9 Yavuklum..

2460 Words
Bana yaklaştığını görünce yine heyecan bastı yüreğimi. Gözlerini ayırmadan nasıl da yine tatlı tatlı bakmaya başladı bana. Az öncesinde ise sanki bir şeye kızmış gibi bana bakan o gözlerinde, yanıp sönen ateşler görmüştüm. Şimdi ise tüm sevgisiyle bakar oldu bana ve utanmasam sevincimden ağlayacağım. Ah Allahım!.. bu aşk denen şey ne kadar güzelmiş.. bildiğim aşk sarhoşu olmuşum ve yeni yeni fark ediyorum bu garip hallerimi. İçim içime sığmıyor. Onun elini tutmak için her şeyden vazgeçebilirim. Bana kaşlarını çatınca, ona yine gülümseyerek baktığımı fark ettim. Sessiz sevdamızı beden dilimizle yaşayabiliyorduk sadece. İster istemez ciddileştim ve biraz da tedirginmişim gibi davranmaya başladım. “Yenge şimdi bir kolumu sırtının üstünden geçireceğim, hatta Ayla’da gelsin, destek olsun bana,” dedi ve anında kıza seslendi. Biliyorduk ikimizde, Ayla kapının diğer tarafında hazır vaziyette bizi bekliyordu. Aşkım ona seslenince, “buyur ağam,” dedi ve hemen kapıda göründü. “Gel yanımıza,” dediğinde Umut, kız onu ikiletmeden hemen yanımızda bitti. Umut’un tüm söylediklerini harfiyen yerine getirdi. Aşkım beni kucağına alacağı sırada, Ayla’da bedeniyle bana destek oluyordu. Kollarımı hareket ettiremezdim. Bu çok riskli olurdu. “Başını başıma dayar mısın yenge? Boynun aniden geri gitmesin!” Başımın yanını onun şakağına dayadım ama bütün gücümü vermiyordum. Artık sevdiğimin kucağındaydım ve bu inanılmaz güzel hissettiriyordu. Güvendeydim onunla. Bunu iliklerime kadar tüm bedenimle, benliğim ile hissediyordum. Birlikte odadan çıktık ve aşkım Ayla’ya, “sende bizimle geleceksin.. hanım yengeyi orda başkasına emanet edemem,” dedi. Bunu duyan Ayla’nın yüzünde gülşer açtı sanki. Öyle de haklıydı ki. Kızcağız ne zamandır bu evde bizimle yaşıyordu. Farkındaydım, ailesini çok özlüyordu ve ben bu duruma çok üzülüyordum. Emir büyük yerden gelmişti ve işte, maalesef ki onun karşı gelmek gibi bir şansı hiç yoktu. Bu konu fena halde canımı sıkıyordu ve son günlerde iyice aklıma takılmaya başlamıştı. İlk fırsatta bu mevzu hakkında Umut işe konuşmaya karar verdim. Ayla istenileni yapmak için hemen üstüne mantosunu giyindi. Başına daha kalın bir örtü örtmeyi de ihmal etmemişti. Birlikte dışarı çıkınca, havanın ayazı yüzüme çarptı ve bunu hissetmek harika bir duyguydu. Ah yürümeyi ne çok özlemiştim. Bir gün gerçekten yeniden yürüyebilecek miydim? Hatta ilk adımımı attığımda Umut’ta yanımda olacak mı? Keşke öyle olsa.. Beni kendi jeepine taşırken, bedeninin sıcaklığını hissetmek öyle güzeldi ki. Aracın yanına geldiğimizde Ayla’ya hemen arkaya geçmesini söyledi ve benide aracın açtığı sağ arka kapısından büyük bir dikkatle koltuğa oturttu. Ayla bedeniyle bana destek olurken, emniyet kemerimi takan Umut, yarı beline kadar içerdeydi. Kendisini yavaşça geri çekti ve kapımı kapatırken gizlemeye çalıştığı o derin sevgisiyle gözlerime son kez baktı. Çok geçmeden şöförlüğünü kendisinin yaptığı jeepiyle yola koyulduk. Uzun zaman sonra dışarı çıkmak, akıp giden yolun sağında ve solunda kalan manzarayı izlemek öyle heyecan veriydi ki. Yüreğimi ısıtan Umut’un aşkı olmasa aslında yaşayan bir ölüye dönmüştüm ve şimdi sevdiğimi, sevildiğimi bilmek, hayata yeniden tutunmak için bana inanlmaz bir güç veriyordu. Artık gerçekten iyileşmek istiyordum. İlk hedefim eski sağlığıma kavuşmaktı. Ağayı düşünmeyi ise hiç istemiyordum. O pislik herif aklıma geldiği an, ruhumu kaplayan özgürlüğüme kavuşma isteğim artıyor ama aynı zamanda karanlık bir korku ve karamsarlık tüm hücrelerime acımasızca sızmaya başlıyordu. Yolu izlerken yine ucu bucağı olmayan düşünce denizinde boğulduğumu hissetmeye başlamıştım. Garip bir korku yine beni ele geçirmeye başlamıştı ve aynı anda belimin ortasında derin bir sızı hissettim. Kıpırdamamak için resmen kendimle mücadele veriyordum. Dudaklarımı canını çıkarmak ister gibi ısırdığımın farkında değildim ama aşkım bunu görmüş olacak ki, “iyi misin sen Yıldız?” diye sorunca, “iyiyim, ne oldu ki?” demek zorunda kaldım. Ağrıda olsa bir şeyleri hissetmek aslında çok güzeldi ama işte, öyle bir sızıydı ki bu canımı fazlasıyla acıtıyordu. “Yok, şey yani rahat mısın diye sormak istedim aslında!” Endişelendiğinin farkındaydım ve hafifçe gülümsedim. “Rahatım, teşekkür ederim,” dedim ve susarak yine dışarıyı izlemeye başladım. Hastaneye gelmemiz ile deli bir koşturmaca başladı. Randevu aldığımız proförün acil bir işinin çıkması ve bunu bize haber vermemiş olmalarına Umut deli oldu. Öyle sinirliydi ki, doktorları döver mi bu şimdi diye korkmaya başlamıştım. Ne yapılabileceği konusunda sürekli birileri ile konuşuluyordu. Olay nerdeyse başhekime kadar gidecekti ki, inanılmaz bir şey oldu. Umut benim yanımda öfkesini dizginlemeye çalışarak duruyordu ve koridordan birinin geldiğini gördü. “Nihaal?” Sesli düşündüğünün farkında değildi ve heyecanlanmıştı. İçimden deli gibi az önceki ismini zikrettiği kişinin kim olduğunu ve onu nereden tanıdığını sormak geliyordu ama böyle bir şey yapma şansım yoktu. Nihal dediği kişi bizim olduğumuz noktadan geçeceği sırada başını kaldırıp bize doğru baktı ve bir an olduğu yerde öylece kaldı. O gözlerindeki heyecanı ömrüm boyunca unutmayacağım. “Umut!.. sen.. yani sen burada, nasıl ama?” Sesindeki heyecandan ve sevinçten nefret ettim. “Asıl senin ne işin var burada deli kız?” Deli kız mı? Ne yani çok mu samimi bunlar? Biri bana burda ne olduğunu söyleyebilir mi acaba? Yüreğimi kaplayan kıskançlıkla deli gibi Umut’a bakmak istiyordum ama yapamıyordum işte. “Unutmuşsun galiba ben buralıyım,” dedi Umut bey ve sanki sesinde biraz kırılmışlık vardı. Neyin kırılmışlığı ki bu şimdi? “Annem vefat edince yurt dışından dönmek zorunda kaldım ve geri dönemedim işte. Senin ne işin var Van’da?” Ohhh! Ne alâ memleket! Muhabbete gel muhabbete. İsterseniz birde çay kahve söyleyin, tam olsun! Kızımmış! Ne bu samimiyet böyle be? Adama bak ya! İki dakikada beni unuttu. Sanki orda değilmişim gibi sohbet etmelerine deli oldum. Kızın o mavi gözlerindeki özlemden de nefret ettim. “Unutmadım Tatlım. Elbette biliyorum . Seninle ilgili hiçbir şeyi unutmayacağımı çok iyi bilmen gerekir. Ben seni hâlâ Amerika’dasındır diye tahmin ediyordum. İspanya’ya dönmeyince orda biraz daha kalacağını düşünmüştüm. Bu arada amcam hastanenin başhekimi ve ailemi ziyaret etmek için kısa süreliğine İspanya’dan dönünce, amcamda illaki Van’a gel dedi. Kıramadım onu, geldim işte ve şimdi birkaç günlüğüne burdayım,” dedi ya, o zaman anladım ki bunların bir mazileri var, hemde İspanya’da. “Evet dönemedim işte, ne zaman döneceğimi de bilmiyorum. Zira artık burda kalmam için çok önemli nedenlerim var,” dediğini duyduğumda, şımardım bu defa kendi kendime. O çok önemli neden ben oluyordum herhalde. Ama bir dakika ya? Nedenim demedi ki, nedenlerim var dedi sinir küçük ağa! Tam sevinmeye başlamıştm ki hevesim kursağımda kaldı. Eh biz seninle hele bir yalnız kalalım, bak ben o zaman sana neler edeceğim ağa bozuntusu, pis istepne. Offf. Kendimi patlamak üzere olan bir bomba gibi hissediyorum. İyiden iyiye sinir olmaya başlamıştım ki, küçük hanımın işveli işveli benimkine baktığını gördüm. Kız senin o gözlerini oyarım ha! Deli mi ne? Yavuklum o benim, çek o şuh şuh bakan gözlerini benim sevdiğimden!.. Kendi kendime kızla kavga ediyorum ama kızın haberi yok. Tekerlekli sandalyede kıpırdamamak için kendimi zor dizginliyordum. Aralarında sessizlik olunca küçük hanım ne hikmetse birden beni fark etti ve bana resmen acıyarak gülümsedi. İlk kez kötürüm olduğuma hem sevindim, hemde içimden lanetler okudum. Gariptir ki buna neden olan şey de hiçbir şey yapamayacağımdı. Kötürüm olmasaydım bu kızın üstüne atlardım ve saçını başını yolardım. Bunu yapamadığıma hem sevindim, hemde böyle bir şey yapamayacağım için de lanetler okuyup duruyordum. Böyle hissedince de aklıma ağanın dört karısı geldi. Demek ki onlar da benim gibi hissetmişlerdi ve bana saldırmayı tercih etmişlerdi. Yalnız aramızda bir fark vardı. Ben onların kocasını asla istemedim ve o yüzden de bedel ödedim. Onların durumu ise çok farklı, yani en azından başka sebepler yüzünden farklı. “Geçmiş olsun, hastanda varmış.. bende lafa tuttum sizi,” derken yine benimkine bakıyordu ve sonra bakışları bana kaydı. Elini bana uzatıp, “merhaba canım. Ben Nihal, Umut’un üniversiteden arkadaşıyım,” dedi. Bakışlarım o narin parmaklarına takılıp kalmıştı. “Üzgünüm, elini sıkamayacağım. Bende Yıldız, tanıştığımıza memnun oldum. Boynumdan aşağısı tutmuyor ve kahretsin ki bugün doktorumda acil bir işi nedeniyle erken çıkmış,” dedim. “Ahh öyle mi? Çok geçmiş olsun, en kısa zamanda sağlığınıza kavuşmanızı dilerim,” dedi ve samimi bir tebessümle gülümsedi. Merak edipte Umut’a benim kim olduğumu soracağından korkmaya başlamıştım ama çok şükür ki ya bunu merak etmediği için, ya da beni şu halimle kendisine rakip görmeyeceğini bilmenin rahatlığı işe hiçbir şey sormadı, sorma gereği bile duymadığını belli eden garip bir rahat olma halindeydi. “Umut’çum istersen amcamla konuşayım, eğer ulaşabilirlerse Yıldız hanımın doktorunu geri çağırsınlar,” diye teklif ettiğinde tutamadım dilimi. “Hiç gerek yok buna. Buralar küçük yerler ve bu şimdi duyulursa doktor ile ilgili bir sorun çıkabilir, yeniden geliriz. Öyle değil mi Umut?” dedim ve topu sevdiceğime attım. “Evet haklısın. Biz sonra geliriz, günler çuvala girmedi ya,” dedi sevdiğim ve belki bilmiyordu ama acayip içimi rahatlattı ama, ona olan kızgınlığım hâlâ devam etmekte. Nihal hanım ısrar etmedi ve ikisi biraz daha lafladıktan sonra nihayet o kızdan kurtulduk. Artık eve dönmemiz için hiçbir neden kalmamıştı ki, Ayla eğilip kulağıma tuvalete gitmesi gerektiğini fısıldadı ve gerekli izni almakta bana düştü. “Küçük ağa, Ayla’nın lavabo ihtiyacı var, kız gitsin gelsin, öyle eve gidelim. Yol bir hayli uzun.” Umut’un gözlerinde gördüğüm o sevinç pırıltılarını görmezden geldim. Tavır yapmaya başlamıştım bile. “Hadi Ayla, burda seni bekliyoruz,” dediğinde Umut, hemen söze girdim. “Kızı yalnız mı göndereceksin, sor bakalım biliyor mu lavabolar nerde diye?” tersleyince benimkini, Ayla tam bir sazan gibi lafa atladı. “Ablam ilk defa gelmiyorum ki buraya, bilirim elbet gideceğim yerin nerde olduğunu,” dedi ve başka bir şey dememe fırsat vermeden bastı gitti. Onun ardından bakarken astım yüzümü. Yüzüne bakmasamda kızgın olduğum aşkımn bana baktığını biliyordum. “Hayırdır aşkım, ne bu surat asmalar, beni terslemeler?” diye sordu hemen tabii ki. “Yooo! Niye yüzüm asık olsun ki ve neden seni terslediğimi düşündün ki?” Soruya soruyla cevap vermeme çok sinir olmuştu. Alt dudağını ısırırken, sinirli bir tebessüm geçti yüzünden ve ah o gözlerini saniye olsun gözlerimden çekmiyordu. En sonunda ben bakışlarımı kaçırmak zorunda kaldım. “Sen bir şeye kızmışsın çok belli, yoksa bana böyle çıkışmazdın. Ne oldu küçük hanım, tavuğuna kışt mı dedim, ne yapmış olabilirim acaba çok sevgili sevgilim?” dedi ya, ayyy diye çığlık atmak istedim ya. Bana sevgilim dedi, bana sevgilim dedi ya! Sadece midemde değil, ay bütün bedenimde kelebekler uçuştu bir anda.. öyle ki, kendimi suyun üzerinde bile yürüyebilirmişim, hatta yürümek ne ki, koşabilirmişim gibi hissettim. Böyle hissederken yinede ciddiyetimden ödün vermedim. Susmayı tercih ettim. Kendisinin anlamasını ve bana açıklama yapmasını bekliyordum. Gururum sormama engel oluyordu. Sessizliğim karşısında sabrının azaldığını görebiliyordum. “Ya cevap versene aşkıım, beni delirtmek mi istiyorsun sen? Ne oldu da kızdın bö..” Sözünü tamamlayamadı. Öylece şaşırmış gözlerle bana bakıyordu. Kafasına dank etmişti sonunda. “Sen o kızı mı kıskandın?” diye nerdeyse gülerek sorunca, öyle kötü baktım ki buna, bu kez neye uğradığını şaşırdı. “Pardon da niye kıskanacak mışım seni? Bulunmaz hint kumaşı mısın, böyle olmasam elimi sallasam ellisi,” dedim ya, aman Allahım çıldıracak sandım. Nerdeyse burnumun dibine kadar girdi ve o gözleriyle adeta gözlerimi esir alarak, “o elli eli kırar, sahiplerinin münasip bir yerlerine sokarım Yıldız. Ağzından çıkana dikkat et. Kimse benim sevdiğime, aşkıma, ilerde eşim olacak kıza, çocuklarımın annesi olacak Yıldız’ıma bırak el uzatmayı, gözünün ucu ile bakamaz. Yakarım, yıkarım bu dünyayı. Anladıın?” Anlamak mı? İliklerime kadar özümsedim be!.. ilk kez biri bana böyle şeyler söylüyordu ve bunları söyleyen de benim biricik aşkımdı. Nefes alamıyordum ama mutluluktan, konuşamıyordum ama sevinçten. Gülümsemeye başladığımı fark edince, onunda yüzüne görmeyi çok sevdiğim o tatlı tebessümü yayıldı. “Anladım.” “Sevindim.” “Kıskandı mı beni?” “Sen olsan kıskanmaz mıydın beni?” “Kıskanırdım, hemde çok kıskanırdım.” “İşte bende çok kıskandım.” Gülümsedi yine. Bende gülümsüyordum. “O kız,” dedi ve bir an sustu. Kendisini benden geri çekerken etrafa bakınıyordu. Anlamıştım, birilerinin bizi o kadar yakın görmesinden endişe duymaya başlamıştı. “Umrumda değil, yeter ki abin sana bir şey yapmasın,” dedim ya, dişlerini sıktı tüm hırsıyla. “Bana bir şey yapamazda, asıl sana bir şey yapmaya kalkarsa işte o zaman kimse onu elimden alamaz ve ben kardeş katili olmak istemiyorum aşkım,” dedi. Elbette onu anlıyordum. Biz, gizli gizli çok güzel bir aşkı yaşamaya başlamıştık ama, işte en büyük engelimiz aslında ağaydı ve o ağa ikimizinde kabusuydu. “O kız onunda dediği gibi benim üniversiteden arkadaşım. İstanbul’da okudum ben. Aslında diş hekimiyim ama mesleğimi yapmıyorum.. ha bu arada, yirmi altı yaşındayım.. yani senden sekiz yaş büyüğüm aşkım ve yine Nihal konusuna gelecek olursak, ilk yıl biraz onunla yakınlaşmıştık.. yani aşkın eşiğinden dönmüştük. Neden diye sorarsanda çok ayrı dünyaların insanıyız. O bakan kızı, bense biliyorsun işte ve birbirimiz için uygun değildik. O her ne kadar birlikte olmayı istediysede, kültürlerimiz çok farklıydı ve onun yaptığı birçok şey bana fazla geliyordu. Ben bağnaz değilimdir ama onun gibide değilim. Zaten o bir yılın sonunda, bende ona karşı hiçbir duygu kalmadı. Bütün mesele bu, yolumuza arkadaş olarak devam ettik aşkım. Yanii!.. öküz altında buzağı arama, benim gözlerim senden başkasını görmez bu saatten sonra.” Uzun uzun yaptığı açıklama karşısında rahatlamıştım ama bu defa da o yıllardaki Umut’u kıskanmıştım. Sessizliğim karşısında bir şey demedi, zaten yeniden konuşmaya da fırsat bulamadık. Ayla dönmüştü ve daha fazla oyalanmadan hastaneden çıktık. Yolculuğumuza henüz başlamıştık ki, Ayla kız kulağıma eğilip, “ablaa! Küçük ağamla birbirinize çok yakışıyorsunuz.. Umut ağam seni çok seviyor ama ben ikiniz içinde çok korkuyorum,” diye fısıldadı. Başımdan aşağıya kaynar sular aktı. Gözlerim, bizi dikkatle izleyen dikiz aynasındaki gözlerle buluştuğunda, tuttuğum nefesimi bıraktım. “İyi misin sen?.. rengin bembeyaz oldu. Ayla ne dedi sana?” diye sorduğunda ise aklım bozuk bir saat gibi durdu. Ne cevap vereceğimi bilemedim. Ayla ile bakıştık. Tam bir şeyler söylemeye hazırlanıyordum ki Ayla’nın, “ağam, sizin.. şey, yani ikinizin çok yakıştığınızı ama sizin içinde korktuğumu söyledim,” dediğini duydum. Umut’un ormanlarında şimşekler çaktı bir anda ve aracı sağa çekip öyle bir fren yaptı ki, öne doğru savrulmamı üzerimden sıkı sıkı bağladığı emniyet kemeri tuttu ama Ayla benim kadar şanslı değildi. Öne savrulup, yeniden arkaya hızla geriye gittiğinde canı yanmış olmalı ki, resmen acıyla çığlık attı kızcağız. “Aylaa! Eğer birine bir şey söyleyecek olursan, işte o zaman kendin için de korkmaya başla!” Bas bas bağıran Umut’tan ben bile korktum ve fark ettim ki, bu Umut’u hiç sevmedim. Sessizliğin içinde üçümüzde esir kalmıştık. Ayla tek kelam etmezken korkudan ağlamaya başlamıştı. “Ağlama Ayla.. tamam geçti kızım. Ben kendim için değil, Yıldız ablan için korkuyorum,” dedi ya Umut, “ama ağam bende ikiniz için kokuyorum. Vallaha Cemo ağam canımı alsa umrumda olmaz, kaderim belli zaten. Ben Firuze ananın ve ablamın yanında en güzel günlerimi yaşıyorum. Eve dönünce yine aynı tas, aynı hamam. Bide sen çok güzel seviyon ablamı,” demesin mi? Umut gülmeye başlayınca, bende güldüm. Bizim güldüğümüzü gören Ayla, burnunu çeke çeke, “vallaha ya ablam ya,” dediğinde tutamadım kendimi ve kollarımı kaldırıp ona doğru uzattım. “Ammaaan! Ablam seen!”’ “Ben yaa. Gel kız buraya,” dedim ya, hemen nasıl sarıldı bana.. çok mutluydu ve benden ayrılınca ellerini havaya kaldırdı bir anda. “Rabbiim, sen ablamla ağamı birleştir, her türlü engellerini kaldır, ablamı daha çok iyileştir, bana da onların bebesine bakmayı nasip eyle. Amiin!..” Bu içten duanın karşısında far ettim ki, aşkımın dudakları durmadan amin diyordu ve o gözlerinde yaşlar vardı. * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD