HASTANE

1974 Words
İçimdeki huzursuzluk hissi her adımımda kendini belli ederken beyaz koridorda hızla ilerliyordum. Etraftaki insanların meraklı bakışlarını üzerimde hissetsem de arkamda yürüyen dağ gibi adamı gördükleri an gözlerini kaçırıyorlardı. Şu an yaşadığım stresten yere yığılmıyorsam tek sebebi arkamda sağlam adımlarla ilerleyen, bana güç veren gölgesini hissetiğim adamdı. Arslan Karadağ... Koridorun sonunda Hazan'ı görmemle adımlarım yavaşladı. Sapasağlam ayakta bir o yana bir bu yana gittiğini fark ettiğimde derin bir nefes aldım. O ise beni görür görmez zar zor durdurmayı başardığı gözyaşlarını tekrar serbest bıraktı. "Asena..." Titreyen sesiyle bana döndüğünde yanında dikilen Gurur'un bakışları da bize döndü. Hazan bana doğru hızla koşup boynuma sarıldığında ise Gurur'un kaşlarının hafifçe çatıldığına şahit oldum. Hastanedeydik. Hastanedeydik çünkü Vedat Kılıç vurulmuştu... Hazan beni aradığında ağlayarak da olsa geldikleri hastaneyi söylemişti. Ne olduğunu bile anlayamadan sadece Vedat'ın vurulduğunu öğrenerek apar topar hastaneye gelmiştik. Arabadayken de Arslan'a bu haberi vermek için arayan kişinin Gurur olduğunu fark etmiştik. Sonrasında ise Arslan onu önden Hazan'ın yanına göndermiş ve ne olur ne olmaz yanında durmasını söylemişti. Etrafta Vedat'ın tanıdığım adamlarından bazıları da vardı ve Arslan'la Gurur'a temkinli bakışlar atıyorlardı. Fakat Gurur yalnız gelmemiş o da yanında iki adamını getirmişti. Bir tanesi adının Cihat olduğunu bildiğim koruma diğeri ise mekanda gördüğüm adamlarından biriydi. Hazan'ın sırtını sakinleşmesi için hafifçe ovalarken Gurur da yanımıza gelmişti. Arslan'ın yanağındaki yarayı fark edince kaşlarını çatıp kafasını sallarken 'Hayırdır?' dercesine göz kırptı. Arslan önemli bir şey olmadığını belli edercesine hafifçe kafasını salladı sadece. Hazan yavaşça benden ayrılırken ellerimi yanaklarına koyup gözyaşlarını sildim. Olabildiğince sakin tutmaya çalıştığım ses tonumla ona döndüğümde, "Hazan," diye mırıldandım. "Ne oldu orada? Sen iyi misin?" Hafifçe burnunu çekip kafasını salladı. "İyiyim ben." dediğinde yeşile çalan gözlerini bana çevirdi. "Ben... Ben anlamadım bile ne olduğunu. Birden bir araba üzerimize sürmeye başladı. Sonra Vedat bir kenara çekince de arabanın içinden biri silahını çıkarıp... Ona ateş etti." Gözleri tekrar dolmaya ve sesi titremeye başladığında ağlamamak için sustu. Hazan'ı senelerdir tanıyordum. Evet, hassas bir kızdı ama böyle olaylarda soğukkanlılığını koruyabilen biriydi. Ayrıca avukat olduğumuz için bu tür saldırılara da denk gelmişti. O yüzden bundan korktuğu için ağladığını sanmıyordum. Yani ağlamasının sebebi Vedat mıydı? Onun için mi bu kadar endişeleniyordu? İçimden bir ses Gurur'un da benimle aynı şekilde düşündüğünü söylüyordu. Çünkü kendisi de Hazan'ın bu Vedat için ağlamalarından hiç memnun değilmiş gibi duruyordu. Kaşlarım hafifçe çatılırken kafa karışıklığımı gizlemeye çalıştım. "Hazan, Vedat'la nerede karşılaştınız? Onun en son Taşkıran'ların malikanesinden ayrıldığını hatırlıyorum." Hazan gözlerini kaçırarak burnunu çekti. Dolu gözlerini silip güçlükle bana baktığında yarım yamalak konuşmaya başladı. "Bir dava hakkında... bana danışması gereken bir şey olduğunu söylemişti. Ben de yakınlarda olduğumu söyleyince olduğum yere uğrayıp beni aldı." hafifçe kaşları çatıldı. "Ama zaten ona saldıran adam arabasıyla çoktan peşine takılmış. Bir yerden sonra takip edildiğimizi fark ettik. Sonrasıysa..." Kafamı hafifçe salladım. Bu hikayede aklıma yatmayan yerler vardı fakat onu şu an zorlamak istemiyordum. Bakışlarım Arslan'a kaydığında onun da çatık kaşlarla Hazan'ı dinlediğini fark ettim. Gurur sinirle hafifçe güldü. "Bir şey olduğu yok işte. Omzundan vurulmuş sadece pezevenk. Ne diye bu kadar ağlıyorsun?" Hazan ona ufak sinirli bir bakış attığında Gurur kaşlarını çattı. Hazan'ın onunla arasında geçenleri anlattığını hatırladığımda Gurur'un onu kıskandığını düşündüm bir an. Ya da gerçekten anlam veremiyordu. Koridorun sonundaki odadan bir hemşire çıktığında hepimizin bakışları oraya döndü. Hazan'ın adımları hızla hemşireye dönerken biz de peşinden ilerledik. Vedat'ın birkaç adamı da etrafa doluşunca kadın bize ufak bir bakış atıp, "Hastanın durumu iyi. Omzundaki kurşunu çıkardık." dedi ve bakışları Vedat'ın beli silahlı adamlarına kaydı. "İfadesini almak için polis gelmeden önce içeri sadece bir yakın alabiliriz." diye eklediğinde Hazan'ın bakışları bana döndü. Arslan'ın bakışlarını da üzerimde hissetsem de ona dönmeden Hazan'a, "Sen git istersen." diye mırıldandım. "Çok korktun. En azından iyi olduğunu gör." Hazan hafifçe gülümseyip kafasını salladı. Gurur'un ona olan sert bakışlarına aldırmadan odaya girdi. Üçümüz koridorda yalnız kaldığımızda aramızdaki sessizliği bozan Gurur oldu. Arslan'a dönüp, "Abi burada bu itin başında beklemeyeceğiz, değil mi?" dedi hafif bir sinirle. Gurur'u ilk defa bu kafar ciddi ve sinirli görüyordum. Normalde Arslan'a kıyasla daha sakin ve alaycı bir kişiliği vardı. Fakat şu anki durumdan hiç memnun değilmiş gibi duruyordu. Arslan ceplerine koyduğu ellerinden birini çıkarıp hafifçe çenesini kaşıdı, düşünüyormuş gibi. Bu hareketiyle bakışlarım damarlı ellerine ve uzun biçimli parmaklarına kaydığında yutkundum. Yaklaşık bir saat önce o parmaklar içimde en tatlı noktalara vuruyor ve zevkten beni delirtmeyi başarıyordu... İster istemez o hissi tekrar anımsadığımda kasıklarımın hafifçe karıncalanmasına engel olamadım. Yanaklarımın yanmaya başladığını hissettiğimde bakışlarımı hızla elinden çektim. Yaşadıklarımızın sonucu ne olacaktı bilmiyordum. Aramızda bir şeylerin değiştiği ve bazı duvarların yıkıldığı belliydi. Fakat buna henüz alışamıyordum. Hele de böyle bir durumun ortasındayken. Arslan bu halime ufak bir bakış atsa da Gurur'a döndü. "Buraya Vedat için gelmedik zaten, Gurur. Polis gelsin, ne olduğunu anlayalım. Sonuçta bizim ortaklarımızdan biri. Sonra gideriz." Gurur sıkıntılı bir nefes verdiğinde, "Bir de geçmiş olsun öpücüğü verelim pezevenge." diye mırıldandı ama sonra sesini çıkarmadan bir köşeye geçip oturdu. Sessiz bekleyişimiz sürerken etraftaki Vedat'ın adamları arada bize keskin bakışlar atıyor ama bir şey demiyorlardı. Sanırım korumaların başı yoktu. Çünkü Vedat'ı görmek için içeri girmeye de hiçbiri yeltenmemişti. Birkaç dakika sonra odanın kapısı tekrar açıldığında Hazan yavaşça dışarı çıktı. Kapıyı tekrar kapatırken bakışlarımı üzerinde gezdirdim. Yüzünün rengi solmuş, bakışları yerde ve aşırı dalgın görünüyordu. Elimi omzuna koyduğumda beni yeni fark etmiş gibi hafifçe sıçradı. Endişe dolu, irileşmiş gözlerini bana çevirdi. "Hazan?" diye mırıldandım temkinli bir sesle. "İyi misin?" Yutkunup kendini toparlamaya çalışır gibi gözlerini kırptı. Kafasını onaylarcasına yarım yamalak salladığında Gurur da yerinden kalkarak yanımıza geldi. Arslan'ın yanında dikildiğinde o da ne olduğunu anlamak ister gibi kaşlarını çattı. Hazan'ın bakışları onlara dönerken yeşile çalan gözleri bir an Arslan'da takılı kaldı. Gözlerinde gördüğüm endişe ona bakarken yerini hafif bir sinir ve korkuya bıraktığında kaşlarım hafifçe çatıldı. Hazan gözlerini ondan bir saniye bile ayırmadan, "Asena," dedi mırıldanır gibi. "Biraz konuşabilir miyiz?" Bakışlarım Arslan'a döndüğünde keskin zümrütleriyle karşılaştım. Onun gözlerinden de benim gibi anlık bir sorgulama geçtiğinde anlamlandıramayarak hafif bir nefes verdim. Tekrar Hazan'a dönüp elimi destek verircesine sırtına koyduğumda kafamı salladım. Arslan'ı, Gurur'u ve korumaları geride bırakarak koridorun köşesine doğru ilerlemeye başladık. Duvara dayalı hastane banklarından birine otururken onun bu dalgın hali hiç hoşuma gitmiyordu. Yavaşça yanına oturduğumda ona döndüm. "Hazan?" dedim bakışlarını bana çevirmesini sağlayarak. "Yüzünün rengi attı beş dakikada. Ne oldu içeride? Vedat iyi mi?" Gözlerini kapatıp kafasını salladı. "İyi, iyi. Onda bir şey yok." dediğinde kucağına koyduğu elleriyle oynamaya başladı. Bunu sadece aşırı gergin olduğunda ya da ne söyleyeceğini bilmediğinde yapardı. "Sorun ne o zaman?" Bakışları yüzüme döndüğünde gözlerinde endişeyle karışık bir duygu vardı. Hüzün? Acıma? O an bunu çözmeye çalışmakla uğraşmayıp dediklerine odaklandım. "Vedat bana bu saldırıyı kimin yapabileceğini söyledi." Kaşlarım çatılırken kafamı merakla eğdim. Vedat Kılıç bu mecrada tanınan bir adamdı. Onu öldürmek isteyen biri olsa bunu yapardı. Çünkü eğer öldüremezse başına daha büyük iş alacağını bilirdi. Bunun riskini almak istemeyecek bir sürü insan vardı. Alacak insanlar ise güçlü insanlardı. Yani ya Vedat'ı öldürmek isteyen güçsüz, basit biriydi ve bunu becerememişti, ki bu düşük bir ihtimaldi, ya da güçlü bir mafya ona bu saldırıyı uyarı için yapmıştı. Kafam yine düşüncelere boğulurken kendimi bu karmaşadan kurtarmaya çalıştım. "Kim?" diye mırıldanırcasına konuştuğumda Hazan hızla gözlerini kaçırdı. Tırnaklarını gerginlikten elinin üstüne geçirdiğini fark ettiğimde kaşlarım daha çok çatıldı. Sanki söyleyip söylememek arasında kararsız kalmış gibi kıvranırken sonunda gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve bana döndü. Endişe dolu bakışları elalarımı arşınlarken yutkundu. "Arslan Karadağ..." Söylediği şeyle güçlükle yutkunurken göğsüme bir ayrı girdi. Hafifçe irileşmiş gözlerimle ona bakarken kafamı iki yana salladım. Arslan? Bu saldırıyı gerçekten o planlamış olabilir miydi? Malikaneye gelip o yüzden mi beni almıştı? Vedat o arabada tek kalsın diye mi? Anlamıyordum. Anlamlandıramıyordum. "Arslan durduk yere neden böyle bir şey yapsın?" dediğimde bu sefer Hazan'ın gözlerindeki endişe tamamen silindi. O duygunun yerini sinir alırken kaşlarını çatıp oturduğu yerde tamamen bana döndü. "Neden mi yapsın?" dedi öfkeyle. "Uzun zamandır beklediği o Taşkıran'ların kumarhanesine ondan başka bir aday çıktı ve ona karşı açılacağından şüphelendiği bir dava var. Bir de inatçı bir avukat... Bunlar yeterli sebepler değil mi?" Derin bir nefes almaya çalıştım. O nefes göğsümdeki ağrıyı hafifletsin istedim ama daha da kötü oldu. Anlamıyordum. Ya da konduramıyorum ama Arslan'ın yaptığına ikna olamıyordum. "Ama bu bir öldürme girişimi değildi." dedim kendime açıklamaya çalışarak. Hazan kafasını sallayıp, "Evet, bu sadece bir uyarıydı." diye mırıldandı. "Ama şimdilik." Kaşlarım çatılırken bu dediğiyle bakışlarım açık yeşillerine döndü. Hazan'ın gözleri bir anlığına Arslan'ın olduğu tarafa bakıp tekrar bana döndü. "Asena... Vedat bana bir şey daha söyledi." Meraklı bakışlarım yüzünde dolaşırken bana doğru yanaşıp daha sessiz bir tonda konuşmaya başladı. "Arslan Karadağ'ın bunu ilk yapışı değilmiş." dediğinde gözlerim dikkatle yüzünü arşınladı. "Senin Vedat'a yardım ettiğin davadaki restoran saldırısını da böyle bir sebepten yapmış." Her cümlesi kafamdaki başka bir yapboz parçasını tamamlıyor gibi yerine otururken bu sadece canımı acıtıyordu. "Vedat şimdiki gibi Karadağ'a rakip olacak bir hamlede bulunmuş ve Arslan onu uyarmak adına restoranına saldırmış. Vedat o saldırıdan sonra başka bir şeye cesaret edememiş. Ta ki sen onun davasını almak isteyene kadar. Ve şimdi de kumarhaneyi ona aldırmaya çalışıyorsun. Vedat için bunlar çok büyük hamleler ve Karadağ bunun farkında. O yüzden engellemek istedi." Ellerini saçlarına atıp düzeltircesine geriye yatırdı. Sakinleşmeye çalışıyor gibiydi sanki. Gözleri benden Arslan'a döndüğünde ona nefretle bakıyordu. Cesaret etse gidip bunun için kavga edecek gibiydi. Bakışları tekrar beni bulduğunda tavrı biraz daha değişti. Utanarak elleriyle oynamayı bırakıp elalarıma baktı. "Ayrıca... Vedat dedi ki..." cümlesini tamamlamak istemiyor gibi zorlanarak konuşurken yutkuntu. "Arslan sana bu sebeple yakınlaşmaya çalışabilirmiş. Vedat'ın önceki avukatlarına da bunu yapmış. Akıllarını çelmeye çalışmış. Olmayınca da hepsini ortadan kaldırmış." Söyledikleri bir ok gibi kalbimi deşerken artık nefes almak için çabalamıyordum bile. Cümleleri bir yerden sonra kulağıma bir uğultu gibi gelmeye başlamıştı. Gerçekten Hazan'ın söyledikleri doğru olabilir miydi? Onun bana yakınlaşması, dokunuşu, öpüşü... Hepsi sahte olabilir miydi? Hepsi bir amaç uğruna mıydı? Bakışlarım Arslan'ın olduğu tarafa döndüğünde telefonla konuştuğunu gördüm. Gözleri arada etraftaki adamlara kayıyor ve keskin bakışlarını çekip tekrar konuşmaya odaklanıyordu. Birkaç saniye içinde bakışlarımı hissetmiş gibi zümrütleri beni bulduğunda gözlerini hafifçe kıstı. Bu güzel çehresi, anlamlı bakan zümrütleri, aramızda hissettiğim o duygusal çekim gerçekten beni yanıltıyor olabilir miydi? "Sana yakınlaştığını sen söylemiştin Asena." Hazan'ın dediklerini duyuyordum ama bakışlarım Arslan'dan ayrılmıyordu. "Karadağ'ın birdenbire neredeyse düşman olduğu adamın avukatıyla yakınlaşmaya çalışması ne kadar mantıklı?" Her kelimesi aklımı daha da bulandırıyordu. Bulanık olmayan tek bir şey vardı vücudumda o da Arslan'a olan hislerimdi. Ve şu an canımı en çok yakan da buydu. Onun bana olan sahte dokunuşları mı sebep olmuştu bu hislere? Sahte öpüşleri mi bozmuştu kalbimin ritmini? Arslan'ın bana bakan kaşları çatılırken telefonu kapattı. Yutkunduğumda gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Hazan hafifçe elini omzuma koyup bakışlarımı ona çevirmemi sağladı. Gözlerinde kendini belli eden hüzün ve endişe beni daha da derinlere çekti. "Seni kullanmak istiyor, Asena. Vedat'la aynı arabada dönmeni engellemesinin sebebi de buydu. Vedat'ın beni aramasının da asıl sebebi buydu. Senin Arslan'a gittiğini görünce beni uyarmak istemiş." omzumu hafifçe sarstı. "O arabada ben de yaralanabilirdim, Asena! Bu adamın bir çekincesi yok. Eğer ileride istediklerini yapmazsan sana da zarar verecek." Gözümden bir damla yaşın aktığını hissettim. Hissettim ama vücudum sanki koca zincirlerle bağlanmış gibi çakılmıştı oturduğum banka. O an tek bir şey düşündüm. Ne Vedat'ı ne kumarhaneyi ne de davayı... Bana bakışları da mı sahteydi? O zümrütlerin elalarıma bakarken büyümesi de mi sahteydi? Öpüşünün tutkusu, dokunuşunun nazikliği, düşüncesinin inceliği... Bunlar da mı sahteydi? Beyaz zambaklar... Eve benim için koyduğunu söylediği o çiçekler de mi sahteydi? Ben ona kanayım diye miydi hepsi? "Bu saldırı sadece Vedat'a uyarıydı." Hazan net bir sesle konuşmaya başladı. "Kumarhaneden çekilmesi içindi. Artık tek bir şansımız var, Asena. Ya bu davadan çekilip başımıza iş almayacağız ya da Vedat'a o kumarhaneyi aldırıp Arslan'la eşit güce sahip olmasını sağlayacağız." Hazan bu cümleyi boşuna kurmuştu. Beni tanıyordu ve daha cümlenin yarısında ne diyeceğimi biliyordu. Gözlerim kısa bir an Arslan'la buluştu. Zümrütleri uzaktan da olsa ruhuma işliyormuş gibi bakarken yutkuntum. Bana tesir eden bakışlarına yakalanmamak için kafamı çevirdim. Yanağımdaki yaşı hızla silip doğruldum. Kaşlarım çatılırken Hazan'ın bakışları yüzümde dolandı. Kendimden emindim. Ne gerçek ne sahte bilmiyordum. Ayırt edemiyordum. Ama bildiğim tek bir şey vardı. Ben başladığım her işi sonu kötü de olacak olsa bitirirdim. "O kumarhaneyi Vedat'a ben aldıracağım."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD