çantama koydum. Fırtınaşk kitabı güzel bir kitaptı ve yazarı Şirin Al fazlasıyla dikkatimi çekiyordu. Sosyal medyadan arkadaşlarım dışında kimseyi takip etmezdim ama onu ediyordum.
Lakabı huniliydi ki bence hakkını da veriyordu. Bu şehirde imza günü olmuştu ama nöbetime denk geldiği için gidememiştim şimdi de hamileydi ve imza günlerini azaltmıştı bir daha denk gelirmiydim bilmiyordum.
Kadının bir kocası vardı daha geçenlerde yaz ayının ortasında karım aşerdi diye ayağına kar getirmişti. Gerçi fotoğraflarda görünüşü çok sertti ama böyle bir jesti yapabildiğine göre göründüğü gibi olmazdı. Bir gün bende beni bu kadar çok sevecek birini bulmak istiyordum.
Evden çıktığımda dün internette arayarak bulduğum parka geldim ki evimle arasında da fazlasıyla mesafe vardı. Boş günlerimde şehri keşfetmeyi kendime görev edinmiştim ve böyle internette bulduğum yerlere gelip etrafı geziyordum.
Sanırım burası üniversite bölgesiydi çünkü etrafta çok fazla genç vardı. Yeşil çimlerin sardığı parka girdiğimde boş bulduğum bir ağaç altına oturup kitabımı çıkardım ve okumaya devam ettim.
Kitapta bir çift vardı ve dünyadaki her ülkeye gidip o ülkenin değişik bir yemeğini yiyordu ki yedikleri aşırı iğrenç şeylerdi. Mesela kuşun tükürüğüyle yaptığı yuvadan pişirilmiş çorba içiyorlardı.
Kitaba dalmışken yağmur çiselemeye başlayınca sayfaları ıslanmasın diye hızlıca kapattım ve çantama koydum. Oturduğum yerden kalkıp yakında gördüğüm bir kafeye girerek cam kenarındaki boş masalardan birine oturdum. Yağmur iyice artmıştı.
Kitabımı okurken masama yaklaşan garsona ‘’Sade bir kahve alabilir miyim?’’ dedim.
Kahvem geldiğinde hem içip hem de kitabımı okumaya devam ettim. Tam dalmışken masama oturan yabancıya baktım. İçeride boş masalarda vardı ne diye gelip benim masama oturmuştu ki?
‘’Özür dilerim okuduğunuz kitap dikkatimi çekti de o yüzden geldim.’’ dediğinde sakin kalmak için kendimi zorluyordum.
‘’Oturmak için izin almadınız kalkar mısınız masamdan!’’
Elimdeki kitabı işaret etti. ‘’Fikrini değiştirecekse Şirin AL’ı tanıyorum.’’
Ama şimdi beni can evimden vurmuştu. Gerçekten tanıyor olabilir miydi? ‘’Sen tanıyor olabilirsin ama önemli olan onun seni tanıyıp tanımadığı, hayranı olarak ben de tanıyorum sonuçta ama o beni tanımıyor.’’
‘’O da beni tanıyor.’’ dedi ama pek inanasım gelmemişti. Garsona işaret verdi. ‘’Kahveleri yenileyebilir misiniz?’’ Elimdekini gösterdi. ‘’Kitabı okurken yedikleri yemeklerden iğrenmiyor musun ben okurken çok zorlanmıştım?’’
‘’Mesleğim gereği insanlara iğrenç gelen birçok şeye alışkınım.’’
Karşımdakinin kaşları havalandı. Yaşım küçük olunca benden pek bunu söylememi beklemiyorlardı. ‘’Meslek? Aynı yaştayız diye düşünmüştüm ama yanılıyor muyum?’’
Benden en fazla iki yaş büyük olmalıydı. Sorusuna gülerek cevap verdim. ‘’Meslek lisesi çıkışlıyım ve atanıp işe başlayalı bir ay oldu yani üniversite okuma kısmını atlamış oldum. Bu şehre tamamen yabancıyım. Babam giderken dikkat et büyük şehrin insanları avcı gibidir demişti ve söylemek istediğini masama izinsiz oturduğunda anlamış oldum.’’
Bir anda eli kalbinin üzerine gitti ve yüzünde acı çekiyor gibi bir ifade oluştu. Ne yaptığını anlayamamıştım. ‘’Attığın taş kalbimi kırdı.’’
Gülmeme engel olamadım. ‘’Kafanı kırmadığına şükret.’’ Lafımı esirgeyen biri değildim.
‘’Şükür, şükür, şükür…’’ derken parmaklarını sayıyordu. ‘’Kaç kez söylemem gerekiyordu?’’
‘’Komik misin sen?’’ dedim gülmeye devam ederken.
‘’Hep sen gül diye.’’ Eliyle yanağımı işaret etti. ‘’Şurandaki çukur güldüğünde gül çiçekleri açıyor.’’ Sözleriyle gülmem kahkahaya döndü. ‘’Bu söylediğim komik değildi iltifat etmek istemiştim ama olmadı mı?’’
‘’Hayır söylediğin söz ismimle aynı oldu o yüzden güldüm.’’ İsmimi bilse söyleyeceklerini bu kadar denk getiremezdi.
O da gülmüştü. ‘’İsmin ne diye soracağım sana ne diyeceksin söylediğim sözden çıkarım yapayım diyeceğim beceremeyip elime yüzüme bulaştıracağım ama yine de tahmin yürütmek istiyorum; Gamze mi?’’
Hayır anlamında başımı salladım. ‘’Gülçiçek!’’ dedim. Bana tamamen yabancı birine neden adımı söylediğimi de bilmiyordum ama konuşması hoşuma gitmişti.
‘’Gülçiçek!’’ diye ismimi tekrarladı ve elini uzattı. ‘’Ben de Tanju.’’
Biraz tereddüt etsem de uzanan elini tutup sıktım. Tutuşu hafifti ama yine de gücünü hissetmiştim.
Gelen kahvelerimizi içerken, ‘’Meslek ne?’’ diye sorunca, ‘’Acil tıp teknisyeniyim.’’ dedim.
‘’Tam olarak ne iş yapıyorsun desem çok mu cahil görünürüm?’’
Eh bu soruyu da çok duyuyordum. Mesleğim biliniyordu ama ismi pek bilinmiyordu. ‘’Sağlık personeliyim ambulans da çalışıyorum. Sen ne okuyorsun?’’ O bana soruyorsa ben de ona sorabilirdim.
‘’Elektrik-Elektronik mühendisliği.’’
‘’İyiymiş.’’ dedim ve kahvemden bir yudum içtim. ‘’Şimdi söyle bakalım gerçekten Şirin AL ile tanışıyor musunuz?’’
Sorumla gülümsedi. ‘’Evet yengem.’’
‘’Yengen?’’ Nasıl yengesiydi?
‘’Ağabeyimin karısı.’’
Şaşkınlığım yüzüme çok yansımış mıydı acaba? ‘’Yok artık sen Ayberk Titan’ın kardeşi misin? Fotoğrafını görmüştüm göz renginiz dışında hiç benzemiyorsunuz?’’
‘’O babama benziyor ben anneme.’’
‘’Yok yalan söylüyorsun.’’ dedim. Bu kadar tesadüf olamazdı kesin benimle kafa buluyordu.
Telefonunu uzattığında alıp açık ekrana baktım. Şirin Al ile maçta çekilmiş bir fotoğrafı vardı. ‘’Sen ciddisin!’’ derken fazlasıyla şaşkındım.
‘’Evet.’’ dedi.
Sanırım hayatımın bütün tesadüflerini tam olarak şu anda kullanıyordum. Okuduğum kitabı uzattım. ‘’Benim için imzalatır mısın?’’
