Öğle yemeğini, bir gün önceki dönercinin dükkânında yedi. Adam, daha önceki korkutucu görüntüsünün aksine, çok sakindi. Dönercinin, zaman zaman müşterilerine espri yapıp onlarla gülmesini ilgiyle izleyen Zafer, yemeğini yedikten sonra, saatine baktı. 14.30 olmak üzereydi. Bir an önce kalkıp sıradaki evi ziyarete gitmeliydi.
Üçüncü ev, geniş bahçeli bir evdi. Bahçe kapısından içeriye girdiğinde, ağacın altında evcilik oynayan, üç küçük çocuk gördü. Biri erkek, diğer ikisi kız olan çocukların yaşları, beş ile on arası gibiydi. Onlar oynarken, diğer ağacın altında anneleri olduğunu düşündüğü kadın, masanın başında örgü örüyordu. Kadın onu fark eder etmez, ayağa kalktı. "Kimi aramıştınız?"
Zafer kendini tanıttığında, meraklanan kadın, onu masasına davet etti. Çocuklar, sanki o yokmuş gibi davranarak oyunlarına devam ederken, kısaca kentsel dönüşüm projesinden bahsetti. Kadın kısa bir süre düşündü ve anlatmaya başladı. "Bakın, ben eşimi geçen yıl kaybettim. Eşimden kalan maaşla, üç çocukla zorlukla geçiniyorum. Elimde bir tek, ailemden kalan bu ev var. Anlattıklarınız çok güzel ama yanlış karar vermekten korkuyorum."
Hayatta üç çocukla yapayalnız kalan kadın, haklıydı. Çünkü zaman dolandırıcıların devriydi. İnsanların birbirine güveni kalmamıştı. Onun korkularını haklı bulan Zafer, kadını ikna etmeye çalıştı. "Sizi anlıyorum. Fakat bu teklif sizin için çok kârlı. Arsanız altı yüz metre kare. Bizim yapacağımız daireler ise yüz elli metre kare. Yani size, kabul etmeniz halinde iki daire düşüyor. Biz güçlü bir şirketiz. Dilerseniz araştırabilirsiniz."
Kadın tam pazarlık etmek için, "Üç daire olmaz mı?" diyerek çocuklarına bakarken, bir anda çığlık attı. "Siz orada ne yapıyorsunuz?"
Çocuklardan büyük olanı, küçük olanın üzerine elindeki çeyrek altını takarken, "Gelinin dayısının karısından, bir tane çeyrek," diyordu.
Çocuklar, annelerinin altın günleri sayesinde biriktirdiği çeyrekleri bularak, oyunlarına dahil etmişlerdi. Kadının koşarak çocuklarının yanına gitmesini ilgiyle izleyen Zafer, gülmemek için kendini zor tuttu.
Ortalığa saçılan on altını sayarak toplayan kadın, tekrar kadife kesesine koyup Zaferin yanına geldi. "Benim üç çocuğum var, her birine bir daire istiyorum."
Genç adam kısa bir süre düşündü. "Siz sunum için toplantıya gelin yeter," dedi. Hiç umudu olmasada belki üç daire için babasını ikna edebilirdi.
Ziyaret edeceği, günün son dairesinin ziline bastığında, geriye kalan evleri düşünüyordu. İkinci katta oturan orta yaşlı adam, onu gülümseyerek karşıladı. "Buyur evladım."
Hemen kendini tanıtıp, adamın davetiyle içeriye girdi. Birkaç dakika sonra geniş salonda dört kişiydiler. Ev sahibi kadın ve adam, bir de yanlarındaki oğulları. Sıcaklık yüzünden kravatını gevşeterek, onlara kentsel dönüşüm projesinden bahsederken, duvardaki fotoğraf dikkatini çekti. O an konuşmayı unutarak, gözleri duvarı süsleyen kızın suretine daldı.
Hayatında bu kadar güzel, bu kadar masum bakan, bu kadar duru bir güzellik görmediğine yemin edebilirdi. Odadaki herkes aynı anda onun baktığı yere bakarken, ev sahibi adam durumdan rahatsız olarak, genzini temizledi. "Evladım beş blokluk bir siteden bahsediyordun."
Zafer hemen bakışlarını adama çevirdi. Tebessüm etmeye çalışarak, anlatmaya devam etti. "Evet İlhami Bey. Her blok yirmi kat olacak."
Tekrar kaldığı yerden devam eden genç adamın, gözleri ara ara duvardaki fotoğrafa kaysada, ev ahalisinin dikkatini çekmek, isteyebileceği son şeydi.
Anlattıklarından sonra, arsa sahibini sunum için ikna etmişti etmesine ama aklı fotoğraftaki kızdaydı. Tam ayağa kalkıp gitmek için kapıya yöneldiğinde, bir kere daha içine işleyen kızın cansız suretine baktı. Cansız gözleri bile böyle güzel bakarken, canlısı nasıl güzel bakardı kim bilir, diye düşünmeden edemedi. O, aklından ve kalbinden geçenlerle sarhoş olmuşken, arkasından kısık sesle konuşan ev sahiplerinin sesini duydu. Adam karısına, "Çocuk iyi de, Meryem'in resmine baktıkça, az daha gırtlağını sıkacaktım. Biraz saf mıdır nedir? Yoksa, kim benim kızıma böyle bakmaya cesaret edebilir?" dedi.
Dışarıya çıkan Zafer, elini anlamsızca çarpan kalbinin üzerine koydu. "Demek ismi Meryem..."
Kalbi görmediği kızın heyecanına kapılan Zafer, evden uzaklaşıp mahallenin yakınından geçen kanalın kenarında yürümeye başladı. Ne yapıp edip bu kızla tanışmalıydı. Ama nasıl? Bir şeyi unutmuş bahanesiyle eve gitse, onu görebilir miydi acaba? O, Meryem ile tanışmanın yolunu ararken, arkasından bir kadının feryat seslerini duydu. Panikle sesin geldiği yöne döndüğünde, genç bir kadın kanala düşen çocuğunun ardından, yalvarır gibi yardım dileniyordu. Koşarak kadının olduğu yere gidip, elindeki dosyayı ve cep telefonunu yere fırlattığı gibi, düşünmeden kanala atladı. Suya batıp çıkan üç yaşlarındaki çocuğu dışarı çıkarttığında, çocuk hareketsizdi. Sinir krizi geçirmekte olan kadını duymazdan gelen Zafer, çocuğa ilk yardım uygulamaya başladığında, çevreleri de kalabalıklaşmıştı. Saniyelerin dakikalar gibi geçtiği o kısacık sürede, çocuk yuttuklarını geri çıkarttığında, herkes derin bir nefes aldı. Anne, ağlayarak genç adama teşekkür ederken, ambulans geldiğinde Zafer mahallenin kahramanı olmuştu.
Onu ıslak görenlerin şaşkın bakışları altında otele döndüğünde, hem küçük bir çocuğun hayatını kurtarmaktan dolayı mutlu hem de içinde tarifsiz duygular uyandıran Meryem sayesinde heyecanlıydı. Duşa girmeden önce, otelin yan tarafındaki tekel bayiinden aldığı biraları çantasından çıkarttı. Odadaki mini dolaptaki içecek ve çerezleri boşaltıp, kendi aldıklarını yerleştirdi. Çünkü, oteldeki ikramların ne kadar pahalı olduğunu çok iyi biliyordu. Markette iki liraya satılan çikolataya, bulunduğu şartlarda, otelde on beş lira ödemek delilik olurdu.
Duşunu alıp birasını açtıktan sonra yatağa uzandı. Yine aklında Meryem vardı. Onunla nasıl tanışacağını düşünürken, aklına babasının verdiği ceza geldi. Acaba başına gelenlerin sebebi bu kız olabilir miydi? Belki de kader, onu karşısına çıkarmak için böyle bir oyun kurmuştu, kim bilir. O an, aklına gelen başka bir şeyle keyfi kaçtı. Üç kuruş diye tabir ettiği maaşla otelde daha fazla kalamazdı. Bir an önce yaşayabilecek bir ev bulmalıydı.
Sabah telefonunun alarm sesiyle gözünü açtığında, saat 08.00 olmuştu. Banyoya gidip kendine geldiği sırada, ablası aradı. "Benim bildiğim hamileler gününü uyuyarak geçirir. Senin gibi sabahın köründe kalkmaz," diyerek cevap verdi.
Telefonun ucundaki ablası gülümsedi. "Daha önce çocuk doğurmuş gibi konuşma Zafer! Zevzekliği bırak da anlat bakalım. Her şey yolunda mı diye aradım."
Bir süre ablasıyla konuşan genç adam, hafta sonu onu ziyarete gideceğine söz vererek, kahvaltıya indi. Saat 10.00 gibi tekrar mahalleye gittiğinde, dosyadaki adresleri inceledi. Babasının takım elbise şartına söylenen genç adam, yeni hanenin kapısını çalarken, ev sahibinin anlayışlı birisi olması için dua etti. Birkaç dakika içerisinde kapıyı genç bir kız açtı. Ona kendini tanıttığında, kız içeriye girip birkaç dakika sonra geri döndü. "Buyurun. Nur Hanım sizi bekliyor."
Kızın peşine düşen Zafer, içeriye girdiğinde, salona yönlendirildi. Karşısındaki koltukta oturan yaşlı bir kadın vardı. Kadın onu görünce, uzattığı ojeli ayaklarını toplayarak, kendine çeki düzen verdi. "Gel evladım." Kadın yaşına rağmen, gayet bakımlı olduğu gibi sevecendi de.
Zafer selam verip tek kişilik koltuğa yerleşecekken, kadın bağırdı. "Sakın oraya oturma!"
Neye uğradığını şaşıran Zafer, hızla doğrulurken, yaşlı kadın açıklama yaptı. "Orası rahmetlinin yeri."
O sırada duvarda asılı olan, iki kişinin fotoğrafı dikkatini çekti. Çok uzun yıllar önce çekildiği belli olan fotoğraftaki kadını, şimdiki görüntüsüne rağmen tanıdı. Özür dileyerek başka bir koltuğa geçti. Kadın biraz mahcup bir ifadeyle "Kusura bakma çocuğum. Orası eşimin yeriydi. Tam yirmi dokuz yıldır o koltuğa başka kimse oturmadı," diyerek açıklama yaptığında, Zafer kadının eşine olan aşkına hayran oldu.
Yaptıkları sohbette, kadının kocasını amansız bir hastalıktan dolayı kaybettiğini, evlilikleri boyunca çocuklarının olmadığını öğrendi. Ve konu kentsel dönüşüm projesine geldiğinde, olumsuz cevapla karşılaştı. "Eşimin hatıralarıyla dolu olan bu evin yıkılmasına razı olamam. Zaten daha kaç yıl yaşarım ki. Ölüm her an kapıma geldi gelecek."
Bir süre daha evde kalıp kadını ikna etmeye çabalasada, başarılı olamadı. Müsaade isteyip oradan ayrıldığında, dosyadaki adresin yanına not düştü. "Tekrar ziyaret edilecek."
Görüştüğü beş adresin bir tanesinden olumsuz dönüş almıştı ama yenilgiyi kabul edemezdi. Aslında kalbi kadının söylediklerini desteklesede, babasının karşısında kaybetmeye hiç niyeti yoktu.
Kısa bir süre umutsuzluğa kapılıp, diğer adrese doğru yöneldiğinde, birden olduğu yerde durup, geri döndü. Ayakları kendinden bağımsız hareket ederek, onu Meryem'in evinin önüne kadar götürdü. Kimdi bu kız? Neden bir fotoğraf onu bu kadar heyecanlandırıyordu, kendini tanıyamıyordu. Onunla tanışmaya, hatta konuşmaya ihtiyacı vardı. O an aklına gelen düşünceyle kapı ziline bastı. Kentsel dönüşüm projesinin sunumu için, Meryem'in babasının numarasını almayı bahane edecekti. Belki bu şekilde onu görebilirdi.
İki dakika içinde, kapının otomatik olarak açılmasıyla içeriye girdi. Ana kapıya geldiğinde, kapıyı tıklattı ve tam bu sırada kapı açıldı. Fotoğraftaki kız kanlı canlı, tam da karşısında duruyordu. "Buyurun!"
Genç kız, karşısında heykel gibi hareketsiz duran adamı, ilk kez görüyordu. Bir süre konuşmadan sadece birbirlerine baktıktan sonra, sorusunu tekrarladı. "Kimi aramıştınız acaba?"
Ama Zafer'den yine ses çıkmadı. Onun tuhaflığı karşısında, Meryem tedirgin oldu. "İyi misiniz?"
Genç adam yaşadığı şoktan sonra, başını olumlu anlamda aşağı yukarı sallayarak, "Ben," dedi. "İlhami Beyin telefonunu alacaktım. Kentsel dönüşüm projesi için."
Meryem, onun sesinin titreyerek söylediklerine karşılık, "Babam şu an evde değil. Az beklerseniz size telefon numarasını getireyim. Numarasını yeni değiştirdiği için ezberimde yok," dedi.
Zafer tek kelime etmeden tamam anlamında başını salladığında, genç kız tekerlekli sandalyesinin yönünü çevirerek, içeriye girdi.