Karadağ... Bu oydu. Arslan Karadağ... Gözlerimi delecekmiş gibi bakan adam... Bir şeyler biliyormuş gibi bakan adam...
İkimiz de göz temasını kesmezken bakışlarının karardığına şahit oldum. Etrafa bakmıyordu. Birilerine bakmıyordu. Direkt bana, onca masa, onca insan arasından direkt gözlerime bakıyordu. Ve ben uzaktan bile gözlerinde yanan ateşi hissediyordum.
Ne kadar süredir birbirimize bakıyorduk bilmiyordum ama bir ara Vedat sorduğu soruya cevap alamamış olacak ki dönüp Karadağ'ın baktığı yere, yani bana baktı. Arslan Karadağ'ın yanındaki adam ondan bir hareketlenme göremediğinde kendisi lafa girip Vedat'a cevap verdi.
Bu hareketiyle bakışlarım ona kaydı ve göz temasını kesen ben oldum. Vedat hızla garsonları çağırdığında onların yönlendirmesiyle Karadağ'lar ve arkalarındaki ordudan üç koruma asansöre doğru ilerledi. Geriye kalan adamlar ise mekanın içine ve dışına dağıldılar. Arslan Karadağ asansöre binmeden önce son kez keskin bakışlarını gözlerime dikti ve tok adımlarla uzaklaştı.
Hazan'ın bakışlarını üzerimde hissedince göz ucuyla ona baktım. "Neydi şimdi bu? Bu kadar adam, Vedat Bey'in tavrı, o adamın sana bakışları? Daha önce bir yerde görmediğine emin misin kızım?"
Ardı ardına yağdırdığı sorular daha çok kafamı bulandırırken vücuduma sıcak bastığını hissettim. Elimle yüzüme hava gelsin diye uğraşırken tek yapabildiğim, "Bilmiyorum..." diye mırıldanabilmekti. Ayağa kalktığımda Hazan'ın sorgular bakışları bana dönerken lavaboya gideceğimi söyleyip hızla oradan ayrıldım.
Tuvalete girip mekanın içi kadar gösterişli ve loş ışıklandırmalı olduğunu görünce istemsizce gözlerimi devirdim. Tuvalet bile düğün salonu gibiydi.
Soğuk suyu yanaklarıma çarparken gözlerim aynadaki yansımamda dolandı. Soluk tenimde tek belli olan şey yanaklarıma yayılmış kızarıklıktı. Stresten miydi yoksa korkudan mı bilmiyordum ama o adamla tekrar göz göze gelmek istemiyordum.
Çünkü bakışları masum değildi. Bu kadar uzaktan bile beni bu şekilde etkilediyse emindim ki yakından erimemi sağlardı.
Neden bana bakıyordu? Beni tanıyor muydu? Belki de avukat olduğumu biliyordu ve neden burada olduğumu merak ediyordu. Ya ona dava açacağımı anladıysa? Ya bana da saldırırsa?!
Kaygı tekrar ruhumda yer edinirken yüzüme tekrar su çarptım. Daha fazla düşünüp çıldırmamak için tuvaletten çıktım.
Masamıza doğru ilerlerken Vedat Bey'in tekrar masaya döndüğünü ve Hazan'la konuştuğunu gördüm. Hazan beni görmesiyle sessizleşirken Vedat'ın bakışları da bana döndü. Yüz ifademi toparlamaya çalışarak tekrar masaya oturdum. Vedat Bey'in dikkatli gözlerini hala üzerimde hissediyordum.
"Asena Hanım, solgun görünüyorsunuz. İyisinizdir umarım."
Sorusu samimi miydi yoksa altında bir şey aramam gerekiyor muydu emin olamadım. Gülümsemeye çalışarak, "Sorun yok, biraz yorgunum sadece." dediğimde anlayışla kafasını salladı. Hazan da kısa bir bakışla iyi olup olmadığımı kontrol ederken tekrar sohbete başladı.
Kısa bir süre sonra kendimi ve merakımı tutamayarak Vedat Bey'e döndüm. "Gelen misafiriniz önemli biriydi galiba."
Karadağ'lardan bahsettiğimi anlayınca vücudu gözle görülür şekilde gerildi fakat yüz ifadesini bozmamaya çalıştı. "Evet, öyle. Kendisini tanımıyor olmanız garip."
Ses tonundaki imayı anladığımda cevap verecektim ki Hazan araya girdi. "Aslında ismini çokça duyduk fakat ilk defa biz de burada gördük kendisini."
Adam anladığını belli edercesine kafasını sallarken ben artık sıkılmıştım. Tekrar konuya balıklama girerken adamın şüpheci gözleri üzerimdeydi. "Aslında Karadağ ile aranızın kötü olduğunu duymuştum. Sanırım yanılmışım." diye ağzını yoklamak için kurduğum cümleye hafifçe tebessüm etti.
"Emin olun kendisiyle aram kötü olsa şu an burada bu kadar rahat oturuyor olamazdım."
Ya çok zekiydi ya da beni nasıl geçiştireceğini biliyordu. Ama ben buraya geçiştirilmek için gelmemiştim. "Öyle mi? Oysa çalışanlarınız bile geçen ay buraya yapılan saldırıdan onun sorumlu olduğuna emindi."
Sorumla yüz hatları gerilirken kaşlarını derince çattı. Hazan bana uyarıcı bir bakış atarken onu umursamadım. Evet, biraz iğneleyici konuşmuştum ama saçma imalarla lafı dolandırmak için vaktim yoktu. Hele de o adam şu an bu mekandayken...
Hazan hızla araya girip adamın dikkatini çekmeye çalıştı. "Kusura bakmayın. Kendisi biraz açık sözlü biridir." diye ortamı yumuşatmaya çalışırken bana kaşlarını çattı.
Vedat Bey'in bakışları ona dönerken Hazan daha dikkatli kelimelerle konuya girdi. "Aslında siz masaya gelmeden Asena ile bu konuyu konuşuyorduk. En çok şaşırdığımız da neden bu olay için dava bile açılmadığı oldu."
Vedat Bey şarabından büyük bir yudum alırken gözleri üzerimdeydi. Ağırca bakışlarını Hazan'a çevirip, "Dava açılmama sebebi farklıydı. Böyle bir olaya burnunuzu sokmamanızı öneririm."
Sırıttım. Ama bu keyiften çok sinirli bir sırıtıştı. "Biz avukatız. İşimiz bu."
Artık tamamen açık konuşuyordum. Buraya ne için geldiğimizi kendisi de çok iyi biliyordu. Kelime oyunlarına gerek yoktu.
Vedat düz ifadesiyle yüzüme bakarken gözlerindeki küçümsemeyi sadece ben fark ettim.
"Buraya sizin gibi kaç avukat geliyor biliyor musunuz, küçük hanım?" masanın üzerine bir kolunu koyup bana doğru eğildi. "Ve emin olun şu an o avukatların yarısından çoğu hayatta değil."
Sözleri bir an yutkunmama sebep olurken korktuğum gerçeğini dik duruşum ve kararlı bakışlarım gizliyordu.
"Vedat Bey..." dediğimde sesim bir sır verircesine kısıktı. "Bir şans... Tek bir şans istiyorum sizden. Kaybedecek hiçbir şeyiniz olmayacak. Dava bile sizin adınıza açılmayacak. Sadece bildiklerinizi anlatacaksınız ve geri kalanı ben halledeceğim."
Vedat Bey'in gözlerinden bir an korku geçtiğine şahit oldum. Ama bu korku sanki benim içindi. Kararlılığımdan, hırsımın başıma bela açacağından korkmuş gibiydi.
"Asena, bak seninle samimi konuşacağım. Emin ol şu an fısıldayarak konuştuklarımız bile onun kulağına gidiyor." gözleri bir an birkaç masa uzağımızda dikilen Karadağ'ın adamlarından birine kaydı. Adam dikkatli bakışlarla bizi izliyordu. "Yani senin bu işleri gizli yürütmenin imkanı yok. Ve Karadağ bunu öğrendiği an hayatın tehlikeye-"
"Vedat Bey," sinirle lafını böldüm. Benim için endişelenmesi samimiydi fakat işime engel olamazdı. Buraya bir amaç için gelmiştim ve şimdiden yeterince gerilmiştim.
"Ben neyin ne olduğunu, kimin neyden haberi olduğunu," bakışlarım saniyelik Karadağ'ın bizi dinleyen adamına kaydı. "Ve kimin tehlike yaratabileceğinin farkındayım. Buraya da bunu bilerek geldim."
Hazan söylediğimle gerilirken büyüttüğü gözleriyle bana baktı. Buraya en başta bunun için geldiğimizi ima etmiştim çünkü. Onu umursamadan Vedat Bey'e döndüm. "Sizi aptal yerine koymayacağım. Buraya ilk geldiğimizde de bunu anladığınıza eminim."
Vedat Bey cesaretim karşısında arkasına yaslanıp hafifçe güldü. "Cesaretinizi takdir ediyorum, Asena Hanım. Haklısınız, anlamamam elde değildi zaten."
Uzun bir süre sessiz kaldığında bakışlarını önündeki bardakta gezdirdi. Kafasında bir şeyleri tartıyor gibiydi. Sonunda elindeki içkiyi kafasına diktiğinde gözleri tekrar beni buldu.
"Umarım ilerleyen zamanlarda bu cesaretinizin sadece deli cesareti olduğunu fark edip pişman olmam."
Gözlerim kısılırken yüzümde oluşan sırıtışa engel oldum. "Bu anlaşmayı kabul ettiğiniz anlamına mı geliyor?"
Hazan heyecanla bir Vedat Bey'e bir bana bakarken kalp krizi geçirecek gibi duruyordu. Vedat Bey tekrar samimi bir şekilde gülümseyip kafasını olumlu anlamda salladı. "Fakat bu soruşturma süreci de, dava da gizli kalacak." kendi söylediğine gülerken ekledi. "Olabildiğince gizli tabi."
Hazan mutlulukla yerinde kıpırdanırken hemen Vedat Bey ile el sıkıştı. "Vedat Bey, emin olun her şeyi büyük bir titizlikle ilerleteceğiz."
Vedat Bey elini kirli sakalında gezdirirken, "Ondan şüphem yok. Çalıştığınız büronun adını yeğenimden sıkça duymuştum." dedi imayla. "Benim tek endişelendiğim sizin güvenliğiniz olur kızlar."
Onu anlıyordum. Kim bilir böyle kaç avukatın ölümünü görmüştü. Onun yüzünden... Karadağ yüzünden...
Vedat Bey'e güven vermek istercesine gülümsedim. "Merak etmeyin. Biz halledeceğiz ve her gelişmeden sizi de haberdar edeceğiz."
Derin bir nefes verdiğimde bu sefer tokaşlamak için ben elimi uzatıyordum ki birçok adım sesi tekrar büyük mekanın zemininde yankılandı. Elim havada kalırken gözlerim benim iradem dışında o tarafa döndü.
Karadağlar ve adamları çıkışa doğru ilerliyordu. Güvenlikle konuşmak için durduklarında Arslan Karadağ'ın bakışları tekrar bana döndü. Önce bana sonra havadaki elime baktı. Bakışları Vedat'ı bulunca ise kaşları çatıldı ve yüzünde öyle bir ifade oluştu ki uzağımda olsa bile korku damarlarıma işledi.
Vedat elini bana uzatamadan hızla kalkıp onların yanına ilerlediğinde kısa bir diyalogdan sonra Karadağlar ve koca orduları mekandan çıktı. Vedat yanımıza gelip özür diledi ve işleri olduğunu söyledi. Anlaşmanın detaylarını sonra konuşmak üzere sözleşip vedalaştık.
Çıkmak için ayaklandığımızda gelen garson hesabın ödendiğini söyledi. Bu emrivaki çok hoşuma gitmese de garsona teşekkür ederek mekandan ayrıldık.
Sokağın başına doğru yürürken Hazan, "Siktir, unuttum." dediğinde anlamayan bakışlarla ona baktım. "Kızım şu Vedat Bey'in davasını bulduğum dosya varya, onu bizim arşive götürmem gerekiyordu. Saat neredeyse on bir ben hala götürmedim."
"Of! Hazan sakın benimle gel falan deme. Zaten şu topuklular yüzünden ayaklarım ağrımaya başladı. Eve gitmek istiyorum."
Hazan biraz ısrar etse de sonunda pes etti. "İyi, yarın görüşürüz o zaman." diyip sarıldı ve somurtarak ters yöne doğru yürümeye başladı.
Ben de tekrar sokağın sonuna doğru adımlamaya devam ettim. Gerçekten yorulmuştum. Fiziksel bir yorulmadan çok kafamdaki düşüncelerden yorulmuştum.
Açıkcası bu davayı gizli yürümenin bir yolu yoktu. Ve emindim ki Karadağ çoktan bundan şüpheleniyordu.
Beni orada gördüğündeki bakışları... Sanki avukat olduğumu ve ne işler çevirdiğimi anlamış gibiydi. Tek istediğim ona yakalanmadan dosyaların ilk bölümünü halletmek ve davayı resmi olarak açmaktı.
Kafamdaki düşünceler birbirine girerken sokağın köşesini dönmemle büyük, siyah bir minibüs önümü kesti. Adımlarım duraksarken birkaç adım geri attım.
Minibüsün ön kapısından takım elbiseli bir adam inip hafif bir baş selamı verdiğinde arkadaki sürgülü kapıyı açtı. Arabanın geniş içinde ten rengi deri koltuklar gözüme çarparken sol tarafta oturan kişinin sadece bacaklarını görüyordum. Ama kim olduğunu adım gibi biliyordum...
Kapıyı açan adamla bakışırken ellerimin terlemeye başladığını hissettim. Tam geri adım atacakken arabanın içinden kalın, tok bir ses hafif alayla konuştu.
"Korkma, yemem seni."
Kaşlarım çatılırken bir kaçış yolum olmadığını biliyordum. Sesin az önceki alayı kaybolurken bu sefer buz gibi bir sesle emreder gibi konuştu.
"Bin."