Serhat 5 / Üvey kuzen

1695 Words
SERHAT Hale dosyayla çıkarken kapı açıldı. İçeriye Dilan ile Cemal girdi. Cemal’in yüz ifadesi bir tuhaftı. “Ağam, bir maruzatım var.” Dilan paspal haliyle Hale’nin yakınındayken cidden bu haline sadece acıdım. Evine dönerken ona biraz harçlık versem sevinir belki kendine birkaç parça üst baş alır. Sonuçta üvey teyzemin kızıymış. “Söyle Cemal.” “Babanız bu genç hanımı sekreter olarak işe almış.” “Eee bundan bana ne?” “Sizin sekreteriniz olarak işe başlamış.” Dilan başını eğmiş tek kelime etmeden öylece duruyordu. “Benim sekreterim var! Fırat ağanı arayıp söyle yeğenine başka yerde iş bulsun!” Cemal ecel terleri dökerken babama bunu diyemeyeceğini ikimizde biliyorduk. Dilan bir adım öne çıktı. “Serhat abi, lütfen beni geri göndermeyin.” “Nedenmiş? Sen ne anlarsın ki sekreterlikten?” “Daha önce çok yerde çalıştım. Bu işi de yapabilirim.” Hale araya girip “Tatlım burası çalıştığın bakkallara manavlara benzemez. Ayrıca senden önce ben işe başladım. Israr etmeden önce buraya uygun musun diye bi aynaya bak bence,” dedi ona küçümseyerek bakarken. Dilan’ın yüz ifadesi sertleşti. “Buraya uygun olmayan tek ben değilim. Sana bakınca pavyonda olman gerektiği anlaşılıyor. Dur tahmin edeyim, ek iş olarak eskortluk mu yapıyorsun?” İşte buna şaşırmıştım. Sessiz sakin söylediği sözler oldukça ağırdı. Kardeşini savunduğu gibi kendini de savunması beni eğlendirmişti. Hatta ikisini bir arada tutup birbirlerine girmelerini izlemek eğlenceli olabilir. “Sen ne diyorsun be kenar mahalle dilberi! O ağzını topla yoksa ben toplamasını bilirim.” “Kenar mahallede namusumla yaşamaktan hiç gocunmadım. Belli ki sen kaldırım gülü olmaktan epeyce rahatsızsın.” Hale’nin rengi kıpkırmızı oldu. Dilan haksız sayılmazdı. Biraz önce kucağıma atlarken eskortlara taş çıkartacaktı nerdeyse. Hale, Dilan’a saldırmak için hamle yapacakken Cemal araya girerek “Fırat ağanın yeğenine daha fazla saygısızlık yapmayın Hale Hanım,” dedi. Babamın bir de Cemal’i Dilan’a koruma yapması eksikti. “Cemal Bey bırakın hanımefendi kendine yakışanı yapsın. Ben onun gibilere pabuç bırakmam.” Cemal o an Dilan’a hayranlıkla baktı. Onun Dilan’a bakışları nedense beni rahatsız etmişti. Gerçi kuzenim olduğu için belki de içgüdüsel bir koruma hissi içimde uyanmıştır. “Tamam, kavgayı bırakın. İkinizde sekreterim olarak çalışın.“ Cemal rahatlarken Hale ile Dilan bu fikirden pek hoşnut değil gibiydiler. Hale’yi zaten yanımda uzun tutmaya niyetim yoktu. İş yerinde eğlenmek için seçmiştim. Dilan’ın da bu işe devam etmek istemeyeceğine eminim. Hale dosyayı alıp “Ben bunu holdinge göndereyim. Başka bir işim yoksa yarın görüşürüz Serhat Bey,” dedi. “Keyfine bak.” Hale ile Cemal gidince Dilan içeriye göz gezdirdi. Sonra biraz yanıma yaklaşıp minnettar bir şekilde yüzüme baktı. “Beni işe kabul ettiğiniz için teşekkür ederim Serhat abi.” “Bak burda bana abi demek yok.” “Tamam. Babanız zaten beni tembihledi. İşteyken size Ağam diyecekmişim.” Ulan baba, başıma ne işler getiriyorsun. Vedat ile babamın arasını düzeltmem lazım. Bu böyle olmayacak. “Hadi sen de bugün eve git. Yarın doğru düzgün giyinip gelirsin.” Eliyle eteğini yokladı. Sonra kazağına baktı. Kendince özenerek giyildiğine şüphe yoktu. Ama gerçekten bu kıyafetle anca gündeliğe giderse uygun olurdu. “Olmaz, babanız kızar. Beni konaktan gönderir. Saatim dolmadan dönemem.” “Başıma bela mısın kızım? Çık git dışarda gez dolaş. Tepemde bu kılıkla dolanıp durma.” “Rahatsızlık verdiysem holde beklerim.” “İyi çık.” Hole baktım. Spor salonundaki korumalar hole çıkmıştı. Çay içiyorlardı. Dilan dışarı çıkınca adamlar Dilan’a bakmaya başladı. Bana ne demek varken bu durumdan rahatsız olmuştum. Sonuçta üveyde olsa teyzemin kızı olarak burda bulunuyor. Kapıyı açıp “Dilan!” dedim. Dilan başını çevirince yeşil gözleri gün ışığında sanki baharı getirmiş gibiydi. Bir anlık duraksamadan sonra “Çıkıyoruz,” dedim. “Ama…” “Birlikte çıkıyoruz.” “Tabi,” diyerek peşime takıldı. Arabaya bindiğimde kaldırımda öylece durdu. Yolcu kapısını açarak kornaya bastım. “Bineyim mi?” “Kızım aptal mısın zeki misin anlamadım. Birlikte çıkıyoruz dedim. Atla hadi,” dedim kızgınlıkla. Telaşla arabaya bindi. “Nereye gidiyoruz Serhat abi?” diye sordu. “Ağam diyecektin hani?” “Şey o işteyken…” “İyi bakalım.” Yola koyulurken hala nereye gittiğimizi bilmiyordum. Üstümdekilere baktım. Belki alışverişte yardımı dokunur. Gerçi kendisine bile faydası yok. Ne bilsin ağalar nasıl giyinir. *** DİLAN Serhat abinin arabasına binince Fırat Beyin tavsiyelerinin işe yaradığını fark ettim. Ona kendimi acındırmam işe yaramış gibi görünüyordu. Nereye gittiğimizi söylemeden arabayı Adana’nın en işlek caddesinde sürmeye devam etti. Başımı ona taraf çevirmekten kaçınıyordum. İki yüzlü davrandığımı anlayacakmış gibi ödüm kopuyordu. Büyük bir avm’nin önünde durdu. Arabayı arkamızdan gelen korumalar park etmeye götürdü. Etrafımızda ise iri yarı adamlar vardı. Sanki bir mafya filminin içindeymişim gibi hissettim. Ancak bu şansımla başrol değil, figüran olabilirdim. Çok pahalı bir markanın erkek giyim katındaydık. Serhat kendine kıyafet bakarken ben de korumalardan uzak bir noktada durmaya çalıştım. Serhat kabine girip bir takım giyinip çıktı. “Nasıl oldum? Ağalara benzedim mi?” “Hayatımda gördüğüm tek ağa Fırat Bey, ona da pek benzetemedim.” “Yakınıma gel.” Serhat abinin yanına yaklaşmak beni strese sokuyordu. Ya heyecanımı fark ederse? Resmen adama oyun oynuyordum. Muhbirlik yapmak için şu an burdaydım ve o bilmiyordu. Hayatım boyunca hiç yalan konuşmayan ben, şimdi kuyruklu yalanlarla bu işin içindeydim. “Bunun rengi bana yakıştı mı?” “Yani bordo renk… Ağaya göre mi? Bilemedim ki.” “Çok biliyorsan sen seç.” Mağazada daha önce yaz tatili boyunca çalışmıştım. Kombin işinden iyi anlardım. Askıdan siyah bir takımla siyah bir gömlek seçtim. “Kravatsız bu şekilde kullanabilirsiniz,” dedim. “Bunların bedenini getir koç.” Serhat abi takımı giyince oldukça havalı görünüyordu. Hatta fazlasıyla yakışıklı… Bakışlarımı ondan kaçırdım. Biraz daha dümdüz bakarsam benden şüphe edebilir. “Aferin sana, güzel seçim. Siyah daha iyi oldu. Karanlıklar lordu gibi oldum.” “Evet çok yakıştı.” Ceketin yakasını düzeltmek için uzandığımda elini belime atarak kaşlarını çattı. “Ne yapıyorsun?” “Şey burası… Kalkmışta…” Başını soluna doğru çevirdi. Sonra düzeltmeme izin vererek kulağıma doğru eğildi. “Ani hareketlerden hoşlanmam,” dedi. Böyle bir tepki beklemiyordum. “Ben biraz tez canlıyım, kusura bakmayın Serhat abi.” Göz göze gelmiştik. Korkudan mı bilmem, titrediğimi hissettim. Sanki gözlerime bakınca yalanlarımı görecekti. Kalbimin çarpıntısını duyuyor muydu acaba? Belimdeki elini hafifçe tutarak “Yanımda çalışacaksan tez canlı olmayı bırak ürkek Serçe. Ve nefes al,” dedi emreden bir tonda. Nefesimi tuttuğumu fark etmemle dudaklarımı araladım. Serhat abinin bakışları dudaklarıma kaymıştı. Bir an sonra elini belimden çekerek hızla kabine geri döndü. O bakışları çok tuhaftı. Bir an öpecek gibiydi. Sanırım babası haklı, pespaye halde de olsam, ona abi de desem onun için bunlar yetersiz kalacak gibiydi. Mesafeme dikkat etmek zorundayım. Uzaktan takip etmem yeterli, yakası kıvrıksa kıvrık. Bana ne ki… Nefesim düzene girerken daha kontrollü olmaya karar verdim. *** SERHAT Kabine geri döndüğümde ensemi kaşıdım. ‘Kendine gel lan! O kız senin kuzenin! Sana abi diyor! Ayrıca güzel bile değil! Tipinde değil! Bir daha sakın o kızı öpmeyi aklından bile geçirme! O kızı öpersen başına kalır!’ diyen iç sesime kulak verdim. Dudakları boyasız olmasına rağmen pembe bir gül goncası gibi açıldığında saçma sapan bir şekilde testesteron hormonum salgılandı. Bütüne değil dudaklara bakınca bir an onun Dilan olduğu aklımdan çıktı. Hepsi bundan ibaret. Ben ve Dilan… Olacak iş değil. Seçtiğim birkaç takımı daha alarak önden çıktım. Korumalar çantaları taşırken Dilan’da onların yanında küçücük kalmıştı. Vitrinde gördüğüm elbiseyle duraksadım. Ömrümde kadın mağazasına girmediğim için tuhaf gelmişti. Dilan peşimden içeri girince “Şu vitrindeki yeşil elbiseyi dene,” dedim. “Benim param yok.” “Onu anladım. Maaşından keserim.” Askıdan Dilan’ın bedenine uygun bir tane getirdiler. Dilan fiyatına bakınca gözleri fal taşı gibi açıldı. “Üç aylık maaşımı bir elbiseye veremem.” Fiyata baktım. Buna mı pahalı diyor? Maaşı kaç ki? Bu paradan fazlasını ben günlük içkime puroma ve barlara döküyorum. Beleş olan ise barlarda eğlenen zengin koca avcısı kızlar. Bir kere koynuma girebildiklerinde vazgeçilmez olacaklarını sanıyorlar. Oysa ki gerçek öyle değil. Hiçbirinin adını bile hatırlamıyorum. Dilan mahsun bir tavırla aynaya baktı. Sonra eteğini eliyle düzelterek “Artık gidebilir miyiz Serhat abi?” diye sordu. “Almasak bile dene şu elbiseyi. Göz zevkimi daha fazla bozmana iznim yok. İşten çıkınca elbiseyi bana iade edersin. Hatta bir tane de yetmez. Forma gibi her gün yeşil başlı ördek gibi etrafımda dolanıp beni yeşilden soğutursun. Seç kendine göre birkaç elbise daha.” “Ödünç elbise olur mu hiç? Ya üstüne bir şey dökülürse… Ya yırtılırsa… Hem yıkandıkça eskiyecekler. Bu kadar para vermeye ne gerek var? Pazardan alırım bir şeyler.” “Vizyonsuz musun kızım? Beyzade’lerin yeğeni olarak gelip yanımda çalışacaksın ve bu kılıkla? Bak ödünçte değil. Kuzenime hediye alıyorum. Daha da itiraz edersen o serçe gibi ötüp duran ağzını bantlarım.” Elbiseyi alıp kabine girdi. Tek kelime bile etmemişti. Ama baskıdan hoşlanmadığı belliydi. Başka bir kız olsa pahalı elbise hediye alacağım için cilveler yapar, bana sırnaşırdı. Dilan’ın ise beni bir dövmediği kaldı. Huysuz cadı. Kuzenim olmasa ben ona yapacağımı çok iyi biliyorum. Kabinden çıkınca ilk başta tanıyamadım. O bol kazak uzun eteğin içinde kaybolan fiziği gözler önüne serilmişti. Göğüslerinin birleştiği yere sarkan yuvarlak kolye iki göğsünün arasında sıkışmıştı. Bu hali yutkunmama sebep olmuştu. “Bu elbise içinde harika görünüyorsunuz. Çok doğru bir seçim,” diyen mağaza yetkilisi kadının sesiyle kendime geldim. Korumalarda ağzını açmış Dilan’a bakarken kolundan tutup onu hızla kabine geri soktum. “Ne oldu Serhat abi? Niye kızgın bakıyorsun?” Sinirlenerek boynumu kaşıdım. “Bu elbise olmaz,” dedim. “Ama bunu siz seçmiştiniz Serhat abi.” “Yanlış seçim olmuş. Daha usturuplu bir şeyler alalım. Bu kılıkla dolaşırsan şu kapıdaki andavallar sana aşık olur.” Gözlerini kırpıştırdı. Aramızda çok az bir mesafe vardı. Yeşil gözlerine yakından bakmak beni hipnotize ediyor olabilir. Buna bir çözüm bulmalıyım. Hemen bakışlarımı kaçırdım. Kabinden çıkacakken “Serhat abi,” dedi. Hay abisinin tekerine çomak sokayım. “Söyle!” “Mağaza görevlisine fermuarımı indirmesi için rica edecektim ama böyle dışarı çıkarsam kızarsınız. Benim için seslenebilir misiniz?” “Dön.” “Ne?” “Arkanı dön,” dedim gergin bir şekilde. Dilan at kuyruğu bağladığı uzun karamel saçlarını omzundan yana verdi. İpeksi tenine dokunmadan fermuarı indirmeye çalıştım ancak sıkışmıştı. Diğer elimle fermuarın tepesini tutup çekmeye çalışırken istemsizce parmaklarım sırtına değiyordu. Dilan’ın ürperdiğini hissettim. Ürkek bir serçe olması beni eğlendiriyordu. Göz ucuyla aynadaki yansımasına baktım. Yanakları hafifçe pembeleşmişti. Kulağına doğru eğilerek “Sakin ol serçe, sadece küçük bir temastı. Ayrıca kuzenlerime takılmam,” dedim. “Üvey bile olsa.” ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD