YAZARDAN;
.
Arslan Karadağ lüks, geniş aracının içinde oturmuş, elindeki zippo çakmağı çeviriyordu. Bakışları tek bir noktaya sabitlenmiş, kafasına dolan düşüncelerin aklını bulandırmasına izin veriyordu. Uzun parmaklarıyla kavradığı sigarayı dudaklarına götürdü. Zehiri içine çekerken çıkan duman hızla arabaya yayıldı ve gözlerini kısmasına sebep oldu.
Bu dumanlar istemsizce aklına o kızı getirdi. Önce ela gözleri düştü zihnine. Sonra beyaz teni, inatla kan kırmızısına boyadığı pembe dudakları, kokusunu hatırladığı siyah uzun saçları... Bu dumanları sevmediğini biliyordu. Onun yanında özellikle içmiyordu bu zehri. Hem o sevmediğinden hem de bu zehrin kokusunun onun güzel kokusunu kapatmasını istemediğinden.
Asena... Adından belliydi duruşu. İnatçı, gururlu, dik başlı, dişi kurt... Arslan'ın çevresindeki insanlar böyle değildi. Genelde ona itaat eder, söylediklerine hak verir ve sonra ödüllerini beklerlerdi. Birlikte olduğu kadınlar da dahil. Tek dertleri çıkarlarıydı. Ama bu kız öyle değildi. Arslan'ın hoşuna giden de buydu.
Ona karşı çıkması, dik bakışları, keskin cümleleri... Bunlar Arslan'ı deli ediyordu. O uzaklaştıkça ona koşma isteği deli gibi artıyor, bir aslanın ceylanı avlamak istemesi gibi ona olan açlığı büyüyordu. Her şeyin yanı sıra onu deli eden başka şeyler de vardı.
Ona dokunduğunda verdiği tepkileri, söyledikleriyle kızaran yanakları, kokusu, tadı...
Arslan bir an boğulduğunu hissedip derin bir nefes aldı. Bu kız kalbine zarardı. Aklına gelmesi bile varlığı kadar etkiliyordu onu.
Arabanın kapısı açıldığında Gurur içeri girip Arslan'ın karşısındaki koltuğa oturdu. Adamları tekrar kapıyı kapattığında bakışları kuzenine döndü. Yüzündeki ifadede hem öfke hem de olacakların ihtimali düşüncesiyle korku vardı.
Arslan elindeki sigarayı camdan atıp dirseklerini dizlerine yasladı. Hafifçe öne eğildi. Hala çakmağı elinde çevirmeye devam ediyordu.
"Ne öğrendin?"
Buz gibi sesi arabayı doldurduğunda Gurur hafif bir nefes aldı. Arslan onu hep ürkütürdü. Bunca sene işleri birlikte yönetmelerine rağmen yapabilecekleri her zaman en çok onu korkutuyordu. Çünkü bu zamana kadar yaptıklarına en yakından o şahit olmuştu.
Şimdi ise Asena'nın neden Vedat'ın iş teklifine mecbur olduğunu öğrenmek istiyordu. Yıllarca çalıştığı bürodan ayrılma sebebini...
"İş arkadaşlarına sordurdum bizim çocuklarla. Serhat diye bir müdür varmış. Birkaç hafta önce onunla aralarında bir tartışma olmuş." dediğinde bakışlarını bir anlık kaçırdı. "Asena adamı yaralamış."
Arslan'ın çakmağı çeviren elleri duraksadı. Bu sebepsizce hoşuna gitmişti. Ama yaralamasının nedeninin ne olduğu hoşuna gidecek miydi, işte onu bilmiyordu. Kafasını kaldırmadan zümrüt gözlerini Gurur'a çevirdiğinde Gurur yutkundu. Arslan'ın şu an soracağı soruyu ve kendisinin ona vereceği cevabı beğenmeyeceğini biliyordu.
"Ne yapmış adam?"
Sebebini soracağını biliyordu ama bu şekilde sorması Gurur'u şaşırtmıştı. Çünkü adamın bir şey yaptığından ve Asena'nın haklı olduğundan emin gibi konuşmuştu. Ya da Asena'nın haklı olup olmaması umrumda değilmiş gibi...
Gurur elini ensesine koyup ovuşturdu.
"Adam müdür olarak bu büroya geldiğinden beri kızla uğraşıyormuş zaten." Arslan sinirlerinin şimdiden gerilmeye başladığını hissetti. Çenesini sıkarken bakışlarını elindeki çakmağa çevirdi. "Asena duruma isyan edince de, en sonunda daha iyi işler almak istiyorsa..." Gurur güçlükle cümlesini tamamlamadan birkaç saniye duraksadı. "Onunla yatması gerektiğini ima etmiş şerefsiz."
