ÖLÜMCÜL BAKIŞLAR

1315 Words
Telefonun çalma sesiyle uyanmıştım. İsmail ağabey arıyordu. ‘’Efendim ağabey!’’ diyerek telefona cevap verdim. ‘’Gülçiçek, öğleden sonra görevlendirmen var bilgin olsun.’’ ‘’Ne görevlendirmesi?’’ Hala uykudan ayılmaya çalışıyordum. ‘’Okullar arası çocukların güreş müsabakaları varmış oraya personel istediler ben de seni yazdım.’’ ‘’Tek mi gideceğim?’’ ‘’Sağlık personeli olarak evet ama Şeref ile birlikte ambulansla gideceksiniz.’’ ‘’Tamam.’’ dedikten sonra saati öğrenip telefonu kapattım. Yatakta sırtüstü yattığımda telefonda biriken mesajlara baktım. Çocuklar yine gece sabahlamışlardı. Bir de Tanju, ‘Günaydın.’ diye mesaj atmıştı. ‘Günaydın.’ diyerek cevap verdim. Yataktan kalkıp duşa girdim. Suyun yardımıyla uykunun etkisinden kurtulup çıktığımda telefona beş dakika önce gelen mesaja baktım. Tanju bu defa kahve fincanının olduğu bir fotoğraf göndermişti. Altına da ‘Tek başına tadı yok eşlik eder misin?’ yazmıştı. Yüzümde oluşan gülümsemeyle cevap yazdım. ‘Üç saat sonra görevlendirmem var.’ ’İşyerine çok yakınım ve üç saat kahve içmek için yeterli bir zaman.’ Kahkaham odada yankılandı. Hızlıca cevap yazdım. ‘İşyerimi bilmiyorsun!’ ‘Hayır biliyorum. Ambulansta çalışıyorsun ve sürekli hareket halindesin yani birçok yere çok yakınsın eminim onlardan birindeyimdir.’ İstasyonun yakınındaki bir kafenin adresini yazdım. ‘Bir saat sonra bu adreste kahvaltı yapıyor olacağım.’ Üzerimi değişip evden çıktığımda adreste yazdığım yere geldim. Tanju benden önce gelmişti. Yanına geçip oturarak garsondan bir tost istedim. ‘’İşyerine yakınım demiştim.’’ dediğinde gülüyordu. ‘’Evet çok yakınsın.’’ dedim imalı bir şekilde. Tostum geldiğinde büyük bir ısırık aldım. Fazlasıyla acıkmıştım. ‘’Görevlendirme dediğin şey tam olarak ne oluyor?’’ diye sordu. ‘’Çocukların güreş müsabakaları varmış içlerinden biri yaralanırsa diye bitene kadar orada bekleyeceğim.’’ ‘’Bitince işin de bitmiş olacak o zaman?’’ Ağzım dolu olduğu için başımla onayladım. ‘’Akşam benim üniversitenin etkinliği var oraya gelir misin?’’ ‘’Ne etkinliği?’’ Bir süre düşündü. ‘’İsmini unuttum klasik kitaplardan birinin müzikali varmış. Kitaplarla ilgilisin görünce hoşuna gider diye düşündüm.’’ ‘’Öğrenci olmayanları da alıyorlarsa gelirim.’’ Tiyatroya, müzikale bayılırdım ama buraya gelmeden önce yaşadığım ilde böyle aktiviteler pek olmazdı. ‘’Girersin sıkıntı olmaz.’’ Saat gelene kadar oturup sohbet etmiştik. Eğlenceli biriydi ve konuşmak çok kolaydı. Kafeden çıktığımızda istasyona kadar beraber yürüdük. Binayı gördüğünde yüzüme bir bakış attı. ‘’İşyeri olarak sadece dört teker üzerinde değilmişsin.’’ Sözlerine gülmüştüm. ‘’Hayır tabii ki değilim gerçi nöbet devirleri dışında girmek nasip olmuyor ama olsun.’’ ‘’Peki, akşama görüşürüz o zaman.’’ ‘’Görüşürüz.’’ dediğimde giderken el salladım. Gideceğimiz yedek ambulansın içindeki malzemeleri kontrol ettim. Şeref ağabey geldiğinde müsabakaların yapılacağı spor salonuna doğru yola çıktık. İçeri girmeden önce acil yardım çantasını sırtlandım. Şeref ağabey sigara içeceğim diyerek dışarıda kalmıştı. Görevlilerden birinin gösterdiği yere ilerledim ve çantamı yere bırakıp sandalyeye oturdum. Yarışmacıları görünce biraz korkmuştum. Hepsi ilkokul çocuğuydu ciddi bir durumda tek başıma nasıl müdahale edecektim? Yarışma başladığında aynı anda iki farklı minderde toplamda dört yarışmacı güreşiyordu. Eğitim aldıkları belliydi ama yine de hepsi küçük çocuktu işte ve çok tatlı görünüyorlardı. İlk dört karşılaşmada yaralanan olmamıştı ama beşinci karşılaşmada çocuklardan biri acıyla bağırınca yanına gitmem gerekmişti. Ağlarken kolunu tutuyordu. Kırık olup olmadığını anlamak için dikkatlice inceledim. Tepkileri pek kırık gibi değildi ama yine de röntgen çekilmeden tam anlaşılmazdı. Çantadan çıkardığım şişme atelle kolunu sabitledim. ‘’Hastaneye gitmesi gerekiyor.’’ dediğimde yanımıza gelen sanırım babasıydı. Bana fırsat vermeden çocuğunu yerden kucaklayıp kaldırdı. Ambulansa kadar yanında gittim. Sedyenin üzerine yatırdığında diğer elinden damar yolunu açtım. Ambulanstan inip Şeref ağabeye yaklaştım. ‘’Ağabey nasıl yapacağız? Hastaneye gelsem burası kalacak, gelmesem çocuk tek kalacak. Böyle durumlarda ne yapıyorsunuz?’’ ‘’Çocuğun ölümcül bir durumu var mı?’’ ‘’Hayır, sadece kolu.’’ dedim. ‘’Tamam sen burada kalacaksın ben götürüp geleceğim.’’ ‘’İyi de ben gelmezsem bu da suç.’’ ‘’Gülçiçek her şeyi kuralına uyduramazsın ciddi bir sağlık sorunu olsa tamam ama sadece kolu incindi ya da kırıldı kendi aracıyla da gidebilir.’’ İçim rahat etmese de çocuğu babasıyla alıp gitmişti ben de salona geri dönmüştüm. Yarışlar devam ettikçe kolunu bacağını kaç çocuk incitti saymayı bırakmıştım ve vicdanımın rahat etmediği durum artık normal gelmeye başlamıştı. Kol ya da bacak neresinden sakatlandıysa atelle sabitliyordum ve Şeref ağabey ailesiyle götürüp hastaneye teslim edip geri geliyordu. Son iki çocuk yarışmaya çıktığında ilk defa ciddi bir sakatlanma yaşanmıştı. Yere düşmüştü ve düşerken boynu bir anda yanlış bir pozisyonda kalmıştı. Yanına gittiğimde ilk kontrolü yapıp sabitlemek için boyunluğu taktım. Salona girdiğini gördüğüm Şeref ağabeye bağırdım. ‘’Ağabey sırt tahtası.’’ Başıyla onaylayıp geri döndüğünde ben de damar yolunu açtım. Gelen sırt tahtasına hareket ettirmeden alıp ambulansa taşıdık. Boynunda hasar var mıydı bilemezdim bu yüzden sabit tutmam gerekiyordu. Beraber hastaneye doğru yola çıktığımızda annesini öne oturtmakta zorlanmıştım. Arka tarafta kalmak istiyordu ama fazla panikti ve bu şekilde bana engel olurdu. Giderken bir yandan da küçük çocuğu konuşturmaya çalışıyordum. Kusmaya başlayınca hareket ettiremeyeceğim için boğulmasın diye aspiratör cihazını çalıştırıp kusmuğunu ağzının içinden çekip temizledim. Gözüm sürekli ekranda vital bulgularını gösteren cihazdaydı. Neyse ki bir sıkıntı yaşamadan hastaneye gelmiştik. Teslim edip malzemelerimi ambulansa yerleştirdim ve sedyeye bulaşmış kusmuğu temizledim. Müsabaka bittiği için doğrudan istasyona döndük. Baktığım çocukların bilgilerini sisteme girmem iki saatimi almıştı. İşlerim bittiğinde de Tanju sabah oturduğumuz kafede beklediğini söyleyen bir mesaj atmıştı. Buradaki dolapta sakladığım kıyafetlerimle üzerimi değişip dışarı çıktım. Kafeye girdiğimde yanına gittim. ‘’Vaktimiz varsa bir şeyler yemek istiyorum çok açım.’’ dedim. En son sabah burada yediğim tostla duruyordum. ‘’Yetişiriz.’’ dediğinde hamburger istedim. Karnımı doyurduğumda hesabı ödeyince arabasını bıraktığı yere ilerledik. Okula geldiğimizde salonun olduğu binayı gösterdi. ‘’Oraya gideceğiz.’’ Yürürken etraftaki gençlere bakıyordum. Hepsi buranın öğrencisi olmalıydı. Kalabalık arasına girince kolunu omzuma sarıp kendine çekmişti. Bu yaptığından rahatsız olmam gerekiyorsa bile olmamıştım. Salonda bulduğumuz boş koltuklara oturduğumuzda sohbet etmeye başlamıştık ama dikkatimi biraz ötemizde oturan bir kız çekmişti. Bakışları sürekli bize kayıyordu. Yüzünde ağır bir makyajı vardı kıyafeti yok denecek kadar açıktı. ‘’Şuradaki kız arkadaşın mı sürekli bize bakıyor?’’ dediğimde başını bakışlarımın olduğu yere çevirdi. Onun bu bakışıyla kız kalkıp salondan çıkmıştı. ‘’Değil.’’ dediğinde benim bakışlarım keskinleşti. ‘’Oradan aptal gibi mi görünüyorum?’’ İç çekti. ‘’Buradan çıkınca anlatsam olur mu şu an gösterinin keyfini kaçırmak istemem.’’ ‘’Peki, öyle olsun.’’ dedim ve başlayan gösteriye odaklandım. Yaklaşık iki saat sürmüştü ve çok güzeldi. Kostümler, söylenen şarkılar birbiriyle oldukça uyumluydu. Salondan çıktığımızda kalabalığın arasından geçene kadar kolu yine omzuma sarılı kalmıştı. Arabasının olduğu yere geldiğimizde üniversitenin adının yazdığı tabelaya baktım. ‘’Özel üniversitede mi okuyorsun?’’ diye sordum. ‘’Evet.’’ dedi. Burslu musun diye soracaktım ama vazgeçtim. Üzerindeki kıyafetlere ve bindiği arabaya bakınca öyle olmadığı anlaşılıyordu. Arabaya bindiğimizde ona doğru döndüm. ‘’O kız kimdi söyleyecek misin?’’ ‘’Unutursun diye düşünmüştüm.’’ Hafifçe gülmüştü. ‘’İlk defa geldiğim yerde biri beni öldürecekmiş gibi bakıyorsa merak etmem normal değil mi?’’ ‘’Onun derdi benimle seninle değil. Eski mesele önemli bir durum yok.’’ ‘’Tanju!’’ dediğimde ters bir bakış attım. ‘’Bir insana arkadaşım diyebilmem için onu tanımam gerekir aksi halde yabancı olarak kalırsın.’’ Parmakları direksiyonun üzerinde ritim tutuyordu. ‘’Eski sevgilim. Bu üniversitede burslu okuyor kendine zengin koca arayışındaymış ağına da ben düşmüşüm. Peki, ben bunu ne zaman anladım biliyor musun?’’ dediğinde omuz silktim. ‘’Ne zaman?’’ ‘’Kardeşim dediğim dostumla bir bar köşesinde sevişirlerken yakaladığımda.’’ Aldatılmak kötüydü de sevişirken yakalamak hangi derece kötülüğe giriyordu acaba? O gün Şirin ablanın Tanju’ya üstü kapalı söylediklerini şimdi anlıyordum. ‘’Unutabildin mi?’’ diye sordum. Bunu neden merak etmiştim ki? Beni ne ilgilendiriyordu? ‘’Aşk yönünden soruyorsan evet dostum tarafından yediğim hançerin acısını soruyorsan hayır. İnsana kardeşim diyerek güvendiği kişinin yaşattığı aşk acısından daha çok koyuyormuş.’’ Söylediklerini anlamaya çalışıyordum. Bizim kızlardan biri aynısını bana yapsa ben de yıkılırdım çünkü onlar canımdı. ‘’Hala sana bakıyordu!’’ dediğimde alaycı bir şekilde güldü. ‘’Kendine zengin birini bulamamıştır.’’ Arabayı çalıştırdı. ‘’Boşver bu konu benim için tamamen kapandı konuşmak bile istemiyorum.’’ Daha fazla konuyu deşmedim. Özeli ona aitti beni ilgilendirmezdi ki bu kadarını anlatmasını bile istemeye hakkım yokken nezaket gösterip açıkça dile getirmişti. Apartmanın önünde durduğunda yüzüme baktı. ‘’Bu semtte oturmaya devam mı edeceksin? Başka bir yerden ev baksak!’’ ‘’Düşündüğün için teşekkür ederim Şirin ablayla söylediklerinizden sonra ev bakmaya başladım ama henüz bulamadım. İyi geceler.’’ dediğimde arabadan indim. Apartmana girene kadar gitmeden beklemişti. Yatağa uzandığımda yüzümde mutlu bir gülümseme vardı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD