8-Yavaş Yavaş

1228 Words
Hastaneden çıkınca doğrudan Ahlas’ı bizim eve götürmüştük. Annem kesinlikle tek başına kalmasına izin vermemişti. Salondaki üçlü koltuğu Ahlas’a yatak haline getirdiğimizde, evinin konforundan çok daha konforsuz bir yerde yatırdığımızı fark etsem de anneme söz geçirmek mümkün değildi. Annemler ertesi sabah işe gittiklerinde Ahlas ile ben evde baş başa kalmıştık. Aslında Josh bizdeyken de çok bırakıp gitmişlikleri vardı annemlerin, bana güvendiklerini biliyordum, ama geçen gün yaşadığı korku ve endişeden sonra o güvenin yüzde yüzlük bir güven olmadığını da anlamıştım. Neyse ki Ahlas şu an sakattı ve kimseyi endişelendirecek kadar büyük şeylerin yaşanması söz konusu değildi. Sabah Ahlas ile kendime kahvaltı hazırladıktan sonra, kendim eşofmanlarımı giyip evde spor yapmaya başladım. “Kafanı şişiriyorsam müziği kapatabilirim.” dedim bir an başını koltuğa yaslamış acı çeker gibi görünen Ahlas’a bakarak. “Asla, böyle kendimi padişahmışım da cariyenin hazırladığı eğlenceyi izliyormuşum gibi hissettim.” deyip kahkahayı patlattı. “Gidip içeride çalışayım en iyisi.” dedim sinirle. “Yok yok kal, yoksa canım sıkılır ayrıca omzun nasıl bu kadar kolay hareket ediyor?” dedi, sanırım bu sorudan kaçış yoktu. Biraz mola vererek gidip yanına oturdum. Tişörtümü sıyırarak yaranın olduğu yeri gösterdim. “Nasıl yani, yarana ne oldu?” dedi. “Yavaş yavaş..” demişti Selo abi. Ürkütmeden anlatmalıydım. “Bilmiyorum ki, bir anda böyle kolumda garip bir his duydum, sızlama duydum, bir baktım ki yara da yok, ağrı da, hiç vurulmamışım gibi oldu.” dedim. “Olur mu canım öyle şey.” dedi. “Oldu işte, sen de mumları üflediğinde her dileğin olmuyor muydu, benim de dua saatime denk geldi demek ki.” dedim gülerek. “Aaa öyle deme bir keresinde dileğim kabul olmadı.” dedi yeni hatırlamış gibi. “Nasıl yani? Hangi dilekti o?” dedim heyecanla. Selo abinin dediği kadarıyla bunun olmaması gerekiyordu çünkü. “Beni evlatlık almaya bir aile gelmişti işte. O zaman çok mutlu olmuştum. Zaten yetimhaneden bir an önce kurtulmam gerekiyordu, gidip hemen mum yaktım onlar gelince, hayatımın sonuna kadar ailelerinin bir parçası olmayı diledim. Ama olmadı işte. Bir hafta sonra kadın geldi, hamile olduğunu söylemiş, yetimhaneden çocuk alıp idare edemeyeceğini söylemiş. Şansa bak senelerce çocukları olmamış, tam evlatlık alacakları vakit çocukları oluyor. Mumlarım bunu değiştirmeye yetmedi.” dedi çocukluğuna dönmüş bir halde. Ama ağzım açık kalmıştı. Ahlas zaten bu ailenin bir parçasıydı, şu an bizim evdeydi, bizim hayatımızdaydı ve bu dileği dilediğine göre biz de hayatımızın sonuna kadar birlikte olacaktık onun ailemin bir parçası olması için. Gülümsemişim farkında bile değilim. “Neden gülümsedin?” dedi. “O aile beni evlat edinsin dememişsin, onların bir parçası olmak istemişsin, belki bir şekilde bağ kuracaksın onlarla.” dedim. “Olabilir ama görsem de hatırlamam.” dedi sırıtarak. “Ne garip değil mi o zaman çok önemsemiştim o aileyi ama şimdi hatırlamıyorum bile kimdiler, isimleri neydi, çocukluk işte.” dedi omuz silkerek sonra da acıyla yüzünü buruşturdu. O sırada çalan telefonuna cevap vermek için acısını yok sayarak sağlam eliyle telefonuna uzandı. Arayan annemdi ve Ahlas konuştukça yüzü gülmeye başlamıştı. “Ne olmuş?” dedim merakla telefonu kapatır kapatmaz. “Yasin kendine gelmiş. Çok şükür. Beni korumak için önüme atladı biliyor musun?” dedi suçluluk tonuyla. “Ne olmuş yani ben de atlad..atlardım yani.” dedim sırıtarak. Hatta an itibariyle polis olarak becerebildiğim tek şey sırtlarına atlamak suretiyle suçlu yakalamaktı. Akademide eminim çok daha fazlasını öğrenecektim. Bunları hatırlayınca yine o günlerin heyecanını duydum içimde. “Yeter bu kadar dinlenmek, başlıyorum.” dedim ve tam ayağa kalkmıştım ki bu sefer kapı çaldı. “Josh değildir umarım!” dedim alayla. “Ellerimle yolladım, gelirse ben ağırlarım merak etme.” dedi göz kırparak. Ama kapıyı açtığımda karşımda amcamı görmeyi kesinlikle beklemiyordum. Elim ayağım titremişti sinirden. “Irmak ne kadar büyümüşsün böyle, içeri buyur etmeyecek misin?” dedi. “Elbette