Ağzından çıkan son kelimelerle arabaya bir ölüm sessizliği çöktü. Arslan'ın bıçak gibi bakışları Gurur'a o kadar hızlı ve sert döndü ki Gurur bir an hiçbir şey söyleyemeden sadece o bakışların esiri oldu.
Arslan'ın yükselen öfkesi içindeki fırtınayı ateşle harlıyor, ortalığı savaş alanına çeviriyordu. Kendine hakim olamadığını hissettiği nadir anlardandı. Biri ona böyle bir imada bulunmuştu... Ona... Asena'ya...
Sinirden titreyen ellerini yumruk yaptığında kuzeni onu sakinleştirmek için bir şeyler söylüyordu. Ama hiçbirini duymuyordu.
"Arslan-"
Aracın kapısını kırarcasına açtığında Gurur bir küfür mırıldandı. Arslan yeri göğü inleten adımlarını büroya çevirdiğinde Gurur arkadan ona yetişmeye çalışıyordu.
"Abi! Şu an olay çıkarmak başımıza bela açar. İstiyorsan ben adamı getirtirim bizim mekanlardan birine. Hesabını öyle sorarı-"
Gurur lafını bitirmeden Arslan onu yakasından tuttuğu gibi sertçe duvara çarptı. Öfkeden delirmiş ifadesiyle yüzüne yaklaştığında kükrercesine bağırdı.
"O hesap şimdi sorulacak Gurur! Duydun mu beni?!" yakasından biraz çekerek tekrar duvara çarptı. "O orospu çocuğunu buradan sağ çıkarmayacağım!"
Ellerini sertçe üzerinden çektiğinde hızla büroya girdi. Adımları öyle sert ve sinirden daha da gerilen büyük cüssesi öyle korkunçtu ki, bürodaki insanlar o geçsin diye hızla kenara kaçışıyordu.
"Müdür!"
Arslan gür sesiyle salonun ortasında bağırınca sesi duvarlara çarpıp yankılandı. İnsanların bakışları ona dönerken bir adam, "Ne oluyor beyefendi!" diyerek Arslan'ın üzerine yürümeye başladı.
Arslan tüm birikmiş öfkesiyle adamın yüzüne bir yumruk attı. Adam yere düşmeden onu yakasından yakalayıp yüzüne yaklaştı. "Nerde lan müdürün?!"
Adam korkuyla ilerideki büyük kapıyı işaret ettiğinde Arslan adamı bir çuval gibi yere bırakıp hızla gösterdiği odaya ilerledi. Kapıyı kırarcasına açtığında koltuğunda yayvanca oturmuş, telefonla konuşan müdür yerinde sıçradı.
Arslan yavaş adımlarla adama yaklaşırken müdür ayaklandı. "Kimsiniz? Ne oluyor?"
"Serhat denen müdür sen misin?"
Adam yutkundu. Arslan'ın sesi öyle yakıcı bir soğuk tondaydı ki müdür kaskatı kesildi. Cevap vermedi ama bu bile Arslan için cevaptı. Karadağ'ı elbette ki tanımıştı. Ve ne sebeple başına neler gelebileceğini kestiremiyordu.
Arslan sinirle güldü ve boynunu çıtlattı. "Adını mı unuttun, müdür? Yoksa fazla mı korkuttum seni?"
Adam geri geri giderken Arslan yavaşça üzerine ilerliyordu. "Merak etme. Adını bile hatırlayamayacağın hale getireceğim seni!"
Müdürün gözleri korkuyla irice açılırken kısa bir an bakışları kapıya kaydı. Arslan ne yapmaya çalıştığını anladı. Adam kaçmak için kapıya yöneldiği sırada onu boynundan yakalayıp hızla masanın üzerine fırlattığında masadaki her şey sağa sola döküldü. Adamın yardım istercesine bağırmasına fırsat vermeden yakasından yakaladı ve yumruğunu sertçe çenesine geçirdi.
Müdür acıyla inlerken Arslan kendini durduramayıp vurmaya devam etti. Adamın yüzü kan gölüne döndüğünde Arslan yakasından tutup yüzünü yüzüne yaklaştırdı ve adamı sarsarak bağırdı. "Lan orospu çocuğu, senin kimsin de Asena'ya o lafları edebiliyorsun ha?!"
Müdürün gözlerinden bir anlık şaşlıklık geçti. Gözünün biri patlamıştı. Burnu muhtemelen kırıktı. Buna rağmen acıyla inlerken dudaklarından bir fısıltı gibi, "Asena mı?" döküldü.
Arslan'ın öfkesi kabarırken adamın yüzüne bir yumruk daha geçirdi ve gür sesiyle bağırdı. "Alma lan adını ağzına!"
Bağırmasıyla sesi tekrar tüm odada yankılanırken vurmaya devam etti. Kapının ağzında duran adamları içeri girmeye çalışan güvenlikleri tutuyordu. Gurur aralarından sıyrıldığında hızla kendini kaybetmiş Arslan'ın kollarına yapıştı.
"Abi bırak! Öldüreceksin!"
Arslan onu duymuyor gibiydi. Fakat çekmesiyle bir adım gerilerken bir kez daha sertçe yumruk atıp adamı yere serdi. Gurur'un gücü ona yetmiyordu ama boşluğundan faydalanıp onu adamdan ayırdı. Arslan bir de adamın karnına tekme attığında adam acıyla inledi ve kan tükürdü.
"Bu seni ilk ve son uyarışım müdür." dedi tükürür gibi. "Dua et ki öldürmüyorum." Yavaşça ona doğru eğildi ve sesi tehlikeli bir tona büründü. "Ama tek bir yanlışını daha görürsem, tek bir yanlış, işte o zaman seni öldürmem için yalvarırsın bana. Duydun mu?!"
Adamdan ses çıkmazken Arslan sinirini yatıştıramıyordu. Gözleri masaya kaydığında küllükte yanan sigarayı gördü. İçindeki dürtüyü engelleyemezken hızla sigarayı alıp müdürün yüzüne bastırdı. Adamın acı dolu çığlığı odayı doldururken sol gözünün üstü yanmıştı.
Sert bir tekme daha karnına indiğinde bu sefer adamdan ses gelmedi. Arslan sinirle soluyup bir de adamın üstüne tükürdükten sonra sert adımlarını kapıya yönlendirdiğinde güvenlikler bile gördükleri manzaradan sonra hızla kenara çekildi. Gurur da arkasından hızla çıkarken müdürü halletmeleri için adamlarına işaret verdi.
Büronun çıkışına ilerlerken bütün gözler Arslan'daydı. Kanlı elleri, dağılmış saçları ve gömleği... Fakat her şeye rağmen zümrüt gibi parlayan tehlikeli yeşilleri... İnsanlardan çıt bile çıkmazken hızla büroyu terk ettiler.
Arslan tekrar araca bindiğinde hala sinirden titreyen kanlı elleriyle bir sigara yaktı. Kafasını koltuğun arkasına yaslayıp ciğerlerindeki dumanı dudaklarının arasından üfledi. Çakmağı elinde çevirmeye başladı.
Öfkesi hala dinmemişken derin nefesler alarak sinirlerini yatıştırmaya çalıştı. Gömleğinin birkaç düğmesini açarken arabanın kapısı açıldı ve Gurur içeri girdi. Karşısına oturduğunda hafif çatık kaşları ve endişeli bakışları kuzenine döndü. Arslan'ın yaptığının doğru olduğunu düşünmüyordu. Evet o adam hak etmişti ama insanların içinde bunu yapması sadece isimlerini lekelerdi. Hem de önemli bir ihaleye girmişken.
"Abi..." dediğinde Arslan elini kaldırdı konuşmak istemediğini belli edercesine. Gurur derin bir iç çekip ellerini ensesine attı ve koltuğa yaslandı. Bir şey söylemesi şu an sadece can sıkacaktı. Zaten olan olmuştu. Sonrasını düşünmesi gerekiyordu.
Karşılıklı koltuklarla şoför koltuğunun arasındaki siyah cam indiğinde Cihat kafasını uzattı. "Abi..." dedi temkinli bir sesle. İkisinin bakışları da şoföre döndü. Adamın gergin yüzü iyice gerildiğinde bir şey söylemek için ağzını açtı birkaç kez ama geri kapattı. Eliyle alnını ovuşturduğunda Gurur'un kaşları çatıldı. "Ne oldu?"
Adam yutkunup zorlukla bakışlarını Arslan Karadağ'a çevirdi.
"Asena Hanım, Vedat Kılıç'la Taşkıran'ların mekanına gidiyormuş."
Asena... Vedat'la... Taşkıran'ların mekanına...
Gurur'un irileşmiş gözleri hızla Arslan'ı bulduğunda, Arslan'ın ifadesi bir anlık tutuklukla kaskatı kesildi. Öfke tüm vücudunu ele geçirmiş gibiydi.
Asena söylemişti. İnatla, Taşkıran'ların o fabrikasını Vedat'a aldıracağını söylemişti...
Sinir bir zehir gibi tekrar kanına karışmaya başladığında gözlerini kapatıp elindeki çakmağı kıracak derecede sıktı. Gözlerindeki dakikalar öncesinde sönmeye başlamış ateş tekrar harlandığında yakan bakışları şoföre döndü.
"Sür!"