GERÇEKLER

1639 Words
YAZARDAN; . Araba yaklaşık daha on beş dakikadır ilerlerken Arslan Asena'nın uyukladığını fark ettiğinde sırıttı. Üzerindeki ceketi çıkarıp onun üstüne doğru örterken rahatsız olmasın diye özellikle yavaş hareket ediyordu. Ceketi bıraktığında eli istemsizce kızın saçlarına doğru gitti. Tüy kadar hafif bir şekilde elini onu güzel, siyah saçlarında gezdirirken her seferinde bu kadar yumuşak olmasına şaşırıyordu. Uyanmasın diye elini hızla çekerken aklına tekrar onun o gün hastanede kendisine söyledikleri geldi. Ona bir amaç için kendisine yaklaştığını ima etmişti. Bu yüzden ona dokunduğunu... Saçına dokunurken bile onu incitmekten korkanken bunu söylemesi gerçekten Arslan'a ağır gelmişti. Sinirleri tekrar gerilirken boynunu çıtlattı. Bunları onun aklına sokanın Vedat olduğunu biliyordu. Onu o patlamada öldüremediği için o kadar kızgındı ki kendine. Gözleri tekrar Asena'ya kayarken sinirinin ve öfkesini yavaşça kaybolduğunu hissetti. Uyurken bile ne kadar güzel ve masum göründüğünü düşündü. Ve savunmasız... Onun yanında uyuması bile aslında ona güvendiğini gösteriyordu ama Arslan daha fazlasını istiyordu. Ona tamamen güvensin istiyordu. Aynı zamanda Asena'nın güven konusunda ne kadar hassas olduğunun da farkındaydı. Hatta biliyordu. Yaklaşık bir sene önceki bir anı gözlerinde canlanırken sırıtmadan edemedi. Arslan'ın, Asena'nın babasıyla çalıştığı dönemde Arslan, onu ilk kez şirkette görmüştü aslında. Babasıyla konuşurken. Onu gördüğünde istemsizce gözleri takılmıştı. Siyah uzun saçları, ela gözleri ve güzel yüzüyle onu görüp de tekrar dönüp bakmayacak adam yoktu. Ayrı ayrı bakıldığında sıradan dursada bu özellikler onda birleşince neredeyse karşı konulamaz duruyordu. Ela gözleri ise sanki başka bir renk olsa bu kadar keskin ve anlamlı bakamaz gibiydi. Arslan onların yanına ilerlerken Asena babasıyla konuşmasını bitirmiş ve çıkışa yürümeye başlamıştı. Yanından geçerken Arslan bir saniye bile gözlerini ondan ayırmazken o, dönüp bir kere bile bakmamış öylece geçip gitmişti. Arkasında ise o güzel kokusunu bırakmıştı. Arslan sonradan onun Erkut'un kızı olduğunu öğrenmişti fakat tekrar karşılaşacaklarını düşünmüyordu. Ta ki Asena'yı bir gün yol kenarında görene kadar. Gece neredeyse sabaha karşıyken Arslan bir iş için havaalanına gidiyordu. Arabanın kırmızı ışıkta durduğu bir anda Asena'yı fark etmiş ve bir adam tarafından rahatsız edildiğini görmüştü. Hızla arabadan inip adamı bir hışımla uzaklaştırırken Asena'ya döndü. Onun ayakta duramayacak kadar sarhoş olduğunu fark ettiğinde ise kucağına almış ve hızla arabaya getirmişti. Asena şarhoş haliyle olanları birkaç saniye sonra idrak ettiğinde kaşlarını çatıp etrafına bakındı. Bakışları Arslan'ı yakalarken, "Kimsiniz nan siz?" diye peltekçe konuşmaya başladı. "İnicem ben." Arslan kapının koluna uzanmadan onu durdurup tekrar koltuğa oturttu. Asena tekrar çırpınırken bu sefer camın düğmesine uzanıp hafifçe açılmasını sağlamıştı. "İmdat! Adam kaçırıyorlar!" diye dışarı bağırırken bir an duraksayıp kendine baktığında kaşları çatıldı. "Hayır, kadın kaçırıyorlar!" Arslan onu içeri sokmaya çalışırken bu sefer ayağıyla açtı camı ve bağırmaya devam etti. "Bayağı güzel bir kadın ama!" tekrar kendine kısa bir bakış attığında devam etti. "Bu ara biraz kilo aldım da fena değilim yani!" Arslan onu da zar zor durdururken, "Dur." diye bağırdığında camı kapattı. "Kaçırdığımız falan yok seni." Asena korkuyla koltuğun bir köşesine sinerken kaşlarını hafifçe çatıp düşünüyormuş gibi bir yere odaklandı. Sonra gözlerini irice açarak Arslan'a baktı. "Yoksa böbreğimi mi satacaksınız?" Arslan yüzünü buruştururken kafasını salladı. "Hayır." Asena'nın kaşları çatıldı. Tekrar düşünüyormuş gibi sessiz birkaç saniye geçirdiğinde gözlerini irice açarak tekrar Arslan'a döndü. "Yoksa kalbimi mi satacaksınız?" Arslan kafasını yana eğdiğinde sırıtmasına engel olamayarak kaşlarını hafifçe kaldırdı. "Hayır." Asena onaylar gibi kafasını salladı. "He iyi o zaman iyi." diye mırıldandı. "Para etmez o zaten." Arslan'ın kaşları çatılırken gözlerini onun elalarına dikti. "Neden?" diye sorduğunda Asena omuz silkti. "Bozuk çünkü. Düzgün çalışmıyor." Arslan'ın kaşları iyice çatılırken ona doğru biraz eğilip kafasını eğdi. "Nasıl yani? Ne demek çalışmıyor?" Onun kalbiyle ilgili bir hastalığı olduğunu düşünmüştü bir an. "Hep yanlış insanlara aşık oluyor." diye mırıldandı Asena. "Ama hep." Arslan gözlerini kısarak ciddi mi diye ona bakıyordu. Asena koltukta dik bir pozisyona geçip Arslan'a baktı ve kırk yıllık arkadaşı gibi dert anlatmaya başladı. "Hatta onun yüzünden aldatıldım, bana yaklaşma sebebi farklı olan bir adama aşık oldum ve hatta..." dediğinde bakışlarını kaçırdı. Sesi artık bir fısıltı gibi çıkıyordu. "Neyse..." Arslan'ın kaşları çatılırken bakışları kararmıştı. Yaşadıklarını bu şekilde birden duymak onu etkilemiş, sinirlendirmiş ve garip bir şekilde içinde koruma iç güdüsü uyandırmış. Ne yaşamıştı bilmiyordu amaa bakışlarından ve anlatış tarzından anlayabiliyordu. Ve bu onun gerilmesini sağlamıştı. Asena hafifçe esnediğinde koltuğa geri yaslandı ve ayaklarını uzatıp bacak bacak üstüne attı. "Ee..." diye mırıldandı uykulu bir sesle. "Ne zaman satıyoruz böbreğimi?" Arslan çenesini hafifçe kaşırken sırıtmadan edemedi. Onun uzanmış vücudunu süzerken üzerine giydiği siyah elbisenin vücudunda ne kadar güzel durduğunu fark etti. Bakışları kıvrımlarında dolaşırken yutkundu ve bunun yanlış olduğunu düşünüp bakışlarını önüne eğdi. "Pişt!" Asena'nın seslenmesiyle hızla kafasını kaldırıp ona baktı. Gözleri kapalı bir şekilde uyukladığını görünce dudaklarını hafifçe yalayıp sırıttı. Asena yerine iyice yerleşirken, "Gelince beni uyandır, tamam mı?" diye mırıldandı. "Parayı bölüşücez." Arslan derin bir nefes verip gülerken kafasını iki yana salladı. Bir süre sonra Asena uyuyunca şoförüne seslenip Erkut Bey'in evinin adresini bulmasını söylemişti. Asena'yı evin önünde indirdiğinde Asena eve kendi girmekte ısrar etmiş ve ayrıca böbreğini satmak konusunu bir daha düşünmesi gerektiğini, kendisinin de paraya ihtiyacı olduğunu söylemişti. Arslan ise bu hallerine sadece sırıtmıştı. Tabi o zaman kardeşinin okul masrafını ödediğini bilmiyordu. O günden sonra Arslan çoğunlukla işlerini başka şehirlerde yaptığından onunla tekrar karşılaşamamıştı. Şu an tekrar aynı şekilde arabasında uyuması o anı hatırmalamasına sebep olmuştu. Emindi ki Asena o geceyi hatırlamıyordu. Çünkü Vedat'ın avukatı olduğunu öğrendikten sonra ilk karşılaşmalarında ona bir yabancı dibi davranmıştı. Fakat Arslan onun aynı irileşmiş bakışlarında böbreğinin çalıp çalmayacağını düşündüğünü anlamıştı. Yüzünde yine bir gülümseme oluşurken telefon sesi arabayı doldurdu. Arslan hızla açıp kulağına götürürken karşıdaki ses Gurur'a aitti. "Abi Vedat'la ilgili istediğin detaylı geçmiş dosyalarını toparlamış bizim çocuklar." Arslan derin bir nefes aldığında, "Tamam." diye mırıldandı. "Benim eve getir." Gurur onaylayarak telefonu kapattığında birkaç dakika sonra telefon tekrar çaldı. Ekranda 'İzel' yazdığını görünce Arslan hemen açıp kulağına götürdü. "Nerdesin?" diye sorduğunda karşısındaki kadın birkaç saniye bekledi. "Doğan'la eski fabrikanın oralardayız. Bir sıkıntı çıkıp çıkmayacağını kontrol etmek istedim. Bir şey yok." Arslan eliyle alnını ovalarken, "Gerek yoktu." diye mırıldandı telefona doğru. "Doğan hallederdi." Kadın derin bir nefes verdiğinde, "Önemli değil. Ben istedim." dedi net bir sesle. Sonrasında hafifçe güldü. "Seninki de buradaydı." Arslan'ın bakışları yanında uyuyan Asena'ya kaydığında, "Biliyorum." diye mırıldandı. Kadın, "Haklı olabilirsin onun hakkında sanırım." dedi. "Belki de gerçekten Vedat'la alakası yoktur. Avukatlığını da tesadüfen almıştır." Arslan bunun öyle olduğuna emindi. Asena'nın Vedat'la hiçbir alakası olamazdı zaten. Kadın konuşmaya devam ettiğinde Arslan onu dikkatle dinledi. "Çünkü Necip kumarhaneyi Vedat'a devrettiğini söylediğinde yüzünde tek bir mutluluk belirtisi yoktu. Hatta üzülmüş gibi bile duruyordu. Zaten geldiğinden beri hiçbir şey yemeğip içmeyip bir köşede sessizce oturmuştu. Orada olmak istemediği belliydi, Arslan." Arslan sert bir soluk alırken kendisi de Asena'nın bugün o toplantıya gitmiş olmasından memnun değildi zaten. Bir daha da o herifle aynı ortamda bile bulmasını istemiyordu. "Toplantı ofisine girince beni tanıdı sanırım." diye devam etti kadın. "Senin evdeki toplantıdan hatırladı galiba. Necip benim bir Karadağ olduğumu söyleyince de bayağı şaşırdı." dediğinde içtiği sigaranın sesi geliyordu. "Soy ağacında kardeşin olmadığını biliyordur, Arslan. Yanlış anlamasın." Arslan birkaç saniye sessiz kalırken düşünüyordu. Sonunda derin bir nefes aldı ve, "Benim evime gelir misin?" diye sordu telefondaki kadına. "Yüz yüze konuşmanı ve gerçekleri anlatmanı istediğim biri var yanımda." . . . ASENA'DAN; . Gözlerimi hafifçe araladığımda arabanın durmuş olduğunu gördüm. Arslan'ın evindeydik. Bakışlarım etrafı tararken arabada tek olduğumu fark ettim. Üzerimdeki Arslan'ın ceketini koluma aldığımda yavaşça arabanın kapısını açtım. Serin hava hafifçe yüzüme çarparken bakışlarım etrafta dolaştı. Arslan'ın bir köşede sigara içtiğini gördüğümde arabadan çıktım. Onun bakışları da bana dönerken sigarayı yere atıp söndürdü. Ciğerlerindeki son dumanı da havaya üflerken ona yaklaştım. "Neden uyandırmadın beni?" Elleri cebinde karşımda dikilirken üzerime eğildi ve kolumdaki ceketini alıp omuzlarıma sardı. "Çok tatlı uyuyordun." diye mırıldandı boğuk bir sesle. "Uyandırmak istemedim." Gözlerimi kıstığımda o da sırıtarak aynısını yaptı. Gerçekten uyandırmamak için uyanmamı mı beklemişti? Gerçi hava hala karanlıktı ama o mı kadar geç değildi En fazla yarım saat uyumuşumdur diye düşündüm. Fakat yine de beklemişti. Utanarak gözlerimi kaçırdığımda bir elini belime koydu. "Hadi." Kafasıyla evi gösterirken yavaşça adımlamaya başladık. İçeri girdiğimizde gözlerimin aradığı ilk şey yine zambaklar olmuştu. Hepsinin yerli yerinde durduğunu gördüğümde hafifçe sırıttım. Bakışlarım salondaki yemek masasının olduğu kısıma kayarken sırıtışım yüzümde dondu. Toplantılarda gördüğüm o yeşil gözlü kadın, İzel Karadağ, tam karşımda oturuyordu. Bugünkü toplantıda giydiği aynı elbiseyle masada otururken bizi görmesiyle yavaşça ayağa kalktı. Donmuş bir şekilde beklediğimi Arslan elini tekrar belime koyduğunda anladığımda bakışlarım ona döndü. İlermemi ister gibi kaşlarıyla ileriyi işaret ettiğinde kaşlarım çatılsa da ona uydum ve masaya doğru ilerledim. Kadının yüzünde samimi bir gülümseme yer edinirken elini bana doğru uzattı. "Merhaba, Asena." Tereddütle bir eline bir yüzüne bakarken yutkundum. Bakışlarım Arslan'a kaydığında elleri ceplerinde rahat bir şekilde ikimizi izliyordu. Kafasıyla kadını işaret ederken. "İzel." diye mırıldandı. "Ablam." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken kadına döndüm. Onun bir Karadağ olduğunu öğrendiğimde bile bu kadar şaşırmamıştım. Çünkü Arslan'ın hiç kardeşi yok diye biliyordum. Hızla elimi uzattığımda, "Afedersiniz." diye mırıldandım. "Ben... şaşırdım biraz." Kadın anlayışla kafasını sallarken yüzündeki samimi gülümseme daha da genişledi. "Önemli değil. Şaşırman çok normal." dedi. "Fakat sonunda tanışıp konuşma fırsatımız olduğuna çok sevindim." Gülümsemeye çalışsam da hala şok altındaydım. Arslan sert bir soluk verdiğinde bana döndü. "Vedat'la ilgili öğrenmeni istediğim şeyleri bizzat İzel'le konuş istedim." dediğinde kaşlarım hafifçe kalktı. Bakışlarım kadına döndüğünde gözlerine çökmüş o duyguyu gördüm. Yaşanmışlık ve hüzün duygusunu. Duyacağım şeylere hazır olup olmadığımı bile bilmezken birden kapıdan Gurur'un sesi duyuldu. "Abi..." diyerek Arslan'a doğru ilerlerken telaşlı ama bir o kadar da şok olmuş duruyordu. Yüzünde öyle bir ifade vardı ki söyleyeceği şeyin iyi bir şey olma ihtimali yoktu. "Ne oldu Gurur?" Arslan'ın sert sesi salonu doldururken Gurur'un bakışları bir an bana kaydı. Elinde tuttuğu dosyaya bakarken, "Hazan..." diye mırıldandı. Ona kötü bir şey olmuş olma düşüncesi hızla aklımdan geçerken kaşlarımı çattım. "Bir şey mi oldu Hazan'a?" Gurur hiçbir şey söylemeden elindeki dosyaya bakmaya devam ettiğinde Arslan'dan önce davranıp dosyayı alıp baktım. Gördüğüm şeyle gözlerim irice açılırken nefesim boğazıma takıldı. Damarlarımın buz tuttuğunu hissederken her an yere yığılacakmışım gibi bacaklarımdan güç çekilmeye başladı. Ellerim titremeye başlarken Arslan dosyayı elimden çekip aldı ve aynı şok olmuş ifadeyle bana döndü. Çünkü o geçmiş dosyasına göre Hazan, Vedat Kılıç'ın özbeöz yeğeniydi...

Read on the App

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD