5-Beklenmedik Şeyler

1938 Words
Apartmanın kapısında karşımda Josh’ı görünce ne düşüneceğimi şaşırdım. Gözümün önüne bir karakolda kapkaca uğradım deyip herkesin diline düşen Josh geliyordu, bir de “Senden bunu beklemezdim Irmak” deyip ortadan kaybolan Josh. İkisi de birbirinden rezildi farklı zaman akışlarında da olsa. İkisi de utanç vericiydi. Karşımda meraklı gözlerle beni süzen Josh’a bakıp hayal kırıklığı ile gözlerimi devirdim. Hangi yüzle buraya gelebilirdi ki? “Senin vurulduğunu duydum, iyi misin meraktan öldüm.” dedi aniden. “İyiyim, hatta çok çok iyiyim Josh. Umarım gelmenin tek sebebi bu değildir. Çünkü benim için bu konu bu kadar. Teşekkürler ve hoşçakal.” dedim. Apartmanın kapısından içeriye doğru adım attım ki kolumdan tutup beni zorla durdurdu. Gittikçe tansiyonumun yükseldiğini fark etmiyor muydu? “Bırak kolumu.” dedim sert bir şekilde. “Beni bir dinle, böyle olması gerekmiyor. Ben seni çok ihmal ettim haklısın.” dedi özür dilercesine. Benim için bu yapmacık tavırları hiçbir şey ifade etmiyordu. “Seni dinlemek için hiçbir sebebim yok ki Josh! Çocukça birşeydi geldi geçti. Bana bu kadar değersiz davranan bir insanı hayatıma almış olmam oldukça sağlam bir dersti. Teşekkürüm eksikti onu da ettim, hadi şimdi güle güle.” dedim ve bir adım atıp kolumu sertçe çektim. Ama apartmanın içine doğru koşturup “Beni dinleyeceksin, böyle bitemez.” diye bağırdı bay Ego. Şimdi apartmandakiler çıkacak diye endişelenirken, apartmanın giriş kapısına doğru koşturan bir polis memuru gördüm, asayişten Mehmet’ti bu. Ne işi vardı ki benim kapımda? “Irmak Hanım!” diye seslendi içeri doğru hamle yaparken, Josh’un gözleri korkuyla açıldı. “Benim arkadaşım sorun yok.” diye gevelemeye başladıysa da, Mehmet kelepçeleri çıkarıp Josh’ı kelepçeledi. “Mehmet sen ne arıyorsun burada?” dedim şaşkınlıkla. “Irmak Hanım, Leyla Amirim ile Ahlas Amirimizin asayişten özel ricası her gün nöbetleşe devriyedeyiz sizin sokakta. Olan olaylardan dolayı tedbir amaçlı.” dedi Mehmet aniden. Bundan benim niye haberim yoktu acaba, sakladığım sırların yükü altında ezilirken meğer annemle sevgilim de benden bir şeyler saklıyormuş. “Nereye götüreceksin onu?” dedim birden. Çünkü Josh’ı kelepçelediği gibi sürüklemeye başlamıştı. “Ahlas amirim özel olarak ilgilenecektir.” dedi Mehmet, belli belirsiz bir sırıtış vardı yüzünde. Artık Josh için endişelenmeye başlamalıydım sanırım. Ya da endişelenmemeliydim, O on sene boyunca benim için bir kez olsun endişelenmiş miydi? O bensiz yıllarında ne yaptıysa, gene onu yapsın geri zekalı, neden gelip hayatıma girmeye çalışıyor ki? Elim ayağım titreyerek eve attım kendimi. Hemen on dakika sonra telefonum çaldı ve tabii ki arayan Ahlas’tı. “Josh seni rahatsız etmeye mi kalktı!” dedi hiç duymadığım kadar öfkeli bir sesle. “Nereden cüret bulup geldiyse, kapının önünde beklemiş beni.” dedim. “Nereye gitmiştin ki?” dedi merakla. Bir an duraksadım, ona Selo Abisinden şüphelendiğimi söylemeli miydim? “Koştum azıcık.” dedim cesaret gösteremeyerek. “İyi iyi sınavlara iyi çalış ama omzun nasıl, fazla zorlama istersen.” dedi. “Turp gibiyim.” dedim gülerek. “Dün öpünce geçti tabii.” dedi en kısık sesiyle. “Ne dedin duymadım?” dedim aniden, kalbimin atışı nedensizce hızlanmıştı. “Hiç, akşam seni nereye götürsem diye düşünüyordum.” dedi kıvırmaya çabalayarak. Yeniden on yedi olmak güzeldi her şeye rağmen ve Ahlas Ateş’in sevgilisi olmak paha biçilmezdi. Akşama kadar yapacak başka bir işim de olmayınca, içimde uçuşan kelebekleri biraz sakinleştirmek adına, bizimkilere güzel bir salata, pilav ve tavuk sote yaptım. Annem işten dönerken duyduğu yemek kokusu karşısında. “Evde kim var misafir?” diye sordu. “Kimse yok neden ki?” dedim şaşkınlıkla. “Biri yemek yapmış.” dedi merakla. “Ben yaptım anne.” dedim gözlerimi devirerek. Annem yine inanmaz bakışlarla ayakkabılarını çıkarıp mutfağa koştu ve Allah’a şükretmeye falan başladı. “Irmak Ahlas ilk yanıma gelip sana olan duygularından bahsettiğinde ve iznimi istediğinde, çok endişelenmiştim, yaşının daha çok küçük olacağını ve kabul etsen bile ilişkinizin çok sürmeyeceğini anlatmaya çalıştım uygun bir dille. Ama görüyorum ki bu ilişki seni epey bir olgunlaştırdı. Bu arada Josh gelmiş ne konuştunuz?” dediğinde evrim geçirmiş on yedi yaşındaki kızı olarak bir süre ona bakakaldım. O soğuk mezarlarının önünde seneler sonra nasıl ağladığımı hatırladım bir an. Zincirlikuyu mezarlığının içinde yanyana iki mezar. Amcam tarafından yaptırılıp sonra hiç ilgilenilmemiş iki mezar taşı. Soğuk bir kış günü o soğuk mermere oturup “Ben yapmadım, nasıl yapabilirdim ki.” diye ağlayışım... Aniden anneme sarılma isteği ile dolup taşınca ve bunu eyleme dökünce, annem endişeye kapıldı haliyle. “Kızım bak bana her şeyi anlatabilirsin, üzüldüğün endişe ettiğin ne varsa paylaş. Kızmayacağıma söz veriyorum.” dedi. “Ne gibi?” dedim anlamaya çalışarak. “Bu Josh ile bilmediğim bir şey mi yaşadınız, seni tehdit falan mı ediyor?” dedi korkuyla. “Hayır tabii ki anne yok öyle bir şey, af dilemeye gelmiş, onu dinlemek istemeyince de zorladı. Hepsi bu..” dedim.. “O zaman Ahlas ile mi istemediğin bir şey yaşandı?” dedi daha da çok korkar bir halde. “Hayır anne Piç Anıl’ın adamları hariç kimseyle istemediğim bir şey yaşanmadı!” dedim. “Ne yaptılar sana!” dedi büsbütün metanetini yitirerek. “Anne sakin ol, kaçırdılar ya, esir tuttular ya onu kastediyorum. Bir de vuruldum tabii. Bunları istediğimi düşünmezsin herhalde, fazlası yok.” dedim sakinleştirmeye çabalayarak. Anne olarak bir şey sakladığımı, bir şeylerin tuhaf olduğunu anlaması çok normaldi ama neyi nasıl açıklayabilirdim ki... Genç halime açıkladığımda inanmasını sağlamıştım, ama kanıtım olmadan birilerine anlatıp bir dokuz seneyi daha akıl hastanesinde geçirmeye hiç niyetim yoktu. Kapı çalınca annem Ahlas’ı da yemeğe davet etti, yemekleri benim yaptığımı vurgulayarak. Keyfinden ve havasından geçinilmiyordu, onu mutlu etmek bu kadar kolay mıydı yani, zamanında ne kadar zor geliyordu onları memnun etmek. Hep birlikte masaya oturduğumuzda artık Josh’ı sordum merakla. “Şikayetçi olursan epey bir tutarım onu elimde. Birazcık canını sıktım emniyette tabii. Ama hemen yarın uçakla dönmesi konusunda anlaştık. İlk uçağa biletini alıp nezarethanede bıraktık. Yarın da ellerimizle hava alanına götüreceğiz. Bunun dışında bir işlem yapmadım, yani ben çok güzel şeyler düşündüm de Leyla amirim kabul etmedi.” dedi anneme sitemle bakarak. Annemle aynı anda kahkahayı koyuverdik. “Aman gitsin buralardan da hiç Josh ile uğraşacak halim yok, sınavlar var önümde, hayatımda da sen varsın. Hiç umrumda değil Ahlas senin de olmasın.” dedim ciddiyetle. Ahlas aniden daha keyifli sırıtmaya başladı. Önünde duran yemekle çatalıyla oynayıp duruyordu, aniden iştahla yemeye başladı. “Hayatımda da sen varsın.” kelimesi de Ahlas’ı mutlu etmeye yetmişti. İnsanı mutlu etmek ve huzurlu yaşamak kolayken neden birbirimize hayatı dar ediyorduk ki, kıskançlık ve hırs olmayınca her şey ne kadar güzeldi insan hayatında. “Halis aradı bugün beni.” dedi babam salatayı kaşıkla servis ederken kendi tabağına. Tüylerim diken diken oldu bir anda. Bana inanmayan, beni bir kez olsun ziyaret bile etmeyen ve anne babamın tüm varlığına konan sevgili Halis Amcam ben vurulduğumda da aramadı hatırladığım kadarıyla. Bu gün ne niyetle aradı acaba gerçekten? “Ne diyormuş? Irmak’a geçmiş olsun için mi aramış?” dedi annem saf saf. “Yok hiç bahsetmedi bile yaralanmadan. Bizim büyük bir ninemiz varmış zamanında, toprakları hep yol olmuş cumhuriyet zamanında, ama büyük bir arsası kalmış, öyle olunca devlet arazi üstüne bina inşa edecekken izimizi bulmuş. Hepsi için sağlam bir ödeme yapacaklarmış. Halam genç yaşında öldüğü için tek mirasçı da ikimiz kalmışız.” dedi babam. Bu olay muhtemelen ben akıl hastanesindeyken yaşandı ve amcam elbette ki gelip bana hiçbir şeyden bahsedip hakkımı teslim etmeye kalkmadı. İçimde kabaran öfke duygusuna dayanamayıp ayağa kalktım. “Ne oldu nereye kalktın?” dedi annem ani kalkışıma şaşırarak doğal olarak. “Omzumun nasıl olduğunu sormayan amcam bir kez bile nasıl bir insan olduğunu merak etmediği ninesinin paralarına göz koyarken, soğuk bir su getireyim dedim dolaptan.” dedim sinirle. Bu sefer şaşırma sırası babamdaydı. Çünkü Ankara’da yaşayan amcamlara neden gitmediğimizi sorup dururdum. İşlerin yoğunluğundan en son iki sene önce bizim Ayvalık’ta kiraladığımız yazlıkta buluşmuştuk. Başka türlü ne onlar geliyordu ne biz gidebiliyorduk. Maliye Bakanlığında çalışan bir vergi denetim uzmanıydı amcam. Yüksek mevkilerde tanıdıkları olmasıyla övünürdü. Ve şimdi gördüğüm kadarıyla bu mirasa konmak amacıyla, hakkımda akıl hastanesi kararının çıkmasında büyük ihtimalle bu amcam etkili olmuştu. Ama işte benim seneler önceki halime dönüp bunlara şahit olabileceğim aklına gelmemiştir. Şimdi artık en azından ben onun kim olduğunu nasıl biri olduğunu çok iyi biliyordum. “Tamam kızım otur, biliyorum amcan biraz farklı biri. Niyeti tartışılır biri. Ama benim kardeşim sonuçta, bak soyumuzu bile tanımadan büyüdük. Babamı erken yaşta kaybettik, o tarafta kimler var, kimler akrabamız bilmiyoruz. Ben de idare ediyorum işte, ama hayatımızın merkezine de koymuyoruz hiçbir zaman.” dedi babam zaten her şeyin farkında olduğunu göstererek. “Elinize sağlık, yemekler çok güzel olmuş” dedi Ahlas bariz bir şekilde gergin havayı dağıtma çabasında. “Hepsi Irmak’ın elinden ona teşekkür et.” dedi annem yine keyifle. “Eline sağlık.” dedi Ahlas mutlulukla. Ona sarılasım geldi ama babamın önünde yemedi doğal olarak. “Çıkıp biraz yürüyebilir miyiz?” dedi Ahlas. “İçeride benim odamda otursak olur mu, dışarı çıkmak istemedi canım.” dedim ama bu soruyu Ahlas’tan ziyade babama bakarak sormuştum. “Eh Ahlas da artık bizim oğlumuz oldu sayılır. Geçin bakalım içeri. Ama sonra elinden bir de kahve isterim.” dedi babam. Mesaj gayet netti. Ama bana değil Ahlas’aydı o mesaj. Kahvenin ne zaman içileceğini hepimiz biliyorduk benim elimden. Ahlas da anlamış olacaktı ki benim odama geçerken yüzü kıpkırmızı olmuştu. Odamdaki iki kişilik koltuğa oturduğunda etrafı dikkatle incelemeye başladı. İşte bu bir ilkti gerçekten, odama ilk defa geliyordu. “Şu duvardaki resmi sen mi yaptın?” dedi çizimi göstererek. “Hayır çöp adam bile çizemem ben okuldan bir arkadaşım yapmıştı.” dedim. “Hangi arkadaşmış o?” dedi yeni tanıştığım kıskanç tonuyla. “İsmi Hande adres telefon tc de istersin şimdi sen.” dedim gülerek. “Yok kızlarınkini istemem, ama Josh’ın bütün bilgileri elimde bak.” dedi yine. “Ahlas..” “Efendim..” Aslında tüm amacım omzumu göstermek ve konuyu açmaktı ama sonra Selo Abi ile ilgili olan kısım beni bir kez daha durdurdu. Çünkü Ahlas’ın aile olarak gördüğü tek kişiydi Selo abi hayatında. Ondan bir şeyler sakladığını öğrenince çok üzülecekti. Bunu yapmadan önce kesinlikle Selo abi ile konuşmam gerektiğine karar verip duraksadım. Düşündüklerim yerine başka bir soru çıktı ağzımdan. “Selo Abinle nasıl tanıştınız?” dedim aniden. Ne kadar detay öğrenirsem karar vermem o kadar kolay olurdu belki. Selo abinin adı geçince güvenle arkasına yaslanıp gülümsedi. “O benim polis olma sebebim. Yetimhanedeyken ortaokul yıllarına geldiğimde, okul çıkışında birkaç saat çalışıp para kazanabileceğim bir iş aramaya koyuldum. O zaman Selo Abinin bilgisayar tamiri falan yaptığı satış da yaptığı bir dükkanı var yetimhane ile okul arasında. Bazen bakıyorum vitrine bir bilgisayarım olsa diye geçiriyorum içimden. Bir gün çıkıp kapı önüne “Neye baktın delikanlı?” diye sordu. “Hiç öylesine.” dedim ama utandım da cepte para yok ne diye meşgul ediyorsun adamın dükkanını. Neyse ben kem küm edince, dedi eleman arıyorum çalışır mısın, ben de anlattım hemen tabii yetimhaneye giriş saatlerimi, okul saatlerimi söyledim. O zaman dedi okula gitmeden gel dükkanı süpür öğleden sonra da gel üç saat daha kal. Bu fırsat kaçar mı, bir heves her sabah başladım dükkanı süpürmeye. Tabii Selo abinin vazgeçilmezi çayı önünde olacak tüm gün, bir de fındık yer sürekli. Çok sever. Karadenizli zannetmiştim ilk başta. Sonra bana epey abilik yapmaya başladı, sporda başarılı olmaya başlayınca, polis akademisi fikrini aklıma o soktu. Zaten devlet memurluğunda öncelik hakkım vardı. Ben de hep dinlemişimdir onu. O kaldığım plaza var ya, aslında ona ait, daha doğrusu binanın güvenlik sistemini o kurmuş, ömür boyu kullanım haklıyla daireyi tahsis etmişler ona. Ben de akademideyim o zaman yetimhaneden gidip geliyorum. Getirdi anahtarı verdi elime. Ben atölyemi bırakmam git sen kal dedi. Yoksa amir maaşıyla da olsa kalınamayacak kadar lüks bir yer.” dedi gülerek. Selo Abi’nin onu veya ailesini tanıdığından hiç şüphelenmemiş bile. Omzumun nasıl iyileştiğini göstermemek için kendimi zor tutsam da sonunda geceyi sırrımı anlatmadan bitirmeyi başardım. Yarın Selo Abi ile tekrar konuşmayı denemeliydim. Tekrar gitmeliydim o kapıya. Cevapların onda olduğuna neredeyse emindim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD