Bölüm 2 | Onur

1515 Words
Bacak bacak üstüne attığım ayağımı sallarken ellerimi önümde birleştirmiş, gözlerimi kısmış, dik dik karşıyı izliyordum. Aslında karşıda izlenecek bir şey yoktu, sadece geçip giden arabalar ve okulun çıkışına yürüyen öğrenciler vardı ama zaten gördüğüm, daha doğrusu izlediğim onlar değildi. Zihnimde canlandırdığım Alp'i öldürme planımı bir güzel işliyor, en sonunda ise bir kukla gibi boynundan asıp uçurumdan aşağı sallandırıyordum.. Zihnimde beliren görüntüyle dudaklarıma kötücül bir gülümseme yayılırken aniden kafamdan tutulup saçlarım karıştırılınca içimde biriktirdiğim çığlığı salıverdim ortalık yerde. "Onun diğer adının çığırtkan Leyla olduğunu biliyor muydun? Annesi ona öyle sesleniyor."diyerek kahkahalara boğulan Alp'in sesini duyduğumda kolunu yakalayarak arkasına doğru çevirdim. Onu öne doğru eğerek iki büklüm yaptığımda şimdi o acınası çığlıklar atıyordu. "Peki senin adına ne demeli... Ya da adlarına. Hayvanlar alemi Alp'den sorulur. Nihayetinde her türle uzaktan yakından bir alakası var." Onu öne doğru itip bıraktığımda omzunu tutarak yüzünü buruşturdu. Bana kaşlarını kaldırarak yan tarafını işaret ettiğinde gözlerim usulca oraya döndü. "Azra..."diyerek yavaşça yutkundum ve kalktığım durağa otururken gülümsemeye çalıştım. Şu kıza da bir türlü ısınamamıştım. "Sana da selam Leyla. Hala çocuksu atışmalarınıza hız kesmeden devam ediyorsunuz belli ki. Üniversite de olmanıza rağmen ilkokul çağını atlatabilmişe benzemiyorsunuz." Alp ile aynı anda, "Lise." dediğimizde Azra kaşlarını kaldırarak Alp'e tabiri caizse, 'Hayırdır' der gibi baktı. Alp durumu çakmış olacak ki sevgilisini kollarının arasına alarak onun yüzünü omzuna gömmesini sağladı. "Asıl tanışmamız lisede oldu ya, o yüzden öyle dedik biz. İlkokuldayken sadece bir yazı beraber geçirdik ama arkadaşlığımız lise de başladı." Sevgilisine bizim geçmişimizi uygun dille, üstten üstten anlatırken bana yüzüyle şekil yapıyordu. Aslında beni uyarıyordu desek yeridir. 'Allahını seversen çeneni kapalı tut, başıma salma belayı' der gibiydi. Ama ben bunu kendi dilimde, 'Konuş da şu kızı aramızdan çek, gına geldi imalarından' diye çevirmiştim. "Akşam annemler ananemlere gidecekti, aslında sen de mi onlarla gitsen. Eminim ki ananemle çok iyi anlaşacaksın. Malum bizim seviyemiz ilkokul ya ondan diyorum yanlış anlama. Herkes kendi seviyesiyle takılsın. " Azra aniden Alp'in omzundan çekilerek bana dik dik baktı. Muhtemelen ondan korkacağımı sanarak dişlerini göster göstere yavaşça,"Ne ima ediyorsun? Hareketlerim, tavrım, kişiliğim yaşlı birini mi andırıyor?" dedi ve benden cevap beklemeden Alp'e baktı. "Öyle miyim?" Alp onun yüzünü ellerinin arasına alırken kocaman sırıttı. Bu akşam için rol kesmiyorsa ben de Leyla değilim. "Saçmalama, Leyla bizim aksimize ne kadar olgun olduğundan bahsediyor. Seni övüyor."dediğinde sinsi gülüşümün ardından dilimi dudaklarımda usulca gezdirdim."Sıkıldım sizden, cıvık ilişkinize daha fazla katlanamayacağım." Minibüsün geldiğini gördüğüm için ayaklandım ve kaldırımun ucuna doğru yürüdüm. Karışan saçlarımı düzeltirken aklımda tek bir soru vardı. Hangi pislikle bunları evimden uzak tutabilirdim? *** "Anne akşam gitmeseniz olur mu? Zaten babamın seninle gelmeye pek niyeti yok gibi."dediğimde banyonun önünde dikilmiş annemin makyajını yapmasını izliyordum. "Gelmezse gelmesin, ben gideceğim. Merak etme, onunla yalnız kalmazsın. Benim ardımdan o da çıkar, benden önce de gelmez." Rimelini sürerken ağzı garip bir şekilde o halini aldı. Ah biz kadınlar, güzellik için ne hallere giriyorduk. "Gider değil mi?"diye teyit etmek istercesine sorduğumda rimelinin kapağını kapatarak kafasını salladı. Makyaj çantasını toplamadan banyodan çıktığında gözlerimi devirerek peşine takıldım. "Baban o senin Leyla, yemez merak etme. En fazla bir iki kelime bir şey konuşursunuz yıllar sonra o kadar." Omuzlarımı silerken onun peşinden odasına değil çapraz giderek kendi odama yöneldim."Gerek olsaydı yıllar önce yapardım. Almayayım ben canım." Odama girip kapımı kapattım. Sokak lambaları yanmaya başladığında akşamın ilk işaretini almıştım. Perdemi kapatarak kendimi yatağıma attım. Sanırım ne annemi gitmesi için engelleyebildim ne de Alp'i gelmemesi için engelleyebilecektim. Kendi kendime saçma sapan mevzuları düşünerek depresyon moduna bürünürken uyuklamaya başladım. Ta ki kapı alıcı gelmiş de canımı istiyormuş gibi çalana dek gerçekten uyuduğumu fark etmemiştim. Kapının ardından eve geldiğimde şarja taktığım telefonum titremeye başladığında nefesimi bıkkınca bırakarak onu elime aldım. 'Themosthandsomesmartman' arıyordu. Gözlerimi devirerek telefonu açıp kulağıma yasladım. "Sen misin en yakışıklı akıllı erkek? Hayal dünyasından çık oğlum sen anca The most foolish monkey olabilirsin. Buna da kalıbı mı basarım." "Sensin en akılsız maymun lan. Çok konuşmada kapıyı aç. Dikildim kaldım burada kış uykusuna yatan ayıcık." Telefonu yüzüne kapatarak yataktan kalktım. Kapıya doğru gidecekken birbirine giren saçlarımı fark ettim. Tabii hala üzerinde olan sabah ki kıyafetlerim pijama moduna bürünmüş, gözüme iğrenç gelmeye başlamıştı. Kapıyı açmadan önce dolabımda yöneldim ve açık kot rengi kalıbı dar olmayan pantolonumu ve siyah ince göbeğimi hafif açıkta bırakan bluzumu giydim. Saçlarımı taradım ve önüme gelen parçaları kulağımın arkasına sıkıştırdım. O an saçlarımın tam önünü, ilk tutamlarını Kylie Jenner gibi bal köpüğü rengine boyamak istedim. Uzun, açık kahverengi saçlarım bence bunu kaldırabilirdi. Tabi bir Kylie Jenner değildik ama bize de yakışırdı. Akan rimelimin kalıntılarını ıslak mendille yüzümden silerek aşağıya indim. Mendili mutfak çöpüne atarak dudak nemlendirici mi çantamdan çıkarıp dudaklarıma sürmeye başladım. Bu sırada kapıyı gayri ihtiyari bir yavaşlıkta açtığım sırada Alp'in kısılan gözleriyle karşılaştım. "Hoşgeldin!!!" diyerek son heceye olabilecek en büyük baskıyı yaparken bir miktar utanıp geri gitmesini bekledim ama yüzsüz gibi içeri girdi hemen. "Onur için bu kadar süslenmene gerek yok. Karşına eşofman takımıyla çıkacak farkındasın değil mi?" Yüzümü buruştururken bunun bir kez bile aklıma gelmediğini fark ettim. İşte erkeklerin anlamadığı bir şey de buydu. Biz kızlar asla onlar için süslenmiyorduk. Yüzüme maske takacak olsam bile ruj sürebilirdim ve bunu sadece kendim için yapardım. Onur kim oluyor, pardon? "Sana zekanı aşan laflar edip zamanı mı harcayamayacağım." Elimdeki dudak nemlendiricisinin kapağını kapatarak çantama geri koydum. Kapının önündeki beyaz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirirken Alp'in elindeki paketi fark ettim. "Onun içinde ne var?" dedim ve ayakkabımı giyerek elinden almak için uzandım. Hemen geri çekti ve arkasına sakladı. "Tatlı, cips falan. Bakmana gerek yok." Gözlerini kaçırdığını fark ettiğimde yüzümdeki sinsi gülüşle yine ona doğru atıldım. "Tatlı var dedin. Tatlıyla olan aşkımızı bilirsin, bana vermemezlik yapamazsın." Paketi iyice arkasına saklarken giydiği gömleğin ilk düğmesini açtı."Evde tatlı var, annem yapmıştı. Ben de evden getirdim zaten, gidince yersin. Hadi git ya, Azra gelmeden hazırlanmam lazım." Geri çekilirken daha önce çantama attığıma emin olduğum halka küpelerimi almak için uzandım. Onları yeni koymuş gibi bularak deliklerime geçirmeye başladım. "Tamam o zaman. Ha bu arada, babam evde olabilir. Sen yine bir kontrol edersin, evdeyse artık topuk."dedim ve kapıyı açıp çıkacağım sırada kolumdan yakaladı. "Ne? Dalga geçme Leyla ya. Babanı tanımıyorsun sanki. O varken ne zaman eve girdiğimi gördün ya..." "Bilemiyorum."dediğim sırada yalan söylediğimi anlamış olacak ki rahatlayarak geri çekildi."O kadar çaldım kapıyı, sen kış uykundan uyanana kadar baban on kere açardı." "Uyuduğumu nereden biliyorsun?" diye sorduğumda gözlerini devirdi. "Sabah okula gidip akşam eve geldiğinde uyumadığını göremedik hanımefendi. Sabah yaşamak senin için bir zulüm, gün ışığı uyku yapıyor resmen." Ona dil çıkartarak kapıyı açtım. Çıkacağım sırada, "Havalar soğudu, ceketini al."dediğinde dolaba uzandım ve kot ceketimi aldım. Onun yanağından makas alarak,"Merak etme, hasta olup kendimi okula kadar sırtında taşıtmayacağım."dedim ve onun cevap bile vermesini beklemeden evden çıktım. Şimdi hedef MC Donals'dı. Evet, gidip boya yapmak gibi bir niyetim yoktu. Yemek yiyip, üniversiteden kızların yanına gidecektim. Metroya doğru savsak adımlarla ilerlerken karnım zil çalıyordu. Bir an önce hamburgerin muazzam tadıyla buluşmak için can atıyordum. Metronun merdivenlerinden aşağı ineceğim sırada merdivenlerden çıkan biri kolumdan yakaladı. Kim olduğuna baktığımda onun Alp'in abisi olduğunu gördüm. Şimdi yüzümde kocaman, sahte bir gülümseme belirdi. "Oğuz abi, senin burada ne işin var?" dediğimde, "Asıl senin ne işin var? Bize geleceksin sanıyordum? Çocuklarla çatı katını boyayacakmışsınız."dedi. "Çocuklarla?"diye sorduğumda," Alp ve Onur işte."diye yanıtladı. Kafamı sallarken,"Alp nerede ki?"diye sordum. "Okulda, arkadaşlarıyla ödev yapıyormuş. Senin önden geleceğini falan söylemişti. Gel, ben seni eve bırakayım. Arabayı buraya bırakmıştım, karşıya arabayla geçmek ölüm gibi bir şey biliyorsun." Ona kafamı sallarken zoraki peşine takıldım. Zaten ben de şans olsa Alp gibi biriyle arkadaş olmazdım. Evin önüne geldiğimizde arabadan indim ve Alp'in abisi beni bırakıp gitti. O an geri dönmek, yok olmak istedim ama mümkün değil gibiydi. Çünkü aptal Alp evdekilere geleceğimi söylemişti. Alp'lerin evi beş katlı binanın en üst katındaydı. Evleri 4+1'di ve bir odası çatı katında, kocaman bir terası vardı. Alp yıllardır orayı almak için çabalıyordu ama babası bir türlü izin vermemişti. Şimdi oraya ne yapacaklardı bilmiyorum ama boyanın başıma kalması hiç adil değildi. Alt kapı açık olduğu için direk girdim eve asansörle üst kata çıkarak kapılarının önüne bir yıldız misali düştüm. Kapıyı tokmağından çalarak, aşağıda olduğumu düşünmelerini istemedim. Alp'in annesi kapıyı açar açmaz, "Gelinim gelmiş."dediğinde yüzümün aldığı hali anlatamam. Şok geçiriyor olabilirdim. "Gelin mi? Nerede?" diyerek arkama baktığım sırada İnci teyze bana sıkıca sarıldı. Beni salona iteleyeceği sırada onu durdurdum ve karşısına geçtim. "Boya yapmaya geldim, Onur yukarıda mı?" dedim ve hemen yukarıya doğru koştum. Bundan kurtulmanın ne yolu kaçmaktı. Koridorun ortasındaki merdivenleri çıkıp kendimi çatı katına attığımda derin bir nefes çektim içime. İnci teyze neden bana gelinim diyordu? "Senin burada ne işin var?" Onur'un iğneleyici sesini duyduğumda kafamı yavaşça sesin geldiği tarafa doğru çevirdim. Terasın duvarına yaslanmış elindeki boya fırçasıyla bana bakan Onur'a gözlerimi devirdim. Bu gece savaş çıkacaktı. "Alp bir tek sana söylemedi demek. Hayırlı olsun, boyacı benim." Onur'la anlaşamazdık, birbirimizden pek haz etmezdik. İkimizin de laflarının uçları birbirimize karşı oldukça sivriydi. Bu yüzden her konuşmanın sonu illa kavgaya döner, büyür ve kıyamete dönüşürdü. Bir araya gelmeyi tercih etmez, birbirimizden uzak dururduk. Alp zorlamasa bu gece asla buraya gelmezdim. Onur'un beni uyuz edecek laflarını çekmeyi göze almazdım. Sonuçta kıyamet koparsa Alp'in ailesine ayıp olacaktı, tek derdim onlardı. Yoksa iki cihan bir araya gelse yine de Onur hödüğüyle bir odaya yalnız başıma girmeyi bırak, onunla boya bile yapmazdım. Bu işin sonunda ikimizden biri sinirden ölmese iyiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD