Uykusuz geçen gecenin sabahına uyandığımda banyoya gidip biraz rahatlayabilmek için duş aldım. Suyun altından çıktığımda ıslanan bandajlarımı açmak zorunda kalmıştım. Pansumanı yenileyebileceğim malzeme var mı diye banyodaki dolapların içlerini karıştırdım ama tek bir tane bile bulamadım.
Havluyu bedenime sıkıca sarıp odaya geçtim. Buradaki dolaplarda da yoktu. Son çare telefonu alıp Tanju’ya mesaj atıp evde ilk yardım çantası olup olmadığını sordum. Saat erken olduğu için uyanık olup olmadığını bilmiyordum ama şanslıydım ki bekletmeden cevap yazmıştı. ‘Getiriyorum.’
Birkaç dakika sonra kapı tıklatıldığında üzerimde havlu olduğu için dün gece kilitlediğim kapıyı hafifçe aralayıp sadece başımı dışarı uzattım ve elinde tuttuğu çantayı aldım. “Hastaneye gitmek istemediğine emin misin?” diye sorduğunda hafifçe tebessüm ettim.
“Evet ciddi bir durum olsaydı giderdim ben de sağlıkçıyım unuttun mu?”
“Peki.” dediğinde oyalanmadan kapıyı kapattım.
Yatağın kenarına oturduğumda çantadan malzemeleri çıkarıp pansuman yapıp karnımdaki dikişlerin üzerini kapattım.
Üzerimdeki havluyu açıp valizden aldığım kıyafetleri giydim. Yatağın üzerindeki malzemeleri tekrar çantasına yerleştirip çöpe atılacakları da banyodaki çöp kutusuna attım.
Güneş ışığının içeri süzüldüğü pencereye yaklaşıp dışarıya baktım. Ben neden buradaydım? Bu soruya dünden beridir bir cevap veremiyordum. Gözüm dışarıda bekleyen adamlara takılı kalmıştı. Zenginlerin evlerinde hep böyle koruma mı oluyordu?
Bugün nöbetim yoktu ama bütün gün bu evde de kalamazdım. Odadan çıkmak bile huzursuz ediyordu. Ailesi beni bu eve getirdiği için yanlış bir düşünceye kapılır mıydı? Belki de neden getirdin diyeceklerdi çünkü onlar da beni tanımıyordu. Belki hırsızdım, katildim bunu bilemezlerdi.
Kendi düşüncelerimde boğulurken telefonumun sesi olduğum yerden çekip çıkardı. Yatağın üzerindeki telefonu elime alıp baktım. Tanju mesaj atmıştı. ‘Kahvaltı için dışarıda bekliyorum.’ Huzursuzluğumu mu hissetmişti?
Derin bir nefes aldığımda odadan çıkınca göz göze geldik. Konuşmadan sessizce yan yana yürüdük. Eliyle gösterdiği odaya girdiğimde ortada yiyeceklerle donatılmış büyük yemek masasını gördüm. Nereye oturmam gerektiğini düşünürken sandalyelerden birini çekince tebessüm ederek oturdum. Kendisi de hemen yanıma oturdu. İçeride yalnızca biz vardık ama bu masa sadece bize hazırlanmış olamazdı. Kaç çeşit yiyecek vardı böyle?
Çok geçmeden içeriye bir adam ve bir kadın iki kişi daha girdi. Kadının boyu oldukça kısaydı, hamileydi bir de sarışın ve yeşil gözlüydü. Ablası diyecektim ama adam da hafif sarışın ve yeşil gözlüydü. Hepsi kardeş miydi?
Düşüncelerimden çıkaran yine Tanju oldu. ‘’Ağabeyim Enes ve karısı İkra yengem. Bu da arkadaşım Gülçiçek.’’
‘’Hoş geldin.’’ diyen ağabeyine, ‘’Hoş buldum.’’ dedim ama biraz çekinerek konuşmuştum. Konuşma tonu da görüntüsü de biraz sertti.
Karısı, ‘’Merhaba.’’ dediğinde tebessüm etmişti. Kocasına göre daha güler yüzlüydü.
İçeri dolan ses Şirin ablaya aitti. “Çok açım! Kocamı çağırın bana.” Yerine geçip oturduğunda büyük bir yumurtayı ağzına tepti. Rahatlığı karşısında biraz şaşırmıştım. Lakabı huniliydi ama yine de neden kocamı çağırın bana diye bağırıyordu ki?
İkra abla masanın üzerinden Şirin ablaya doğru eğildi. “Açlıkla kocanın ne ilgisi var?”
Diğeri gülerek alaycı bir ses çıkardı. “Kız Sarı Papatya, kocam evde yok ya gece tek yattım bastılar ama bastığıyla kaldım ne yapayım?”
Bastılar derken? Karabasan falan mı gelmişti?
“Bense gece sessiz sessiz çok güzel uyudum.” dedi İkra abla. Aralarındaki muhabbet tuhaf olsa da fazlasıyla eğleniyor gibiydiler.
İçeriye girenleri gördüğümde iyice gerilmiştim. Annesini tanımıştım diğeri de sanırım babasıydı ve görüntüsü bile korkup kaçmam için yeterli olacakken yine de masada sessizce oturmaya devam ediyordum. Bu ailenin erkekleri hep böyle sert miydi?
Tanju onlar gibi değildi ama yine de serseri tipinin altında bile duruşu kendinden emindi ve dün gece üzerime yürüyen adama nasıl karşılık verdiğini görmüştüm. O anda biraz korkutucuydu.
Kahvaltıya başladığımızda yemekte biraz zorlanıyordum. Bu kalabalık ailenin içinde hiç rahat değildim.
Özellikle babasının duruşundan biraz korkmuştum ki bakışları bana çevrilince iyice gerilmiştim. “Rumeysa anlattı talihsiz bir olay yaşamışsın.”
“Evet Efendim.” dedim sessizce. Annesine yaşadıklarımı Tanju anlatmış olmalıydı. Neden anlattın diyemezdim sonuçta bu eve gece vakti gelmiştim ve sebebini merak edip sormuş olmalıydı.
Bakışları Tanju'ya çevrildi. “Hallettin mi adamları?”
Halletin mi derken Tanju ne yapabilirdi ki? Yanımdaki oturduğu yerde biraz kıpırdandı. “Tutuklandılar baba!” Baba kelimesinin biraz üzerine bastırarak konuşmuştu.
“Kız Güllü Çiçek geri dönecek misin o eve, dönme sakın.” diyen Şirin abla sanırım ailenin ciddiyetini bozan tek kişiydi.
Elimdeki çatalı tabaktaki yiyeceğe batırıp geri bırakıyordum. “Dönmeyi düşünmüyorum yeni bir yer bulacağım.” dedim. O eve geri gitmem için kafama silah dayamaları gerekirdi.
“Ailen bu şehirde değil mi?” diye soran Enes ağabeydi.
Konuşurken yüzüne bakmak için kendimi biraz zorlamam gerekmişti. “Hayır onlar uzaktalar ben de bu şehre atandığım için yeni geldim.”
“Baban ne iş yapıyor?” diyerek babası araya girdi.
“Hem babam hem annem öğretmendir.”
“Kardeşlerin var mı?” Bu defa annesi sormuştu.
Hepsi üst üste sorunca biraz afallamıştım ama samimiyetle cevap vermeye çalışıyordum. “Bir küçük kardeşim var.”
Neyse ki Tanju imdadıma yetişerek, “Sorguya çekme işini bitirseniz nasıl olur?” dedi.
Annesi karşılık verdi. “Niye sorguya çekelim oğlum merak ettik soruyoruz.”
Tanju’nun uyarısından sonra kahvaltı boyunca kendi aralarında konuşmuş beni kendi halime bırakmışlardı ki bu durumdan fazlasıyla memnundum.
Kahvaltı bittiğinde misafir odasına geri çıktım. Telefonumu elime aldığımda sohbet grubuna girdim. Yine binlerce mesaj birikmişti ve bir de benim nerede olduğumu konuşup durmuşlardı. Hızlıca mesaj yazdım.
Ben; Annemler duymasın aramızda kalsın dün gece dört adam evimi bastı. Polis gelmeseydi ellerinden asla kurtulamazdım çok korkunçtu.
Metincik; Ciddi olamazsın! Sen iyi misin? Zarar gördün mü?
Asiyem; Bebeğim çok üzüldüm keşke yanına gelebilsem.
Ben; Karnımdaki iki dikişlik kesik dışında neyse ki zarar görmedim.
Tuğbam; Lütfen o evde olmadığını söyle! Beş günlük nöbet aram var yanına gelmemi ister misin?
Ben; O eve asla dönmem! Gelmene gerek yok bir tanem ben iyiyim şu an Tanju’nun evindeyim gece beni emniyetten alıp getirdi.
Şulem; Oha neler yaşamışsın o adamları hadım etmek istiyorum.
Metincik; Tanju’nun evi ne alaka? Çiçeğim dikkat et kendine başını daha fazla belaya sokma.
Asiyem; Metin haklı kanka.
Ben; Tek yaşamıyor bütün ailesi burada Şirin abla da dahil.
Şulem; Kanka yer değişelim mi? Bize de Şirin AL değil Şirin abla olsun :)
Tuğbam; Kız saldırıya uğradım diyor siz Gargemel gibi Şirin Şirin diyorsunuz!
Ben; Sizleri seviyorum ve şimdilik hoşça kal diyorum çünkü gidip yeni bir ev bulmalıyım.
Telefonu çantamın içine bırakıp odadan çıktım. Tanju ile bahçede karşılaştık. ‘’Nöbete mi?’’ diye sordu.
‘’Bugün boşum gidip ev bakacağım.’’
‘’Devamsızlık hakkım yok okulu kıramam yoksa birlikte gidelim derdim.’’
‘’Sorun değil hallederim ben.’’ diyerek gülümsedim.
‘’Gideceğin yere bırakayım.’’ dediğinde başımla onayladım ve çalışanlardan birinin getirdiği arabasına bindik.
İnternetten bulduğum bir emlakçının önünde teşekkür ederek arabadan indim. Tam içeri girecekken bir önceki emlakçının aramasıyla duraksadım. Evdeki hasar için ödeme falan diye saçmalıyordu. ‘’Geliyorum.’’ deyip telefonu kapattım ve bulduğum ilk taksiye binip ofisine geldim.
‘’Sen ne parası istiyorsun yüzüme karşı söyle!’’ dedim öfkeyle.
‘’Evde eşyalar parçalanmış kapı kırılmış ev sahibi zararını istiyor.’’ Bir de pişkince konuşuyordu.
‘’O evi bize gösterirken övüp durdun ama semtin nasıl bir yer olduğunu söylemedin. Bu şehrin yabancıları iki güzel söze ikna ederim dedin. Babam sana defalarca güvenli bir yer olsun kızım tek yaşayacak dedi ama sen ne dedin; aman ağabey bu ev çok iyidir tam kızınıza göre diye yalanları sıraladın. Ev sahibine söyle zararını istiyorsa hapishaneye gitsin gece evime gelen o ibnelerden istesin. Yemin ediyorum bir daha beni para diye ararsanız bu ofisi de o evi de ateşe verir yakarım sonra da sizlerden yalanlarla o evi bana kiraladığınız için dolandırıcı diye şikayetçi olurum.’’
‘’Küçükhanım biraz sakin olsan öyle konuşsak…’’
‘’Küçükhanım kadar başına ev düşsün gerizekalı!’’ diyerek ofisin kapısını çarpıp dışarı çıktım.
Böyle içimde bir rahatlama olmuştu. Evin bulunduğu yerin nasıl bir yer olduğunu öğrendiğim günden sonra adama o kadar sinirlenmiştim ki öfkemi boşaltmak iyi gelmişti.
Önümden geçen taksiyi durdurduğumda telefonuma Tanju’dan gelen mesaja baktım.
‘Ev bakmaya başlamadıysan atacağım konumdaki emlakçıya git arayıp konuştum gidince ismimi ver sana yardımcı olacak şu an dersteyim çıkıp gelemiyorum.’
‘Teşekkür ederim gidiyorum.’ yazıp gönderdim. İnternetten bulduğum emlakçı yerine önerilen birine gitmeyi tercih ederdim.
Gelen konumdaki adresi taksiciye verdiğimde yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. Tanju’nun benimle ilgilenmesi hoşuma gidiyordu. Yardım etmek zorunda değildi ama yine de her türlü destek oluyordu.