amca buyur.” dedim kapıyı ardına kadar açıp yol vererek. “Misafiriniz mi vardı?” dedi oturuşunu toparlayan kolu sargılı Ahlas’a dik dik bakarak. “Evet.” dedim kısa ve soğuk. “Annenle baban haberdar mı misafirden, iştedir onlar şimdi.” dedi manalı bir şekilde kaşlarını çatarak. Onu boğmamak için zor tutuyordum kendimi. “Annemin yardımcısı olur kendisi, yaralanınca annem tek bırakmak istemedi, o yüzden bizde misafir ediyoruz iyileşene kadar, cinayet büro amir yardımcısı Ahlas Ateş ve amcam.” dedim gözlerimi devirerek. Ahlas sesimin tonundan ve yüz ifademden amcamı ne kadar çok sevdiğimi anlamıştı bile. “Seni hangi rüzgar attı amca?” dedim işin ucunda miras para falan olunca İstanbul’a gelivermişti hemen. “Babanın imzalaması gereken şeyler var, ondan sonra büyük bir servetimiz olacak, baban söylemedi mi? Annen ingilterede okuyacak diyordu, artık rahat rahat okursun.” dedi küçümser bir tonda. “Ben vazgeçtim amca, polis olmaya karar verdim annemle babam gibi.” dedim gururla. “İsabet olmuş, şu hayatta torpil ve tanıdığın adamların olması çok önemli. Sizin de bu çevrede hatrınız var epey. Ailenin nüfuzunu sonuna kadar kullanmalısın.” dedi sanki çok güzel bir tavsiye veriyormuş gibi. Mutfağa gidip çayı demledim yeniden. Çayları koyduğumda adam Ahlas’ı da delirtmekle meşguldu. Neyseki babama mesaj atmıştım çayı ocağa koymadan ve çay demlenesiye babam eve yetişti. Ben de onların çaylarını babamın çalışma odasına götürdüm ve birlikte orada oturdular. “Amcanla aranda ne geçti de böyle öfkeli ve negatifsin ona karşı.” dedi Ahlas amcamlar içeri geçer geçmez. “Amcamın karakteri az çok belli olmuyor mu sence de? Ama eline fırsat geçse çok daha kötüsünü yapardı.” dedim hırsla. “Ne gibi?” dedi bütün saflığıyla. “Boş ver ondan konuşmasak olur mu?” dedim keyfim kaçmış bir halde. “Aaa Selo abi aramış duymamışım. Dur arayayım.” dedi hevesle. Selo abisinin adını duyunca heyecanlanıyordu hemen. Çok seviyordu onu. Kan çekiyordu belki de. Kendisinden on beş yaş büyük birinin öz abisi olmadığını düşünüyordur ancak öz abisinin yerine çoktan koymuştu onu. “Efendim abi... Irmak’ların evindeyim, amirim bırakmadı sağ olsun.... Abi yok ufacık sıyrık çok abartıldı.. Tamam abi, yarın geliriz inşallah bu gün amcası geldi Irmak’ın. Ev biraz karışık. Tamam abi.. Görüşürüz.” dedi ve telefonu kapattı. “Ne diyor Selo Abi?” dedim hala içimdeki öfkeye sımsıkı sarılarak. “Ozan abi var onun yakın arkadaşı onunla oturuyorlarmış, siz de gelin dediler ama şimdi amcan varken ayıp olur.” dedi, hiç sesimi çıkarmadım zaten bir saat kadar sonra babam ile amcam çıktı odadan. Amcamın suratı sirke satıyordu. Keyifle onu evden yolcu ettikten sonra hemen babama döndüm. “Ne istiyormuş çok sevgili amcam?” dedim. “Evrakları imzalamam için gelmiş güya, ben de gerek olmadığını Ankara’dan bir avukat tuttuğumu ve her şeyi onun okuyup imzalayacağını söyledim kızım. Amcan biliyorsun, bir şeyi aceleye getiriyorsa o işten sakınmak gerek.” dedi. “Kesinlikle!” dedim. “Ama çay çok güzel olmuş daha varsa koy da Ahlas ile içelim karşılıklı.” dedi babam. Ahlas sabahtan beri hiç oturmadığı kadar dik oturuyordu. Babamdan bu kadar çekinmesi bana çok komik geliyordu. Çaylarını koyduktan sonra babam benden bir sürü şey istemeye başladı belli ki yalnız kalmak istiyordu Ahlas ile. Ben de anlayışla karşılayıp odama çekildim. Yatağıma uzanıp kafamı tavana diktim. On yedi yaşıma dönmüştüm ama diğer hayatımda şu anda bir akıl hastanesinde böyle uzanıp tavana bakıyordum. Dışarıda ne olup ne bittiğinden habersizdim. Amcam büyücü ninemden kalan mirasla ve babamlardan kalan evlerle, yazlıkla köşeyi dönerken benim bir hastane köşesinde ne yaptığımı merak bile etmemişti. Sevinmiş miydi acaba ailemi katleden bir katil olduğuma? Olmadığımı hiç düşünmüş müydü? Amcamı sevme ihtimalim birazcık olsun vardı bugüne kadar ama bugün o kendini düşünen bencilliği sanırım benim için bardağı taşıran son damla olmuştu. Bakalım ben akıl hastanesindeyken, dışarıdaki hayatta başka neler olmuştu, artık yaşayıp görecektim hepsini...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD