Bir insan korkuyu, heyecanı, stresi ve mutluluğu aynı anda yaşayabilir miydi? Ben yaşıyordum. Hem de tam şu anda.
Arslan'ın tam şu an bütün ailemin önünde ve televizyonda bir patlamanın şüphelisi olarak karşımda dikiliyor olması bana ömrümde hissetmediğim bir korkuyu ve stresi yaşatıyordu. Fakat garip bir şekilde onu görmek beni heyecanlandırmış ve içimde garip bir hissin oluşmasını sağlamıştı.
Böyle bir durumda nasıl böyle hissedebilirsin diye içimden kendime kızarken güçlükle yutkundum.
Salonda ölüm sessizliği hüküm sürerken kimin, neye, nasıl tepki vereceğini kestiremiyordum. En çok korktuğum ise babamdı. Evdeki kimse büronun dışında başka bir davada çalıştığımı bilmiyordu. Hele ki mafyaların arasında!
Arslan'ın şu an ağzından çıkacak kelimeler benim için hayati önem taşıyordu. Vedat'ın avukatlığını yaptığımı söyler miydi ya da artık büroda çalışmadığımı?
Stresle tırnaklarımı ellerime geçirirken bir süre daha herkes sessizce birbirine baktı.
Sessizliği bozan Gurur olduğunda hafifçe kafasını eğip televizyona baktı ve yüzünü buruşturdu. "Abi yine en kötü fotoğrafımı koymuşlar ya! Başka vesikalığım mı yok ellerinde amına koy-"
Arslan'ın sertçe ona dönmesiyle Gurur cümlesini yarıda kesti. 'Ne dedim ya?' dercesine omuz silktiğinde bakışları Hazan'a kaydı ve sırıtıp göz kırptı.
Hazan hala daha az önceki şoku atlatamamışken kaşları çatık bir şekilde ona baktı. Pusuda bekliyormuş gibi aralarındaki bu bakışmayı anında yakalayan Nurgül Teyze hemen yanındakilere bir şeyler fısıldamaya başladı. Arslan ve Gurur'u tepeden tırnağa süzüyorlardı.
"Asena."
Arslan'ın sesiyle kanım damarlarımda donduğunda salona tekrar bir sessizlik çöktü. Babam ve amcamlar sonunda köşede oturdukları masadan kalkarken kalbimin teklediğini hissettim. Babam Arslan'a doğru ilerlediğinde bana yöneltilecek herhangi bir soru için cevap düşünemiyordum. Beynim çalışmayı durdurmuştu.
"İyi akşamlar, Arslan Bey."
Babamın dediğini duyduğumda ve tokalaşmak için Arslan'a uzattığı elini gördüğümde şaşkınlıkla yerimde dondum. Arslan sırıtarak bana kısa bir bakış atıp elini babama uzattığında kaşlarım hafifçe çatıldı.
"İyi akşamlar." dedi Arslan düzgün bir sesle. "Kusura bakmayın, Erkut Bey. Bu saatte rahatsız ettik sizi."
Bakışlarım bir an Hazan'a kaydığında onun da benim gibi ikinci bir şok yaşadığını gördüm. Şaşkınlıkla dudaklarım aralanırken tekrar babama döndüm. "Baba siz..." diye mırıldandım güçlükle. "Nereden tanışıyorsunuz?"
Babam sert bir bakışla bana döndüğünde dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ben de aynı soruyu sana soracaktım, Asena."
Babamın söylediği şey ve keskin bakışlarıyla yutkunduğumda yerimde rahatsızca kıpırdandım. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Aklıma mantıklı tek bir açıklama gelmiyordu.
"Erkut Bey," diye sert sesiyle Arslan konuşmaya başladığında herkesin odağı ona döndü. "Bir süredir hukuk işlerimizi Asena Hanım'ın çalıştığı bürodan ilerletiyoruz. Bu süreçte yardımcı olması için müdür bey kendisini bize yönlendirdi."
Yaptığı açıklamayla bakışlarım ona dönerken şaşırmıştım. Hem Vedat için çalıştığımı söylememesine hem de bu kadar hızlı bir yalan uydurabilmesine!
Babamın bakışları kısa bir an bana değdiğinde kaşları hafifçe çatılmıştı. Doğru olup olmadığını anlamaya çalışıyor gibiydi ama ben ağzımı açıp tek bir kelime bile söyleyemedim.
"Bu arada," tekrar Arslan'ın konuşmasıyla bakışlarım ona döndü. "Babanız Erkut Bey'in şirketiyle uzun süre önce büyük işler yapmıştık. Haberiniz yoktu galiba."
İmayla bana sırıtarak baktığında kaşlarım daha çok çatıldı. Bu sefer doğru mu değil mi anlamak için ben babama baktım. Babam hafifçe kafasını sallarken, "Evet." dedi biraz yumuşamış sesiyle. "Bir sene bile olmadı daha sanırım."
Arslan onaylarcasına kafasını sallarken beynimde şimşekler çakıyordu. Yaklaşık bir sene önce babamın şirketiyle çalışmıştı ve benim bundan asla haberim olmamış mıydı gerçekten? Şirkete sık olmasa da giderdim ve babamın çalıştığı insanların çoğunu tanırdım. Fakat babamın ağzından bir kere bir Karadağ adını duymamıştım. Ayrıca ne tür bir işti yaptıkları?
Ben hala şaşkınlıkla öylece dikilirken amcamlar Arslan ve Gurur'la tokalaştı. Babam kapıda öylece dikildiklerini fark edince eliyle salonu gösterdi buyur eder gibi. "Kusura bakmayın ayakta kaldınız, buyurun."
Arslan bana kısa bir bakış attıktan sonra, "Biz daha fazla rahatsızlık vermeyelim." dedi. "Ben Asena'yı almaya gelmiştim."
Nurgül Teyzenin höpürdeterek içtiği çay boğazına kalırken öksürüklerinin arasından konuştu. "Nasıl almak kız?" dediğinde anneme baktı. "Asena'yı istemeye mi gelmiş bu oğlan?"
Babamın kaşları çatılırken belimden soğuk terler akıyordu artık. Arslan ise bıyık altından gülüyordu. Sinirlerim hoplarken Nurgül Teyzeye bakıp, "Saçmalama Nurgül Teyze." dedim sinirle. "İş için diyor."
Babamın yüz hatları tam gevşemeye başlamıştı ki bu sefer Nurgül Teyze, "He tamam o zaman." dedi. "Ben Asena'yı benim yeğenimle tanıştırmayı düşünüyordum da."
Bu sefer yüzü gerilen sadece babam olmamıştı. Arslan'ın da kaşlarının çatıldığını gördüğümde yutkundum. Hafif kararmış zümrütleri bana döndüğünde bakışlarımı kaçırdım. Sert bir soluk alırken annem müdahale edip olaya atladı. Önce, "Nurgül saçma sapan konuşma milletin içinde şimdi." diye Nurgül Teyzeyi azarladı, sonra Arslan ve Gurur'a döndü. "Lütfen buyurun en azından biraz yemek yiyin. İşiniz varsa ondan sonra halledersiniz."
Arslan tadı kaçmış bir şekilde hala kaşları çatık dikilirken Gurur arkadan atladı. "Valla ben bir, üç beş tabak yerim."
Hazan ters bir ifadeyle ona bakıp söylenirken Gurur çoktan Nurgül Teyze ve Songül Yengenin arasına oturmuş, her şeyden tabağına alıyordu. Arslan ona bakıp sinirle solurken babama döndü.
"Erkut Bey, kusura bakmazsanız biraz acelemiz var." kafasıyla televizyondaki haberi işaret etti. "Malum, bazıları yine hakkımızda asılsız bir suç duyurusunda bulunmuş."
Söylediğiyle gözlerim kısılırken bakışlarımız buluştu. Tabiki o fabrikayı Arslan patlatmıştı. Bir de karşımıza geçmiş asılsız suç duyurusu diyordu! Resmen alay ediyordu.
Peki benden ne istiyordu. Gerçekten ona bu davada yardım edip suçsuz çıkarmamı mı? Koskoca Taşkıranların fabrikasını patlattıktan ve Vedat Kılıç başta olmak üzere birçok mafyayı yaraladıktan sonra mı gerçekten? Ya da sadece beni evden çıkarmak için babama bahane mi sunuyordu?
Babam düşünüyormuş gibi hafiften çıkmaya başlamış sakalını kaşırken, "Saat de çok geç ama." diye mırıldandı kendi kendine.
Arslan tam buna da bir cevap verecekken sonunda dayanamayıp ona yaklaştım. "Sen bir gelsene benimle." dediğimde kaşları hafifçe kalkarken sırıtmamaya çalışarak kafasını salladı. Babama ufak bir bakış atıp, "Baba biz bir Arslan Bey'le konuşalım. Eğer durum acilse gidip gitmeyeceğime öyle karar veririz. Olur mu?"
Babam ikimizi ufak bir süzdükten sonra onaylarcasına kafasını salladı. Arslan'ı çekiştirdiğimde salondan çıktık ve onun iri cüssesini hızla mutfağa itekledim. Kapıyı arkamızdan kilitlerken sinirle ona döndüm.
"Ya sen ne yaptığını sanıyorsun? Daha bugün müvekkilime tapusunu kazandırdığım fabrikayı patlatıyorsun ve hiçbir şey olmamış gibi evime mi geliyorsun?" sinirle söylenirken mutfakta bir o tarafa bir bu tarafa gidip duruyordum. "Bir de babama diyorsun ki Asena benim avukatım onu almaya geld-"
Bakışlarım elleri cebinde buzdolabının üstündeki fotoğraflara bakan Arslan'a kaydığında kaşlarımı çattım. "Ya sen beni dinliyor musun?"
Elinin birini cebinden çıkarıp buzdolabının üstünden bir resim aldı ve yüzümün yanına tuttu. Bir fotoğrafa bir bana baktığında "Bir insan hiç mi değişmez..." diye mırıldandı. Sinirle elini ittirdiğimde sırıttı.
Dolabının üstünden çocukluk fotoğraflarımdan birini almıştı. O fotoğrafta da giydiğim pembe tütülü elbisemle sinirle kameraya bakıyordum çünkü doğum günü hediyesi olarak gerçek bir silah istemiştim ve babam almamıştı.
Evet, normal bir çocukluğum olmamıştı. Namık Amcam emekli polisti ve ben sürekli ona özenip silahıyla oynamak istiyordum. Ama annem ısrarla önüme Barbie bebekleri koymaya devam ediyordu tabi.
"Arslan!" diye sinirle uyarıcı bir tonda konuştuğumda sırıtışı büyüdü. Elindeki fotoğrafımı ceketinin iç cebine koyarken yavaşça üzerime doğru adımlamaya başladı. İstemsizce geri geri giderken sonunda kalçam mutfak tezgahına yaslandı.
"Gelelim sorularına..." dediğinde ellerini iki yanımdan uzatıp tezgaha dayadı ve üzerime eğildi. Hafifçe kendimi geri çekerken kafamı kaldırıp zümrütlerine baktım. Yakınlığı kalbimin teklemesine sebep olurken yutkundum.
Gözleri çok kısa bir an dudaklarıma kayıp sonra tekrar elalarımı bulduğunda çenesi kasıldı. "Eğer o fabrikayı Vedat itine aldırırsan orayı gözümü kırpmadan patlatacağımı söylemiştim." dedi ve gözleri daha da koyulaştı. "Hem de o piç içindeyken..."
Aldığım nefesler bir bir boğazıma dizilirken Arslan'ın her bir cümlesiyle daha da olduğum yere siniyordum.
"Hani hastanedeki o gece bana Vedat'a bunu senin yapmadığını kanıtla demiştin ya," dediğinde titrek bir nefes aldım. O gün Arslan'a söylediğim diğer şeyler de aklıma gelirken göğsüme bir ağrı oturdu. Onun bana Vedat'ın avukatı olduğum için yakınlaştığını söylemiştim. O yüzden beni öptüğünü, dokunduğunu...
Bunlar yenilir yutulur şeyler değildi, biliyordum. Ama hala Hazan'ın o gün Vedat'ın eski avukatlarıyla ilgili söylediği şeyler aklımdan çıkmıyordu. İkna olamıyordum. Fakat diğer yandan Arslan'ın üzerimde bıraktığı etkiyi de ne kalbim ne de vücudum inkar edemiyordu.
"O gün o saldırıyı Vedat'a ben yapmamıştım." diye devam ettiğinde yutkundum. "Fakat bugün, o fabrikayı ben patlattım. Özellikle o it içerideyken." yüzüme daha da yaklaştığında nefesim kesildi. "Tam şu an itiraf ediyorum sana. Ve emin ol o günki saldırıyı da ben yapmış olsaydım aynen şu an yaptığım gibi yine yüzüne bakarak söylerdim sana."
Gözlerimi kaçırdığımda bir elini çeneme koydu ve tekrar ona bakmamı sağladı. "Senden saklamaya çekineceğim hiçbir şey yok, Asena." dedi boğuk bir sesle. "O fabrikayı ben patlattım. Ve orada taş üstünde taş bırakmazken asıl amacım o iti öldürmekti." dedi buz gibi bir sesle. Bu ses tonu ve cümlesi vücuduma bir ürperme gönderirken titrek bir nefes aldım. Fakat sonrasında bakışlarının o öfkeden sıyrılıp yoğunlaştığına şahit oldum.
"Sen onun avukatı olma diye... Sen sadece benim ol diye..."
Kalbim sabit ritmini bozmuş, kendine farklı bir ritim arıyormuş gibi delicesine çırpınıyordu. Söyledikleri bir ok gibi kalbime saplanırken yakınlığı, kısa sürede özlediğim kokusu ve koyulaşmış zümrütleri aklımı bulandırıyordu. Çenemdeki eli yüzüme doğru düşen bir tutam saçı omzumdan geriye atarken kemikli parmakları boynuma sürtündü. Bu bile anında tenimi yakarken güçlükle nefes aldım.
Yavaşça boynuma eğildiğinde elinin yanında artık bir de nefesi yakıyordu tenimi. Kalp atışlarımı kulaklarımda duyarken nefesimi tuttum. En ufak bir dokunuşuna bile bu kadar aç olmam kendime sinirlenmemi sağlarken fısıldarcasına konuşması neredeyse bacaklarımdan tüm gücün çekilmesine sebep oluyordu.
"Hala sana olan dokunuşlarımın yalan olduğunu mu düşünüyorsun, Asena?"
Ellerim güç almak istercesine onun kolunu kavrarken "Arslan..." dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. "Neden... Sen neden..."
Kelimeler kafamda birbirine girerken düzgün bir cümle bile kuramıyordum. Çünkü anlamlandıramadığım şeyler vardı. Orayı sırf ben Vedat'a aldırdım diye mi patlatmıştı? Camianın en önemli mafyalarını karşısına almaya değer miydi? Bunun arkasında Vedat'a olan eski düşmanlıklarının da etkisi var mıydı? Ve en önemlisi, eğer Vedat'a karşı kullanmak için bana yaklaşmış olsaydı neden onu öldürmeyi planladıktan sonra tekrar benim yanıma gelmek istesindi? Zaten düşmanı ortadan kalkmış olmayacak mıydı?
Eli boynumdan tekrar yanağıma çıkarken gözleri bir şey söylememi bekliyormuş gibi bana baktı. Bakışlarım biçimli dudaklarına düştüğünde yutkundum. Onun da zümrütleri benim dudaklarımı yakıp geçerken hafifçe yüzüme yaklaştı. Uzun zamandır onu görmemişim gibi bir heveslw ona yaklaşmaya başladım.
Dudaklarımızın arasında milimetreler kalması daha da aklımı bulandırırken birden kapıdan bir ses geldi. Biri mutfağın kapısını açmaya çalışıyordu ama ben kilitlediğim için sadece kapı kolunu zorluyordu.
Hafifçe sıçradığımda ne yaptığımın farkına varıp yüzümü ondan uzaklaştırdım. Ellerimi Arslan'ın göğsüne koyduğumda çekilmesi için ittirdim ama yerinden milim kıpırdamadı. Sinirle ona bakarken kısık bir sesle konuştum. "Arslan çekilir misin?"
Kaşları çatılırken gözlerini bir an bile gözlerimden ayırmadan, "Hayır." diye mırıldandı. "Önce bana cevap vereceksin."
Kapı bu sefer tıklatıldığında tekrar telaşla ona döndüm. Kolunun altından kaçmak için yeltendiğimde bu sefer sertçe belimi kavrayıp beni kendine çekti. Vücutlarımız birbirine yapışırken sinirle yüzüne bakmak için kafamı kaldırdım. Ama bu ani yakınlığımızdan dolayı afallarken gözlerine nasıl baktığımı bilmiyordum.
"Asena?"
Kapının dışından Hazan'ın sesi gelirken içim bir nebze olsun rahatlamıştı. Çünkü kapıdaki babam da olabilirdi ve emindim ki birkaç saniye daha o kapıyı açmasaydım babam kırarak içeri girerdi.
Hafif bir soluk bıraktığımda Hazan'a seslendim. "İki dakikaya geliyorum."
Hazan'ın kapı ağzından boğuk homurdanmalarını duysam da Arslan'a döndüm. Zümrütleriyle bana bakarken hala söyleyeceğim şeyi bekliyordu. Ben ise ne söyleyeceğimi bilemezken aramızdaki sessizlik sürdü.
Sonunda sert bir nefes aldığında gözlerimin içine baktı. "Kafandaki sorularsa eğer şu an cevap vermeni engelleyen, ben sana gerçekleri gösterene kadar bekle." dedi anlayışlı ama bir o kadar da sabırsız bir sesle. "Fakat şimdi benimle geliyorsun."
Elimden tutup beni kapıya doğru yönelttiğinde gözlerim kocaman açıldı. Onu duydurmaya çalışarak çektiğimde, "Hayır." diye konuştum sertçe. "Gelemem seninle şu an."
Durup bana döndüğünde kaşları çatıldı. "Ne demek gelemem?" dedi sert bir sesle sonra emreder gibi konuştu. "Geliyorsun, Asena!"
Tekrar kapıya yöneldiğinde onu tekrar çektim ama durmadı. Bu sefer önüne geçip kapıyla arasına girdim. Bu hareketimle afallarken, "Gelmezsem ne olur?" diye sinirle diklenirken sert bir soluk bıraktı.
Eğer gelmezsen içeridekilere büroda çalışmadığı ve Vedat'ın davasını aldığını söylerim gibi bir tehdit beklerken sırıttı.
"Öperim seni."
Aniden söylediği şeyle kızarmaya başladığımı hissettiğimde kaşlarım çatıldı. Hızla gözlerimi kaçırdığımda sinirle homurdandım. "Ne diyorsun be?"
Bu halime daha da sırıtırken elini çeneme koydu ve hafifçe kaldırıp tekrar ona bakmamı sağladı. "Öperim." dedi tekrar net bir sesle. "Hem de içeride. Herkesin önünde."
Gözlerim büyürken nefesim bir anlık tıkandı. Yanaklarımın yine bana ihanet eder gibi yandığını hissederken bu senaryonun gerçekleşmesi ihtimali kaşlarımı hafifçe çatmama sebep oldu.
"Aynen, sonra babam vursun bizi."
Hafif bir kahkaha attığında bütün olayı unutup bir an gülüşünün güzelliğine ve boğazından gelen melodik erkeksi gülüşe odaklandım. Gamzelerini belli edercesine sırıtırken, "Sen onun kızısın." dedi. "Seni vurmaz."
Yaşanacak senaryo gözlerimin önünde canlanırken biraz endişe düşmüş gözlerimle ona döndüm. "O zaman seni vurur."
Dudaklarını hafifçe yalarken üzerime doğru eğildi ve koyulaşan zümrütlerini gözlerime dikti. "Üzülür müydün?"
Ani sorusuyla yutkunduğumda kaşlarımı çattım. Resmen ağzımdan laf almak için cümleleri dolandırıyordu. Onun zarar görme ihtimali düşünmenin bile göğsüme bir ağrı oturttuğunu fark etmem ise ayrı bir meseleydi.
Kapı tekrar tıklatıldığında gerginlikle derin bir soluk bırakıp Arslan'a döndüm. "Tamam geleceğim."
Sırıttığında geri çekilmeden önce kısa bir an gözleri dudaklarıma kaydı. Çenesinin hafifçe kasıldığını görsem de ellerimi göğsüne koyarak onu ittirdim ve dönüp kapıyı açtım.
Hazan koridorda bir sağa bir sola dönerek beklerken kapıyı açmamla bakışları bize döndü. Endişeli bakışları bendeyken o bakışlar arkamda dikilen iri cüsseye çıktığında anında sertleşti. Ona nefret ve sinirle bakarken Arslan bizi yalnız bırakmak ister gibi yanımızdan geçip salona gitti. Hazan keskin bakışlarıyla onu takip ederken beni tekrar mutfağa ittirdi.
"Asena? Ne konuşuyorsun o adamla hala?" diye sinirle konuşurken bu sefer elini alnına koydu ve telaşla konuştu. "Bizim acilen gitmemiz lazım."
Hızlı hızlı bir şeyler anlatmaya devam ettiğinde onu sakinleştirmek ellerimi omuzlarına koydum. "Hazan! Dur bir sakin ol." diye mırıldandım. "Benim şimdi Arslan'la gitmem gerekiyor."
Hazan'ın kaşları çatılırken sinir ve şaşkınlıkla bana baktı. "Asena saçmalama! Bizim müvekkilimiz bir patlamada yaralanmış, durumu ne belli değil ve sen bunu yapan adamla birlikte gidecek misin?!"
Öfkeli sesine karşı derin bir nefes aldım. Haklı olduğu yerler vardı ama Arslan gerçekleri göstermekten bahsetmişti. Ve ne pahasına olursa olsun onunla gitmek istiyordum.
"Hazan haklısın yanlış duruyor ama gitmem gerekiyor. Sen de bu sırada Vedat'ın yanına gidebilirsin. Sonrasında haberleşiriz."
Gitmek için kapıya yöneldiğim sırada kolumu tuttu. Sinirle karışmış endişe gözlerinde yer edinirken, "Asena, ya sana zarar verirse?" diye fısıldarcasına konuştu. "Ne yapacağını bilemeyiz. Sonuçta sen onun sadece düşmanının avukatısın."
Bu cümleyi söylerken 'sadece' kelimesine vurgu yapması kaşlarımı çatmama sebep olduğunda yutkundum. Aklıma tekrar dolan saçma düşünceleri güçlükle kovduğumda yutkundum.
"Haberleşiriz Hazan."
Son kez gözlerine bakıp mutfaktan çıktım ve salona girdim.
Gözlerim etrafı tararken kaşlarım hafifçe çatıldı. Gurur bir köşede Nurgül Teyze'nin bekar mısın sorularına cevap verirken diğer yandan Songül Yengeye fal baktırıyordu. Songül Yenge, "Bak oğlum burada bir kedi resmi var. Yakında sevdiğin birinin bir kötülüğünü görebilirsin. Dikkat et ha." dediğinde Gurur gerçekten sözlediği her şeye inanıyormuş gibi dikkatle dinliyordu. Annem size "Hurafe bunlar hep. İnanacak çocuk." derken çayları tazeliyordu. Bu tabloya hafifçe gözlerimi devirmeme sebep olurken diğer tarafa baktım.
Arslan babamla derin bir sohbete dalmıştı. Amcam da arada sohbete katılıyordu ama Barış'la tavla oynuyorlardı. Özellikle sohbete daha az katılıyordu çünkü kafasını çevirdiği an Barış bir taş çalıyordu.
Derin bir nefes alıp onların yanına ilerlediğinde babama baktım. "Baba biz Arslan Bey'le konuştuk. Durum acil gibi gözüktüğünden gitsem daha iyi olur."
Babamın kaşları biraz çatılsa da sinirden değil düşünceli halindendi. Artık Arslan babamla nasıl konuştuysa belli ki ben gelmeden önce konuyu halletmişti. Şeytan tüyü vardı adamda resmen!
Babam onaylarcasına kafasını sallarken herhangi bir sorunda haber vermem konusunda uyardı ve Arslan'la tokalaştı. Anneme de durumu kısaca anlattığımda çıkmak için çantamı aldım.
Arslan Gurur'u zorla teyzelerin yanından kaldırırken o az önceki halinden memnunmuş gibi homurdanıyordu. Yüzü düşmüş ve gergin şekilde salona gelen Hazan'a da onu daha sonra arayacağımı söylediğimde evden çıktık.
Gurur kendi arabasıyla başka bir yere giderken Arslan'ın şoförü bize siyah minibüsün kapısını açtı.
Arabaya bindiğimizde hiçbir şey söylemeden bir köşeye sindim ve camdan dışarıyı izlemeye başladım. Arslan da tek bir kelime etmiyordu ama arada bakışlarını üzerime hissediyordum. Bir süre sonra yolu izlemekten ve saatte geç olduğundan uykum gelmeye başlamıştı. Hafifçe gözlerimi kapattım.