Kalbinin üst kısmına indirdiğim darbe ile aslında o anda kalbi duran ağayı hastaneye yetiştirdiklerinde nerdeyse yirmi dakikadan fazla geçmiş ve oksijensiz kalan o ezilesi beyni yapmış ona yapacağını. Tek istedikleri iyi yalanını ortalığa salıp, vakit kazanmakmış meğer. Husumet içinde oldukları başka aşiretlere haber uçarda sevinirler, bayram ederler diye gizlemişler ağanın durumunu.
Yoğun bakımda canlı cenaze olarak yatmış onca zaman. Kaç kere ölümün eşiğine gelip gitmişte ölememiş ve öylece yattığın yoğun bakımda bitkisel hayata girip çıkıyormuş. Aklı da gelip gidiyormuş. Tüm bunları Ayla’dan dinlerken sessizdim yine.
“Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste demişler ablam. O senin hayatını senden almak isterken, sen onun işini bitirdin. Şimdi mama mı neymiş, onunla besiyorlar onu. Odası hastane odasına döndü bildiğin. Serumu biter, başkasını dayarlar hemen canına. Amanııın. Arada birde yaralı öküz gibi böğürür ki, odasının kapısında duran kaçmak ister o sesinden. Şimdi senden beter durumda. Bağırsaklarında ayarı bozulmuş, günde kaç kere altına yapar Allah bilir. Ağanın ilk göz ağrısıyım diye ortalıkta kabaran hindi gibi gezinen karısı şimdi kara kara düşünen tavuğa dönmüş. Bitti hava basmaları millete, sönmüş balano döndü. Ağanın altını sırayla dört karısı alıyor. Odasından çıkan kusma yarışına girer kokudan.. eee, eden bulurmuş derler ablam. Az etmediler sana..”
İlahi adaletini önüme seren Allah’ıma şükürler olsun. Şimdi hep birlikte çekiyorlar, beter olsunlar. Şu yaşadıkları az bile onlara. Ben köle olmamanın bedelini ödedim, ödemekteyim hâlâ ve onlar, onlar daha yeni başlıyorlar. Yaşadıkları her güne lanet okusunlar ve ölmeyi istesinler tıpkı benim gibi, ama ölemesinler işte.
Aşiretin ileri gelenleri toplanmış hemen. En yaşlısı ve yandaşları, “Umut ağam, bu böyle olmaz! Aşiretin başında bir ağanın olması şarttır. Töreler böyle, sende bilirsin. Aşiretin nizamının bozulmaması gerek! Cemo ağam, rabbim ona şifalar versin ama durumu ortadadır. Başsız olmaz, olamaz. İleri geri konuşmaya başlayanlar olmuş bile. Aşiretin başına sen geçmelisin, sana yakışır. Şu kızıda ne yapacaksanız yapın artık. Ağamın eli eline değmemiştir ve törenin hükmünü bilirsin!.. var gerisini söyletme bana. Diğer hanım yengelerin hatırı sayılacak yine, ama işte hepsi o kadar! Ağa karılıkları bitti. İster kalırlar, ister giderler. Sen ellerinde büyüdün, hiçbiri de senin avradın olmak istemezler. İsteseler bile çıkardıkları çocuklar ortada. Kızların hepsinin de evlenme yaşı gelmiştir neredeyse. Bu işi en kısa zamanda bitir,” demişler.
Yine hükmü, beni hükümsüz kılarak vermişler. Ben konağa döneli bir hafta oldu ve kızılca kıyamet kopmuş, bir tek benim haberim yoktu, onunda bilgisini odama dalar dalmaz Ayla verdi. Gönüllü ayaklı gazetem oldu günlerdir ve Ceylan ile birlik olmuşlar, Firuze anamın benim için yaptığı birkaç çeşit ilacı gizli gizli odama sokuyorlar ve bana içiriyorlar. Birilerinin kulağına gitse canlarından olacaklar diye ödüm kopuyor. O günden sonra zalim oğlu zalimi görmedim bir daha. Ne haldedir hiç bilmiyorum. Sadece kızların söylediği kadarıyla çok sinirliymiş. Beter olsun, beter!..
* * *
Bir hafta öncesi..
“Bu ne saçma sapan bir teklif Umuut!.. senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Sen zaten benimle evlisin, ne demek yeniden evlenmem gerek, hüküm böyle demek ne demek Umuut? Asla kabul edemem böyle bir şeyi!.. aslaa!..”
Olayların bu raddeye geleceğini asla kestirememiştim. Herkese, her şeye kızgındım aslında. Bu lanet işe neden bulaştım ki? Köpekler gibi pişmanım şimdi. Nihal, İstanbul kızı ve bizim buralarda hüküm sürenin, yazılı değil, yazısız kurallar olduğunu bilemiyor, anlamıyor işte.
“Sen, sen böyle biri değildin ki Umut!.. batılı, çağdaş, aklı başında biriydin. Sen bizim gibiydin Umut! Anlayamıyorum seni. Önce aşiret gelir demekte ne oluyor? Hani biz yeni bir başlangıç yapmıştık, kaybettiğimiz onca zamanı evlenerek taçlandırmıştık? Değişen şimdi nedir böyle? Üstelikte benden kuma getireceğin kızı kabul etmemi istiyorsun. O kötürüm kızı! Benim sana veremeyeceğim çocuğu, hemde erkek çocuğu o hali ile o mu verecek yani?”
“Töre böyle Nihal, bende bayılmıyorum onunla evlenmeye! Aşiretin ağasının bir erkek çocuğunun olması şart! Bunun nesini anlamıyorsun? Yüz defa anlattım sana, anla beni ya!.. anla biraz!”
Durmadan birbirimize bağırmaktan ben yorulmuştum ama başıma tam bir dişi aslan kesilen Nihal zerre miskal, yorulmamıştı ve yorulmaya da hiç niyeti yokmuş gibi görünüyordu. Önüne geçemediği öfkesi ile sanki sağırmışım gibi bas bas bağırmaya başladı yine. Üstelik bunu ne kadar zor bir duruma düşürdüğünü bile bile yapıyordu. Bir yanım onu yerden göğe kadar haklı bulurken, diğer yanımsa ona karşı suçluluk duymuyordu. Anlatmıştım ona.. aşiret ne demek, töre nedir, hükmü kim üzerinde ve ne kadar geçerlidir, istesemde istemesemde bir gün bu aşiretin başına geçeceğimi, geçmek zorunda kalacağımı ona söylemiştim. Sadece o günün ne zaman geleceğini bilmiyordum ve artık ö gün gelip çatmıştı. Burdan dönüşüm de yoktu.
İnanamayan gözlerle bana bakıyordu.
“Bu ne saçmalık böyle ya? Hanedan ailesi gibi babadan oğula, ya da abiden kardeşe mi geçiyor bu Allah’ın belası ağalık, yetmezmiş gibi birde veliaht mı bırakıyorsunuz arkanızda? Bak!.. soyunuzu devam ettirmenizi anlarım ama mutlaka erkek çocuk sahibi olma kısmını anlamıyorum Umut, istediğin kadar anlat anlamayacağım ve kabul etmeyeceğim. Şimdi tercihini yap!.. ya benimle tek eşlilik!.. ya da boşanırız. Asla kumayı kabul etmiyorum!”
“Son sözün bu mu Nihal?”
“Evet! Ben, üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahip olduğun bir köle değilim. Ben önce bir insanım, sonra da kadın! Bunu unutmuşa benziyorsun! Ya benle bu yola devam edersin, ya da hiç!”
Hükmü bu kez o vermişti ve ben, bu hükme karşı çıkmadım. Evlenmeyi istemek kadar boşanmaya karar vermekte de özgürdü ve ben, onun hatta aşiretin beklentisinin tersine boşanmayı kabul ettim. Hiç zorluk çıkarmadım. Bakan babasının hatırlı dostları sayesinde bir günde karar verilen boşanma kararı, ertesi gün görülen tek celselik boşanma mahkemede bitti evliliğimiz. Pişman mıyım bu yaşadıklarıma?.. ahh! Ben nerden bilirdim ki?..”
* * *
On gün sonra!..
Bu evlillik işini çok ciddiye aldı zalimin de zalimi. Önce hemen imam nikâhı kıyılacağının haberini gönderdi bana. Sonra da resmi nikâh kıyacakmış alçak herif!
Karşı çıkmamı bekliyorlardı ve sırf onları evlenmek istemediğime inandırmak için karşı çıktım elbette. Aslında planım çok başkaydı. Bir süre karşı çıkıp, sonunda onunla evlenecektim. Kafama koymuştum bir kere. Nasıl olacaktı bilmiyorum ama onunla evliyken, hemde resmi nikâhlıyken bir süre sonra kaçacaktım. Ardımda hiç iz bırakmadan kaçacaktım hemde. Adını karısı kaçmış ağaya çıkaracaktım. Saçma sapan namus bekçilerini, kendi silahlarıyla vuracaktım. Öyle değil, böyle olurmuş oyun oynamak ona gösterecektim. Rezil edecektim onu. İntikam alacağım zamanlarımın saatleri çarklarını döndürmeye başlamıştı bile.
Odamda öylece oturmuş, eski romanlardan birini okurken, odama yaklaşan adım seslerini duydum ve kitabı okurken uyumuş numarası yapmaya başladım.
Odamın kapısı hızla açıldığında, hâlâ gözlerim kapalıydı ama ard arda hızlı hızlı nefes alıp vermesinden gelenin o olduğunu anlamıştım elbette.
Odamın kapısını sertçe geri ittiğinde sanki korkmuşum gibi yerimde sıçradım.
“Kes şunu tilki seni! Sözde uyuyormuş numarası yapma bana, yemezler!”
“Kişi karşısındakini kendisi gibi bilirmiş. Bu durumda tilki olan ve sürekli oyun oynayan sensin!”
Hazır cevap olmama sinir olduğu seyiren yanaklarından çok belliydi. İçten içe buna deli gibi sevinsemde, hiç belli etmedim.
“Davetsiz odama girmenin sebebi belli! Evlenmem seninle!” diyectüm öfkemle bağırdım. Ağır adımları ile yanıma yaklaştı ve burun buruna gelecek kadar eğildi.
“Benimle evlenmek için ölmüyorsan hiçbir şey bilmiyorum! Seninle evlenmeye bende meraklı değilim ama kör talihe bak ki payıma sen düştün Nihal’den sonra!”
“Canın cehenneme!”
“Cehenneme gidersemde karım olarak seni yanımda götüreceğim. Kes artık zırvalamayı. Sana iki gün süre! Kendini bana hazırla. Anladıın? Hoca gelipte nikâhımızı kıyacak ve aynı gün bu konakta resmi nikâhta kıyılacak! İki düğün bir arada yani. Geliniğini seç, dikilecek hemen bir günde. İlerde bir gelinlik bile giydirmedin bana diye başımın etini yeme diye o da. Yoksa çuval giysen, dünyanın en gzel gelinliğini giysen bana ne? Öyle ya da böyle birbirimize mecburuz bu saatten sonra!”
Tek bir kelime etmeme fırsat tanımadan geldiği gibi bastı gitti!
Nefret ettiğim bu hain yalancı ile evlenecek olma düşüncesi mideme kramplar girmesine neden oluyordu ve susturmaya, bastırmaya çalıştığım minik bir kelebek, kalbimde uçuşuyordu!
O kelebekten de nefret ettim. Ben, şimdi Umut’un resmi nikâhlı karısı mı olacaktım? Niye aptalca sırıtır ki benim şu kahrolası dudaklarım?
* * * * *