"Gızım, güzel gıızıım.. uyanasan nenesinin gülii”
Çok uzaklardan gelen bu sevgi dolu sesle, gözlerimi açtım gecenin karanlığına.. korkuyla bakan gözlerim, onun karanlıklara alışık gözlerini yakaladı ve ben, nasıl olduğunu anlayamadan bir anda yarı belime kadar doğruldum, kaldırdığım ellerime, oturur pozisyonda duran bedenime korkumun yanında şaşkınlığımla bakar oldum artık.
Firuze ananın titreyen elini, yorganımın üstünde yakaladım ve sıktım.
“Rebbiim sene şükürler olsiin”
Gözlerinden akan o sevinç gözyaşlarına, benimkilerde eşlik ediyordu. Ona doğru eğilip sarılmak için kollarına dokununca, tuttu ellerimi ve bana yanaştı. Birbirimize yıllardır hasret kalmışız gibi sarılınca deli gibi hıçkırdım.
“Ah menim yarali guzum.. köynü(gönlü), ganadı gırıh guşuum.. keşkem bırda olaydi da senın şu helin görebileydi a evledim menim.”
Söylediklerini duyunca daha çok ağlamaya başladım. Anlamış meğer Umut’u sevdiğimi, özlediğimi ve onu naçar beklediğimi.
“Ağla gızım ağla.. zehir olup ahmasin içine o gözyeşlerin,” dediğinde iyice koyverdim kendimi. Hissettiklerimi ondan gizleyecek ne halim vardı, ne de sabrım kalmıştı. Tam bir aydır onu görmüyordum.
Duymuştum, evlenmişti gerçekten. Son görüşmemizden on gün sonra dillere destan bir düğünle dünya evine girmişti, kurmuştu yuvasını. Belli ki karısını çok seviyor ve çoktan unutmuş beni.
Başımı Firuze anamın omuzuna dayadım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülme yarışına girmişti ve onun sıcak eli saçlarımı okşuyordu. Gözlerimi kapadım ve sanki şu an saçlarıma böyle sevgiyle dokunan, onları okşayan Umut’muş gibi hayale daldım. Üşüyen yüreğimin sıcakcık olduğunu hissetmek ne güzeldi.
Ne kadar süre öyle kaldık hiç bilmiyorum ama dış kapıya avuç içiyle vurulduğunu duyunca, korkuyla hemen doğruldum.
“Yat gızım, kim geldiyse görmesin seni beyle,” dedi Firuze anam ve bende hemen geri yatıp, yorganımı üstüme çektim.
Ayla kız, korkuyla odaya geldi. Hızlı hızlı alıp verdiği nefesi onu ele veriyordu.
“Ana kim geldi ki bu saatte, ağanın düşmanları olmasın gelen?”
“Yoh gızım yohh. Kisme ceseret edemez eyle bıraya gelmeye.”
Aralarındaki diyaloğu sessizce dinliyordum ama bende gelenin kim olduğunu çok merak ediyordum.
Ayla, ayağa kalktığını görünce koşar ayak Firuze anamın yanında bitti ve hemen onun elini tuttu. Birlikte kapıya doğru gidişlerini sessizce izliyordum.
Kapıya daha hızlı vurulmaya başladığında ödüm koptu. Gelen her kimse sanki öfkeliydi. İşte o an artık emin oldum. Gelen kesinlikle ağa olmalıydı. Arada bir gelip beni ziyaret ediyordu ve karşımda oturup, sinir bozucu o gözlerinde tuhaf bir hayranlıkla beni dakikalarca izliyordu. Bazen yüzünde sinsi bir tebessümün gezindiğini görüyordum ve işte o anlarda kusasım geliyordu.
En son geldiğinde ise artık bildiği hastalığım yüzünden çok üzgün olduğunu söylemişti namussuz. O kadar üzülmüş ve korkmuş ki, dayanamamış bana kanını vermiş. Kahretsin ki ikimizinde kan grubu aynı çıkmış ve benim şu ince damarlarımda onun kanı geziniyor şimdi. Utanmadan birde hayatımı kurtardığı için ona çok şey borçlu olduğumu söyledi Allah’ın görgüsüz ayısı.
Git gide hızlanarak odama yaklaşan ayak seslerini duyduğumda, korkudan nefesim kesiliyor gibi oldum.
O şerefsiz kesinlikle düzelmeye başladığımı bilmemeliydi. Eğer öğrenecek olursa tez elden beni burdan aldırırdı ve yarım kalan o lanet düğününü tamamına erdirirdi.
Başım yastıkta değil de, sanki taştaymış gibi hissediyordum. Ayla’nın odamdan çıkarken kapadığı kapının kolunun hareket ettirildiğini duyunca korkudan gerçekten nefes alamaz hale geldim. Gözlerimi sımsıkı kapamıştım. Derin uykudaymış numarasına sığındım. Kapım açıldığında, kalbim durdu sanki ve ardından göğüs kafesimde çırpnmaya başladı. İnsan hızlanan kalp atışından yorulur muymuş? Yorulurmuş işte, bunu da bilmiş, anlamış oldum.
Ağa nefes nefeseydi ve adım adım bana yaklaşıyordu. Korkum, tüm bedenimde sinsi bir yılan gibi gezinmeye başladığında, titremeye başladım. Aklımdan elli türlü kâbus gibi düşünceler geçiyordu ve her bir düşünce bedenimde, benliğimde depremler yaratıyordu.
Keskin alkol kokusu burnuma çarptığında ise korkudan öleceğim sandım. Eğer düşündüğüm şeyi yapmayı kafaya koymuşsa gerçekten artık ölü sayılırdım. Cesaret almak için içkiye koşmuş olmalıydı.
Yanıma oturduğunda dudaklarımı içinden ısırmaya başladım. Yine kanatmıştım kendimi. Kanasın bu dudaklar, daha çok kanasın hemde.. öyleki ağzımdan taşsın kanım, sızsın çenemden boynuma. Görsünde beni öyle, verem oldum sansın, korksun ve yanaşmasın, dokunmasın bana Allahım ne olur!
“Yıldız’ım!.. yıldızı gökyüzüm.”
Kalbim durdu duracak artık.. açsam mı gözlerimi, bilsin mi onu duyduğumu?.. yüreğim yangınlardaydı ya onsuz, söylese miydim ki?
Ağa sanıp, ölüp ölüp dirilirken korkudan, gelen Umut’muş meğer.. yüreğim çılgınlar gibi sevinç çığlıkları atıyor, o da benim gibi duyuyor mu kalbimin çırpınışlarını?
Açtım gözlerimi ve bir ay sonra, tam bir ay sonra onun o güzel yüzünü gördüm. Bana doğru eğildi ve yorganım üstünden başını tam da kalbimin üstüne koydu.
“Duramadım, dayanamadım daha fazla Yıldız’ım.. evlenemedim, yapamadım sevdiğim. Kalbim seninle doluyken, bir başkasına kocalık yapamazdım. Abime dedim ki, ben sevmediğim biriyle sırf siz istiyorsunuz diye evlenmem, evlenemem. Ne kendime ne de o masum kıza kıyamam dedim. Çok kızdı bana, bağırdı çağırdı, evde resmen terör estirdi.. hayatımda ilk kez tokat attı yüzüme ciğeri beş para etmeyen o şerefsiz. Umrumda olmadı ama.. umrumda olan tek şey sensin çünkü.”
O sustu, ben sustum.. konuşan kalplerimizdi. Sol yanımdan elimi yavaşça çıkarıp saçlarına dokundum. O açık kahverengi saçlarının arasında gezintiye çıktı büyük bir sevinçle parmaklarım.
Nefesini tutmuştu farkındaydım. Ağır ağır doğruldu ve göğsümü kapayan yorganımın üstüne düşen elime baktı. Heyecan ve mutluluk dolu o gözleri gözlerimi bulunca, “az önce ne yaptığının farkında mısın sen?” diye sorunca ağlarken güldüm ve dudaklarımı ısırmaya başladım. Başımla onu onaylarken, “biliyorum sevdiğim,” dedim ya, tuttuğu nefesini dışarıya soludu bir anda. Olmuştu işte.. sevdiğimizi birbirimize itiraf etmiştik ve bunun hem sevincini ama daha çok heyecanını yaşıyorduk. İkimizinde nefesi hızlanmıştı ve gözlerimiz birbirinde esir kalmıştı.
“Ne.. ne zaman ama, nasıl oldu bu ya!.. yani sen, sen beni seviyor muydun! Az önce sen ne dedin bana ya!.. yanlış duymadım değil mi, tabii canım yanlış duymuş olamam ki ben?”
Sevincinden ölecek gibiydi nerdeyse ve resmen kendi kendisine konuşmaya başlamıştı. Bir anda yanımdan ayağa fırladı. Elleri az önce ellerimin gezindiği o çok hafif dalgalı ve gür saçlarının arasında asılı kaldı. Durmadan dönüp, dolaşıyordu odanın içinde ve sanki emin olmak istercesine arada bir dönüp bana bakıyordu. Bu haliyle hem çok komik, hem de çok, ama çok tatlıydı. Sevincinden kanat takıp uçacak hale gelmişti. Yeniden geldi ve oturdu yamacıma. Yorganımın üstünde duran elimi iki avucunun arasına aldı ve gözlerimin içine aşkıyla bakarken, çok özlediğim tatlı kahkahasını attı.
“Ben neye sevineyim ha aşkım, evildiğimi öğrendiğime mi, yoksa sıcacık olmuş bu ele mi Yıldız’ım? can gelmiş bu ele aşkım benim,” dediğinde tüm heyecanıyla nefes nefese, çok utandım. Kaçırdım hemen gözlerimi ama kulaklarım, ah o kulaklarım bayram yeriydi sanki. “Aşkım” dedi bana ya!.. “Aşkım benim,” dedi bana.. hep hayal ettiğim gibi onun aşkı olduğumu söyledi. Acaba dünya yüzünde gecenin şu vaktinde benden daha mutlu bir insan var mıdır ki? Hiç sanmıyorum.
Elimi ondan yavaşça çekip, sol yanıma bıraktım ve diğer elimle aynı anda yatağımın iki yanından güç alıp ağır ağır doğruldum.
Gözlerinden akan yaşlar, adeta benimkiler ile yarışır haldeydi.
İnanamıyordum. Gerçekten burdaydı. Rüya falanda görmüyordum. Tüm canlı haliyle hemen yanımda oturuyordu ve beni sevdiğini itiraf etmişti.
Parmak uçlarımla yüzüne dokunmaya başladım. Gözlerini kapadığında, gözlerimi kapadım bende. Ellerimi yakalayan elleri, avuçlarımı yanaklarına bastırdı hafifçe. İkimizde titriyorduk. Deli gibi haykırarak, ona olan aşkımı daha çok itiraf etmek istiyordum ama yapamıyordum işte.
Gözlerimi açıp ona baktığımda, onunda bana baktığını, hemde o güzel gözlerinde var olan sevginin en saf haliyle baktığını gördüm ve midemde kelebekler dans ederken, tüm mutluluğumla gülümsedim.
Bana biraz daha yanaştığını gördüğümde ise nefes almayı unuttum ve ben daha ne olduğunu anlayamadan aniden bana sarıldığını gördüm. Kollarının arasında olmak öyle güzeldi ki. Bende içimdeki isteğe karşı koyamadım, günlerdir beni yiyip bitiren hasretimle sarıldım ona. Ömrümce onunla böyle birbirimize sarılmış olarak kalabilirdim. Mutluluğu tarif et deselerdi bana, sevdiğinin gönlünde olduğunu bilmenin yanında, birde onun kollarının arasında olabilmek derdim herhalde.
“Seni çok seviyorum Yıldız.. biliyorum, bu yaptığım belki ahlaksızca ama yüreğime söz geçiremedim, dinlemedi bu kalp beni. Sevmiyorsun, sadece sevdiğini sanıyorsun dedim kendime defalarca ama, boşuna bir çabaydı benimkisi. Yapamadım sensiz, olmadı ama bizide oldurmazlar be sevdiğim, seni bana, beni sana yar etmez ne ağam, ne de bu aşiret.”
“Kaçalım o halde Umut’um.. kaçalım gidelim buralardan. Ölürümde abinin karısı olmam ben. Bu senden öncede böyleydi, senden sonrada böyle olacak. Gidelim n’olur burdan, ya da yok mudur bir hal çare, ağana da sözü geçen biri konuşsa, anlatsa.. anlamazlar mı ha, anlamazlar mı?”
Sessizliği korkuttu beni, çok korkuttu nedense.
“Olmaz aşkım, olmaz ceylan gözlüm.. ne seni, ne beni yaşatır ağa.. namus meselesi olarak görür, yaptığı onca namussuzluğun içinde bunu. Çok pis tutulmuş sana. Kafayı çok kötü takmış. Buraya sana ziyarete geldiğini duydukça kahroluyordum. Öyle hayvandır ki o, bu halinle bile senden faydalanır diye az korkmadım değil. Beni öldürsün, istediğini yapsın ama senin saçının bir teline dahi dokunmasın. Düşünmem lazım aşkım ve ben bir hal çaresi bulmaya çalışırken, sen sakın iyileşmeye başladığını belli etme. Geçende seni burdan aldırıp doktora götürmek istediğini söyledi. N’olur aşkım, doktorlara da belli etme düzelme olduğunu. Kesin Firuze anamın ilaçları seni iyileştirmeye başladı. Çok şükür Allah’ıma. Gitmem lazım aşkım. Kimse bilmiyor buraya geldiğimi. Yine gelirim, bekleyecek misin beni?”
“Hep bekliyorum ki ben seni.”
* * * * *