Bazı anlarda hissedilen duygular kelimelere dökülemez. Kalp, her anlamda yabancı olduğun duyguya karşı nasıl savunma yapacağını, hangi yolu izleyeceğini her zaman bulamaz. Bakışlarına, kalbinin atışına, bedeninin yanmasına ve gözünden akmak için tek bir göz kırpmanı bekleyen göz yaşına engel olamazsın. Nefes almak, ciğerlerinin anlık tekrarladığı bir ritüel olsa da o an nasıl yapıldığına dair bir fikrin olmaz. Şu an bunca yılın ardından, hatta otel odasında ardına bile bakmadan beni yatağın ortasında kırılmış gururum ile bir başıma bırakıp giden adamın, tamamen kalbinden geldiğine inandığım ve öyle hissettiğim duygularıyla itiraf ettiği, bu büyük kelimelere karşılık verebileceğim, hatta kurabileceğim tek bir cümle yoktu. Gözlerimi gözlerinden bir an olsun ayırmadan bakmak istiyordum. Fakat kalbim neredeyse durmak üzereydi. Belimi tek bir kolu ile kavramamış olsa sanırım çuval gibi yere yığılabilirdim. Ayaklarım sanki her gün yeterli sporu yapmıyormuş ve güçsüzmüş gibi hissetmeme neden oluyordu ki bu gerçekten bedenimin bana ihanetiydi. O gece aşka inancı olmayan adamın şu anda ne olmuştu da aşka inancı ve ihtiyacı oluşmuştu? Âşık olduğu ve onu değil abisini tercih eden kadını görmesi bana olan aşkını mı hatırlatmıştı yani? Bu saçmaydı. Bu an, bu öpüşme, bu kelimeler tamamıyla saçmaydı. Nefes almam gerekiyordu. Fakat, nefes alabilmem için onun kollarından hatta ondan çok uzakta olmamam gerekliydi. bana dokunurken, bana bu şekilde bakarken ve bana değen bedeni yüzünden tüm vücudum alev alev yanarken bu imkansızdı.
Onu ellerimle itip şaşkınlığı arasında kollarından çıktım. bana yaklaşmaması için ellerimi durmasını istercesine havaya kaldırıp, gözlerine öfkeyle baktım. İnsanlar hatalar yapabilir. Kararsız olduğu ve kendini hazır hissetmediği zamanlarda duracak bir frene ihtiyaç duyardı. Karşısındakinin hayatını mahvetmemek adına uzak durabilir, kaçabilir hatta vazgeçebilirlerdi. Beni öpmeden önceki itirafı onu taktir etmemi sağlayabilirdi. Yani bakire olduğum için bana dokunmaması bu durumdan korktuğu için değil, o dönemde pislik biri olduğuna inandığı için bana dokunmak istememiş, beni incitmemek ve sonrasında daha fazla üzülmemem için aldığı bir önlemdi. Bu onun için taktir edilecek bir hareketti. O zamanlar deli gibi öfkelensem ve bunca yıl adını dahi anmamış olmamam, beni sevmeyen ve sabahında bana pislik gibi davranacak biri ile o kadar özel olan anı yaşamama izin vermemesi gerçekten karakterli bir adamın yapması öngörülen hareketti. Yerinde o an başka biri olsaydı bu detayı umursar mıydı? Emin değildim. Fakat, kalbine bir şans vermemi, sevdiği kadını abisinin eşi ve hamile olarak gördüğünde istemesi karakterden çok zavallılığı temsil ediyordu. işte bu karakterli bir adama yakışmayan bir hareket durumuna giriyordu. Bir kaç saniye içimde büyüyen öfkemi ve nefesimi kontrol etmek amacıyla ona sadece baktım. Bakışlarında kuşku, şüphe tedirginlik vardı. Gözlerimi şaşkın bakışlarından bir an olsun ayırmadan,
"Eski kız arkadaşındı. Şu anda abinin eşi, üstelik abinden hamile ve bu gerçekten çok ağır bir durum. Kaldıramamanı, seni değil onu tercih etmiş olması kalbinde yıkıma neden olmuş olmalı bunun için sende kaçış yolu arıyorsun. Bunu anlayabilirim fakat, benden başka bir kadını unutmak adına kalbimi feda etmemi bekleme bunu yapamam." Dediğimde gözleri kocaman oldu. Bu şaşkınlık konuyu tahmin etmiş olmamadan mı? Yoksa söylediklerimden mi bilemedim fakat, Taner şaşkın çıkan sesi ile
"Kim olduğunu ve konuyu nereden biliyorsun?" diye sorduğunda gözlerimi kapattım. Gerçekten kadınları hiç mi tanımıyordu? Gerçekten bu kadar bariz belli olan bir duyguyu hissedemeyecek kadar duygusuz aptalın teki olduğumu mu düşünüyordu? Hissettiğim öfkemi dizginlemeye çalışarak,
"Aptal olduğumu falan mı zannediyorsun? Kadının sana bakışını gördüm ve senin de abine bakışını saniye, saniye izledim. Zor anlıyorum ama bu duygu ile kendin baş etmek zorundasın kalbimi ve beni karıştırmadan. Ayrıca, o gece neden ardına bile bakmadan kaçıp gittiğini yıllar sonrasında açıkladığın için teşekkür ederim. "Dediğimde Taner, bana doğru bir adım attıktan hemen sonra bende geriye doğru bir adım attım. Yarattığı tedirginliğimin farkına vardığında ise anında durup,
"Onu bana tercih etmedi. İkimizi bir arada idare etti ve ben yakalayınca onunla yetinmek zorunda kaldı. Sevgilim değil nişanlımdı. Aileme girmişti fakat, onunla başlamam ve devam etmem benim hislerimin kontrolünün annemde olmasından kaynaklıydı. Bunun seninle bir alakası yok" dediğinde derin, derin nefes almaya başladım. Bunları duymak istemiyordum ve burada da durmak istemiyordum. beni kandırmasını, bana başından geçenleri anlatmasını, onu ne kadar sevdiğini, aldattığında ne hissettiğini duymak istemiyordum. içimde yükselen şeyin ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Fakat, bunun bir kıskançlık olmadığını umut etmekten baka dileğim yoktu. onu ardımda bırakarak, hızla arabaya doğru koşmaya başladım.
Ondan intikam almak istiyordu. ikisinin de acı çekmesini istiyordu. Tamam bu isteğinde kendin açısından haklıydı ve o pisliklerde bunu hak ediyor olabilirdi. İstediği her ne ise kesinlikle yapabilirdi. Fakat, hedeflediği bu yolda başarılı olmak için benim kalbimi kullanamayacaktı. Hedefi buydu ve buna izin vermem imkansızdı. Ben koşarken arkamdan oda koşmaya başlamıştı ve
"Nazlı dur! Dur! "Diye bağırıyordu. Durmak istemiyordum. Buradan gitmek istiyordum, kendi dünyama ve yalnızlığıma geri dönmek istiyordum. Nefes alamadığımı hissediyordum bu tamamen tıkanmamı sağlıyordu ve ağlamak istemiyordum. Onun karşısında ağlayarak güçsüz görünmek istemiyordum. Lanet olsun ki birkaç saniye içinde eli kolumu kavrayıp beni durdurduğunda o kollardan kurtulmak için çırpınmaya başladığımda,
"Bırak lütfen!" diye bağırdım. boğazım tıkanmış ve göz yaşlarım her an bana ihanet etmek üzereydi. yüzümü görmemesi için başımı başka yöne çevirirken hala kollarından kurtulma çabası içindeydim. Taner korkumu sezmiş olacak ki anında ellerini benden çekti ve sakinleşmem için,
"Tamam özür dilerim. " dedikten bir kaç saniye içinde
"Dinle aklından geçenleri tahmin ediyorum. Fakat öyle değil inan. Bak bunu kendime bile itiraf etmem yıllarımı aldı. O gece bana bir şey yaptın. Bakışın, öpüşün ve masumluğun bana bir kalbim olduğunu hatırlattı. Pisliğin tekiydim ve bu kadar masumluk çok fazla gelmişti. yaşadıklarımın üzerinden 1yıl bile geçmemişti ve dibe çekilmeyi bırak, neredeyse yuvarlanıyordum. kendimi kontrol edemiyordum. sürekli unutmak için içiyordum ve alkol bağımlılığım sanırım o zamanlarda başlamış olabilirdi." dediğinde bakışlarım, bakışları ile buluştu. gerçekten onu bu kadar çok mu sevmişti? gözümden süzülen ve bana kesinlikle ihanet eden göz yaşıma içimden küfür savurdum ve ona titreyen sesimle
"Ona bu kadar çok aşık mıydın?" diye sordum. sesimdeki kıskançlık, incinmiş ifadeyi engellemeyi başaramadan. Taner, bir kaç saniye bana sanki sorumu sindirmeye çalışırmışçasına baktı ve hemen ardından dana sakin hatta açıklayıcı bir ses tonunda,
"Lusi ile tanışmamı annem istemişti. Babası ile iş anlaşmalarını daha da sağlamlaştırmak için. fakat ben onun baba göre olmadığını daha 2. ayda anlamıştım. bana olan aşkı falan yoktu. sadece eğlenmek istiyordu. ona inanmıyordum onu sevmiyordum. işler farklı gelişti ve nişanlandık" dediğinde bana bir adım yaklaştı ve
"Beni yıkan onun değil abimin ihanetiydi. bana aşık olduğunu söyleyen kadının, abimi gözüne kestirmiş olmasıydı. Benim için canını verebilecek olduğunu söyleyen abimin ağır ihanetiydi. beni dibe çeken buydu o değil" dedi ve
"İnan prenses staj dosyalarını masama getirdiklerinde dosyanı gördüğüm anda kalbim içime sığmadı. Ne o geceyi ne de bu bakışlarını hiç unutmamıştım. Tamam, neden geri dönmediğimi sorgulayabilirsin hakkın ama o zamanlar karşına çıkmaya, geri dönmeye ve yaşanacak olanlara hazır değildim." dediğinde emin olamayan bir ses tonunda,
"Eski nişanlını ve eşi olan abini karnındaki çocukla gördüğünde mi hazır olduğunu hissettin?" Diye sordum. Gerçekten hangisine daha fazla öfkelenmem gerekiyordu bilemiyordum. Böylesi mükemmel yakışıklığa sahip ve her kadının uğrunda tüm benliğini teslim edebileceği bir adamın, kalbini öldürdükleri için mi? Hayatındaki bu katlanılmaz ihanet ile başa çıkamayacak kadar güçsüz olmasına mı? Yoksa bir kadının yaptığının faturasını tüm kadınlara kesmesine mi? Ben bu düşüncelerim ile boğulurken bakışlarımı, bakışlarından bir an olsun çekmiyordum. Taner,
"Yapma prenses beni tanımıyorsun" dediğinde ise gözümden süzülen yaşa yine engel olamadan yutkundum. Yanılıyordu onu gerçekten tanımak istemiştim. Ona kalbimi açmak istemiş ve onu tüm benliğimle kabul etmek istemiştim. Fakat o kaçmayı tercih etmişti. Şimdi ise benden kaçma nedeni olan olayda kalbimi kullanmak istiyordu. Onun için her an hıçkırmak üzere olduğumu belli eden ses tonum ile
"Kendini tanıtmak için bir fırsatın vardı ve sen pislik biri olmayı tercih ettin." Dediğimde duraksadı. Derin bir nefes aldı ve gözlerime acıyla bakarak
"Kalbine zarar vermek istemedim" dediğinde ise tüm bağlarım çözüldü ve hıçkırdım. Lanet olsun bu üç aylık sürenin daha başında bu kadar çabuk pes etme noktasına geleceğime inanamıyordum. Sadece sert duracak ve hiçbir şeyinden etkilenmeyecektim. Sınırlarımız belliydi ve o sınırları aşmasına izin vermeyecektim. Her genç kız gibi bakışına, gülüşüne, süslü laflarına kanmayacaktım. Yapmam gereken sadece iş sınırları içinde gerekli olan bilgi paylaşımını ve üstlendiğim sorumluluklarımı yerine getirmekti. Geri kalan her ne varsa görmezden gelmem yeterli olacaktı. Fakat, bir anda gelişen bu olayı engelleyememiştim ve engelleyebilmem gerekiyordu. Taner bana bir adım daha yaklaşıp aramızdaki son mesafeyi de kapadıktan sonra elini yüzüme yerleştirip,
"Güzel şeyler yaşamadım ve inan bana o zamanlar güzel şeyler yaşatmadığıma da eminim. Kalbimdeki öfkeyi kontrol edemediğim dönemdi ve hissettiğimin gerçek olduğunu anlamam o zamanlarda imkânsız gibi bir şeydi. Kendimi toparlamam yıllarımı aldı. Seni incitmek istemedim. O gece neden durduğum ve neden frene bastığım konusunda sana bir şey söyleyemem fakat bildiğim tek şey vardı. İlk geceni vermeyi hak eden biri değildim. O gece karşındaki pisliği inan sende tanımak istemezdin." dedi ve elimi, o kocaman ellinin içine alarak kalbinin üzerine götürdü. Tüm kelimeler zihnimi terk etmişçesine onu izliyor ve dinliyordum. Zihin felci diye bir şey varsa an itibari ile bunun gerçekliğine inanmış bulunmaktaydım.
"Belki de doğru olan zaman şu andır prenses. Belki birbirimizi geçmişte değil, bu zamanda tanımamız gerekiyordu. Belki de aşkı bu zamanda bulmamız gerekiyordu. Birçok nedeni olabilir sadece o gece bir şansımızı yok ettim. Sana karşı o gece kimseye olmadığım kadar dürüst davrandım ve zarar vermek istemedim. Bugün belki de bize bahşedilen son şansıda sen yok etme. Bana bir şans ver ve izin ver kalbine dokunayım. Kalbime gir ve kalbimde kal prenses" dediğinde hayatımda hiçbir erkeğin benimle bu şekilde konuşmadığını ve dünya üzerindeki hiçbir erkeğinde bu şekilde açık konuşamayacağını hissettim. Kalbim erimiş içimden akıyordu. Aklım ise hemen kapılma diye çanlar çalıyordu. Yutkundum ve
"Ben, ben bilmiyorum. Bu çok hızlı oldu gerçekten şu anda otele gidip duş alıp uyumaktan başka bir şey istemiyorum." Dediğimde öyle sevecen, öyle içten bir gülümseme ile gözlerime baktı ki onu tanıdığımdan bu yana ilk defa bir gülümsemesinin veya gülüşünün gözlerine ulaştığını fark ettim. Taner, iki avucunu yanaklarıma yerleştirdi ve beni alnımdan öptükten hemen sonra alnını alnıma yasladı ve
"Bu şekilde planlamamıştım. Zamana bırakmayı ve kalbini yavaş yavaş fethetmeyi hedeflemiştim ama anın hisleri bir anda patlamama neden oldu. Tamam, ağırdan alalım ve bu anı bir rüya olarak düşünelim. Sadece bana söz ver prenses." Diye sorduğunda şaşkınca
"Ne için? "Diye sorusuna soru ile karşılık verdim. Taner gözlerime derin bakışlarını sabitleyerek
"Kalbini kazanmak için, biz olabilmemiz için pes etmeyeceğim ve sende duygularını engellemeyeceksin. Bende sana söz veriyorum elini hayatımın sonuna kadar bırakmayacağım." Dediğinde gözlerim dolmuş bir şekilde
"Hala patronumsun ve ben senin stajyer mimarınım. Sevgili değiliz ve flört etmiyoruz " dediğimde Taner kahkaha attı ve benim kalbim donup kaldı. Lanet olsun bu nasıl bir güzellikti. resmen güneş karşımdaymış gibi büyülenmiş bir şekilde ona bakıyordum. Böyle bir güzelliği sakladığı için cezalandırılmalıydı. Tamam, ciddi olarak takındığı yüz ifadesi gerçekten karşısındaki kadının nefes almasını bile engelleyecek türden bir seksiliğe sahipti fakat, gözlerine ulaşan kahkahası ile büyüleyiciydi. Ellerini omuzlarıma yerleştiren Taner,
"Sen stajyer mimarsın ama ben sana aşık bir adamım "dediğinde tekrar yutkundum. Bana Aşık bir adam mı? Taner Ilgaz bana aşık bir adam lanet olsun bu kelimeler bile şu anda bedenimin yanmasına neden olabilirdi. Hızla
"Tamam birbirimizi tanıma şansımızı es geçmeyeceğim fakat, iş yerinde ve iş sınırları içinde patronumsun. Dikkatimi dağıtacak, işlerimi yanıltacak ve insanların yanlış anlayacağı hiçbir hamle yok. İş dışında kendini ispatlaman gerekecek" dediğimde kaşlarını kaldıran Taner,
"Anlaşma yapıyoruz yani?" diyerek sorduğunda nefesim daraldı. Evet onunla bir anlaşma yapabilirdim. Kalbim ona karşı bir şeyler hissediyordu ve eğer o bana kendini ispatlamaya çalışacaksa bende bunun tadını çıkararak onu izleyebilirim. Belki de söylediğinde haklıydı. Aramızda her ne yaşanacaksa zamanı şimdi gelmiştir. Her ikimizin de kalbini yakacak olan ateş kıvılcımını şimdi almıştır diye düşündüm ve onun için derin bir nefes alarak gözlerine kararlı bir şekilde bakarak,
"İşine gelmiyorsa hemen vazgeçebilirim" dediğimde Taner ellerini kaldırarak hızla
"Kabul. Patronun Taner'e katlanabileceğine inanıyorsan "dedi ve gülümsedim. Benim tamda acemilik dönemlerimdeki patronlarımla hiç çalışmadığı kesindi. Alaycı bir şekilde
"Ben, Bora Yılmaz ve Savaş Yılmaz'ın asistanlığını yaptım. Kendini bu kadar büyütme" diyerek karşılık verdim. İkinci bir kahkahaya dayanacak gücüm yoktu ve hızla
"Neyse evet anlaşma yapıyoruz. İşyerinde resmiyetimiz hiç bozulmayacak, dikkatimi dağıtacak ve milletin ağzına patronla birlikte stajını yata yata yapıyor lafını verdirmeyeceksin. Beni hislerim için zorlamayacak ve sana inanmadığım sürece kalbimden bir şey beklemeyeceksin. Hayatımda yalnızlıktan hiç korkmadım. Sen olmasan da yaşarım ve kalbine güvenmiyorsan bu yola çıkma. Yaşadığın acı benim yüzümden değil ve yarana bant olmaya niyetim yok." Dediğimde bir anda ciddileşti. Bakışları tüm bedenimi ateş edercesine taradıktan hemen sonra
"O düşünceyi aklının ucundan bile geçiren olursa canını alacağımdan şüphen olmasın. Sen ne dersen o Kızıl Prenses" dediğinde gülümsedim ve
"Bu günlük bu aksiyon yeter otele gitmek istiyorum ve biraz dinlenmeye ihtiyacım var" dedim ve bunu kabul ederek başı ile tamam dercesine onayladığında arabaya doğru yürüdük. Arabaya binip hareket ettiğinde tüm yaşananları aklımdan uçurmaya çalıştım. Çünkü arabanın içine girdiğimizde o mükemmel kokusu daha çok hissedilir olmuştu. Bir an önce otelin kapısına gitmek için dua eder olmuştum. Öyle de olmuştu. Sessizliğin hüküm sürdüğü bir araba yolculuğunun ardından kalacağımız otelin önünde arabayı park etti. Kalacağımız otel eski tarihi pansiyonlardandı ve gerçekten güzel bir havası vardı. Arabadan inip arabanın anahtarını otel park görevlisine uzatırken göz göze geldiğim anda gülümseyen Taner,
"Akşam yemeği için saat 19:00'da hazır olman gerekiyor. Buraya gelmişken proje ile ilgili birkaç iş yemeğine katılmamız gerekecek. Davette olan firmalardan birkaçı bizim işlerimizi yapacak olan inşaat firmaları" dediğinde gözlerim kocaman oldu. Yanımda elbisem yoktu. Bu tür organizasyonları düşünmediğim için yanımda sadece gündelik kıyafetler getirmiştim. Taner düşüncemi fark etmiş gibi
"Sorun ne?" diye sorduğunda yutkundum ve
"Buralarda alışveriş yapabileceğim bir butik olduğunu umuyorum çünkü yanımda sadece günlük kıyafetlerim var" diyerek açıkladığımda Taner başını anladığını belirten bir şekilde sallayarak,
"Sana gerekli bilgiyi vermediğim için hata bende olduğundan burada olan bir butik sahibi arkadaşımdan birkaç kıyafet istedim. Odanda olmalılar" dediğinde ise daha çok hayrete kapıldım. Ölçülerimi nereden bildiğine dair bir fikrim yoktu ya da zevkimi? Onun için ellerimi göğsümde birleştirerek şikayetçi çıkan ses tonumda,
"Ölçülerim hakkında nereden fikir sahibisin? Ya da zevkim?" diye sorduğumda yüzünde beliren alaycı gülümseme ile bakışları tüm bedenimi baştan aşağıya tarayıp tekrar gözlerimde sabitlendiğinde resmen alev çukuruna düşmüş gibi hissettim. Sadece bakışı ile bana bunları hissettiren adamın kollarında olduğum dakikaları hatırladığımda ise ateş daha hızla yakmaya başladı. Derin bir nefes aldığım esnada dudağının kenarına yerleşen sırıtmasına takılı kaldım ve Taner,
"1.70 boyunda beyaz tenli ve S beden atletik olmana rağmen ince bedenli bir kadınsın. Ölçülerinde zorlanmadım" dediğinde ise gözlerimi kocaman açarak,
"Tacizciler gibi tüm bedenimi incelemiş olmana ne demeliyim?" dediğimde ise kahkaha atan Taner,
"Ciddi olamazsın kızıl gerçekten staj dosyandaki notlara bakmadın mı? İnşaat sektöründesin iş ekipmanların için ilk verilen bilgilerden biridir." Dediğinde yerin bir anda yarılması ve içine kafamı sokup kaybolmak istedim. Taner ise bu halime daha çok kahkaha atarak bana karşılık veriyordu. Gerçekten rezil olmuştum ama hala kurtuluş yolum vardı onun için
"Okuduğun her bilginin aklında en ince detayına kadar kalması peki?" diye sorduğumda Taner
"Tamam Kızıl prenses tacizci bir pislik değilim bugüne kadar isteği olmayan hiçbir kadına elimi bile sürmedim ve taciz etmedim. Buraya gelmek için hareket ettiğimizde davet listesi geldi ve insan kaynaklarından bu bilgiyi butik sahibine gönderilmesini istedim. Bir de ne tür elbise göndereceklerini ayarlayabilmek için resmini göndermelerini rica ettim. İki gece yemeğimiz var her ikisi de lüks davet olduğundan şık iki kıyafet göndermesini istedim." Dedikten sonra yüzünü bana yaklaştırarak aramızdan milimlik bir alan bırakıp benim nefesimi keserken,
"Kıyafet seçimi butik sahibi arkadaşıma ait ama ne gönderirse göndersin gayet şık olacağına eminim." Dedikten hemen sonra fısıldayarak,
"Her kıyafeti kaldırabilecek kadar güzel bir bedenim olduğunu düşünmüyorum." Dediğimde Taner,
"Aklımı başımdan alabilecek kadar mükemmel bir vücuda sahipsin kızıl zorlamayı bıraksan mı artık?" dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım ve
"Neyi zorluyorum?" Diye sorduğumda ise Taner, derin bir nefes alarak bakışlarını dudaklarıma sabitledi ve
"Deniz kenarında kaldığım yerden devam etmemek için büyük bir çaba sarf ediyorum ve sen bedenini çıplak hayal etmem için bana yollar açıp duruyorsun? Şüpheci "diye söylediğinde gözlerimi kocaman açarak panikle
"Ne şüphesi?" diye söylendim. Taner bana biraz daha yaklaştığında artık bedeninden yayılan sıcaklığı hissedebiliyordum. Kulağımın hemen üstünde tuttuğu dudaklarından tüm bedenimi yakarcasına
"Bilerek yapıp, yapmadığın "dediğinde gözlerimi hızla kapadım ve tüm bedenimde yayılan hazla neredeyse inlemek üzere kendimi son anda durdurdum. Derin bir nefes aldım ve bir adım geri gidip Taner'in alev almış bakışlarına baktım ve,
"Yıllar önce de söylediğim gibi beni baştan çıkarmak için bir bakıştan fazlası gerekiyor" dedim ve gözlerinde bir anda yanan ateşin daha da arttığını gördüm. Daha fazla zorlamamak adına
"Odama çıksam iyi olacak" dediğimde ise Taner gözlerini bir an olsun benden ayırmadan,
"Omzuma atıp daha fazlasını göstermemem adına kesinlikle" dediğinde ise gözlerim kocaman açılarak hızla otelin girişine doğru yürümeye başladım. Taner arkamdan kahkaha atarak,
"Saat 19:00 seni buradan alırım" dediğinde ona bakmadım ve cevap bile vermedim. Lanet olsun nasıl bir ateşin markajında kalmıştım. Hangi yolu denersem deneyeyim yanmadan kurtulmam imkansızdı....