Telefonunu kitabın üzerine bıraktı. ‘’Numaranı yaz bir gün ayarlayalım doğrudan tanıştırayım.’’
Tanımadığım birine numaramı mı verecektim? Ama Şirin Al kitabımı imzalayabilirdi. ‘’Bana bak sapık gibi dadanırsan…’’ dediğimde bakışlarım keskindi.
‘’Dadanmam.’’
Umarım söylediğine uyardı yoksa bir de beni numara değiştirmekle uğraştırırdı. ‘’İyi.’’ Numaramı yazıp telefonu geri verdim.
Kahvemi içerken bakışlarım hala üzerindeydi. Biraz züppe bir tipi vardı. Saçları özenle şekil verilmişti ve kıyafetleri basit kot pantolon, tişört olsa da pahalıyım diye bağırıyordu. Yüzü pürüzsüzdü ama sakallarının iz yerleri hafif belli oluyordu. Saçlar biraz sarı gibiydi gözleri de yeşildi. Kulağında küpesi vardı ki muhtemelen kıstırmalıydı çünkü delik olmadığı belliydi.
‘’Sen böyle yengenin kitabını gördüğün her masaya oturuyor musun?’’
Yüzüne sinsi bir gülümseme yerleşti. ‘’Tabii her gün böyle kafelerde geziyorum elinde yengemin kitabı olan güzel bir kız gördüm mü hemen yanına gidip bahaneyle ağıma düşürüyorum. Ne de olsa avcıyım!’’
Benim söylediğim lafı bana karşı kullanmıştı. ‘’Bu kadar kolaya kaçma.’’ dedim gülerek.
‘’Kolaydan zora gideyim ki avımı korkutup kaçırmayayım.’’
Attığım kahkahayı bastırmak için elimle ağzımı kapattım. ‘’Sen cidden komiksin.’’
‘’Özel olarak uğraşmıyorum.’’ dediğinde kendinden emin konuşmuştu.
Garson biten kahvemin fincanını alıp gittiğinde dışarıda yağan yağmura baktım. Fazlasıyla artmıştı.
Tanju elindeki menüye göz gezdirirken benimle konuştu. ‘’Bir şeyler yiyeceğim eşlik eder misin?’’
‘’Patates kızartması olsun.’’ dedim açıkça ve çalan telefonuma baktım. Babam arıyordu. ‘’Sakın sesini çıkarma.’’ dediğimde başıyla onayladı.
‘’Babacığım.’’ dedim.
‘’Gülüm Çiçeğim nasılsın, nöbette misin?’’
İsmimi kolay kolay olduğu gibi kullanmazdı. ‘’İyiyim ve nöbette değilim gezmek için dışarı çıkmıştım yağmura yakalandım öyle bir kafede oturuyorum.’’
Dudaklarından bir mırıltı çıktı. ‘’Annene beste yapıyordum da sence ayım mı desem yıldızım mı?’’
‘’Güneşim de.’’ dedim.
‘’Geceyi anlatacak güneş olmaz.’’ diyerek itiraz etti.
‘’Güneş gibi parıldayan dolunayım de o zaman ayım deyince aklıma hayvan olan ayı geliyor.’’ Tanju karşımda söylediklerime sessizce gülüyordu. Gözlerimi devirip başımı çevirdim.
‘’Hım sevdim olabilir, uydururum onu besteye. Babasının kızı diyeceğim de yanlış meslek seçtin be güzelim sesin de güzeldi öğretmen olmasan bile şarkıcı olabilirdin.’’
‘’Allah aşkına baba şu ülkede kaç baba kızına şarkıcı ol der ki bana bunu söylüyorsun!’’
‘’Ben açık görüşlü modern bir babayım. Mesela bacaksız kardeşin dün eve cinsiyeti erkek olan bir arkadaşını getirdi ve ben çok anlayışla karşıladım, tek kelime etmedim sonra babası gelip çocuğu götürdü zaten.’’
‘’Cinsiyeti erkek olan o arkadaşının babası tam olarak ne zaman geldi?’’ diye sordum gülerek.
‘’Tabii ki ben arayıp oğluna sahip çık dedikten sonra geldi.’’
Gülmeye devam ediyordum. ‘’Gerçekten çok açık görüşlü ve modern bir babasın İskender Bey.’’
‘’Tabii ki öyleyim çok öpüyorum seni görüşürüz.’’
‘’Görüşürüz.’’ dedikten sonra telefonu kapattım.
Ben konuşurken Tanju siparişleri vermişti ve garson önüme patates kızartmasını bırakıyordu. ‘’Şarkıcı olma hayalin mi var?’’ diye sordu.
‘’Hayır tabii ki.’’ dedim. ‘’Babam arada takılır öyle de ciddi olarak olayım desem hayatta izin vermez.’’
‘’Konusu geçtiğine göre sesin güzel olmalı.’’
‘’Bunu asla öğrenemeyeceksin.’’ diyerek patates kızarmasından bir tane ağzıma attım.
‘’Belki bir gün öğrenirim.’’ dediğinde yine sinsice gülüyordu.
‘’Hiç şansın yok.’’ dedim karşılığında.
Yiyeceklerimiz bitene kadar hafif atışmalı ama güzel bir sohbetimiz olmuştu. Yağmur dindiğinde gitmek için kalktım. Eve bırakmak istemişti ama kabul etmemiştim. Yeni tanıştığım birine evimin açık adresini vermeyecektim. Hesabı ödeyecekken ona da izin vermemişti.
Daha sonra görüşmek için sözleşip öyle ayrıldık çünkü Şirin AL ile tanışmayı çok istiyordum.
Eve geldiğimde koltuğa uzanıp sohbet grubuna girdim.
Ben; Oha gençler ben Şirin Al’ın kocasının kardeşiyle tanıştım ve Şirin Al ile tanıştıracağına söz verdi.
Metincik; Çiçeğim harcarlar seni büyükşehirde inanma her önüne gelene.
Tuğbam; Ciddi olamazsın. Fotoğraf istiyorum.
Şulem; Şirin’i boşver tanıştığın çocuk kimdi? Erkek miydi?
Ben; Yakışıklı çocuktu!
Asiyem; Benden sonra seni mi evlendireceğiz?
Metincik; Ben evleneceğim.
Tuğbam; Kanka sen sus girme araya yakında otuz ikinciyi buldum diye gelirsin.
Metincik; Aşık oldum bu son.
Ben; Sen öncekine de aşık olmuştun hatta ondan öncekine de sonra ondan öncekine de…
Şulem; Metin kanka be şunu kabullen artık sen aşık olma fikrine aşıksın kızlara değil.
Asiyem; Hay yaşa kız doğru söyledin valla.
Metincik; Aşkımın katilleri sizi.
Tuğbam; Gülçiçek sen boşver bunları da çocuğu anlat.
Ben; Ay ne bileyim öyle bir anda geldi masama oturdu kitap elimdeydi tanıyorum dedi falan öyle tanıştık işte numaramı verdim bakalım gerçekten tanıştıracak mı? Gerçi dış görünüş olarak fazla serseri duruyordu, konuşmaları da biraz öyleydi ama bilemedim.
Asiyem; Bak bak nasıl da süzmüş çocuğu!
Bir sürü dil uzatan emoji gönderip sohbet grubunu kapatıp sosyal medya hesabına girdim. Şirin AL’ın hesabını bulup takip ettiklerine baktım. TTanju ismini görünce tıkladım. Fotoğraflar bugün tanıştığım kişiyle aynıydı. Şirin de takip ettiğine göre gerçekten akrabalardı.
Cidden hayatımın tüm şansını kullanmıştım onunla karşılaşarak. İmza günü yine olsun diye dua ederken nasıl bir saate denk getirdiysem doğrudan ailesinden biriyle tanışmıştım.