AVUKAT HANIM

1482 Words
“Neden hakkını savunmuyorsun? Bana olanı biteni anlatırsan sana yardımcı olabilirim” diye olabildiğince ikna edici bir ses tonunda soran Alev, karşısında sessizlikten başka hiçbir şey sergilemeyen genç adamın karanlık bakışları ile karşılık alıyordu. Fakat, beklediği karşılık kesinlikle bu değildi. Her şeyi bekliyordu. Yalan söylemesini, ben suçsuzum demesini, tüm gerçeği abartarak anlatmasını bekliyordu. Ya da karşılaştığı bu durum için öfkeli suçlamalarını kesinlikle bekliyordu. Çünkü almış olduğu eğitim boyunca tüm örnekler o şekildeydi. Herhangi bir suçtan yargılanacak olan tüm sanıklar o şekilde tepki verirdi. Ben suçsuzum diye avaz çıktığı kadar bağırır ve avukatından birçok isteği olurdu. Ondan, onun masumluğunu kanıtlaması gerektiğini söyleyen birçok talimat bekliyordu. Fakat, beklediği karşılık kesinlikle ama kesinlikle sessizliğin arkasındaki öfkesini gözlerinden gördüğü bir adam değildi. Alev, yeni mezun olmuş ve tam ruhsatlı bir avukat olabilmesi için zorunlu olan stajının neredeyse sonuna gelmişti. Birçok davaya deneyimli avukatlar ile girmişti. Hazır olduğu için baroya kaydı bile 1 hafta önce yapılmıştı. Daha bunun kutlamasını bile yapamadan Barodan askeri mahkemede olan bir askerin davasının dosyası önüne bırakılmıştı. O an nutku tutulmuş olduğu doğruydu fakat, müvekkili olan Volkan Bozkurt ile göz göze geldiğindeki kadar tutulmamıştı. Adam resmen bakışları ile hedef alıyor ve korku ile ona soru soran herkesi vuruyormuş gibiydi. Yüzünde yaralar vardı. Operasyon sonrası yaralanma diye düşündü Alev ve ona davasının ona verildiğini, avukat istemese bile bunun zorunlu olduğunu, ne durumda olduğunu sormuştu. Karşısında durduğu 1 saat boyunca ona birçok soru sormuştu fakat aldığı tek cevap sessizlikti. Üstelik hiçbir faydası olmayan bir sessizlik. Genç adamın içindeki öfkeyi görebiliyordu. Hatta görmek ile kalmıyor bunu iliklerine kadar hissedebiliyordu. İçindeki acı ciğerini söküyormuş gibiydi ve öfkesi ile yanıyormuş gibi hissediyordu. Fakat Alev, genç adamın bir şeyler anlatması gerektiğini, onu savunması için bir şeyler söylemesi gerektiğini biliyordu. Duruşması 20 gün sonraydı ve cidden hazırlanması gerekiyordu. Tabi o esnada karşısındaki Volkan Bozkurt’un ona olan biteni anlatması gerekiyordu. Beklediği aksiyonu alamamıştı. Tam 5 gün boyunca onu her gün ziyaret etmiş fakat gereken bilgileri bırakın ağzından tek bir laf dahi alamamıştı. Sonraki günlerde var gücü ile durumu öğrenmiş ve çalışmalara başlamıştı. Ona yardımcı olan ekip arkadaşları ile koşturmuş ve mahkemeye 3 gün kala onunla tekrar görüşme talep etmişti. Dosyasında haklı olduğuna dair ve ihanet eden kişiye ait fazlaca bilgi vardı. Her birini Volkan tek kelime bile etmese ona göstermişti. Duruşma günü çok güzel geçecekti ve kesinlikle kazanacaklardı. Üzerine atılmış olan suçtan kurtulacak ve soruşturması kalktığı için görevine bile geri dönebilecekti. Fakat o ne yapmıştı? Tüm ürkütücü bakışı ile onu birkaç saniye izlemiş, 15 gün boyunca sesinin tonunu dahi duymadığı adam ona tüm bedenini buz kestirecek bir sesle “Kendine bir iyilik yap ve benden uzak dur” demişti. Sadece sekiz kelimeden oluşan bu cümleyi söyledikten hemen sonra önündeki dosyayı kapatıp yerinden kalkmış ve görüşme odasını terk etmişti. Alev şoku atlatmak ve söylediklerini umursamamak adına oldukça zorlansa bile başarmıştı. Ertesi gün Alev, mahkeme gününe hazırlanırken barodan aranmış ve davadan azledildiğini, sanığın avukatsız devam edeceğini öğrendiğinde ise yıkılmıştı. Hatta buna itiraz etmek istemiş fakat kesinlikle kabul edilmemişti. Tam 15 gün birkaç saatlik uyku ile ayakta durmuştu. Kimlerle konuşmuş nasıl deliller bulmuştu. Hatta bir keresinde Volkan'ın ekip arkadaşlarından biri hemen arkasında belirmese kesinlikle hayatta falan olmayacağını bile hatırlıyordu. Lanet olsun hepsini bir anda çöp haline getirmesine resmen küfürler yağdırmıştı. Hatta öfke ile “İnşallah mahkûm edilirsin geri zekâlı!” diye haykırmıştı. Fakat öyle olmamıştı. Onun yapması gereken ne varsa adam tek başına yapmış ve beraat etmişti. Ona kalan ise ilk davasında kaybeden bir avukat olarak kalmak olmuştu. Bu süreci uzun bir süre atlatamamıştı. Yeni mezun diye onu iyi savunamayacağını mı düşünmüştü? Altından kalkamayacağını mı düşünmüştü? Herhangi bir fikri yoktu ama Alev, hala onun için aptalın teki olduğunu düşünüyordu. ................................................... Bir anda oturduğu koltukta gözlerini açan Alev, geçmişin hüsranından çıkmış olarak şimdiki zamanda derin bir nefes aldı. Çanakkale’deki evine geleli yaklaşık iki saat olmuştu ve anca sakinleştiğini hissediyordu. Kendine bir kadeh içki aldıktan sonra biraz rahatlamayı umdu. Fakat, kesinlikle rahatlayamıyordu. Onu en son gördüğünde keskin öldürücü bakışları vardı. Sert, soğuk ve ürkütücüydü. Onu bugün görmeseydi kesinlikle gözlerinin gece siyahı olduğunu söylerdi. Bugün göz göze geldiğinde ise aslında gözlerinin kehribar rengi olduğunu fark etmişti. Yaşadıkları onu o dönem öyle bir öfkenin içine çekmişti ki, öfkesinden gözleri kararmak dedikleri aynen böyle oluyor galiba diye düşünmeden edemedi. Öfkesi dinmiş, acısı törpülenmiş gibi hissetmişti. Lanet olsun o zamanda çok yakışıklıydı ve şimdide çok çok yakışıklı olarak görünüyordu. Uzun boylu, kumral tenli, sert duruşu ve iri yapısı ile o günde mükemmel görünüyordu. Şimdi de aynı derecede iyi görünüyordu. O zamandan bu zaman sadece daha sakin, bedeninden öfke değil de başka bir şey yayan bir adam haline gelmiş olmasıydı. Bir an düşündükleri ile başını sağa sola salladı ve kulağına gelen matkap sesi ile dişlerini sıktı. Alev, 3 bloktan oluşan havuzlu ve spor salonu olan güvenlikli bir sitede yaşıyordu. Burayı seviyordu ve evine bayılıyordu. Fakat, yan dairesinde bir lanetin olduğuna inanmıyor da değildi. Çünkü 3 yıldır bu sitede yaşıyor olmasına rağmen yan dairesine 5 aydan fazla kalan bir çift veya kişi henüz taşınmamıştı. İçine yerleşen tüm kiracılar çeşitli nedenlerle taşınıp duruyordu. Artık evde bir hayalet olup olmadığını düşündü. Çünkü her birinin bu kadar erken sürede taşınıp gitmesinin tek nedeninin onları korkutan bir hayaletin olması falan diye düşünüyordu. Fakat, lanet olası sitede taşınma hafta sonları yapılmazdı. Yapılacak olursa bile bu sadece eşya taşımak açısından yapılırdı. Ses çıkarma olmadan. Sadece biraz sessizliğe ihtiyacı vardı. Birkaç yudum bir şeyler içtikten hemen sonra yarınki duruşması için yanında getirdiği doyanın üzerinden geçecekti. Kendini bu şekilde şartlandırmıştı. Eve gelecekti, bir şeyler içecek, bir duş alacak ve yarınki davasına hazırlanacaktı. Fakat, bu sesin hiçbir şekilde durmayacağına artık inanmış durumdaydı. Elindeki bardağını bıraktı. Saatine baktı ve saat henüz 19.00’dı. Bir duş alıp yemeğini yiyene kadar bitmesini umarak duşa doğru yürüdü. Makyajını sildi, üzerini çıkardı ve duşun suyunu açarak içine girdi. Su bedenine değdiği anda rahatlamaya başlamıştı bile. Alev, her kasıldığında, beyni düşünmemesi gereken şeyler ile dolduğunda, rahatlamak istediğinde duşa girerdi ve bu ona gerçekten çok ama çok iyi gelirdi. Suyun bedenini rahatlatmasına izin verirken aklına giren kişi ve o kehribar rengi gözler ile bedeni surun altında bile kasılmaya başlamıştı. Adamın sesinin tonu bile artık çok değişmişti. Ondan durduğu sekiz kelimelik cümlede hayatı boyunca unutmayacağı bir ses tonu ile yüzleşmişti. Fakat saatler önce kullandığı ses tonu daha kontrollü, daha mesafeli ve daha baştan çıkarıcıydı. Hissettikleri ile bir anda kapalı olan gözlerini yine açtı ve dişlerini sıkarak, "lanet olsun! o olmak zorunda mıydı?" diye söylenip, keyifli duşunu hızlandırdı. Normal zamanlarda bir saati aşkın bir süre duşunda kalırdı. Fakat o an hızla çıkmak için seri bir şekilde duşunu aldı. Ardından kurulandı, üzerindi giydi ve saçlarını yarım bir şekilde kuruladı. İşi bittiğinde odasında olan banyodan çıkıp mutfağına geçti. Bir kadeh daha şarabından aldıktan sonra salonunda olan çalışma masasının başına geçti. Ses kesilmişti ve çalışmasına artık başlayabilirdi. Dosyasını eline aldı savunmasını okumaya başladı. Birçok vurgu hatası olan cümleleri düzeltmeye, delilleri gözden geçirmeye ve duruşma esnasında sunacağı sıraya koymaya başladı. Kuruyan boğazını ıslatmak için kadehinden bir yudum alıyordu ki duvara değil de beynine delik açıyormuşçasına ses çıkaran matkap sesi tekrar kulaklarına ulaştı. O an dişlerini öyle bir sıktı ki kesinlikle sabaha duruşmada konuşamamasını sağlayacak kadar çenesi ağrıyacaktı. Elindeki dosyayı sert bir şekilde masanın üzerinde bıraktı ve gözündeki gözlüğünü çıkarmadan yerinden kalkarken "Yeter ama!" diye söylendi. Hızlı adımalar ile evinin kapısına doğru yürüdü. Bu bir saçmalıktı. Pazar akşamı bu sese itiraz eden sadece kendisi olmamalıydı. Çoktan güvenlikten birilerinin gelmiş ve buna bir son vermesi için uyarması gerekiyordu. Sadece iki adımda yan dairesinin kapısına geldiğinde dairenin zilini üst üste birçok kez çaldı. Artık 10. çalışında matkap sesi kesildi ve Alev, "Sonunda" diye söylendi. İçerideki kim ise kendine sese o kadar adapte etmişti ki zilin sesini bile duymuyordu. Yaklaşık, birkaç dakikanın ardından açılan kapı ile alev kendisini sıkı bir azarlamaya hazırladı. Bu bir saygısızlıktı ve yan komşusunun onunla sorun yaşamaması açısından saygı kurallarına uyması gerekiyordu. Açılan kapıdan çıkan kişiye bir anlık bakmadan, "Saatin kaç olduğu konusunda fikriniz var mı? ve..." dediği anda karşısındaki kişi ile göz göze geldi. İşte tam onda bir anlığına o kapıya neden geldiğini bile unuttu. Hatta kim olduğunu, adının ne olduğunu, bir avukat olduğunu, neyden şikayetçi olduğunu falan unuttu. Çünkü hemen karşısında üzerinde belinden her an düşecekmiş izlenimi veren bir taşlanmış kot ile kapıyı açan, kasları ile resmen baş döndüren Volkan Bozkurt duruyordu. Elinde birkaç saniye önce beynine delik açıyormuş izlenimi yaratan matkabı vardı. Bakışlarındaki alevler tüm bedenini sarıyordu ve lanet olası sırıtma ise kalbinin içinde hoplamasını sağlıyordu. Birazdan bu kalp atışı ile bayılabileceğini bile düşünürken Volkan, bedenindeki tüm kanın kaynamasını sağlayacak bir ses tonu ile "Fazla mı ses çıkardım avukat hanım?" diye sormuştu. Alev ise soru karşısında fazla komut almış ve mavi ekran göstererek isyan eden bilgisayar ekranı gibi genç adam bakıyordu. Şu anda ne demesi gerekiyordu bir fikri yoktu fakat, beyninin neden orada olduğunu algılaması için sanırım birkaç saniyeye ihtiyacı vardı... yeni bölüm ile geldim. Bu hikayemiz için tanıtım bölümleri isteyen okurlara istinaden paylaşıyorum. Tanıtım bölümleri hazırlamadım. Giriş ilk iki bölümü paylaşayım diye düşündüm. Alev Alev için yeni bir bölüm hazırlayacağım ve bir kaç bölüme bitecek o zaman seri halinde paylaşım yapacağım:))
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD