12 Kaç kez ölür insan?..

1924 Words
“Guzuum! Kalk nenen gurban olsun seni verene, ilaç seetin gelip, uyanasan ciger parem menim.. hade!” Uyumuyordum ki.. ağlamaktan şişmiş göz kapaklarım derin bir sızı içindeydi. Bir yanım o ilacı artık hiç içmek istemiyordu ama diğer yanımsa, inadına iç, hepsine inat iyileş ve burdan kaçıp gitmenin bir yolunu bul diyordu. Kendimle cebelleşirken yarı gönüllü açtım gözlerimi. “Tamam Firuze nenem, içerim şimdi,” dediğimde, Ceylan oturduğu yerden harekete geçti. İçmekten nefret ettiğim marmelat kıvamındaki ilacı, yemek kaşığına döktü ve ağzıma yaklaştırdı. Her defasında kusma hissi oluşturan ilacı, yine gözlerimi sıkı sıkı kapayarak içtim. Kokusu nane ya da kekiği andırıyordu ama aroması berbattı ve sanki gözlerimi böylesi kapatınca, tadını daha az alıyormuş gibi hissediyordum. “İçtim nenem.” “Şifa olsun canına guzum benim,” dedi o tatlı sesiyle ve yine tüm sevgisiyle gülümsedi Firuze nenem. Sessizliğimin nedenini biliyordu elbette. Gözlerinden süzülen yaşlar, yüzündeki derin çizgilerin içine sızdığını gördüğümde, yasaklı ellerimle o yanaklarını silmek istedim ama ah ki ne ahh!.. bunu yapmak bile haramdı bana. “Necesen, iyisen?” Ne çok seviyordum böyle konuşmasını. Sırf o gülsün diye onun gibi konuştum. “he eyiyem nenem. Sen necesen, halın vahtın eyidiir?” Gençe kız gibi kıkırdadı vaktiyle çok güzel olan bu kadın. “Az daha çalış, iyi konuşacaksın!” Şimdi de kırk yıl sanki İstanbul’da yaşamış gibi, çok düzgün İstanbul şivesi ile konuşunca şaşırdım. Onunla kendi özeli hakkında hiç konuşmamıştık ve hiç kimse de geçmişi ile ilgili bir bilgi vermemişti bana. Tek bildiğim; yalnız yaşadığı, gözlerinin görmediği ve otacı olduğuydu. Başka hiçbir bilgi yoktu bende. “Sende güzel konuştun bizim şiveyi,” dediğimde, yüzünden acı dolu bir tebessüm geçti. “Anlatırım bir gün kızım,” dedi. “Anlat, hemde bütün bir gün anlat ki, artık aklımda sadece senin hikâyen kalsın. Hem belli mi olur, bakarsın bu elleri bir gün yeniden kullanmaya başlarım ve senin hikâyenin yazarım. Her hayat bir roman değil midir Firuze nenem?” diye sorunca gülümsedi yine. Yaşlı elleriyle ıslanmış yanaklarını silerken, içini çekti derinden. “Öyledir ya, öyledir Yıldız kızım! Işığını sakın ola kaybetme.. diren! Sana bilenenlere inat diren kızım. Diren ki, kendini de, beni de kurtar esaretten.” Esaretten kurtulmak. Ah ne güzel şeydi o. Hayali için bile ne çok şeyden vazgeçilirdi. Ben kendi esaretimi biliyordum ama, nenem hangi esaretten söz ediyordu, işte söylediğinin o kısmını anlayamadım. Ceylan’ın varlığını son anda hatırladım. Ona tam olarak güvenemiyordum. En çok güvendiğim, beni can evimden vurduktan sonra Ceylan’a ne kadar güvenebilirdim ki? Aşağıdan davul zurna ve zılgıt sesleri yükselmeye başladığında, kalbim durdu sanki. Gelmişti demek? Bunca sevinç dolu karşılama, onun ve belkide çok sevgili eşi içindi. Kendimden güç almak istercesine derin bir nefes aldım. Hiçbir şey belli etmemeliydim. Bu kendimi yakmak olurdu bu saatten sonra. Kadınlar tarafından zılgıt üstüne zılgıt çekiliyordu aşağıda ve sevinç naraları atılıyordu. Şu an gerçekleşen her şey sanki inadıma oluyormuş gibi hissediyordum ve yüreğimden bedenime kızgın bir lav gibi akan öfkem, beni güçlü kılmak için git gide daha çok artıyordu. Firuze nenem, “Ceylan gızım meni yerime götüresen.. başım çoh ağrır.. biraz uzanam, guzumda dinlene artıh!” dedi ya, gülümsedim. Ne aklıma, ne, ruhuma, ne de bedenime dinlenmek yoktu bundan sonra. Varsa yoksa tek amacım iyileşmek ve Firuze nenemi, bizimle gelirse Ayla’yı da alıp buralardan kaçıp gitmekti. Ceylan ve nenem odadan gitmek için ayaklandıklarında, destursuz kapım açıldı. İşte bunu hiç beklemiyordum. Tam karşımdaydı ve direk bana bakıyordu. Gözlerinde herhangi bir his namına hiçbir şey yoktu ve ben, nefes almayı sanki yasaklamıştım ciğerlerime. Gözlerimi kırpmayı da unuttum sanki. İçeri girdi ve ardından gelen kişiyi görünce kanım dondu. Ağası ile birlikte odamın tam ortasına kadar geldiler. Ağa şerefsizinin de gözleri üzerimdeydi. “Çıkın!” dedi o iğrenç sesiyle! “Hemen ağam,” dedi ürkek bir ceylan gibi benim Ceylan’ım. Firuze anamı elinden tuttuğu gibi ardı sıra sürükleyerek telaşla odamdan çıktılar ve kapadı kapıyı Ceylan kız. İki kardeş ise sanki beni durdukları yerden iyi göremiyorlarmış gibi biraz daha yaklaştılar. Artık bir iki adımlık mesafe kalmıştı onlarla benim aramda ve ben, ciğerlerim patlamak üzereyken ağır ağır bıraktım nefesimi. Umut, başını çevirip önce ağasına baktı ve gülümsedi. Sanki birbirleri ile gözleri aracılığı ile konuşuyorlardı. Amaçları aklımı karıştırmaksa, bunu gerçek anlamda başarıyorlardı. Vuruşları yavaşlayan kalbim, neredeyse durma sınırına gelmişti ki, Umut’un yeniden bana baktığını ve asla unutmayacağım pis bir sırıtma ile, “nasılsın hanım yengem?” diye sorduğunu duydu alev alev yanmaya başlayan bu kulaklar. “Abi baksana şunun haline. Sandığımdan da aptalmış bu kız ya. Gerçekten onu sevmiş olduğuma inanmış olmalı!” dedi ve kendisi için neşe dolu, benim için ise zalimce bir kahkaha attı. “Ulan şerefsiz beni bile inandırmıştın onu sevdiğine.. bu kahpenin yüzünden az kalsın katilin olacaktım senin,” dedi pişkin pişkin sırıtarak Allah’sız ağa bozuntusu. “Kız gerçekten inandın mı seni sevdiğime ya? Ben kiiim, sen kim be kızım? Anla artık hepsi en başından beri bir oyundu. Abimle sana oyun oynadık. Abim, “bu kız İstanbul kancığı, bundan erkek çocuk istiyorum ama belli mi olur yarın ne olacağı?” dediğinde bende işkillendim açıkçası. Abim diğer yengelerimden emindi ama seni hiç tanımıyorduk. Tanımıyorduk derken; yani seninle konuşmuşluğumuz, karşına çıkmışlığımız yoktu. Ehh gerçi sende buraya getirilince elbet akıl etmişsindir, izini gizliden gizliye hep sürüyorduk. Ne işler çevirdiğini görmek için peşine düşüp uzaktan izlediğimde bilgi vermek için abimi telefonla aradığımda ya da memlekete döndüğümde, ona hep dedim, “vallahi ağam kızın kendi yok burda ama Allah’ı var, hiçbir yamuğunu görmedim, yanına bir erkeğin yanaştığına hiç şahit olmadım, yolunda dosdoğru bir kız,” demiştim ama işte, ağam gün görmüş geçirmiş biri.. emin olmak için sana birlikte bir oyun oynadık ve işte sen tufaya düştün be yengem. Ağam seni öldürecekti de yine şükret, ben engel oldum. Yaşıyorsan birazda hayatını bana borçlusun. Bence sen beni beklemeyi bırak, bir an önce iyileşte ağama istediği çocuğu ver hanım yengem. Yarı canın gelmişti zaten. Ehh bundan sonrası da sana kalmış ha yengem?” Hangisi daha zordu sorguluyordu aklım.. Sevildiğimi sanıp, en başından beri kandırılmış olmak mı, yoksa çok güvendiğim aklımla dalga geçilmiş olması, duygularımın, insan olmamın onun tarafından hiçe sayıldığını görmek miydi daha zor olan? Karar vermek hiç bu kadar zor olmamıştı. İkisinden de nefret ediyordum ama şimdi aslında kendimden nefret eder oldum. İnanmak istemediğim her şey, karşımda vücut bulmuştu ve hâlâ benimle dalga geçercesine pis pis sırıtıyordu. “Çıkın, defolun odamdan! Allah ikinizinde belasını versin! Defoluuun!” Avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Bir insan daha kaç kere ölmek isteyebilirdi ki? Sayısını ben unuttum been! Daha kaç kez beni öldüreceklerdi? Doğduğum güne lanet olsun!.. ana rahmine düştüğüm o ana, kat be kat lanet olsun!.. kara yazgı dedikleri bu şeye lanet kere lanet olsun!.. dehşet bir korku düştü kavrulan yüreğime. Aklımı kaybetme korkusuydu bu. Akıl sinek gibidir, uçtumu bir daha gelmez derdi sokağımızdaki gece kondu komşularımızdan bilge olanları. Sahi, öyle midir? Gider mi birden hiç gelmemecesine?.. ama yok canım, ben hâlâ sorgulayabiliyor, düşünebiliyorsam eğer, hâlâ aklıma malikim demektir. Yok, yok aklım başımda benim.. iyisin Yıldıız!.. iyisin kızım! Sakın ama sakın onlara istediklerini verme. Dik dur! Dimdik hemde!.. bir aşk yüzünden akıl kaybedilmez kızım! Değmez ki! Sensin değerli olan ve de eşsizsin işte!. Önüme eğdiğim başımı kaldırdım ve karşımda duran iki mahlukun gözlerine baktım tüm insanlığımla!.. Bana inat gözlerimden boşalan o yaşlar kurudu bir anda. İçimde sevgi, aşk namına hiçbir şey yoktu. Hissettiğim tek şey, derin dipsiz bir kuyuya dönüşen nefretimdi. “İkinizde bu dünyaya gönderilmiş en iğrenç mahluklarsınız ve sen ağa bozuntusu, öyle midesiz, öyle omurgasızsın ki, amipler bile seninle boy ölçüşemez bu konuda. Amip nedir sor yanındaki gavata! Ama asıl gavat sensin.. bunu da biliyorsun değil mi? Kendisine kadın diğe almak istediği insana, kardeşiyle birleşip oyun oynayarak namus ölçerlik yapacak kadar ahlaksız, şerefsiz, namussuz pisliğin tekisin. Tam bir pezevenksin sen! Ve benim kardeşine gönlümün düştüğünü bile bile koynuna almak isteyecek kadar da düşkünsün! Şeytan dölüsünüz ikinizde! Bu can, bu bedende olduğu sürece bana el süremeyeceksin. İkinizinde sebebi olurum. Şimdi götün yiyorsa gel becer beni şeref yoksunu pislik!.. utanma! Kardeşinin yanında becer hemde beni! Şahit olsun en az kendisi kadar seninde Allah’sız, kitapsız olduğuna!” Sözlerim bittiğinde odada buz gibi bir hava esti önce tamda istediğim gibi! Ağa öne atılırken, asla bir daha adını anmak istemediğim o pislik, abisini kolundan yakaladı ve tüm gücüyle geri çekmeye çalıştı ama vahşi bir hayvan gibi güçlü olan abisi onun elinden kurtulmayı başardı. Saldırdı tüm hırsıyla bana. “Ulan senin a.. na korum ben orospunun çıkardığı.. öldürürüm lan şimdi seni burda, öldürürüm!” Boğazıma yapışan o kaba saba iri elleriyle sıktıkça sıktı boğazımı. Tek elimle, eline yapışırken, diğer elimde tuttuğum büyük ve keskin ekmek bıçağını, battaniyemin altından çıkarıp tam sol göğsünün üstüne boğulmama ramak kala sapladım. O bıçağı Ayla’dan ben istemiştim ve ne olur olmaz diye hep battaniyemin içinde tutuyordum. Ceylan görmesin diye genelde onu yatağımın duvarla birleşen kısmında, hemen yün döşeğin altına saklıyordum. Ceylan kızın bıçağı görmesi benim için iyi olmazdı ve aslında bir gün onu kullanacağımı hep biliyordum. O gün, bugün olacakmış meğer! Gözüm gibi koruyup, sakladığım o bıçak şimdi parmaklarımın arasındaydı ve ait olduğu bedene nihayet girmişti. Artık gözüm hiçbir şeyi görmez olmuştu ve ben tüm nefretimle, gücüm yettiğince bıçağı ittirmeye çalıştım. Boğazımı sıkan o güçlü kalın parmaklar, yavaşça gevşerken, ağır ağır geri çekildi şerefsiz herif. Yüzüme, gözlerime bakan gözlerinde şaşkınlık vardı. Sendeleyince durduğu yerde, yaşanan bu kaos sırasında, abisinin beline sarılıp onu geri çekmeye çalışsada başarılı olamayan ve dolayısıyla ne olup bittiğini göremeyen kardeşi, yan tarafa geçti. Dehşet içinde kalmış o gözleri, sadece hâlâ ağasının göğsünde duran bıçağa bakıyordu. Bıçağın dibinden sızan kan, abisinin beyaz gömleğini kırmızıya bulamıştı. Yine sendeleyince, tuttu kolundan şeytanın kardeşi. Daha fazla ayakta kalamayınca, o koca cüssesiyle dizlerinin üstüne, yere çöktü sonunda ağa denen yaratık. Benim hızlanan nefesime inat, gittikçe yavaşlıyordu hırıltılı nefesi. Daha önce can çekişen birini görmemiştim. Annem ben bakkala gittiğimde vermişti son nefesini. İlk defa şahit oluyordum böyle bir şeye ve ölmesini, kolay kolay ölmesini istemiyordum. Eskilerin söylemi ile dokuz yorgan yırtsın da öyle ölsün istiyordum. Diğeri tüm gücüyle bağırıyordu. “Ne yaptın Yıldız seen? Ne yaptııın?” Abisini yere yatırışını, odadan deli gibi çıkışını, donmuş gözlerimle izliyordum. Taş koridorlarda bas bas bağırıp yardım dilenişini uğuldayan kulaklarımla zorda olsa duyuyordum. Bulunduğumuz kata çıkanlar dehşete düşmüşlerdi. Odama ipinden kopmuş hayvanlar gibi dalanlar, önce yerdeki kanlar içindeki ağalarına, sonra da ilk kez otururken gördükleri bana dehşete kapılmış gözleriyle baktılar. Kadınlar, karıları kendi kendilerini dövüyorlar, yüzlerini tırmalıyorlardı. Anlamadığım o dilleriyle belli ki ağıtlar yakıyorlardı. İri yarı güçlü adamlardan biri, tüm nefretleriyle üstümdeki battaniyemi çekip aldı. Diğerleri ile birlikte yere serdikleri battaniyenin üstüne ve çok sevdikleri, kıymetli ağalarını yerleştirdiler ve sanki bir bebek taşır gibi bir çırpıda, battaniye ile birlikte Cemo ağayı odamdan çıkardılar. Bir süreliğine yalnız kalmıştım ama az öncesde odamınterk eden kadınlar kapıldıkları öfke ve kıgınlıkla geri geldiler. Ağanın ilk karısının elinde kamçı vardı ve onunla bana saldıracağı sırada diğer şerefsiz de odama geldi. “Yengeee! Sakın!.. onun cezasını ben keseceğim. Bugünü bize zehir etti ya, bunun bedelini ödettireceğim ona. Araba hazır, beni bekliyor! Bu orospuyu mahzene kapatacağım, sonra da abimin yanına hastaneye gideceğim! Çıkın şimdi burdan ve ağam için dua edin!” Kadınlar itiraz etmek isteselerde dinlemedi onları ve kendi eliyle dışarı çıkardı. Kapadığı kapımın önünden, dönüp bana baktı nefret edilesi gözleriyle. Bana doğru birkaç adım atmıştı ki, kapım açıldı yine ve içeri bir kadın girdi. “Aşkım, gelsene artık! Hastaneye geç kalıyoruz!” Taş kesmek diye bir deyim vardır ya, işte ben onun canlı kanlı haliyim. Darbe üstüne darbe alıyorum bugün! Tandım ki o kadını ben! Hemen tanıdım hemde! “Tamam sen in aşağıya, geliyorum hemen!” dedi şeytanın küçüğü! “Ama aşkıım!” “Nihaaal! Aşağıya in dedim sana! Canım yeterince sıkkın zaten! Birde sen delirtme beni! Git dedim hemen!” Gidin! N’olur hepiniz çıkın gidin hayatımdan ve geri verin bana eski yaşamımı.. vazgeçin artık durmadan beni öldürmekten!” * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD