PANSUMAN (+18)

1661 Words
DİKKAT: Bu bölüm yetişkinlere yönelik (+18) unsurlar ve betimlemeler içerir. . Karadağ'ın yönlendirmesiyle eve doğru ilerledim. Büyük kapı açılırken Karadağ arabanın anahtarını oradaki korumalardan birine verdi. Sanırım garaja götürmesi içindi. Evin içine girdiğimizde gözlerim hızla etrafta dolandı. Sağ tarafta geniş salon kalıyordu. Sol tarafta yukarı doğru çıkan bir merdiven ve merdivene gelmeden mutfak olduğunu tahmin ettiğim bir giriş vardı. Salonun cam duvarlarının ardından geniş bahçe ve havuz görünüyordu. Salonun sol tarafında büyük bir yemek masası vardı. Biraz ilerleyince merdivenin altına doğru kalan, loş ışıklandırmalı bir bölüm gördüm. Orada da bilardo masası vardı. Siyahların hüküm sürdüğü salonda deri koltuklar, cam bir masa, siyah dekorlar, büyük bir alkol büfesi, büyük televizyonun altında sembolik bir şömine varken gözüme çok kasvetli geldi. Karadağ evi nasıl süzdüğümü görünce kafasını eğip hafifçe sırıttı. "Beğenmedin galiba?" Bakışlarımız kesiştiğinde hızla gözlerimi kaçırdım. "Yoo, ne alakası var. Beni ilgilendirmez sonuçta." diye mırıldandığımda ceketini koltuğa attı. "Ama?" diye sorduğunda kendimi tutamadım. "Fazla kasvetli." diye ekledim. Kaşları hafifçe kalkarken koltuğun kenarına yaslanıp kollarını birleştirdi. "Ve fazla siyah." dedim yine kendimi tutamayarak. "Ne olsan nasıl yapardın?" diye sanki çok normal bir anda karşılaşmış insanlarmışız da benden fikir alıyormuş gibi sorduğunda, o an olayları unutarak bakışlarımı salonda gezdirdim. "Bilmem. Ama biraz renk şart tabi. Ya da çiçekler mesela. Eminim ki gündüz bahçeye bakan cam duvar çok güneş alıyordur. Oraya saksıyla bitki de konabilirdi." diye devam ettiğimde beni gerçekten dikkatle dinliyordu. Sanki yapacağından değil de benim fikrimi gerçekten merak etmişti. "Bir de-" diye devam edecekken konuyu fazla uzattığımı fark edip sustum. Bana neydi ki? Mafya bir adama yatırım tavsiyesi verir gibi ev dekoru anlatıyordum. Alnıma çarpan cam biraz fazla sert çarpmıştı galiba. "Ee? Niye durdun?" dediğinde sırıtıyordu. "Neyse..." dedim utanarak gözlerimi kaçırırken. "Dediğim gibi beni ilgilendirmez." Kafasını sağa sola sallayarak gülerken koltuktan kalktı ve üstüme doğru yürümeye başladı. Bir süre yerimde kalsam da çok yaklaşınca bir adım yana kaydım. Yanımdan geçip merdivenlere yönelirken sırıtarak kolunu koluma çarptı. Artık bilerek yaptığından emindim. "İlk yardım çantası yukarıda alıp geliyorum." Gözlerimi devirirken havuza bakan cam duvara doğru yürüdüm. Bahçe gerçekten genişti. Bir köşesinde oturmak için masa, sandalyeler ve kenardan uzanan büyük bir şemsiye vardı. Bahçede bile hiç çiçek yoktu. Sadece etrafı kaplasın diye çit görevi gören kısa ağaçlar vardı. Ne ruhsuz bir evdi. Gerçi onun gibi birinden de ne beklenirse zaten... Bakışlarım bilardo masasına kayarken oraya doğru ilerledim. Bilardo oynamayı bilmiyordum ama masa, etraftaki oyunun dekorları ve loş ambians hoşuma gitmişti. Elimi bilardo masasının kenarında gezdirirken etrafında dolaşıp arka tarafına geçtim. Kenarda duran siyah bir dolabın aslında gizlenmiş bir kasa olduğunu fark ettiğimde merakım yine beni dürtmeye başladı. Dikkatlice oraya ilerledim. Çok güvenlikli bir şey gibi durmuyordu ama bakmamda fayda vardı. Üst katı daha görmemiştim ama burada da bir şeyler bulacağımdan emindim. Eski usül kilidi olan kasayı biraz incelediğimde üstünde bir dosya olduğunu fark ettim. Hafifçe eğilip baktığımda eski bir fabrikaya ait tapu devir işlemleriyle ilgili olduğunu gördüm. Gözlerim hızla alım satım gerçekleştiren isimleri taradığında dosyaya dokunmaman gerektiğinin farkındaydım. İlk sayfadaki her şeyi aklıma kazırken gözlerim tekrar kasaya yöneldi. Siyah kasanın her köşesini gözlerimle arşınlarken elim şifreli kilidin çevresinde dolandı. "Fazla meraklısın bakıyorum." Karadağ'ın sesini duymamla irkildim. Elimi yavaşça kendime çekerken yanağımın içini ısırdım. Korktuğumu belli etmeyerek yüzüme umursamaz bir yüz ifadesi takınıp ona doğru döndüm. Getirdiği çantayı bilardo masasına koymuş, içinden birkaç malzeme çıkarıyordu. "Burası biraz ilgimi çekti sadece." diye mırıldandım. Hepsini masaya dizdiğinde elleri bileklerine gitti. Gömleğinin kollarını katlayarak sıvarken kafasını kaldırmadan bakışlarını bana diktiğinde yutkundum. Bu görüntüsü kasıklarımda garip bir sızıya sebep olurken yutkundum. Bakışlarımı kaçırıp yanına doğru ilerledim ve bilardo masasına oturdum. Bu hareketimle elbisem biraz yukarı kayarken bakışları bir anlık bacaklarıma ve sağ bacağımdaki dövmeye kaydı. "Onu da mı kendin yaptın?" diye sorarken pamuğa biraz ilaç döküyordu. Benim bakışlarım da dövmeme kayarken, "Evet." diye mırıldandım. Dövme biraz bacağımın içine doğru kaydığı için bacağımı araladım. "Aslında görünmesin diye önce bacağımın iç kısmına doğru yapacaktım ama-" Birden yürüyüp tam bacaklarımın arasında durduğunda kafamı kaldırdım. Fakat o sadece elindeki ilaca odaklanmıştı. "Sonra vazgeçtim. Başkalarının ne düşündüğünün umrumda olmadığını fark ettim." diye cümlemi tamamlandığımda hafifçe sırıttı. Bakışları bana dönerken bir adım daha yaklaşıp çenemi kavradı. Bacaklarımı kapatmak istedim ama artık tamamen arasındaydı. Gözleri alnımdaki yarama kaydığında bakışları koyulaştı. Gözlerime kısa bir bakış atıp, "Acırsa söyle." dediğinde yutkunup hafifçe başımı salladım. Pamuğu yaraya bastırdığında onun gibi bir adama göre fazla nazikti. Yavaş yavaş bastırıp sürdüğü ilacı yayarken bir süre sonra ilaç yakmaya başlamıştı. Tepki vermemek için kendimi kasarken kaşlarımın çatıldığına emindim. Pamuğu çekip bandaj almak için eğildiğinde vücudu neredeyse vücudumun üzerindeydi. Masaya otursam bile benden uzun olduğu için yüzüm neredeyse göğsüne değecekti. "Canın acıdığı için mi böyle bakıyorsun yoksa başka bir sebebi mi var?" derken kafasını hafifçe yana eğip gözlerini kıstı. "Nasıl?" diye mırıldandığımda yüzüme doğru yaklaşıp yukarıdan gözlerime baktı. Bu hareketiyle hafifçe kafamı kaldırırken kararmış bakışlarına odaklandım. "Şu an göz bebeklerin güzel elalarını kapatacak kadar büyük." eli çenemi bulurken bakışları bir anlığına dudaklarımı buldu. "Umarım sebebi acıdan başka bir şeydir." O an acı yüzünden olmasını o kadar diledim ki. Neden olabilirdi zaten başka? Cevap vermek yerine yutkunup bakışlarımı kaçırdım. "Canım acımıyor." diye mırıldandığımda bakışları beni buldu. "O zaman umarım sebebi dokunuşlarımdır." dediğinde kaşlarım kalkarken gözleri ellerime indi. "Sana her dokunduğumda tırnaklarını nasıl tenine batırdığını fark etmediğimi mi sanıyorsun?" Siktir! Söylediği şeyle kulaklarıma kadar kızarırken bunu ben bile şu an fark etmiştim. Vücudum ona karşı istemsizce tepki veriyordu. Aramızdaki çekimi mantığım bile inkar edemiyordu artık. Bu halime sırıtırken elindeki bandajı alnıma koyup bantla sabitledi. Bakışlarım koluna kayarken utangaçlığım kayboldu ve kaşlarım hafifçe çatıldı. Kanıyordu. "Kolun." dediğimde bakışları sadece bendeydi. "Kanıyor." derken bakışlarımı gözlerine çıkardım. Kolundaki tırnak izleri belli oluyordu. Beni mekandan çıkarmaya çalışırken onu tırnakladığımı hatırladığımda utancın tekrar yanaklarıma hücum ettiğini hissettim. Hatırladığımı anlamış olacak ki sırıttı. Onu umursamadan yandaki pamuğa ve ilaca yöneldiğimde vücudunun kasıldığını hissettim. Pamuğa ilacı döküp ona döndüğümde izin ister gibi baktım. Kolunu uzatıp, elini bacağımın üstüne koyduğunda bakışlarını gözlerimden hiç ayırmadı. Yutkunup pamuğu izlerin üzerine bastırdım. "Yapmak zorunda değilsin." Boğuk çıkan sesiyle bakışlarım gözlerine kaydı. Öyle yoğun bakıyordu ki göz temasını uzun süre koruyamıyordum. Tekrar bakışlarımı koluna çevirirken mırıldandım. "İstiyorum ama." Bandajla saracak kadar derin değillerdi ama mikrop kapmaması için ilaç sürmek şarttı. Ben ilacı sürmeye devam ederken gözlerim arada bacağımın üstündeki damarlı ellerine kayıyordu. Parmaklarını hafifçe açarak bacağımı kavradığında nefesim kesildi. Bir anlığına duraksarken pamuğu yan tarafa koyup kanları temizlemek için temiz bir pamuk aldım. Bunu yaparken sanki onun için çok önemli bir şeyi izliyor gibi izliyordu. Hiçbir anı kaçırmak istemezcesine gözleri bir an bile başka bir yere kaymamıştı. Diğer elini de diğer bacağıma koyarken bir adım daha yaklaştı. Ellerim duraksarken kafamı kaldırıp ona baktım. "Neden?" diye sorduğunda az önce söylediğim şey için sorduğunu biliyordum. Neden kolunu iyileştirmek istediğimi soruyordu. O yoğun bakan gözlerine hapsolmuş gibi bu sefer göz temasını bozmazken, "Çünkü buna ben sebep oldum." diye mırıldandım. "Seni zorla mekandan çıkarmaya çalışan da bendim." dediğinde diyecek bir şey bulamadım. Zaten haklı olan bendim ve bunu o da kabul ediyordu. Ama yine de benim sebep olduğum bir yarayı iyileştirmek istemiştim. Ve yaranın sahibi o olduğu için... "Bu konuda haksız olduğumu söylemedim. Sadece... İyileştirmek istedim." Elleri bacaklarımda biraz daha yukarı kayarken elbisemin altına girdiğini hissettim ama gözlerimi onun gözlerinden ayırmadım. Yutkunduğumda bakışları dudaklarımdaydı. Nefesi nefesime karışıyordu. Baş döndüren kokusu ve dokunuşunun yumuşaklığıyla gözlerimi kapatmamak için direndim. "Ben olmama rağmen mi?" diye sorduğunda kaşlarımı çattım. "Peşine adam takan, arkadaşını döven kişi olmama rağmen mi?" Sorduğu soru beni gerçekliğe döndürürken kendimi onun etkisinden çıkarmaya çalışarak ittirdim. Bir adım gerilerken masadan kalktım. Bu hareketimle masayla onun arasında daracık bir alanda kalırken keskin bakışlarımı gözlerine çıkardım. "Haklısın. Yardım edende kabahat zaten." diye söylenirken onun kafesinden kurtulup içeri doğru yürümeye başladım. "Asena! Öyle demek istemedim." Söylediği şeyle sinirle gülerken ona döndüm. "Ama söylediklerinde tek bir yanlış kelime yoktu, değil mi?" diye sinirle konuşurken kaşları çatıldı. "Zaten bana bunları yapan bir adamın evinde ne işim var ki?" Çenesi kasılırken sakinleşmeye çalışır gibi bir an gözlerini kapattı. Ama sesindeki sinir her tonundan belli oluyodu. "Sen de benim hakkımda bilgi edinmeye çalışıp birden aramın bozulduğu ortağımla ittifak kurmaya çalışan bir avukatsın, değil mi? Ben neden seni evime aldım?" Söylediği şeyle kaşlarım kalkarken o ağzından çıkanlarla anında pişman olmuş gibiydi. Fakat sinirinden de ödün vermiyordu. "Öyle mi? Almasaydın o zaman." diye sinirle bağırarak konuşurken arkamı dönüp çıkışa doğru yürümeye başladım. "Gitmek istiyorum." "Asena!" Arkamdan kürker gibi bağırdığını duyduğumda durmadım. Sert adımlarının yaklaştığını duyuyordum. Kolumdan sertçe kendine çevirip çekmesiyle göğsüne yapıştım. Sinirle inleyip kafamı kaldırdım. "Gitmek istiyorum dedi-" Lafımı kesen sertçe dudaklarıma kapanan dudakları olduğunda neye uğradığımı şaşırdım. Sert hamlesinin aksine yumuşak olan dudakları dudaklarıma kapandığında bir eli belime kaymış beni sıkıca vücuduna yapıştırmıştı. Ellerim göğsünün üzerine düşmüşken kasıklarımda hissettiğim karıncalanma kaşlarımı çatmama sebep oldu. Yoğun kokusu tekrar burnuma dolarken başımı döndürüyordu. Dudaklarını dudaklarımdan ayırdığında boşluğa düştüğümü hissettim. Yoğunlaşmış bakışları gözlerime kayarken böyle bir hamleyi o da kendinden beklemiyor gibiydi. Nefeslerimiz birbirine karışırken bakışları tekrar dudaklarıma düştü. Yutkunduğumda kendini tutamıyormuş gibi bir hırıltı çıkarıp tekrar dudaklarıma yapıştığında onu durdurmadım. Durduramadım... Vücudumu hızla duvara yaslarken dudaklarımı araladım ve ona karşılık vermeye çalıştım. Bu hareketimle vücudunun kasıldığını hissettiğimde ne yaptığımı idrak edemiyordum. Aramızdaki çekime, ona karşı hissettiklerime ve vücudumda bıraktığı etkiye karşı koyamıyordum. Öpüşünün aksine nazikçe belimi kavradığında ellerinin kalçama kaydığını hissettim. Bu hareketiyle istemsizce tırnaklarımı göğsüne geçirirken hafifçe inledi. Onu itmeye çalıştım. Bana izin vermeyerek ellerimi bileklerimden yakalayıp tek eliyle duvara sabitledi. Öpüşmemiz giderek şehvetli bir hal alırken bunun durması gerektiğinin farkındaydım. Bileklerimi sıkıca esir aldığından onu itmek için bacağımı kaldırdığımda yanlışlıkla dizimi kasıklarına sürttüm. Bu hareketimle ağzımın içine doğru boğukça inlerken kendi kasıklarımın karıncalanmasını engelleyemedim. Alt dudağımı ısırıp çekerek dudaklarımdan ayrıldığında kulağıma yaklaştı. "Beni durdurmak için yaptığın her hareketin beni daha da çıkmaza sürüklediğinin farkında mısın?" Sorusuyla dudağımın kenarını dişlediğimde hafifçe sızlandım. "Ben..." diye mırıldandım. Her ne kadar o an vücudum tam tersini söylese de "Durmanı istiyorum." dedim. Erkeksi ve boğuk gülüşü kulaklarıma dolduğunda yutkundum. "Seni korkutmak istemedim, küçük hanım." Söylediği şeyle güç artık dizlerimden çekilmeye başlamıştı. Ellerimi serbest bırakmasıyla birkaç saniye yoğun bakışları gözlerimi delip geçti. Elimi onun koluna koyup hafifçe itmemle birkaç adım geriledi ve ellerini cebine koydu. Yoğun bakışlarıyla aklımı kaybetmeme sebep olmadan hızla dış kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Titreyen bacaklarımla koşarcasına yürürken kalbim ağzımda atıyordu. Ne yapıyordum ben?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD